HABER MERKEZİ- bu yazı PKK Yürütme Komitesi üyesi Duran Kalkan’ın Yurtsever Gençlik Dergisinin Kasım- Aralık Sayısına yazdığı gençliğe dönük perspektif yazısıdır:
DÖNEMİN ÖZELLİKLERİ VE DOĞRU EYLEM ÇİZGİSİ
Eski dengelerin giderek daha fazla yıkıldığı ve yeni sistem arayışlarının yoğunlaştığı çok önemli bir tarihsel süreçten geçiyoruz. Ortadoğu’da yaşanan 3. Dünya Savaşı her zamankinden fazla Kürdistan’ı etkiler hale geliyor. Böyle kritik ve tarihi öneme sahip bir dönemde Kürdistan Özgürlük Devrimini zafere taşımak için her zamankinden fazla imkan ve fırsata sahip bulunduğumuz bir ortamda neleri nasıl yapacağımız konusu her zamankinden fazla önem arz ediyor. Öyle ki, büyük devrimci gelişmeler için ciddi imkanlar ve fırsatlar oluşmuş durumdadır. Eğer bu imkan ve fırsatlar doğru değerlendirilirse sadece Kürdistan’a dayatılan kültürel soykırım rejimini aşmak, Kürt sorununun siyasi çözümünü gerçekleştirmek değil, Ortadoğu’da yeni bir demokratik uygarlık gelişimine yol açacak bir özgürlük ve demokrasi hamlesini Kürdistan’da gerçekleştirmekle mümkün olacaktır. Söz konusu imkan ve fırsatların ancak yerinde, zamanında, doğru ve etkili kullanılmasıyla Kürdistan Özgürlük Devrimi hamle yapabilir, yeni zaferler kazanabilir ve Ortadoğu bölgesini demokratik devrime taşıyabilir. Bu da bize içinde bulunduğumuz dönemin özeliklerinin doğru anlaşılmasını ve ortaya koyduğu görevlere uygun ve o görevleri başarıyla gerçekleştirmemizi sağlatacak doğru ve yaratıcı eylem çizgisinin geliştirilmesi gerektiği hususunu dayatıyor.
Özellikle Kuzey Kürdistan ve Türkiye hattında dönemin eylem çizgisinin doğru ve yaratıcı uygulanması hayati önem arz ediyor. Kuzey Kürdistan’da özgürlük mücadelesi gelişmedikçe ve Kürt sorununun çözümünü dayatıp bu yönlü kalıcı adımlar atmadıkça ne Güney ve Batı Kürdistan’daki direnme durumu başarıya ulaşabilir, ne de parçalarda kalıcı bir çözüm gerçekleşebilir. Bu gerçeklik bölgenin stratejik konumu açısından böyledir.
Bu nedenle içinde bulunduğumuz devrim sürecinde, özellikle Kuzey Kürdistan’da özgürlük mücadelesini geliştirmek, böyle bir mücadeleyi başarıya götürecek doğru eylem çizgisini bulmak hayati önem arz ediyor. Özellikle de gençlik ve kadın hareketinin dönemin özelliklerine uygun doğru eylem çizgisini bulmak ve bunu etkili yöntemlerle hayata geçirebilmek açısından önemlidir.
Çok değişik biçimlerde eylem tanımı yapılabilir. Eylem, bütün fonksiyonel hareketler açısından en çok kullanılan bir kavram da oluyor. Fakat en anlaşılır biçimde; programla öngörülen ideolojik, siyasi, örgütsel amaca ulaşmak üzere yapılan iş, olarak tanımlanabilir. Eylemi bir iş, bir çalışma olarak tanımlamak önem taşıyor. Neden? Çünkü eğer böyle tanımlanmaz ve sadece bir saldırı unsuru olarak görülürse, hele hele şiddetle doğrudan her zaman bağlantılandırılır ise o zaman yapıcı eylemlilik ortadan kalkıyor, pozitif eylem denen alan kayboluyor. Eylemin sadece yıkıcı, darbeleyici yönü öne çıkıyor. Zaten böyle bir kavrayış da söz konusudur. Genelde hareketimizin içinde de Türkiye ve Ortadoğu alanından da “eylem” dendiğinde daha çok saldırı içeren, yıkıcılığı ifade eden, hatta savaşı çağrıştıran bir husus anlaşılıyor. Bu kavrayış yarımdır.
Bizim açımızdan eylem kavramının böyle anlaşılmasının bilinir nedenleri var. Çünkü çok katı, baskıcı, katliamcı bir kültürel soykırım rejimi altında yaşayan bir halkız ve elli yıldır bu rejime karşı direniş mücadelesi veriyoruz. Dolayısıyla bu kadar imhacı, yok edici bir rejime karşı pozitif, yapıcı mücadele yürütmek zordur. Esas olan onun maskesini düşürmek, gerçek yüzünü açığa çıkartmak ve darbeleyip geriletmektir. Bu da hep yıkıcılığı, karşı tarafı vurmayı içeren bir eylemliliği ifade eder. Bu bakımdan hareketimizde eylem dendiğinde; karşı tarafı, sömürgeciliği protesto etmeyi, darbelemeyi öngören işler yapmak, olarak anlamak anlaşılırdır. Kürt toplumuna dayatılan sömürgeciliğin, kültürel soykırım rejiminin katliamcı, baskıcı, yok edici karakteriyle bağlantılıdır. Pozitif eylemliliğe, yapıcı eylemliliğe asla fırsat vermeyen bir yapısı var. Dolayısıyla eylemi biz hep böyle anladık. Fakat dışımızdaki güçler açısından da çoğunlukla anlaşılan bu oluyor. Halbuki eylem kavramını bu biçimde anlamak, tanımlamak yarımdır, yeterli değildir. Diyelim ki, eylem kavramına yüklenen anlamın yarısı karşı tarafı vurmayı, geriletmeyi, yıkmayı ifade ediyorsa diğer yarısı da yeniyi yapmayı, inşa etmeyi, kendi sistemini kurmayı ifade eder. Bunun için eylemi sadece negatif bir olgu olarak görme ve tanımlama değil, pozitif bir olgu olarak görmek ve tanımlamak önemlidir. Onun için bir iş, bir çalışma olarak görmek, tanımlamak anlamlıdır. İçinde bulunduğumuz dönem gereği böyle bir açılım yapmaya gerek vardır. Geçmişte kültürel soykırım rejiminin çok fazla egemen olduğu dönemde onun maskesini düşürmek, teşhir etmek, onu darbelemek için hep negatif yönlü eylemler yapmış olsak da elli yıllık mücadelenin ortaya çıkardığı birikim ve içinde bulunduğumuz dönemin özellikleri gereği artık pozitif eylem de gerekiyor. Bu nedenle eylem kavramını; bizi programla belirlenmiş amaca ulaştırmak için yapılan iş ve çalışma, olarak tanımlamak ve bu temelde anlayıp hayata geçirmek büyük önem taşıyor.
Bu çerçevede öncelikle üzerinde durmamız gereken diğer nokta ise eylem ve amaç ilişkisidir. Dikkat edilirse eylemi tanımlarken de amaçla bağlı olarak ancak ifade edebiliyoruz. Bir amaca ulaşmak için yapılan iş, diyoruz. Demek ki eylemle amaç ilişkisi başattır. Amaçtan kopuk hiçbir eylem söz konusu olamaz. Her eylem mutlaka bir amaca bağlı olmak ve onun başarısını sağlatmak durumundadır.
Buradan çıkaracağımız temel sonuç şudur: Her eylem mutlaka amaca bağlı olmalıdır. Amaçsız eylem olmaz. Eylem olsun diye eylem yapılmaz. “Ne olursa olsun da eylem olsun” denilemez. Salt eylem olsun anlayışıyla hareket edilemez. Eylem denen şey, yapılan iş mutlaka özgürlük mücadelemize hizmet etmeli, mücadeleye katkı sunacak sonuçlar ortaya çıkarmalıdır. Yani bir amacı başarmamızı sağlatmalıdır. Bu bakımdan eylem ile amaç ilişkisi kesindir. Amacı olmayan, ters amaca bağlı olan, amaçtan kopuk bir eylem çizgisi söz konusu olamaz.
Bu noktada, amaç ne? sorusu önem taşıyor. Kendine göre amaç belirlenerek eyleme girilebilir. Tabi amaçtan kastımız bu değildir. Amaç: Teorik, stratejik analizler sonucu ortaya çıkartılmış ve programla belirlenmiş hedeflerdir. Biz bir devrimci hareketiz, ideolojik, siyasi hareket durumundayız. Dolayısıyla ideolojik, siyasi, örgütsel amaçlarımız, hedeflerimiz var. Bu uzun süreli hedefler biçiminde olduğu gibi belli stratejik dönemleri içeren hedefler olarak da önümüze çıkıyor ve bunları parti programıyla, çeşitli örgüt ve kurumların programları ile ifade ediyoruz. Hedef ve ilkeler, amaçlar diye ortaya koyuyor. İşte amaçtan kasıt budur. Öyle kendimize göre belirleyeceğimiz amaçlar, hedefler değildirler. Parti programının, çeşitli kurum ve örgülerimizin programlarıyla, ilke ve hedefleriyle belirlenen amaçlar oluyorlar. İçinde bulunan dönemde özgürlük ve demokrasi mücadelesini başarıya götüren görevler oluyor. Bu bakımdan amaç konusunun genel olduğu kadar içinde bulunulan dönemle de bağlı olma özelliği var.
Bu noktada açığa çıkıyor ki, eylem-amaç ilişkisini doğru bilmek ve bir eylemin başarısı için öncelikle amacın ne olduğunu bilmek gerekiyor. Amacın ne olduğunu bilmeden içinde bulunduğumuz dönemde neler yapmamız gerektiğini, hangi görevleri pratikleştirmemiz gerektiğini bilmeden doğru eylem yapılamaz. O halde Önderlik teorisini bilmemiz, hareketimizin programını özümsememiz, özelikle de Önder Apo’nun savunmalarla ortaya koyduğu yeni paradigmayı özümsememiz, Demokratik Moderniteyi tüm boyutlarıyla kavramamız önem taşıyor. Program amaçlarını bilmemiz gerekiyor, yine kongre ve konferanslarda, dönemsel toplantılarda hareketimizin aldığı kararları, önüne koyduğu görevleri bilmemiz gerekiyor. Bu anlamda hareketi takip etmemiz lazım. Hareketin toplantılarını, kongre-konferanslarını takip ederek buralarda ne tür kararlar alındığını anlamamız gerekli ki içinde bulunduğumuz dönemde yerine getirmemiz gerektiği görevlerin ne olduğunu, dolayısıyla hangi amaçları başarmakla yükümlü olduğumuzu doğru ve yeterli biçimde anlayalım.
Bu dönemde ne yapmamız gerektiğini bilmeden eylem yapılamaz. Bunları bilmeden ve bunlara bağlı olmadan yapılacak eylem kesinlikle ters olur. Tesadüfen doğru olması nadiren gerçekleşse bile çoğunlukla yarım kalır. O nedenle bir eylem gücü haline gelebilmek için her şeyden önce içinde bulunduğumuz dönemde ne yapmamız gerektiğini, hangi görevleri yerine getirmemiz gerektiğini bilmek gerekiyor. Ancak öyle olursa o hedefleri başaracak işleri, çalışmaları yapabilir, bizi o hedeflere götürecek yol ve yöntemleri doğru şekilde bulabiliriz. İşte bu yol ve yöntemlere eylem biçimleri deniliyor. Onları uygulamaya eylem yapmak, öyle bir yolda yürümeye eylem çizgisini oluşturmak deniliyor.
Eylem tanımı ve eylem-amaç ilişkisi ile doğru eylem çizgisi oluşturmak başarılı eylem yapmak için çok gerekli ve önemli olmakla birlikte, diğer önemli bir husus da eylemde uygun aracın bulunması ve kullanılmasıdır. Doğru bir eylem çizgisi izleyebilmek için başarmakla yükümlü olduğumuz amacı bilmek zorunludur ama amacı bilip onu başarmak için eyleme kalkıştığımızda bizi amaca ulaştıracak doğru eylem biçimlerini hayata geçirmemizi sağlayan araçlar geliştirmezsek, eylemi o tür araçlara dayalı yürütmezsek de başarılı olamayız. Aslında amaç, ne yapmamız gerekir? sorusunu bilmeyi içerirken, araç da eylemi nasıl ve nelerle yapmamız gerekir? sorusuna cevap vermeyi ifade ediyor. Nasıl yapılması gerekiyor? sorusuna planlama ve örgütleme de giriyor, ama doğru araç bulmak bunun başında geliyor.
Amaç doğru belirlense ve o amacı başarmak için doğru eylem biçimleri bulunsa bile eğer uygun araçlarla o eylem biçimleri yürütülmezse başarılı olunamaz. Tersine zarar verici sonuçlar da ortaya çıkar. Mesela savaş yapmak gerekiyor, şiddet araçlarını kullanmak lazım, ulaşılacak amaç kesinlikle bunu istiyor; silah kullanmak gereken yerde sopa kullanırsan başarısız olursun. Ama sopa kullanılması gereken yerde silah kullanırsan işleri ters yüz edersin, yine başarısızlık ortaya çıkar. Sopa kullanmak veya başka araçlar kullanmanın gerektiği yerde hiçbir araç kullanmadan yumrukla işin içine girersen de başarılı olamazsın. O nedenle eylemde uygun aracın bulunması da başarı açısından çok çok önem taşıyor.
Uygun araç denilirken kastedilen nedir? Uygun araç neyle ve nasıl belirlenir? İki şeyle belirlenir: Bir, amaca uygunlukla; iki, uygulanacak eylem biçimine uygunlukla belirlenir. Uygun aracın belirlemenin bağlı olduğu hususlar bunlardır. Amaçla ve eylem biçimiyle uyumlu ise o araca doğru araç denilir. Yani amacı başarmamızı sağlayacak eylem biçiminde kullanmaya uygun, onu kullandığımızda bizi amacı başarmaya götürecekse o araçlar doğrudur, yerindedir, kullanılmalıdır. Ama kullanmak istediğimiz araçlar eylem biçimimizle uyumlu değil ve bizi amacı başarmamıza götürmüyorsa kesinlikle o araçlar yanlıştır, eylem ile uyumlu değildir, vazgeçilmelidir. O halde doğru araç seçimine de her eylemde mutlaka dikkat etmek lazım.
Eylemin doğru tanımlanması, eylemin amaçla bağının kesin kurulması ve uygun aracın seçilmesiyle birlikte bir eylemde başarıyı sağlatacak doğru bir planlamaya, o planı hayatı geçirecek doğru ve yeterli örgütlenmeye ve o örgütü eylemde idare edecek etkili bir yönetime kesinlikle ihtiyaç vardır. Plansız, örgütsüz ve yönetimsiz eylem olmaz. Bu husus da eylem çizgisinin önemli unsurlarını ifade ediyor.
Siyasi, askeri, ideolojik, örgütsel, ekonomik ya da sosyal eylem, eylemdir. Dolayısıyla her eylemde geçerli olan yönler vardır ki, planlama, örgütleme ve yönetim hepsinde geçerlidir. Bunları sadece askeri eylemin unsurları olarak görüp de diğer eylemler için geçerli görmeyen yaklaşım kesinlikle yanlıştır. Ne tür eylemler yaparsak yapalım hepsinde bu unsurlara yer vardır. Bunlara göre ele alıp uygulanması gereklidir ki eylemimiz başarıya gitsin. Yoksa başarılı olmaz. Onun için ekonomik olsun, sosyal olsun, kültürel olsun, siyasi olsun, serhıldan olsun hangi alanda eylem olursa olsun hepsinde kesinlikle planlama, örgütleme ve yönetim unsurlarına yer vardır. Bunları yaparken bütün alanlarda eylem yapmaya girişirken bu unsurlar temelinde ele alıp hayata geçirmek lazım.
Mutlaka planlı eylem yapmak lazım, mutlaka örgütlü eylem yapmak lazım, mutlaka eylemin bir yönetimi olmalıdır. Bunlar olmadan olmaz. Bunlar olmadan oldu mu, işte Kürdistan’ın kentlerinde çeşitli gençlik gruplarının polisle çatışması durumu ortaya çıkıyor. ‘Hurra! Yandım Allah’ yaklaşımıyla yürütülüyorlar ve dolayısıyla başarıya gitmiyorlar. Siyasi eylem yapan güç, gençlik grupları böyle olurken karşılarındaki polis gücü çok örgütlü, planlı olduğu için küçük bir kuvvet olsa bile sonuç alıcı oluyor. Bu nedenle polise karşı yürütülen eylemlerde sonuç alınamıyor, tam başarılı olunamıyor. Bu durumu kesinlikle düzeltmek gerekiyor. Öyle bir duruma eylem denmez. Bu kadar kendiliğindencilik çok fazladır, böyle olunca da karşı taraf daha baskın çıkıyor. Oysaki biz daha inançlıyız, daha amaçlıyız, haklıyız, çoğuz, güçlüyüz, etkili vurabiliriz ama o gücü kullanamıyoruz. Gücü etkili kullanabilmek için planlı, örgütlü eylem yapmamız gerekiyor.
Planlamadan kasıt, işin nasıl yapılacağının önceden belirlenmesi, belli kurallara bağlanmasıdır. Örgütlenmeden kasıt, o eylemin içerdiği çeşitli görevleri yapacak görevlilerin belirlenmesi ve onların birbiriyle ilişkilerinin netleştirilmesidir. Yönetimden kasıt ise, eylemin içerdiği görevleri yürütmek üzere örgütü harekete geçirmek, baştan sona kadar görevlerin başarıyla gerçekleştirilmesini idare etmek, yönlendirmek, sağlatmaktır.
Bizim gücümüz eğitimliliğimizden ve örgütlülüğümüzden geliyor. Başka bize güç katacak hususlar yoktur. O nedenle planlı, örgütlü, eğitimli hareket etmeyi herkesten daha fazla önemsemeliyiz. Planlama, örgütleme ve yönetim unsurlarının başına eğitimi de koymamız gerekiyor. Çünkü örgütleme yapabilmemiz için eğitim şarttır. Ancak eğitilmiş insanlar planlı hareket ederler, örgütlü çalışırlar, araçları etkili kullanırlar. Eğitimsiz, hazırlıksız güçlü eylem yapılamaz. Eylemin hazırlığı gerekiyor, hazırlığın başında da eğitim geliyor, örgütleme geliyor, planlama geliyor. Bu temelde hazırlık yapmadan girilecek eylemde başarılı olmak mümkün değildir.
Dönemin doğru eylem çizgisini ortaya çıkarır hayata geçirirken, buna karşı saldırılar, provokasyonlar da sürekli gelişir, gelişecektir. Çünkü sömürgeci soykırım rejimi bizim doğru bir eylem çizgisine yönelmemizi istemiyor, engellemeye çalışıyor, bundan korkuyor. Eğer dönemin doğru bir eylem çizgisine ulaşır, onu başarıyla hayata geçirirsek bu sömürgeciliğin ölümü olacak, soykırım rejiminin ölümü olacak, Kürt sorunun Demokratik Özerklik çözümünün gerçekleşmesini sağlayacak. İşte bunu engellemek için sömürgeci soykırım rejimi her türlü provokasyonu, saldırıyı ortaya çıkartıyor, çıkaracaktır.
Bizim hareket olarak doğru eylem çizgisine yönelmemizi, onları başarıyla uygulamamızı sabote etmek isteyecektir. Öyle yaparak, bizim başarımızın önünü keserek kendisinin başarısını garantilemiş olacaktır. Bizimle mücadele edip karşıt sistemler geliştirerek bizi başarısız kılmak yerine, doğru eylem çizgisine girmemizi engelleyerek, sabote ederek, bizim başarımızı ortadan kaldırarak bizim başarısızlığımız üzerinden kendi başarısını sağlamak isteyecektir. Sömürgeci rejimin bu konuda çok bilinçli, örgütlü ve kapsamlı bir özel savaş sistemi var. Her alanda eylemliliğin gelişmesini engellemek için bin bir türlü provokasyon grupları, örgütleri oluşturulmuş durumdadır. Devletin bu tür provokasyonları geliştirmek için özel gizli örgütleri var. 90’larda da Hizbulkontrayı kullandı. Şimdi de benzer bazı grupları içinde bulunduğumuz dönemin doğru eylem çizgisini geliştirmemizi engellemek için provokasyon grupları olarak kullanmak istiyor.
Şimdi bu tür durumlara karşı duyarlılık ve tedbirli olmak çok önemlidir. Bu konuda bir duyarlılık ve bilinç olmalıdır. Diğer yandan sadece bilmek yetmez. Bu tür olası provokatif gelişmelere karşı duyarlı, tedbirli olmak lazım. En önemli şey provokasyonları önceden bilmek ve fırsat vermemektir. Dahası bu tür provokasyon güçlerini, gruplarını iyi tanımalı, açığa çıkarmalı ve eğer çok engel oluşturuyorsa doğru mücadele yöntemleriyle etkisiz kılmalıyız. Bazı güçler kendileriyle uğraştırmak isteyebilir, potansiyelimizi bu tür provokatif olaylarda harcatmak isterler, enerjimizi orada tüketmek isterler. Özellikle psikolojik karargahı bunu yapabilmek için elinden geleni yapar. O halde bu tür durumlara düşmemek, fırsat vermemek için de elimizden gelen çabayı kesinlikle göstermeliyiz. Gerekli duyarlılığı, tedbiri önceden öngörerek gerçekleştirmeliyiz.
Doğru eylem çizgimiz kesinlikle içinde bulunduğumuz dönemde bizi Kürdistan Özgürlük Devriminin ve Demokratik Ortadoğu Devriminin başarısına götürecektir. Dönemin koşulları, imkanları buna el veriyor. Bunu başarmak öncünün elinde, özgürlük kuvvetlerinin elinde, parti öncülüğünün, gerillanın, gençlik ve kadın hareketinin elindedir. O halde bu örgütler ellerindeki büyük devrimci imkanı görerek, dönemin görevlerini doğru anlayıp doğru bir eylem çizgisiyle hayata geçirmeyi bilmeli ve içinde bulunduğumuz dönemi Kürdistan Özgürlük Devriminin zafere koştuğu bir dönem haline mutlaka getirmelidir.