HABER MERKEZİ
Bir baktığınızda tekrar dönüp bakmak isteyeceğiniz YJA Star ‘Tanyaları’
Bir gülümse belirdi bir anda o yemyeşil dağların eteklerinde. Bu gülümse büyüdükçe o zifiri karanlık aydınlığa açılıyordu ve gülümsemeler çoğalıyordu. Karanlık ise çatlıyordu bu gülümsemeler içinde… Bu gülümsemeler yıllardır zifiri karanlığın eksilmemesi için her şeyi seferber eden düşman ve bitmek bilmeyen ihanetçilere karşı dağlarda ve ovada Beritanların ve Tanya ruhlarını giyinmiş YJA Star gerillalarıdır.
Hiç eşit olmayan bir savaş içinde. Bir tarafta zaman ve mekan farketmeksizin direnişçi kadınlardan ilham alan bir kere baktığınızda tekrar tekrar dönüp bakmak isteyeceğiniz güzel gülüşlü YJA Starlı savaşçı kadınlar, diğer taraftan da tüm teknik, silah, uluslararası, bölgesel ve işbirlikçilerin desteğine rağmen en küçük zorlamada oturup ağlayan çirkefler topluluğu.
Öyle tanımlıyordu savaşı garabe çalan güçler. Geçebilirlerdi her şeyden ve hiçbir yerden. Yani bir tabiat kanunu değildi, belki de düşme sevincinin belleğiydi savaş. Öyle yazılmamıştı, ama belki tam da öyle kazınmıştı, içimize kovulmuş çocukların kefeniyle zamanı ölçen çığırtkan bir sessizliğin kırışmış dudaklarıyla. Elhamra kokulu Lorca’nın yeşili Granada kızılına dönüşmeseydi, kızgın namlulara sümbüller sürebilirdi Avaşin ve Zap suların kıyısında vuruşan yaşam dolu gülüşler.
İşte orada belirdi daha 18 yaşındayken Nazilerin celladları eşliğinde gülerek tabureye çıkan Tanya gibi Kurêjahronun güllü Binevş Egal’in o hep canlı gülüşü. Sonra bir diğeri ve bir diğeri… gülüşleriyle korkunun namlusunu sahibine çeviren Binevşler…
Sonra ardı arkası kesilmedi güzel gülüşlü savaşçı kadınlar Saralar, Leylalar, Delaler, Arjinler, Nudalar, Zilanlar, Bêritanlar, Bêrivanlar, Leyla Qasimlolar, Tanyalar… Üzerlerine üşüşen cellatların başına bela olmak böyle bir şeymiş. Zaman geçse de mekan değişse de cellatlar aynı surete bürünürler, çünkü hissetikleri aynı… Aynı korku… Daha 18’inde olan Tanya’yı işkence eden Nazillerin celladı ile Binevşlerin gülüşünü koparmak isteyenlerin hissetikleri ve korkuları aynı.
Binevş ve Tanya
1942 yılının Ocak ayıydı… Bu günler… Moskova buz kesmişti. Öyle soğuk bir yel esiyordu ki, ölüm bile üşüyordu… Moskova yakınlarında bir cenaze töreni… gömülen 18 yaşında bir genç kadın… sessiz sedasız… gencecik bedeninin üstü buzlu toprakla örtülüyordu… mezarın başındaki tahtada şunlar yazıyordu. Zoya Kosmodemyanskaya. Doğum 1923 Ölüm 1941. Kimdi bu Zoya Kosmodemyanskaya? Niye ölmüştü? Zoya, “yaşam” demekti. 1923 doğumluydu. Rusya’da eğitimli bir ailenin kızıydı. Babası kütüphaneci, annesi öğretmendi. Kitaplarla büyümüştü. Daha 15’nde Puşkin’i, Tolstoy’u, Cervantes’i, Goethe’yi, Shakespeari’yi okumuş, Beethoven ve Çaykovski dinlemişti. 16’sında Sovyetler Birliği Komünist Parti gençlik örgütü “Komsomol”a katılmıştı… 1941 yılının Haziran ayıydı. Nazi Almanyası Rusya’ya saldırmıştı. Her gün yeni bir yer işgal ediliyordu. Zoya 18’ine yeni basmıştı, gönüllü olarak askere yazılmıştı. Annesi karşı çıkmıştı. Ama dinlememişti…
“Düşman bu kadar yakınken başka ne yapabiliriz?” demişti..
Kısa süreli bir silah eğitiminden sonra Partizan’a katıldı. Kod adı Tanya oldu. Saçlarını kestirdi. Gören erkek sanıyordu. Görevi Moskova çevresinde işgal altındaki köylerde Naziler’e baskın yapmaktı. Tarih 25 Kasım 1941 idi. Tanya Alman süvari alayının karargah kurduğu Petrischevo’yu basacaktı. Köye gizlice sızdı. At ahırları ve Rusların kaldığı evleri ateşe verdi. Tam uzaklaşacak bir Rus işbirlikçisinin ihbarıyla yakalandı. Elbiseleri çıkarılınca kadın olduğu anlaşıldı. Naziler gece boyunca işkence ve tecavüz etiller. Sordular. Bilmiyorum dedi. Sordular. Söylemem dedi. Sordular konuşmam dedi. Sır vermedi. Sadece kod adını söyledi… Tanya… Naziler çılgına döndü. İşkence ve tecavüz sabaha kadar sürdü. Ertesi gün kar üstünde yürüttüler Tanya’yı. İşkenceden tüm bedeni mosmordu. Köy meydanında dar ağacını kurdular. İki makarna kasası, yağla urgan ve cellat. Tanya tabureye çıkarken gülüyordu. Urgan boynuna takılmadan kendisini izleyen yurttaşlarına bağırdı… “Yoldaşlar! Neden bu kadar kasvetlisiniz? Ölmek için korkmuyorum! Halkım adına öleceğim için mutluyum!” Sonra Nazi askerlerine döndü… “Siz beni şimdi asıyorsunuz ama yalnız değilim. Biz iki yüz milyon insanız. Hepimizi asamazsınız.” Cellad tabureyi çekti. Tanya 18’nde ipin ucunda can verdi. Naziler ibreti alem için Tanya’nın cansız bedenini haftalarca idam sehpasında asılı tuttular. İki aya yakın her önünden geçen Nazi askeri cansız bedeni dipçikledi, tekmeledi. Soğuk havada beden çürümedi ama morardı ve şişti. Sovyet Ordusu 1942 yılının Ocak 20’sinde bölgeyi ele geçirince, idam sehpasından indirildi ve gömüldü… Tanya’nın idamı tarihte bir dönemeçti… Naziler’in yenileceğinin müjdesiydi… Gömülmeden çekilen fotoğrafları tüm Sovyet askerlerine dağıtıldı… Ve emredildi… “Düşmana saldırırken, Tanya’yı düşünün.”
İşte Binevş Egal! İsmini Botan’ın kalbi Cizîr’de uyuyan bir halkı duruşu, direnişi ve mücadelesiyle sehildana kaldıran Bêrîvan ya da diğer ismiyle Binevş Agal’dan alan Binevş Agal. Daha 18’inde katıldığı gerillaya yürüdüğü yolda sırtındaki yükü, yoldaşından aldığı silahı ve gülüşü ile her türlü savaş suçu silahlarla üzerine gelen düşmanı çaresizlikten ağlıyordu. Tüm hırslarıyla her türlü bomba yağdırıldı. Olmadı, ihanetçi-işbirlikçiler karadan vurmaya başladı. Ama o Bêrivan’ı (Binevş Egal), Saryaları, Zilanları, Tanya’yı iyi okumuştu ve düşmanı nasıl çaresiz bırakılacağını iyi biliyordu. Ve o gülüyordu. Düşmanın acizliğine gülüyordu. Ve düşmana söyleyecek bir sözü vardı. Sonra okuduğu Tanya’yı hatırladı. Ne demişti; “Ölmek için korkmuyorum! Halkım adına öleceğim için mutluyum… Siz beni şimdi öldürebilirsiniz ama yalnız değilim. Biz milyonlarca insanız. Biz bitmeyiz…”
Sonra etrafı güzel gülen yoldaşları toplandı ve birbirlerine ‘Düşmana saldırırken Binevş’in gülüşünü düşünün’ dediler.
Hayatını halkına ve inandıkları yolda yitirenlere bin selam olsun.
Militan Rêhat
Kaynak: Kurdistan Stratejik Araştırmalar Merkezi