BEHDÎNAN- PKK Yürütme Komitesi Üyesi Duran Kalkan, Mazlum Doğan’dan Gurbetelli Ersöz, Alişer Koçgiri ve Seyit Evran’a kadar özgür basın şehitlerini anlattı. Kalkan, “Toplum var oldukça, özgürlük iradesi, iddiası, amacı, bilinci yaşadıkça çok açık ki bu mücadele, bu çalışma sürecek” dedi.
ANF’ye verdiği özel röportajda Seyit Evran’ın son mektubuna da atıfta bulunan Kalkan, “Bize son vasiyet olarak ‘hoşça ve sevgiyle kalın’ demiş. Biz de diyoruz ki, sen rahat uyu. Kalemin, kameran, silahın yoldaşlarının elinde. Günlük görevlerini icra etmeye devam ediyorlar” şeklinde konuştu.
PKK Yürütme Komitesi Üyesi Duran Kalkan’ın değerlendirmeleri şöyle:
Seyit Evran yoldaşı parti yönetimimiz adına saygı ve minnetle anıyorum.
Bize son vasiyet olarak hoşça ve sevgiyle kalın, demiş. Biz de diyoruz ki; sen rahat uyu. Kalemin, kameran, silahın yoldaşlarının elinde. Günlük görevlerini icra etmeye devam ediyorlar.
Yoldaşların ve tüm sevdiklerin şehadetin üzerine bir kere daha kendilerini sorguladılar. Görev ve sorumluluklarının gereğini ne kadar yerine getirip getirmediklerini eleştirel ve öz eleştirel temelde değerlendirdiler. Kendilerini daha kararlı, iddialı ve iradeli hale getirdiler. Önder Apo’nun fiziki özgürlüğü ve Kürt sorununun çözümü temelinde yürüttüğümüz mücadeleyi önümüzdeki süreçte daha güçlü geliştirecekler. Ve tüm şehitlerin anılarını yaşatma ve amaçlarını başarmayı mutlaka gerçekleştirecekler.
MAZLUM DOĞAN’DAN SEYİT EVRAN’A …
Gerçekten de Mazlum Doğan’dan Seyit Evran’a kadar bir özgür basın ordumuz var. Özgürlük hareketimiz böyle bir kol yaratmayı başardı. Özgür basın şehitler ordusu ortaya çıkardı. İşte Eylül ayının sonuna geldik; 28 Eylül. Tıpkı Seyit Evran yoldaş gibi, yine 1990’ların başında özgür basın çalışmalarına büyük katkılarda bulunmuş Alişer Koçgiri yoldaşın şehadetinin 12. yıl dönümüydü. Rustem, Çiçek, Rozerîn yoldaşlar birlikte Xakurkê’de bir düşman saldırısında şehit düştüler. O dönem de mücadelemizin şimdiki gibi yakıcı bir dönemiydi. Dönemin mücadele kararlılığını belirlediler. Bu çerçevede şehit Alişer Koçgiri yoldaşı ve birlikte şehit düşen yoldaşları, şehadetlerinin 12’nci yıl dönümünde saygı, sevgi ve minnetle anıyorum.
Yine Ekim’in ilk haftası tıpkı Seyit ve Alişer yoldaşlar gibi 90’lar başında, ortasında Bakurê Kurdistan’da, Türkiye’de yürütülen özgür basın mücadelesine çok büyük katkıları olan Zeynep yoldaşın, yani Gurbetelli Ersöz yoldaşın şehadetinin 26’ncı yıl dönümü. 25 yoldaşla birlikte şehit düştü 8 Ekim 1997 tarihinde. Şimdi direniş destanları yazan Zap, Metîna, Garê zemininde çalışırken, mücadele ederken, savaşırken şehit düşmüşlerdi.
Saldıran düşman, yine aynı düşmandı. TC devletiyle KDP ihaneti işbirliği yapmış, saldırıda bulunuyorlardı. Böyle bir saldırıyla özgür basın çalışmasının en değerli emekçilerinden, militanlarından birini; Zeynep yoldaşı şehit verdik. Bu temelde şehadetinin 26’ncı yıl dönümünde Gurbetelli Ersöz yoldaşı ve birlikte şehit verdiğimiz 25 yoldaşı saygı, sevgi ve minnetle anıyorum.
Tüm bu yoldaşların anısını yaşatmak, amacını başarmak, hareketimizin, hepimizin, bizim temel sözümüzdür, kararlılığımızdır. 26 yıldır bu kararlılıkla Zeynep yoldaşın amacını başarmak için mücadele ettik. Bundan sonra da devam edecek. Seyit arkadaşın ifade ettiği gibi, masal devam edecek. Önder Apo dedi; PKK sonu gelmemiş bir roman, bir şiir. Evet, roman yazılmaya devam ediyor, masal devam ediyor, mücadele devam ediyor. İktidar ve devlet sistemi, onu yaratan zihniyet, duygu, siyaset yok olana, insanlık kadın özgürlüğü temelinde özgürce yaşar bir düzeye gelene kadar da biz inanıyoruz; bu mücadele devam edecek.
BASIN ÇALIŞMALARININ ÖNCÜSÜ YÜRÜTÜCÜSÜ ÖNDER APO’DUR
Özgürlük mücadelesi tarihimize baktığımızda gerçekten de bu tarihin bir kolu olarak özgür basın çalışmaları tarihini de görüyoruz. Yani tarihimizin bir boyutu, propaganda ajitasyon çalışması boyutudur. Bunu başta sözlü olarak yaptık. Daha sonra silahlı propaganda temelinde bu çalışmaları yürüttük. Tabii bu süreçte basın yayın da adım adım devreye girmeye başladı. 1990’lardan bu yana da esas olarak propaganda ve ajitasyon çalışmalarını basın yayın üzerinden yürütüyoruz.
Kuşkusuz bu çalışmanın öncüsü, yürütücüsü, önderi bütün çalışmalardan daha fazla Önder Apo’dur.
Ben bu çalışmalara ilk adımların nasıl atıldığını da biliyorum. Haki Karer yoldaşın şehadetinin birinci yıl dönümü yaklaşırken Önder Apo, “Haki Karer’in anısına” başlıklı bir 7 sayfalık anı yazısı yazmıştı. Fuat arkadaş da bir şiir yazdı, biliyorsunuz; “Ben İnsandım” şiiri. Aslında parti edebiyatımız bunlarla başladı diyebilirim.
Öncesinden Önder Apo parti program taslağını hazırlamıştı. O zamana kadar yürüttüğümüz sözlü propaganda, eğitim çalışmaları giderek yazılı materyallere kavuşuyordu. ’78 baharında yapılan bir toplantıyla Merkez Yayın Kurulu’nun oluşturulması ve bir merkezi yayın organının dergi olarak illegal temelde çıkartılması kararlaştırılmıştı. Böyle bir kurul, Amed merkezde oluşturuldu. Ben de içinde yer aldım.
Doğrudan Önder Apo yönlendiriyordu. Mazlum ve Hayri arkadaşlar esas üyeleri idiler. Fatma da bu kurul içerisindeydi. Haziran ayında toplantılar oldu. Çeşitli dönemlerde yayın kurulu toplantıları yaptık. Önder Apo değerlendirmelerde bulundu. Bu işi nasıl yapacağız? Nasıl bir programla başlamalıyız? Nasıl sürdürmeliyiz, ilkelerimiz neler olmalı bunlar üzerinde? Tekrar tekrar tartışmalar yürüttük. Planlar, projeler, programlar hazırladık. Makale programları oluşturduk bir taraftan. Mazlum arkadaş yazmaya da başladı. Diğer yandan basım için malzemeler temin etmeye yöneldik.
SERXWEBÛN’UN İLK SAYISININ BASIMI
Önder Apo, Temmuz ayında Amed’de “Kürdistan Devriminin Yolu” manifestosunu yazdı. Bu aslında yayın faaliyetlerimiz için de atılmış çok önemli bir adım oluyordu. Ağustos ayı boyunca Kurdistan Devriminin Yolu’nu basıma hazır hale getirdik. Yayın Kurulu olarak inceledik, mumlu kağıda geçirdik, daktilo ettik. Kapak hazırladık. Amed’de yürüttük bu çalışmaları. Esas olarak merkezileşmesi Amed’de oldu ama Elazığ’a (Xarpêt) da taşırdık, Bingöl’e (Çewlîg) taşırdık. Dersim’e kadar gitti bir ucu. Kürdistan Devriminin Yolu’nun redaksiyon çalışmaları oralara kadar götürdük.
Sonuçta Amed’de kapağı bastık, hazırladığımız basın sistemiyle. Kendimiz bulduğumuz malzemelerle yapıyorduk ve gerçekten de orijinal baskıya yakın bir basım yaptık. Beş altı sayılık kapak basımını bir gece sabaha kadar Bağlar’daki hazırladığımız evde gerçekleştirdik. Sabaha kadar Önder Apo gitti geldi. Çalışmalarımızı kontrol etti, baktı. Gerçekten ne yapıyoruz, nasıl yapıyoruz, ne kadar yaparız, yapamayız diye bir ölçüde tartıda bulunuyordu. Ne kadar becerikli olacağımızı, bu işleri başarabileceğimizi değerlendiriyordu.
Nihayet iki kapağı da diğer hazırlıkları da Bingöl’e taşıdık. Bingöl’de dizgisini yaptık daktilo üzerinden. Teksir makinasıyla da Eylül başındaki bayram tatili sürecinde basımını yaptık. Herhalde Eylül başında bayram bitti, biz de basımı bitirdik. Bittiğinde çok heyecanlıydık. Şimdi her Serxwebûn çıktığında, her gün yayın yapıldığında yoldaşlar nasıl başarı mutluluğu yaşıyorlarsa aslında o zaman öyle bir mutluluğu basımı yürütenler olarak biz de yaşadık. Birkaç yüz adet basım yapmıştık. Dergi haline getirdik, kapaklara geçirdik. Üçte bir ya da yarıya yakınını sonraya saklamak, yarının biraz fazlasını ilk elden dağıtmak üzere de karar aldık. Saklasın diye yarıya yakın kısmın üçte birini Hüseyin Durmuş arkadaşa teslim ettik. O zaman Bingöl sorumlumuzdu. Bir yere saklamaya götürürken kendisi de yakalandı. Bütün verdiğimiz Serxwebûn sayılarını da yakalattı. Böylece saklayacağımız sayılar yakalanınca şuna karar verdik; ilk elden ve en ileri düzeyde dağıtalım. Her tarafa yayılsın ki düşmanın toplaması kolay olmasın. Yoksa toplu halde birden yakalanma olursa her şey elden gidiyor.
Bize büyük bir ders oldu o yakalanma. Geri kalanını dağıttık ve dikkat edilirse 27 Kasım 1978 tarihinde gerçekleşen PKK Kuruluş Kongresi’nin en temel hazırlık çalışmalarından birisi Kürdistan Devriminin Yolu Manifestosu’nun yazılıp yayınlanması oldu. Serxwebûn dergisinin birinci sayısının çıkışı oldu.
Daha sonra özel sayı olarak 4/5 adet daha 79 Ekim Kasım ayına kadar sürdürdük. Sonra Mazlum arkadaş da yakalandı, basım evimiz de yakalandı. Yayın faaliyetlerimiz bir kesintiye uğradı.
Sonrasında örgütsel toparlanmanın yurt dışında Lübnan-Filistin sahasında olduğunu biliyoruz. 1981 Temmuz’unda Bekaa Vadisi’nde gerçekleştirilen birinci PKK Konferansı ardından yapılan planlamanın önemli bir kararı, Serxwebûn dergisinin düzenli merkezi yayın organı olarak Avrupa’dan yayınlanmasıydı. Merkezi yönetimimiz buna göre iş bölümü yaptı. Merkezden bir grup arkadaş bu faaliyetleri yürütmek üzere Avrupa’ya görevlendirildi.
Ülke içinde de esas olarak teorik çalışmaları yürüten Önder Apo’ydu. 81-82 kışında Önder Apo çok yoğun bir teorik faaliyet, araştırma, inceleme çalışması yürüttü. Düşüncelerini sözlü hale getirdi. Bunlar yazıya geçirilip, düzenlenip temel stratejik çizgiyi ifade eden kitaplar haline getirildiler. Nitekim İkinci Kongre, bu kitapları onayladı. İkinci partileşme dönemi, 15 Ağustos atılım dönemi böyle derin bir teorik çalışma üzerinde gelişti.
EN UZUN SÜRELİ YAYIN SERXWEBÛN
Bunlar aynı zamanda Serxwebûn yayıncılığının da temel malzemelerinin hazırlanmasıydı. Konferans sonuçlarından başlamak üzere bu teorik çalışmaların hepsini topladık, Avrupa’ya aktardık ve 1982 Ocak’ında ilk sayı çıkartıldı.
İlk sayının Ortadoğu’ya, Lübnan, Suriye alanına gelişini iyi hatırlıyorum. Günlerce geliş sağlayabilmek için çaba harcadı Önder Apo. Havaalanına geldiği duyulunca gidip getirilmesini dört gözle kapı önünde bekledi. Geldiğinde paketi açıp ilk sayıyı nasıl incelediğini hala göz önüne getirebiliyoruz. O kadar heyecan vericiydi, o kadar etkileyiciydi ki! Şimdi Serxwebûn, 500’üncü sayısını geçtiğimiz Ağustos ayında çıkardı. Bu Eylül’le birlikte ikinci 500’e başlıyoruz, 501’inci sayısı çıkartılıyor. Bir de tabii 20-30 tane özel sayısı da var. Aylık düzenli sayılar yanında özel sayıları da oldu. Bir de 78-79 yıllarında Kurdistan’da illegal olarak çıkartılan beş altı sayılık ilk başlangıcı var. Bütün bunlar dikkate alınırsa. 520-530 sayıyı buluyor. Düzenli, kesintisiz çıkartılan Serxwebûn basın yayın faaliyeti, Kürt tarihinde ilk. Aslında devrimler tarihinde ilk. PKK gibi Kurdistan koşullarında, en ağır sömürgeci soykırımcı saldırı koşullarında, özgürlük mücadelesi yürüten, basın yayın faaliyetinde bulunan bir hareketin, böyle kesintisiz bir biçimde, uluslararası komplo gibi saldırılara rağmen hiç kesintiye uğramadan aylık yayınını 42 yıl sürdürmüş olması tarihin en büyük olaylarından biri. Kurdistan Özgürlük Devriminin en büyük zaferlerinden biri. Bu devrimin en büyük başarısı. Orada devrimin sesi oldu Serxwebûn. Hafızası, bilinci oldu. Önder Apo’nun duyguları, düşünceleri, tezleri tümüyle burada yayınlandı. Partiyi, özgürlük savaşçılarını, yurtsever halkımızı, insanlığı eğitti, aydınlattı. Hala aydınlık olmaya, ışık olmaya devam ediyor. Aydınlatıcı görevini başarıyla yürütüyor.
Dostları bundan büyük güç alırken düşmanlar kuşkusuz kahroluyorlar. Çünkü geçenlerde özel olarak dile getiriyorlardı. Niye kesintiye uğratamadık, niye engelleyemedik diye yakınıyorlardı. Belli ki baskılarını yoğunlaştırıyorlar, daha da yoğunlaştıracaklar.
BAKUR’A BASININ YENİDEN TAŞIRILMASI
İkinci basın yoğunlaşmamız, ’82 den itibaren Avrupa üzerinden oldu. İşte Avrupa demokrasisinin -ki ne kadar demokrasi denirse- Kurdistan halkına ve Kurdistan özgürlük mücadelesine katkılarından bir tanesi bu oluyor. Sonrası, ülkenin değişik parçalarındaki basın yayının gelişimidir. ’80’lerin sonu-’90 başında Türkiye’de ve Kuzey Kurdistan’dan başlayarak Başûr’a da yayılmıştır. Zaten ’80’lerin ortasından itibaren Rojava’da, Lübnan-Suriye hattında dergi biçiminde Arapça ve Kürtçe yayıncılık gelişme göstermiştir. Daha sonra Rojhilat alanına da taşmıştır. Tabii en önemli, en çatışmalı olan, en çok mücadelenin gerçekleştiği yerlerin başında İstanbul ve Amed üzerinden yürütülen basın yayın faaliyetlerimiz geliyor. Bunları da iyi hatırlıyorum. Avrupa üzerinden olan tecrübe birikimi ve hazırlıklar taşırılmıştır.
Nasıl ki ülkede; Amed’den başlamış, Amed, Elazığ, Bingöl hattında gerçekleşmiş, oradan Ortadoğu’ya ve Avrupa’ya taşmış ise, Avrupa üzerinden de ’80 sonunda Türkiye ve Kurdistan’a yeniden bir taşma durumu yaşanmıştır. Bu konuda da büyük hazırlık çalışmalarını ’87-88 yıllarında yaptık. Ben onu da çok iyi biliyorum. Bir çok hazırlık yaptık, araştırdık, inceledik. Koşullar ne kadar elverişli, hukuki durum ne kadar fırsat veriyor; hepsini inceledik. Artık bazı dernekler kuruluyordu, dergiler, gazeteler çıkartılıyordu. Onlardan bir tanesi olunabilir, o ortamdan yararlanılabilir mi diye düşündük. ’88 baharında Avrupa üzerinden bir taşırma girişimi başlattık. Zaten daha sonra biz yakalandık; biliniyor. Zindandan takip etme durumumuz oldu.
Bizi tutuklayanlar da esas olarak bu faaliyetlerimizden dolayı suçlamaya çalışıyordu. Yürüttüğümüz basın yayın faaliyetlerini, propaganda ajitasyon çalışmalarını suç sayıyorlardı. PKK düşüncesine çok fazla karşıydılar. Özgürlüğe, eşitliğe, demokrasiye karşıydılar. Kürt özgürlüğüne karşıydılar. Bundan vebadan korkar gibi korkuyorlar ve kaçıyorlardı. O temelde de engellemek istediler. Fakat gelişme göstermiştik. Hazırlıklarımızı engelleyemediler. ’89 yılında ilk basın çalışmasını İstanbul’da Toplumsal Diriliş Dergisi olarak başlattık. Girişimde bulunan, bu görevi yürüten arkadaşlarımız, yurtseverlerimiz tıpkı, ’78-79’daki Serxwebûn gibi Toplumsal Diriliş dergisini çıkardılar. Tabii bu, yasal çıkıyordu, illegal bir çalışma değildi ancak 5-6 sayı çıkabildi. Arkasından hemen kapatıldı.
Devam eden 12 Eylül sistemi ise daha fazla tahammül edemiyordu öyle bir yayıncılığa. Fakat kapatsalar da, yasaklasalar da bir kere iradeleri, saldırıları kırılmıştı. Bunu gerilla kırmıştı. Halk direnişi gelişiyordu. Onlar yayıncılığımızı yasaklarken, Cizre’de, Nusaybin’de serhildanlar gelişmeye başladı. Toplum, sömürgeci soykırımcı sistemden kopmaya başladı. Demokratik siyasetin önü açılmaya başladı. Böylece özgür basıncılık için de zorluklarını göğüslemek, engellerini aşmak, bedellerini ödeme temelinde çalışma yürütme imkanları, koşulları ortaya çıktı. Birçok devrimci, yurtsever, değerli insan, kadın ve erkek, bu temelde çeşitli adlar adı altında Kurdistan’da süren özgürlük mücadelesinin Türkiye demokrasisine, aydınlanmasına etkilerini ortaya koymak, daha çok da özel savaşın komplo saldırı katliamlarını teşhir etmek üzere bir basın yayın faaliyeti geliştirdiler. Özgür Gündem, Özgür Halk, Yeni Ülke gibi birçok adı altında. Kimisi birkaç ayda yasaklandı, kimisi birkaç yılda kapatıldı. Fakat sömürgeci, faşist, soykırımcı zihniyet ve siyaset, özgür basını susturmaya çalıştıkça, özgür basının çalışmaları da kendini geliştirme, güçlendirme, yayma iddia ve iradesini çok daha fazla geliştirdi, güçlendirdi. Çok daha da büyüttü.
Bir savaş alanı gibiydi aslında. Bürolar bombalandı, dağıtımcılar katledildi, muhabirler tutuklandı. Öyle ki Gurbetelli Ersözleri, Seyit Evranları, Alişer Koçgirileri yaratan bu büyük çalışma alanı, Apê Musalara kadar büyük bir gücü birleştirdi ve bir aydınlanma devriminin yaşanmasına yol açtı.
BU MÜCADELEYİ KİMSE ENGELLEYEMEYECEK
Her gün baskı görerek, sürekli şehitler vererek de olsa bu mücadele yürütüldü. Yüzlerce, binlerce özgürlük savaşçısı bu temelde kendini eğitti. Bu çalışma zemininde eğitilerek özgürlük mücadele saflarına katıldılar. Kurdistan Özgürlük Mücadelesinin, Türkiye’nin demokratikleşmesinin en cesur, en fedakar militanları oldular. Hala bu gelenek devam ediyor. Seyit arkadaşın belirttiği gibi masal devam ediyor, mücadele sürüyor. Ne kadar engelleme olursa olsun, baskı geliştirilirse geliştirilsin, katliam, yasaklama, sınırlandırma olursa olsun Kürt halkı, gençleri, kadınları, Türkiye’nin devrimci demokratik çevreleri, sosyalistleri basın özgürlüğünü geliştirmek, özgür basın mücadelesini güçlendirmek ve bu temelde faşist, sömürgeci, soykırımcı zihniyet ve siyaseti teşhir ederken, toplumu eğitme, örgütleme ve mücadeleye çekme çalışmalarını sürdürüyorlar.
Toplum var oldukça, özgürlük iradesi iddiası, amacı, bilinci yaşadıkça çok açık ki bu mücadele, bu çalışma sürecek. Hiç kimse bu mücadeleyi engelleyemedi, engellemeyecek.
Onlarca, yüzlerce hatta belki de binlerce şehidi var özgür basın mücadelesinin. Hepsi birer kahraman. Bilinçli, inançlı, iradeli bir biçimde mücadeleye katılmış, mücadelenin her alanında, her cephesinde bulunmuş, Apocu çizgiyi başarıya götürmek için büyük bir cesaretle, fedakarlıkla savaşıp büyük başarıların sahibi olmuş militanlar. Öyle bir örgütlenme ve mücadele alanı, özgür basın alanı. Bu devam ediyor.
Biz sadece bazı arkadaşlar şahsında bunları, bu süreçleri anmak istedik. Belirttiğimiz dört arkadaşla da uzun süre hem de çok yakından birlikte çalışma imkanını, şansını elde etmiş kişilerden birisiyim ben. Bu anlamda kendimi şanslı sayabilirim. Ama tabii bu şehadetler de omuzlarımıza çok daha ağır görev ve sorumluluklar yüklüyor. Onun da her zaman bilincindeyim.
PARTİ ÇİZGİSİNİN UYGULAMASI MAZLUM DOĞANCA OLMALI
Mazlum Doğan yoldaş ile de uzun süre birlikte çalıştım. Merkez Yayın Kurulunda da birlikte görev yürüttüm. Mazlum arkadaş neydi? Önder Apo dedi; ‘partimizin bilinç hamuru’ydu. Günde 500 sayfa etüt ediyordu. Bilinç ve inançla bize katıldı, sonuna kadar da yürüttü. Gerçekten de büyük bir eğitmendi. Uzlaşmasız bir ideolojik duruşa sahipti bıçak gibi keskin ideolojik mücadelede. Aynı düzeyde eğitimciydi, insan ilişkileri canlıydı, güçlüydü. En geniş bir politik eylemsel anlayışa ve tutuma da sahipti. Propaganda ajitasyon çalışmalarını hiçbir zaman örgütleme ve eylem çalışmalarından koparmadı. Sadece bir eğitimci olarak kalmadı. Aynı zamanda en ileri düzeyde, en önde örgütsel sorumlulukları üstlendi. Örgütleyici oldu, eylemci de oldu. Bunları söylememize gerek yok. Zindan direnişini başlatan olması bile bu gerçeği görmemiz, anlamamız için yetiyor. Önder Apo, ‘Çağdaş Kawa’ dedi. Parti çizgisinin doğru anlaşılma ve uygulanmasının Mazlum Doğanca olması gerektiğini ifade etti. Mazlum Doğan çizgisi böyle bir çizgi ister. Bütünlüklü bir devrimci çizgi… Öyle birini yapan diğerini yapamayan, bir çalışmayla olan diğerinde olamayan bir durumu kesinlikle ifade etmiyor.
ALİŞER’İN DÜŞMANA DÖNÜK BİLİNCİ, ÖFKESİ, KİNİ ZİRVEDEYDİ
Diğer yoldaşları da; Alişer Koçgiri yoldaşı da uzun süre tanıdım. Birlikte çalıştık. Benzer duyarlılık Alişer yoldaşlar da vardı aslında. Bu dört yoldaşın da ne kadar çok birbirine benzer özellikleri vardı! Bilinç ve inanç, Alişer Koçgiri’de en ileri düzeydeydi. Düşmana dönük bilinci, öfkesi ve kini zirvedeydi. Çok sakin görünüşlü, fakat içinde volkanların sürekli taştığı bir kişiliğe sahipti. Büyük bir duygu ve düşünce yoğunluğunu her zaman yaşardı. Fakat dıştan görenler çok sakin, fazla şeylerle ilgilenmez, kendi halinde bir insan gibi sanabilirdi. Ancak yakından ilgilenip tanıyanlar böyle olmadığını anlayabilirlerdi. Alişer yoldaş da propaganda ajitasyonu örgütle eylemle her zaman birleştirdi, örgütsel sorumluluk üstlendi. Gerilla komutanlığı ve savaşçılığı yaptı. Koçgiri’den Başûr’a kadar birçok alanda değişik görev ve sorumluluklar yürüten bir yoldaş oldu.
GURBETELLİ EN ZOR PROBLEMLERİN ÇÖZÜCÜSÜ OLDU
Zeynep; Gurbetelli Ersöz yoldaş için daha çarpıcı şeyler söyleyebiliriz. Gerçekten de bir kadın devrimci ve yurtsever olarak hem basın çalışmalarında en önde görev ve sorumluluklar üstlendi hem de gerillada. En zor ortamda özgür basının örgütlendirilmesine, sorumluluğunun üstlenilmesine, zorluklar ve engellerin yenilmesine en önde katıldı, öncülük etti. En zor problemlerin çözücüsü oldu. Bunları biz tabii arkadaşlardan duyduk. Yazılardan okuduk. Fakat bu kişiliği dağda, gerilla mücadelesi içerisinde tanıdık.
Zeynep yoldaş kadar başka bir çalışmadan gerilla çalışmasına, şehir ortamından dağ ortamına hızlı geçiş yapan, adapte olan, uyum sağlayan başka bir arkadaş görmedim desem yanlış olmaz. Bir gerçeği ifade eder sadece. Sanki uzun yıllar sıfırdan başlayarak gerilla eğitimleri görmüş, gerilla sorunlarıyla yüz yüze kalmış gibi şehir ortamından, propaganda ajitasyon çalışmalarından kalkıp Medya Savunma Alanlarına, Zap, Avaşîn, Metîna hattına, merkez karargah çalışmaları ortamına gelince, sanki on yıllardır burada bulunmuş, tecrübe edinmiş gibi büyük bir hızla ve yeterli düzeyde uyum sağladı.
Bırakalım kendisini eğitmeyi, uyum sağlama çabası içinde olmayı, eğitimsiz olanları eğiten, ortaya çıkan sorunların çözümüne en önde katılan, hızla her türlü gerilla komutanlığı, yöneticiliği görevini yürütebilen bir pozisyonda oldu. 1996 yazıyla birlikte ARGK Ana Karargah Komutanlığı görevi yürüttü. Zap’ta, Garê’de Metîna’da birlikte çalıştık. Ortak toplantılara katıldık, örgütsel sorunlarla uğraştık, savaş sorunlarıyla uğraştık, eğitim sorunlarıyla uğraştık. Gerçekten de sorunları çözmede, insanları ikna etme, eğitmede, insanlarla rahat ilişki kurmada herkesten öndeydi diyebilirim. En zor sorunları Zeynep arkadaş çözdü. Bir yerden bir yere, bir görevden bir göreve herkesten önce Zeynep arkadaş ulaştı. Zaten şehadeti de öyle gerçekleşti. Ortada kalan bazı sorunların başkaları tarafından çözülememesi karşısında kendisi çözme sorumluluğunu üstlendi ve bu sorumluluk bilinci daha fazla zorluklarla, engellerle karşılaşmasına yol açtı ve bir düşman pususunda, vahşice saldırı karşısında şehit düştü.
Zeynep arkadaşı böyle tanımak lazım. En erkenden kadın gerilla aşamasına katılanlardan değildi ama en hızlı gelişenlerden, en çok öne atılanlardan, en fazla görev ve sorumluluk üstlenenlerden, en zor dönemde ideolojik, örgütsel, askeri çalışmalara en çok sahip çıkarak kadın gerillalaşması çalışmalarını en önde yürüten arkadaşlarımızdan oldu. YAJK örgütlenmesinin hayat bulmasında, pratikleşmesinde öncü düzeyde yer aldı.
SEYİT EVRAN YAPARKEN DÜŞÜNEN, DÜŞÜNÜRKEN YAPAN BİR TARZIN SAHİBİYDİ
Seyit Evran yoldaşı tanıyanlar çoktur. Uzun süre gerillada kalan Kuzey Kurdistan’ın başta Amed-Dersim hattı olmak üzere birçok alanda bulunan, mücadele yürüten, komplodan sonra da yeniden propaganda ajitasyon faaliyetlerine, basın yayın faaliyetlerine daha çok yoğunlaşan ve bu konuda büyük çaba harcayan, onlarca, yüzlerce özgür basın kadrosu eğiten, çok sayıda ürün veren bir yoldaşımız oldu. Seyit arkadaş gerçekten de yaparken düşünen, düşünürken yapan bir tarzın sahibiydi.
Şöyle diyebilirim; çok ağır çalışmalara girmedi. Büyük kitaplar yazmak, teorik araştırma, incelemelerde bulunmak, derin tartışmalara girmek gibi bir durumu olmadı. Ya da ben tanık olmadım. Fakat yaşamı en sade, en özlü, en kısa bir biçimde ifade edebilen ender kişilerden biriydi. Bazen bir cümleyle, bazen bir tebessümle, bazen bir hareketle, davranışla birçok şeyi anlatabilirdi.
Hiperaktif bir insanda aslında dur durak bilmeyen, yorulmayan; yani özgürlük mücadelesinin gelişimi için gerillanın mücadelesinin, halkın mücadelesinin insanlığa tanıtılması, toplumun bu temelde eğitilmesi için gece gündüz demedi. Yorgunluk, hastalık diye önünde hiçbir şeye engel yapmadığı, dört parça Kurdistan’da, Rusya-Ermenistan hattında, birçok alanda, ulaşabildiği her yerde büyük bir çabanın sahibi oldu. Bu anlamda hızlı düşünen, çabuk karar ve plan yapabilen, üretken bir tarza sahipti. Gerçekten de büyük bir çabayı yürütebildi. Son nefesine kadar da sürdürdü.
AŞKLA SARILDI, BÜYÜK BİR MİRASIN YARATICISI OLDU
En son vasiyeti… Gerçekten de o kadar ağır ve zorlu ortamda öyle bir duygu, düşünce yoğunluğu ve o kadar kısa, sade ifade gücü kolay bulunmaz bir durumdur. Seyit arkadaş, gerçeğini en iyi ifade eden oldu. Ve yaşamı anlayarak, severek, yaşadığı mücadeleyi severek, bilerek, kendini örgütleyerek yürüttü, yapabileceklerinin hepsini en ileri düzeyde de yapmaya çalıştı. Büyük bir değer birikimi ortaya çıkardı, mücadeleye kattı. Önder Apo öncülüğünde gelişen özgürlük mücadelesinin her ortamında yer aldı ve büyük bir mirasın yaratıcısı oldu.
Zorluklar, engeller onu yıpratsa da, o amaca kilitlenmeden, amaç için çalışmadan hiç kopmadı. En zor koşullarda, ortamda bile mücadeleye hizmet edecek, mücadeleyi aydınlatacak bir ortam bulduğunda yerinden fırladı ve hiçbir engel, acı, zorluk dinlemeden devrimci çalışmanın propaganda ajitasyon sahibi oldu. Böyle aşkla sarılan ve bu iş için yaratılmış bir insan gibi bu çabaların, çalışmanın sahibi oldu, gerçekleştirdi, yürütücüsü oldu.
Haberciliğe, eğiticiliğe, aydınlatıcılığa, propaganda-ajitasyon çalışmasına aşkla, tutkuyla, şevkle sarıldı. Büyük bir çabayla da pratik faaliyet yürüttü ve büyük katkılar sundu, değerler kattı.
PROPAGANDA BİR EĞİTİM ALANIDIR
Basın yayın çalışmaları, özellikle üçüncü partileşme dönemimizde temel propaganda ve ajitasyon alanıdır. Yani eğitim alanı oluyor. Propaganda-ajitasyon demek, eğitim demektir. Partinin eğitimi, yurtsever halkın eğitimi, kadınların, gençlerin eğitimi, dostlarımızın eğitimi, insanlığın eğitimi. Daha önce biz hareket olarak bunu sözlü propaganda, ajitasyonda yaptık ve başarılı olduk. Silahlı propaganda temelinde de yaptık gerilla ile; orada da başarılı olduk. Basın-yayın üzerinden de yaptık. Aslında esas olarak, başlangıç itibarıyla bunda da başarılı olduk. Fakat bu süreç devam ediyor.
Şunu iyi bilmemiz lazım; eylem ancak örgütle başarılır. Örgüt olursa gücün olur, güçle eylem yaparsın. Başka türlü eylem olmaz. Örgüt de eğitimle yaratılır. Eğitim yapmazsan insanları örgütleyemezsin, ikna edemezsin, beynini ve yüreğini kazanamazsın. Duygularını, düşüncelerini şekillendiremezsin. Örgüt çalışması demek, esasında eğitim çalışması demektir. Eğitim de propaganda ve ajitasyondur ve bunu biz bu dönemde, üçüncü partileşme döneminde basın yayın araçlarıyla yürütüyoruz.
Demek ki örgütlenmeyi ve eylemi yaratan, eğitimi yürüten çalışma basın yayın çalışmasıdır. O halde özgürlük mücadelesinin, devrimci mücadelenin gelişiminin motoru, birinci gücü basın yayın çalışması, propaganda, ajitasyon çalışması. Bunu hepimiz böyle görmeliyiz, böyle anlamalıyız. Bu bakımdan da mücadele dışı, devrimci, pratik dışı görmemeliyiz. Basın yayın çalışmasının propaganda, ajitasyon, eğitim faaliyeti olduğu gerçeğini hiçbir zaman unutmamalıyız. Eğitimi örgütlemeden ve eylemden hiçbir biçimde koparmamalıyız.
Mazlum Doğan, bu bütünlüğü sağladı. Alişer Koçgiri, Gurbetelli Ersöz, Seyit Evran bu bütünlüğü sağladı. Doğru çizgi, bu çizgiydi. O halde örgütlenmeden ve eylemden kopan propaganda ve ajitasyonun hiçbir anlamı yoktur. Amaçtan kopuk demektir. Herhangi bir amaç gütmüyor demektir. Amaçsız bir çalışmanın anlamı yoktur, değeri yoktur.
Diğer yandan örgütlenme, eylemin ihtiyaçlarını karşılamaz ve onun özelliklerine göre şekillenmezse, propaganda-ajitasyon çalışması istenen, hedeflenen eğiticilik rolünü oynayamaz O halde demek ki amaca göre yapacağız bu işi. Yaptığımız işin biçimi, özü buna uygun olacak. Sözümüz, yazımız, ifade tarzımız, davranışımız, giyimimiz, kuşamımız; her şeyimiz amacımızla bütünlük arz edecek, uyum arz edecek. Amacımız, başarmamıza hizmet edecek. Ne yapacak? Eğitici rol oynayacak. Bunu da örgütlenme ve özgürlük eylemini geliştirmek için yapacak.
TOPLUMA DAYANMA ZAYIF
Bu konuda yetersizlikler, yanılgılar var mı? Bence var. Tartışıyoruz, çeşitli düzeyde eleştiri, özeleştiri süreçlerimiz de oluyor. Amacı tam anlayamayan, amaçta savrulma yaşayan yaklaşımlar var mı; var. Amaca kilitlenemeyen tutumlar var mı; var. Niçin propaganda-ajitasyon yapıyoruz ya da niye basın yayın çalışmaları yürütüyoruz, sorularına doğru ve yeterli cevap veremeyenler var. Bu konuda dikkatsizlik var, özensizlik var. Kendi rolünü, misyonunu yeterince ve doğru biçimde anlamayan ve onun gereklerine göre olamayan tutumlar ve davranışlar var.
Dahası topluma dayanma zayıf. Hiç yok değil ama aslında biz toplumda bir halkı, bir toplumu eğitme faaliyeti yürütüyoruz özgür basın olarak. Basın yayın çalışmalarımızın hedefi bu. O halde hedefe dayanmak durumunda. Toplumcu olmak durumunda. Toplumla iç içe olmak durumunda. Toplumun gücüne dayanmak durumunda. Toplumu daha fazla katmak durumunda. Az katıyor.
Çok fazla dar kalma var. Ayrı bir meslek haline getirme var. Oysa ki öyle olmamalı aslında. Zaten çoğunlukla deniliyor; mesleki faaliyet, mesleki olmayan faaliyet. Bu ayrım yanlıştır. Yani evet, propaganda-ajitasyonun kendine ait özellikleri var. Başarılı olabilmek, dolayısıyla eğitim çalışmasında rol oynayabilmek için o özellikleri bilmek lazım. Ama bunu bazı kişiler yapar, sınırlı bazı kişilerle olur dememeliyiz. Katabildiğimiz kadar katmalıyız gençleri, kadınları. Daha fazla katmalıyız. Aslında özgür basın çalışması bir akademi gibi olmalı, bir okul gibi rol oynamalı. Bir örgütlenme alanı olmalı, eğitim ve örgütlenme sahası olmalı. Bir çekim merkezi olmalı. Toplumu mücadeleye çekme merkezi haline gelmeli.
Eğer Mazlum Doğan’dan Seyit Evran’a kadar özgür basın şehitleri gerçeğini, çizgisini, dolayısıyla aslında Apocu çizgiyi doğru anlayacaksak, o zaman bu propaganda-ajitasyon çalışmalarına, basın yayın faaliyetlerine böyle yaklaşmamız lazım. Böyle yaklaşırsak her halükarda başarılı oluruz.
YÜCE AMAÇLAR İÇİN ÇALIŞANLAR EN GÜZELİNİ YAPARLAR
Bu iş, güçle olan bir iş değil, imkanla olan bir iş değil, teknikle olan bir iş değil. Evet, tekniği de önemlidir. Diğer şeyler de önemli ama onlara çok bağlamamak lazım. Hiçbir yazılı aracı yokken bile Önder Apo ve ona buna katılanlar dille, dil gücüyle bunu yaptılar. Önder Apo’ya bir röportajcı soruyor; en büyük silah nedir? Hiç tereddüt etmeden ‘dilim’ cevabını veriyor. Önder Apo’nun bütün görevlerini başarmada en büyük aracı, silahı dili oldu. Diliyle yaptı bunu. Silahlı propagandayla da, gerilla ile de yaptı. Gerilla ’80’li ve 90’lı yıllarda toplumun en büyük eğitici gücü oldu. Demek ki öyle de oluyor. Basın yayınla da olur, gazeteyle de, dergiyle de, radyo ile de, televizyonla da, dijital basınla da, her yol yöntemle, her araçla da bunu yapabiliriz. Herkesten iyi biz yapabiliriz. Çünkü biz bir amaç için yapıyoruz bunu. Bir hedef için yapıyoruz. Bir meslek olarak yapmıyoruz. Karnımızı doyurmak için yapmıyoruz. Özgür yaşamı yaratmak için yapıyoruz. Faşizmi, sömürgeciliği, soykırımı, zihniyet ve siyaseti yıkmak için yapıyoruz. İmralı işkence ve tecrit sistemini, soykırım sistemini yıkmak, Önder Apo’nun fiziki özgürlüğünü sağlamak için yapıyoruz. Kürt sorununu çözmek, Kurdistan’ı, özgür Türkiye’yi, Ortadoğu’yu, demokratik insanlığı özgürce yaşar hale getirmek için yapıyoruz. Yüce amaçlar temelinde yapıyoruz yani. Basit çıkarlar için yapmıyoruz. Yüce amaçlar için bunu yapanlar bu işin en güzelini yaparlar. En doğru sözü söylerler, en güzel davranışı gösterirler, en iyi güzel haberi yaparlar, en derin yazıyı yazarlar, en güzel konuşmaları yaparlar. Buna sonuna kadar inanmak lazım. Çünkü onlarda ikiyüzlülük yoktur. Sahtelik yoktur. Söylediklerini, yazdıklarını bizzat yaşarlar. Yaşadıklarını yazarlar. Başka türlü yaşayan, başka türlü söyleyen ve yazanlardan değillerdir. İkili, üçlü kişilik özelliği taşımazlar. Bu kadar bütünlüklü bir kişilik durumundadırlar. Dolayısıyla etkileyicidirler, inandırıcıdırlar. Dolayısıyla böyle olmamız gerekiyor.
Özgür basın çizgisi, özgür basın şehitlerinin çizgisidir. En temel özgürlük mücadelesi, çizgisi, Apocu fedai çalışma çizgisidir. Bunu başka biçimde hiç kimse görmemeli, ele almamalı. Böyle yaklaştığımız zaman şimdiye kadar nasıl büyük başarılar bu alanda olduysa bundan sonra da olacaktır. Biz buna inanıyoruz. Zorlukları var, engelleri var. Büyük bir aşkla, tutkuyla, emek ve çabayla bu zorlukları yenmek, engelleri aşmak mümkün. Ve böyle gerçekleşiyor da zaten. Tutkulu, büyük bir mücadele sürüyor ve mücadelenin en keskini aslında burada yaşanıyor. Düşman en çok burada teşhir ediliyor. Toplum en fazla bu biçimde aydınlanıyor, eğitiliyor, gerçekler, hakikat ortaya çıkartılıyor.
Önder Apo’nun başlattığı Aydınlanma Devrimi, Kürt toplumunu da aşarak Ortadoğu’ya ve insanlığa yayılma temelinde kadınları ve gençleri kucaklama temelinde devam ediyor ve büyüyor. Bunun motoru, basın yayın faaliyetleridir. Bu motor her zaman doğru çalışacak, aydınlanma devrimimizin her zaman büyüyerek, derinleşerek, genişleyerek gelişecektir. Buna inanıyor, bu temelde Mazlum, Alişer, Zeynep ve Seyit yoldaşları, onların şahsında tüm özgür basın şehitlerimizi, yine onların şahsında da tüm özgürlük mücadelesi şehitlerimizi bir kere daha saygı, sevgi ve minnetle anıyorum. Tutkuyla, şehitlerimizin izinde, komutasında propaganda-ajitasyon çalışması yürüten tüm yoldaşlara üstün başarılar diliyorum.