HABER MERKEZİ- Ahmet Kahraman yazdı:
“Türk Anayasası’nın girişi, süslü “egemenlik kayıtsız, şartsız milletindir” güzellemesiyle bezelidir. Bu söz, parlamento toplantı salonu duvarına da kazılıdır.
Politikacılar, ülke boyunca gırtlaklarını çatlatırcasına, “egemenlik kayıtsız şartsız milletindir” diye haykırıyorlar.
Oysa, her şeyi yalan olanların ülkesinde, bu slogan da “yalandan ibaret”tir. Egemenlik, asla milletin elinde, omuzunda olmadı. Dünyaya karşı, öyleymiş gibisinden oyun oynandı. Başından beri Zübükler egemendi. “Millet” dedikleri de bu oyunda alkışçıydı.
Ha bilmeyenler için açıklayayım: “Zübük” deyimi, bir Aziz Nesin icadıdır. “Kağnı gölgesinde yürüyen köpeğin, o gölgeyi kendi kuyruğuna ait sanması” demektir.
Egemenlik, başından beri darbeci askerlerle, seçimlerle arasında el değiştirerek geliyor. Yeri geldiğinde, halkın vergileriyle beslenen orduyu, polisi ve adliyeyi ele geçiren seçilmiş de “tepeden inen Zübük” olabiliyor.
Türklerin tarihinde görüldüğü üzere, 1950 yılında Başbakan olan Adnan Menderes asker değildi. Ama zamanla darbeci kesildi. Anayasa ve yasaları öteleyerek orduyu, polis ve adliyeyi rakiplerine karşı silah olarak kullanmaya başladı. Dönemin ana muhalefet lideri İsmet İnönü, sokaklarda taşlandı. Hareket alanı kısıtlandı. Dişine göre gördüğü etkin bir parti lideri olan Osman Bölükbaşı tutuklanıp hapse kondu. Ona oy veren Kırşehir’in statüsü ilçeye indirildi. Gazeteci, sanatçı, yazar avı başlatıldı. Basın ve yayın hayatı, bugünkü gibi sansür altına alındı.
Irkçı kesimlere yaranmak için, Kürtler üzerine sefer düzenlenip tutuklamalara girişildi. Devlet terörü günümüzdeki gibi her yana yayıldı.
Ama 1960 Mayıs’ında bir şey oldu: Kişiye özel hizmette olan ordu, Menderes’i süngü dürtmesiyle, koltuğundan indirip tutukladı. “Majestelerinin adaleti” aniden saf değiştirdi. Menderesi yargılayıp suçlu ilan etti ve idama yolladı.
Bürokrasi, dünya boyunca böyledir. Ona güven olmuyor. Yeni efendiyi görünce, eskiye topuk gösterebiliyor.
Demirel, iki kere güvendiği ordu tarafından devrildi. Zincirbozan toplama kampında tutuldu. Ecevit, darbeci Genelkurmay Başkanı “Zorti” lakaplı Kenan Evren’e çok güveniyordu. Özel sohbetlerinde, “o rejim için bir güvence” diyordu. Ama güvendiği Zorti tarafından hapsedilecekti.
Dünyadan örneklere bakarsak, İran Şah’ı dünyanın en sadık ordusuna, en bağlı, bağımlı polis ve adliye teşkilatına sahipti. Ama bir sabah dımdızlak ortada kalmanın şokunu yaşamaktan kurtulamadı. Mısırlı Mübarek ve onu izleyen Mursi aynı akibete uğradı. Esad’ın ordusu zoru görünce, aniden buharlaştı.
Günümüzde, bir “tip” var. Ama asker değildir. Adı, sanı yaygın, kitlelerden saygı gören bir ailesi, yakın çevre ve aşireti de yoktur bunun. Kendisi, kimi kimsesi olmayan bir hamalın, zır cahil oğlu ve sokak kalpazanlığından gelmedir. Ama aldığı hazla, gözü kara darbeden darbeye koşarak, “hezimetli” sonunu durdurmaya çalışmaktadır.
Her neyse, Türk devleti anayasasının girişindeki bir cümle ile “Türkiye Cumhuriyeti demokratik, laik bir hukuk devletidir” vurgusu yapılmaktadır.
Ancak, bu da büyük bir yalan. Sıralanan kavramların hiç biri, hiçbir zaman gün ışığı görmedi. Kitap sayfaları arasında öylece kala kaldı.
Örneğin, “günümüz Türk demokrasisinin tek Reisi” Recep Erdoğan’ı, “demokrasi” diye diye ortalığı ayağa kaldırıyorlar. Ama demokrasiye bakın ki, Kürdistan esir bir virane. Viranede pum kuşu hıçkırıyor. Esirlerin seçme ve seçilme hakları yok. Kürt’ün sokağa çıkıp “postal altında boğuluyorum” demesi suç.
Seçilenler mahpus, makamları hırsızların elinde. Geleneksel dansa halka kadın ve genç kızlar yerlerde sürükleniyor. Dil yasak, Kürtçe kitaplar idama mahkum.
Malın, mülkün güvencesi yok. Kürdistan, Kürt’e pafta pafta yasak. Kürt’ün hayatı, bir kurşun fiyatı değerinde. Mahpushaneler insanlarla dolu.
Kürtler bunları yaşarken, Türk ırkçılıkta özdeş, bir ve beraberdi. CHP’nin bir önceki genel başkanı, öldürmeye çıkanlara duaya duruyor. Kürt seçilmişlerin dokunulmazlık hakkından yoksun kalması için, iki elini birden kaldırıyordu.
Sıranın kendilerine geleceğini düşünmediler. Ama geldi işte. İstanbul Belediye başkanı CHP’li Ekrem İmamoğlu, salt Recep Erdoğan’ı devirecek bir yetenek olduğu için, uzun zamandır tuzaklarla çevriliydi. Gece yarısı baskınıyla tutuklandı. CHP’nin pek çok belediyeleri kuşatma altında.
İmamoğlu, bu aralar “kardeş” diye anılan Kürtlere iş, ekmek kapısı açmaktan sanık ayrıca. Onu saf dışı bırakıp, Recep Erdoğan’a ömür boyu Saray’da yaşatma kapısı açacaklar. Olmaz diye bir şey yok, olan da kalmadı Türk rejiminde. Erdoğan’ı ömür boyu sarayla yapacaklar. Bütün tuzaklar bunun için. Türklerin hayatında, “olmaz olmaz” diye bir kavram var. Her şey olur. “Egemenlik kayıtsız şartsız milletidir” ve de “bir Zübük dünyaya bedel”dir.”
Kaynak: Yeni Özgür Politika