HABER MERKEZİ – Nujiyan Öcalan yazdı
“Bugün nasıl hissediyorsun? Duygularını dinliyor musun? Hayatta duygularını mı ya da aklını takip ediyor musun? Mutlu ya da üzgün olduğunda bu nasıl görünüyor? Günlük hayatımızda böyle bakarsak kendimize dair pek çok şeyi tanıyabilir ve anlayabiliriz.
Duygular insan doğasının bir parçasıdır. İnsanlar hem duygusal zekaya hem de analitik zekaya sahiptir. Yani hem hissediyor hem de düşünüyoruz. İkisi arasında denge sağlandığında kişi en sağlıklı ve dürüst yaşamı yaşayabilir, kendi yaşamı ile toplumun gerçekleri ve ihtiyaçları arasında uyum ve denge kurabilir. Bu insanın en doğal halidir, duygusal zeka ile analitik zeka birbirini tamamlar. Yani doğalında insan hisseder ve düşünür ve ikisini birleştiririz.
Ancak günümüz gerçekliğine baktığımızda Kapitalist Modernite sisteminde duygusal zeka ile analitik zeka arasındaki farkın her geçen gün arttığını görüyoruz. Mesela bilime bakarsak pozitivist bilim adı altında yani sadece akla, duyguya, toplumun ruhuna ve metafiziğine dayanan bilim reddedilir. Sonuç olarak bu temelde çalışan bu bilim, toplumun gerçeklerinden ve ihtiyaçlarından uzaktır. Kullanıldığı takdirde insanlığı saniyeler içinde yok edebilecek nükleer silahlar geliştiriyor. Bu nasıl toplumun ihtiyaç duyduğu bir şey olabilir? Yalnızca topluma otoritesini dayatmak ve genişletmek isteyen, bunun insan hayatı açısından tehlikesini ve anlamını düşünmeyen insanlara hizmet eder. Yani bu ilmin çalışmalarında vicdan gelişmez. Nükleer silah yapma kararı duygularla değil, yalnızca akılla verilir. Bu durum günümüz biliminin toplumun sorunlarını çözecek kadar güçlü olmamasının ve insanların güvenlik ve özgürlüklerinin ileri düzeyde olmamasının nedenidir. Bu, duygusal ve analitik zeka arasındaki kopukluğun sonucudur.
Durum böyleyse hem birey hem de toplum olarak yeniden nasıl güçlenip birlik olabiliriz? Bir hedefe, özgürlüğe doğru ilerleyebilen güçlü bireyler nasıl olunur? Önder APO bu konuya ilişkin yaptığı açıklamalarda duyguların politiklerştirilmesi önemine vurgu yaptı. Duygularımızı politik ve toplumsal hale getirmemiz gerektiğini söyler.. Bu nasıl olur? Kendimizi eğiterek başlayabiliriz. Bu konuyla ilgili hem Önder APO’nun yorumları hem de Jineoloji Akademisi’nin bu konuya dair broşür ve yayınları okunabilir. Buna dayanarak insanın kendini, hayattaki duygularını gözlemlemesi, kendini keşfetmesi, kendini analiz etmesi gerekir:
Günlük hayatımda en çok hangi duyguları yaşıyorum? Zor zamanlar geçirdiğimde ne yapmalıyım? Beni en çok ne sinirlendirir, ne mutlu eder? Peki bu ne anlama geliyor? Duygularım ne kadar içinde bulunduğum toplumun gerçekliğiyle ilgili şeylerle ilgili, ne kadar küçük, dar ve kişisel şeylerle sınırlı?
Mesela Önder APO’nun 26 yıldır İmralı Zindanın’da tutulmasına, işkence ve tecride maruz kalmasına ne kadar öfekeliyim? Dağlarda her gün kimyasal silahlara karşı savaşan, bizim için canlarını veren gerillalar hakkında ne hissediyorum? Şehit olan özgürlük savaşçıları için intikam alma duygum ne kadar önde? Uzun yıllarını soykırım, savaş ve inkar altında geçiren halkımın acısını ne kadar hissediyorum? Toplumumuzda her gün farklı şekillerde öldürülen, tecavüze uğrayan, baskıya uğrayan kadınların acısını ne kadar hissediyoruz?
Yoksa çoğunlukla böyle şeyler düşünüp bugün okulda başka bir öğrencinin benden daha başarılı olmasına, arkadaşımın elbisesinin benimkinden daha güzel olmasına ya da hoşlandığım birinin bana dikkat etmemesine mi üzülüyorum?
Bu toplumda yaşayan biz genç kadınlar için bu ne anlama geliyor? Kişiliğimizi nasıl etkiledi ve kendini nasıl gösteriyor? Yetiştiğimiz toplumun zihniyeti ve bakış açısı bu kopukluktan büyük ölçüde etkilenmiş ve ona göre şekillenmiştir. İster okulların, üniversitelerin temeli olan pozitivist bilim yoluyla, ister medya aracılığıyla, ister otoritelerin özel bir savaş aracı olarak kullandığı, duygu ve düşüncelerimiz ile oynadığı filmler, YouTube, Instagram vb. aracılığıyla. Duygularımızı ve düşüncelerimizi kendilerine göre inşa ederler ve kişiliğimizde duygusal zeka ve analitik zeka eksikliği yaratırlar. Duygu ve düşüncelerimiz bu temelde ayrıştığı için, güçlü yönlerimizi hızlı bir şekilde tanıyıp ortaya koyamayız, irademizi geliştirip sorunlarımızı çözemeyiz. Mesela başımıza bir şey geldiğinde üzülürüz, ağlarız, tepki verebiliriz, bir yere gideriz ve durumumuz belirsiz bir süre kötü kalır. Neden? Çünkü bu duygu içimizde hakimdir. Bu yüzden bu duyguyu yenemeyiz. Bu soruna bir çözüm göremiyoruz. Şu anda sadece duygu ön plandadır, düşünmek yani analitik zeka devreye girmez. Sonuç olarak artık bu olumsuz duygunun tuzağına düşüyoruz ve eğer bu doğruysa duygumuzun kölesi oluyoruz. Böyle bir durumda düşünüp hissetseydik duygularımızı kontrol edebilir ve durumdan çıkabilirdik. Bırakın duygularımız ya da dürtülerimiz bizi yönlendirsin, kendi başımıza hallederdik. Hükümet sistemi, hepimizde bu uçurumu yaratıp derinleştirerek bireyselliğimizi zayıflatmayı ve toplumları güçsüzleştirmeyi amaçlıyor.
Duygusal dünyamız ne kadar büyük, ne kadar dar, ne kadar sosyal, ne kadar kişisel? Bunları kendimizde araştırıp keşfetmemiz ve duygularımızı bu temelde eğitmemiz gerekiyor. Bu iç dünyanızı yavaş yavaş tüm insanlığı kapsayana kadar genişletebiliriz. Çünkü gerçek şu ki, duygusal dünyamız ne kadar dar ve kişisel olursa, sistem ve düşman da bizi o kadar boyunduruk altına alacak, bizi gücümüzden ve anlamlı bir yaşam amacından yoksun bireylere dönüştürecektir. Özellikle genç kadınlar olarak duygularımızı düşmana yani sisteme bırakmamak, büyük şeyler düşünüp hissetmek, büyük yaşamak gerekiyor. Şehit Asya Ali ve Şehit Rojger Helin gibi Önderliğe, halka ve ülkeye olan büyük duygularını büyük düşünce gücüyle birleştiren tüm bu arkadaşlar, bu şekilde tarih yazan devrin fedaileri oldular.
Önder APO, ‘Duygular ya köleliğe kapı açar, ya da özgürlüğe.’ Hangi kapıdan geçeceğimizi belirleyen şey ise kendimiz, eğitim ve bilgi seviyemiz, mücadelemiz ve yaşam tarzımızdır. Bizim seviyemiz toplumsallığımız ve örgütlülüğümüzdür. Bu nedenle kendi başımıza karar vermemiz ve buna göre yaşamamız gerekiyor. Şehit Asya ve Şehit Rojger’in ve tüm özgürlük şehitlerinin takipçisi olabilmek için duygularımızı politikleştirerek toplumsallaştıracak, örgütlenerek duygularımızı ve kişiliğimizi sistemin etkisinden kurtarıp özgürlüğe birlikte yürüyeceğiz.