HABER MERKEZİ
“Felsefe nedir?” sorusu çokça karşımıza çıkmış bir sorudur. Birçok insana göre; felsefe, yaşamı ve kendini tanımlaya bilmektir. Çoğu zaman birçok soru kafamızın içinden geçerken, kendimizi felsefe tanımının arayışı içerisinde bulabiliyoruz. Tarihe göz atıp incelediğimizde karşımıza birçok tanımlama çıkıyor. Her düşünür, felsefeyi biraz kendince yorumlamış, tanımlamıştır. Yapılan bu tanımlamalar arasında gidip gelirken, dikkatimizi herhalde en çok çeken durumlardan birisi filozofların hepsinin erkek olmasıdır. Bu durum garip değil mi? Kadın, evrensel tarihin tümünde yer alacak hem de yaşamın gelişmesinde toplumsallıkta başat rol oynayacak ama tarih boyunca yaşama dair hiçbir fikri olmayacak. Tarih yaratacak, düşünceyi geliştirecek ama düşünce tarihinin hiçbir anında ondan söz edilmeyecek. Tüm bu gerçeklikler -sistemin yarattığı gerçeklikler- karşısında sessiz kalmak, bize ait olmayan tarihi kabullenmektir. Bundan dolayı tarih içerisinde kadının izini sürmeliyiz. Tabii bunu egemen sistemin yarattığı tarih içerisinde yapamayız. Ne yazık ki verili tarih bilgileri içerisinde kadının rengine, düşüncesine rastlayamayız. Sanki tüm düşünce üretimleri erkekler tarafından gerçekleştirilmiş ve tarih, felsefe, din hepsi erkeğe aitmiş gibi. Oysa bu tamamen erkek egemen sistemin yarattığı ve yazdığı bir yalandan ibarettir.
Erkek egemen sistemin üzerini örttüğü kadın tarihinin peşine düştüğümüzde, evrenin tüm sırlarını da kendinde gizleyen bir kadın tarihi ile karşılarız. Tabii bu buluş biz kadınlar için çölün ortasında su bulmaya benziyor. Hani susuzluktan diliniz, damağınız kurur ve tüm umutlarınız tükenir de sonra hiç ummadığınız bir anda bir su ile karşılaşırsınız ya, işte o an sizin için nasıl ki yeni bir yaşamın umudu tomurcuklanırsa, kadınlar için de bu gizli tarihi bulmak böyle bir şeydir. İnsan hep geleceğe dair umut besler ama biz kadınlar gelecek için geçmişe umut besliyoruz. Çünkü kadının karanlıkta kalan geçmişini aydınlatamazsak, gelecek için hiçbir umut besleyemeyiz.
Ben, “6. his” kavramını ilk defa annemden duymuştum. Annem her zaman kadınca sezgilerinden söz ediyordu. Deneye ve bilimin diğer araçlarına gerek duymadan birçok şeyi keşfetmiş, yaşamın birçok sırrına erişmişti. Oysa çağımızın bilim insanları, bu gibi durumları gerçek dışı bulmakta, çoğu zaman cevaplayamadığı hakikatleri ise rastlantı olarak tanımlamaktadır. Oysa hakikat asla bir tesadüf veya kader değildir.
Peki, nedir hakikat?
Ben bir kadınım. Yaşamın içindeyim. Yaşamın içinde gizli olan, kolay kolay görülmeyen ama hep var olan hakikati sezebiliyorum. Hem de egemen güçler biz kadınları yaşamdan koparmaya çalışırken, bizi yasaklarla dolu bir dünyaya hapsetmişken, hakikati sezebiliyorum. Ne kadar korkunç bir gerçeklik değil mi? Kadın olarak, varolduğumuz halde, varlığımız inkâr ediliyor, yok sayılıyor. Biz ise, her şeye inat varlığımızı ispatlamaya çalışıyoruz. Kendi varlığını ispatlamak, büyük mücadele ve savaş gerektirir. Kadınlar olarak mücadele içinde geçirdiğimiz her an, bir darbe daha almakla karşı karşıyayız. Ama geçmişi aydınlığa kavuşturmaya dair umutlarımız yeşermişken, asla gelecekte bizi bekleyen özgür yaşamdan vazgeçemeyiz.
Her ne kadar kadın, yazılı tarih sayfalarında yer edinmemişse de, şu unutulmamalıdır; kadın yaşamın özüdür. Kadınsız yaşam, ölü bir yaşamdır. Çünkü kadın, tüm yaşam renklerinin çeşitliliği ve bileşkesidir. Egemen sistemin düşünce tarihinde hiçbir şekilde yer almayan kadın, özünde düşüncenin kendisidir. İnsanlık adına sözde bilgi, düşünce üretenler aslında insanlığı yavaş yavaş kadından, yani yaşamdan uzaklaştırmıştır. Birçok felsefik akım için, dinsel düşünce için, hatta bugün insanlığın kurtuluş olarak gördüğü bilim için bile, kadın yalnızca bir üretim malzemesi olmaktan öteye gidememiştir. Kadını bu konumundan kurtarmak, doğru bir tarih bilincini gerekli kılmaktadır. Doğru bir tarih bilinci geliştirmeyen kadın, her zaman egemen erkek sistem tarafından kullanılmaya mahkûmdur.
PKK yaşamı bugün bu mahkumiyete son vermektedir. Önderliğimizin geliştirdiği Kadın Kurtuluş İdeolojisi tüm kadınlara bir çağrıdır. Kadının felsefeyle, tarihle buluşmasıdır. Kadın, PKK içerisinde kendisini tüm geri, geleneksel, kadına kölelik dışında hiçbir yaşam alternatifi sunmayan düşüncelerden arındırmaktadır. PKK içerisinde kadın, kendi özgücünün farkına varıp, irade yaratmakta, kadın renginde geliştirilen düşünce sistemiyle, kendi özgür yaşam felsefesini oluşturabilmektedir.
Biz kadınlar, Önderliğimizin geliştirdiği; demokratik, ekolojik ve cinsiyet özgürlükçü toplum paradigmasıyla tarihin hiçbir zaman diliminde olmadığı kadar özgürlüğe yakınız. Öyleyse elimizden alınan tüm değerleri yeniden elde etmek, onları geri kazanarak, özgür yaşamı yeniden oluşturmak biz kadınların elindedir. PKK içerisinde bulunan her kadın kendisine doğru ve tarihi misyonlar biçtiğinde, özgür yaşama daha da yakınlaşacaktır. Düşünceden korkmadan, her an her saniye düşünerek yaratacağımız yarınlar, kadının ve insanlığın özgür yarınları olacaktır.