Yaşamı yaratma sanatı durmadan ürün veriyor
Yine bu tarih, yeni bir doğuşa tanıklık etmemiş miydi? Bir doğuş, bir başlangıç bir yaşam denemesini yaşamamış mıydı? Unutulmayan ve unutulamayacak Ekim Devrimi de, bu ayda kapitalist ve emperyalist sistem karşısında başarı kazanmıştı. Bilinen yetersizliklerine rağmen bu devrim tarih karşısında önemini ve kutsallığını halen yitirmemektedir. Tüm güncel sonuçlarının yanında kadın da bu devrimde aktif rol oynamıştır. Bir deneyim, bir arayıştı, yitik yaşam karşısında… Karanlıkların efendileri, yürekleri yaşam kıvılcımıyla aydınlatmaya yüz tutan bu umuda tahammül ederler miydi? Elbette hayır. Yürekler bir kez daha karartılarak yitik yaşam içinde kaybedilmek istendi. Ancak karanlıkların efendileri bilemezlerdi ki, uygarlığın doğuş mekanı kutsal çocuklarıyla, çalınan aydınlığı bir kez daha insanlığa sunacak… İnsanlığın aydınlanma korkusuydu, tüm karanlık ve lanetlilikleri harekete geçiren. Korku, aydınlığın tutsağı olma telaşıyla fütursuzca saldırıyordu. Lanetlilik, kutsallığa karşı amansız bir savaş başlattı. Öyle bir savaş ki, tüm çirkinlikleri ve komploları kendi karanlığında canlandıran… Karanlığın tüm çirkinliği ve komploculuğuyla bu denli saldırganlaşmasının ikinci kez gerçekleşmesi yaşanıyordu. Aydınlanan çirkinlik ve lanetliliğin can çekişme korkusuydu bu kadar öfke kusan. Ana tanrıçanın yenilgisinin yengiye dönüşme endişesiydi komplocuları azgınlaştıran. Ancak lanetlilik ve karanlıklara rağmen yaşamı yaratma sanatı müthiş bir emek ve fedakarlıkla durmadan ürün veriyordu. Ana tanrıçanın bitmeyen kavgasının sürdürüldüğü gerçeğiydi tüm yaratımlar. Komplo bu yaratımlardan çekiniyor ve can havliyle harekete geçiyordu. Kutsallığın ana kültü, karanlığın komplocu kültüyle amansız bir mücadele içindeydi.
Lanetlilik ve komploculuk ikinci kez Başkan Apo şahsında büyüyen ve yeşeren insanlığın yaşam kaynağı ana kültünü yok etmek istiyordu. Saldırı, kutsallığın temsilcisi ve mimarına yöneltilmişti. Lanetlilik ve karanlıklar, kutsallığın aydınlığını karartmak için birleşmişlerdi. 9 Ekim komplosu insanlığın yeşeren yeni uygarlığına ve onun ana kültürüne saldırının en üst aşamasıydı. Birçok defa saldıran lanetlilik, bu dönem daha da azgınlaşmıştı. Çünkü yeni uygarlık ve tanrıçalık kültürü, adalet, sevgi, eşitlik, özgürlük, yaratıcılık ve ortak yaşam temelinde Doğu’dan Batı’ya doğru akan bir ışık huzmesi olarak insanlığa kutsallığı ve aydınlığı bahşediyordu. 9 Ekim komplosu, tüm komploların en kapsamlısı, en lanetlisi ve en karanlık olanıydı. Ancak karanlığın bu komplosu da, mücadelemize yönelik önceki komplolar gibi kendi karanlığı içinde nefessiz bırakıldı. Işık huzmeleri çoğaldı, çoğaldıkça aydınlık güçlendi. Karanlık ve aydınlık, kutsallık ve lanetlilik birbirinden ayrıştı. Bu ayrışma bir tarih akışı ve mücadelesi sonucunda gelişti. Nitekim mücadelemiz tarihinde bu akışın güçlü bir kolu ve yatağı, ’92 yılında ihanetçi ve gerici güçlere karşı özgürlük savaşçılarının geliştirdiği büyük direniş ve kahramanlık destanında görülüyordu.
1992 yılında ihanetçi ve gerici güçler, özgürlük savaşçılarına karşı kapsamlı bir savaş başlattıyorlar. Uygarlık devriminin gerçekleştiği kutsal topraklar, bir kez daha tarihi savaşlara sahne oluyordu. Medeniyetin ve tarımın geliştiği bu topraklarda, Zagroslar silsilesindeki ana tanrıça ülkesinde zalim, despot komplocu tanrılar bu görkemli yaşama karşı saldırı ve savaş başlatmışlardı. İlk komplo, egemen tanrıların ana tanrıçayı yenerek gerçekleştirdikleri komploydu. Bu komployla birlikte egemen sınıf gelişerek, kadın ve erkeği tanrının kulları haline getirmişti. Tarih, aynı mevzi ve dağlarda benzer savaş ve mücadelelere tanık oluyordu. ’92 Güney savaşı sömürgecilik, çetecilik ve ihanetçiliğe karşı bir savaştı ve bu savaş tarihe, ihanete karşı bir savaş olarak yazılıyordu. “92 Güney Savaşı” Güney’de binlerce yıldır egemen zihniyet tarafından geliştirilen ihanet çizgisine karşı, özgürlük çizgisinde güçlü bir cevaptı. Destansı kahramanlıkların yaşandığı ’92 Güney Savaşı, Berîtan (Gülnaz Karataş) yoldaş şahsında özgürlük ve direniş sembolü olarak mücadele tarihimize altın harflerle yazıldı. Önderliğimiz de Berîtan arkadaşın şehadet çizgisine özellikle vurgu yapıyordu. Şehit Berîtan arkadaşın çizgisi iki felsefenin, iki çizginin ve iki ideolojinin savaşıydı: Egemenliğin ve özgürlüğün… Öyle bir savaş ki mitolojik destanlara konu olan… Binyılların köleliğine karşı, kin ve öfkenin akışıydı. Kutsal toprakları karartmak isteyen ihanetin karanlık yüzü, yedi kat yerin dibine gömüldü bu eylemle. Egemenliğin bu topraklar içerisinde geliştirdiği ihanet ve gericiliğin yanı sıra, kadını da kölelik sınırlarına hapseden gerçekliğine karşı, bir dirilişti. Kadının, yükseliş ve yüceliş tarihine beşiklik eden bu kutsal topraklar, kadının dirilişiyle ancak kendi öz rengine kavuşabilirdi. Berîtan yoldaş şahsında ’92 Güney direniş gerçekliği, kadının kendini yaratma mücadelesi; feodal zihniyete karşı, büyük bir diriliş çizgisini ifade eder. İşte özgürlük mücadelesiyle ana tanrıça, asilce kutsal toprakları üzerinde, yeniden ana kültürünü diriltme mücadelesini veren çocuklarını karşılıyordu. Kutsal toprak, komplocuların ve gerici güçlerin binlerce yıldır üzerinde yürüttükleri egemenliğe karşı öfkeliydi.
Beritan yoldaşın direniş gerçekliği, işbirlikçilik, ihanet ve komploculuğa karşı bir direnişti. Tarihi bir bilinçle, Dersimli direniş sembolü Zarifelerin ve Besêlerin teslim olmayıp, kendilerini uçurumlardan atan gerçekliğinin yarattığı özdür Berîtan.
Ana tanrıçanın komploculara teslim olmayan gerçeğinden alıyor kaynağını Berîtan yoldaş. Berîtan direnişi, ana tanrıçanın gerçekliğini ve soyluluğunu taşıyor. O, özgür yaşam çizgisi ve felsefesinin temsilcisidir. Yaşam gerçekliğine net ve keskin bir bakış açısıdır. ‘Nasıl yaşamalı ve bunun için nasıl mücadele edilmeli?’ sorularının somut ifadesidir. Teorik ve pratik olarak, Apocu çizginin temsilcisidir. İçimizdeki, karanlığın aydınlanma mücadelesidir.
Zayıf düşen, ana tanrıçaya inançsızlaşan karanlık ruhların temizlenmesi, inanç, iddia ve tüm yaralarını, ana tanrıçanın kutsal topraklarıyla yıkama ve arınma emridir, uçurumda sonsuzlaşan Berîtan çığlığı. Tarihi sorumluluklarını unutan, kendinden kaçan, özgür yaşamı yaratmada güvensiz ve kararsız, köklerinden kopmuşluğa karşıdır.
Kapitalizmin tüm hastalıklarını barındıran sınıf anlayışları temelinde, bireyci bencil yaklaşımlarla, özgür yaşam felsefesinden uzaklaşan, emeksiz, çabasız, üretimsiz ve yaratıcılıktan uzak yaşam felsefelerini mahkum etmenin adıdır Berîtan çizgisi.
İlkel milliyetçi, yerel, bölgeci, parçacı, ahbap-çavuş ilişkilerin götürdüğü ihanet çizgisinin, Kürdün yaşamında sökülüp atılmasıdır, bu görkemli eylem. Kendini arama, kutsal toprakların özünü yaşama istemi, kendini öz tarihiyle yaratma iradesidir, Berîtan yoldaş.
Berîtan çizgisi; iyiliğin kötülüğe karşı savaşı, ilke ve çizgisiyle, günümüzü ve yarınımızı aydınlatan, özgürleşme mücadelesinde, güçlü perspektifi ve somutlaştırdığı yaşam felsefesiyle, toplumun ve cinslerin özgürleşme çizgisi, özgür yaşam felsefesinin güçlü ve keskin koruyucusu, sorumluluk ruhuyla tüm geri ve karşıt duruşlara bir darbedir. Başarıya olan inancıyla ve bunun güçlü kararlılığıyla zaferi kazanandır. Bu inanç ve kararlılığı Onun yüceleşme sırrıdır. Berîtan’da başarının sırrı ana tanrıçaya inançtır.