Bir türkü gibi akardı yüreklere Çiğdem yoldaş
Ve tüm mevsimlerin bileşkesi bir çiğdemdi bu kez ekimin yeni bir doğuşu yaşayan sancılarına ortak olan…
Dört mevsimi ve onun renklerini kendinde somutlaştıran Çiğdem (Hüsne Akgül) yoldaş, yaşam mücadelesinde de bu denli çok yönlüydü.
O, yaşam ve güzellikleri sınırlandıran dar milliyetçi duyguları aşan ve sonsuzluğa akan bir ırmaktı… Irmağında özgürlük ve enternasyonalizmdi akan… Çağlayanlarının melodisinde özgürlük ve halkların kardeşliği ruhlara seslenirdi her dem. Bir türkü gibi akardı yüreklere… Bir Türk kadını olarak özgürlüğü ana tanrıça diyarında keşfetmek için çıkmıştı Mezopotamya’nın asi dağlarına…
Yaşamı güzelleştirmek, kardeşliği ve adaleti gerçekleştirmek içindi tüm kavgası… Kadın yüreğiyle derinden hissederdi ezilmişliğin acısını. Acısını Apocu bilinçle yoğurdukça aydınlanıyordu adlandırmamış olduğu tüm arayış, arzu ve istemleri.
Bir şelale gibi durmadan akardı yaşamda. Coşkundu, yaşamın çılgın bir keşifçisiydi. Dağların, kuşların, çağlayanların diliyle doğanın gizemine süzülürdü. Orada arardı eşitliğin, ahengin, kardeşliğin müthiş dengesini…
Apocu diyalektiğin tüm ayrıntılarında bulurdu kendisini. O, kendisini yaşamın ve insanın her ayrıntısına katmıştı. Bir Türk kadınının olduğu kadar Kürt, Arap, Alman kadınının duygularını, arzularını, hislerini de anlar ve yaşardı.
Özgürlüğü önünde engelleyici tüm geri sınıf anlayışlarına karşı kavgacılığı ilke edinmişti. Tüm mezhep, sınıf, milliyet gibi ayrımcılıkları kadının evrensel duygularıyla aşandı.
O, bugünün ve geleceğin eşitlikçi ve kardeşlik felsefesinin öncüsüdür. Demokratik çözüm stratejisinin somut temsilcilerindendir. O her kadında yaşayan bir şehittir.
Kemal Pirlerin enternasyonalist ruhunun ardıllarındandı. Ve bu ruhu kadının sınırsızlığında pekiştirendi. Çiğdem yoldaş, halklar mozaiğinin ana tanrıça toprağında yeniden Apocu ideolojiyle yeşermesinin gerçeğiydi. Demokratik bir Türkiye ve bereketiyle yeni uygarlığın filizlendiği Mezopotamya’da kardeşliğin ve eşitliğin köprüsüydü. Bugün demokrasi onların kurduğu bu köprü sayesinde öz kaynağına doğru akıyor.
Demokrasinin yükselişindeki temel güç ve kaynaktır Çiğdem yoldaş ve O’nun taşıdığı ruh…
O, bir çağrıdır demokrasi, barış ve özgürlüğe. O, Türk kadınının bağrından ana tanrıçanın bereketine akan enternasyonalist bir kadın yüreğidir.
10 Ekim 1995 yılında Metina dağlarında yirmi iki yoldaşıyla birlikte KDP gericiliğine karşı verilen savaşta sonsuz yolculuğuna çıktı.
O bir ses bir türküdür yüreklerde durmadan çağlayan…
İki can ve iki yürek yoldaşı Rewşen ve Bermal
Her Ekim şehidi kendisinden sonra, tarih sayfasına yeni kadın kahramanlar katar.
Ve fedaice yaşamanın yürek büyüklüğüne tanıktır ekim ayı.
Bir fedai, sevgi ve yaşam sevdalısı bir genç kızın görkemli eylemiyle bir kez daha taçlanıyordu tarih… Yüreği, kendi yüreği gibi durmadan özgürlük için çarpan bir fedai kadın yüreğiyle birlikte aynı anlarda aynı heyecanları duyumsayarak atıyordu. Rewşen (Leyla Kaplan) yoldaşın genç kızlık coşkusu ve Bermal (Güler Otaç) yoldaşın kadın yüreği ortak bir ses ve coşkunlukta tarihin aydınlığına doğru akıyordu.
Bir yandan 29 Ekim 1996’da adım adım Adana şehir merkezine doğru ilerleyen genç bir kızın yürek atışlarındaki sıcaklığı duyumsuyordu ekim… Bir yandan da aynı sıcaklıkla yine 29 Ekim 1996’da Sivas şehir merkezine doğru ilerleyen kendinden emin ayak seslerinin ürküntüsüyle korkuya kapılıyordu vahşetin çirkin yüzü. Ve 29 Ekim 1996 yılında yitik tarih, Adana şehir merkezindeki yüce patlamayla Rewşen yoldaşın özgürlük çığlığına sahne oluyordu… Yitiklik bir kez daha bu çığlıkla yerle bir oldu. Kürdün topraklarından sürgün olan gerçekliğine bir darbeydi Rewşen yoldaş… O, sömürgeciliğin Kürdü göçertme, yabancılaştırma ve köklerinden kopartma politikalarının can damarına vurulan bir neşterdi. 29 Ekim 1996’da Bermal yoldaş Sivas’taki patlamasıyla güçlendiriyordu Rewşen yoldaşının bu anlamlı çığlığını… İki can ve iki yürek yoldaşı ne güzel el ele vermişlerdi karanlığın tüm kötülüklerine karşı. Bermal yoldaş Sivas’ın tarihsel vahşetine bir bomba gibi patlarken kucaklaşıyordu Adana’dan Güneş’e doğru yükselen Rewşen yoldaşıyla…
Onlar yaşamı karartma saldırılarına anında verilen cevaptılar. Zilan çizgisinin güçlü takipçileri ve eylemcisi oldular.
6 Mayıs’ta karanlık güçlerin Güneş’e doğru haince ilerleyişlerine dur diyen güçlü bir ses ve ışıktı Rewşen ve ve Bermal yoldaş…
Komplocu güçlerin, Aydınlığın ve Güneşin kaynağına 6 Mayıs 1996’da yapmak istedikleri haince saldırıya karşı genç kızlığın ve kadın sıcaklığının yaşama ve Güneş’e olan bağlılığının somut ifadesiydiler, Rewşen ve Bermal yoldaşlar. Eylemleriyle özgür yaşama olan bağlılıklarını ve Güneş’e olan sevgilerini yalın bir biçimde gösterdiler.
Leyla yoldaşın eylem coşkusuyla yazdığı ve bıraktığı mektup, O’nun sade ve yalın bilincinin aynasıdır. O, güneşin Mezopotamya topraklarında Apocu felsefe ve mücadeleyle bir kez daha doğuşunu, mazlum Kürt halkı ve insanlık için bir son şans olarak değerlendiriyordu. Bu son şansı, fedailiğin en zirvesinde korumayı ilke edinerek gerçekleştiriyordu eylemini. Yitikliğe ve geriliğe müthiş öfkeliydi. Karanlığın yok ediciliğinin farkındaydı. Genç kızlığın coşkusuyla özgürlüğün ve güzelleşmenin keşifçisiydi.
Rewşen karanlığın ve lanetin beyninde patlayan bir bombadır
O, Apocu felsefeyi anında anlayan ve eylemiyle de anında cevap olmasını bilendir. Apocu ideoloji ve felsefenin başarısına olan inancıyla, zaferi zirvede yakalayandır. Kadın ordulaşmasına olan inancını mektubunda çok yalın ifade ederken, eylemiyle de bunu kanıtlamıştır. Mücadelede yeni bir arkadaş olmasına rağmen tarihin tüm acılarını çeken kadının örgütlenme ihtiyacını derinden fark etmiş ve kavramıştır.
O keskin bir kararlaşmanın ve büyük bir iddianın zafere kilitlenen gerçeğidir.
Yaşama yaklaşımı, Önderliğe, halka ve şehitlere olan bağlılığını sade ve yalın bir biçimde tanımlarken şöyle diyor;
“Ben hiçbir zaman ölmekten çekinmedim ve korkmuyorum. Ama az iş yaparak ölmeyi kabul etmiyorum. Bunun için bu süreçte bu tarzı kendimize uygulamayı uygun görüyorum. Ben bu eylemi yaparak, başta Başkan Apo’ya, O’nun şahsında şehitlere ve halkımıza layık olmak istiyorum ve inanıyorum ki, genel mücadelemiz kadar kadın ordulaşması da giderek büyüyecek ve önü alınamaz bir duruma gelecektir.”
Rewşen yoldaşın bu yalın belirlemesi O’nun güç ve mücadele kaynağını ifade ediyor.
O’nu en güzel Başkan Apo’nun ifadelerinde tanıyabilir ve anlayabiliriz. Başkan Apo Rewşen yoldaşı değerlendirirken;
“Saygılı olmalıyız! Mutlaka saygıyı kendi yüreğimizde göstermeliyiz. Elbette ki bu lafla olmaz. Gerektiğinde o kahraman adımın sahibi olabilecek kadar dürüst ve saygılı olabilmelisiniz. Yoksa “zayıflıklarım var, zorluklarım var” deyip böyle utanmazca yaşamaya çalışırsanız, bu bir ihanettir, en aşağılık bir durumdur. Çünkü bu yoldaşımız hepinizden daha zayıftı, hepinizden daha fazla zorlukları vardı. Ama iki yüzlülüğe yaşama fırsatı vermedi. Kendinde yaşatmakta istemedi. Kutsal değerlerdir! Bağlı olmayı bilmek gerekir. Leyla gibi yüzlerce kahramanlık değerlerimiz vardır. Ben bile kendimi Onları anlamanın bir pratikçisi, hizmetçisi olarak değerlendiriyorum. Kendime yakıştırdığım görev bu. Onların eyleminin büyüklüğü karşısında ben bile zorlanıyorum. Tanrısal yolda olanlar, büyük ilkelere göre, çarpıcı bir olayla karşılık verenler ancak böyle olabilir. Tabii benim durumum daha farklı, ben onları kalıcılaştırmak, süreklileştirmek, büyütmek ve zafere götürmek durumundayım. Hizmetçilik ancak böyle anlam bulabilir, bunun dışında mümkün değil” diyor.
O’nun yalınlığı en güzel Güneş’in aydınlatıcılığında fark edilir.