Özgürlüğü konuşturan sanatçı: Sarya
Ekim ayı şehitler kervanını çoğalttıkça çoğaltıyordu…
Sarya (Nursen İnce) yoldaş bu kervanda sanatçı inceliğiyle yer edinen kadın militanlardan biriydi.
O bir sanatçı inceliğinde yaşamı işlerdi tüm zamanlara. Dansının figürlerinde anlatırdı özgürlüğün imgelerini… O’nun dansında özgürlük ve mücadele bir dile ve anlatıma kavuşurdu. Kim demiş özgürlük tanımsızdır diye. Sarya yoldaş sanatı ve dansıyla tanımlamakla kalmayıp can ve ruh katarak konuştururdu tanımsız denen özgürlüğü.
Küçüklüğünden bu yana ilgiliydi sanata. Ve sanatı Apoculuğun mücadele sıcaklığını duyumsadıkça daha somut tanımaya başlamıştı.
Başlangıcı kaynağına dönüşle gerçekleştirdi Sarya yoldaş. MKM’de çalışarak sanatını özgürlük tutkusuyla, ülke ve halk gerçekliğiyle yoğurup geliştirmeye çalıştı.
Olmadı, yetmedi… Ve sanatını konuşturmak için kaleme de başvurdu. Özgür Gündem gazetesinde kültür sayfasının sorumluluğunu da üstlenerek büyük bir sevgiyle sanatın inceliklerini konuşturdu. Gittikçe gelişiyor ve yaşamın kaynağına doğru yol alıyordu.
Tüm devrimlerin sanat eserlerini inceliyor, ancak Mezopotamya gerçekliğini anlatacak tarzı bulamıyordu. Arayışları güçlendikçe bereketli toprağın özü, ana tanrıçanın döl yatağına düşüyordu. Orada tohumlanıp filizlenmeye yüz tutuyordu. Yeni bir doğuş yaşıyordu sanatının kaynağında… Ve ana tanrıçanın gizemli yaratıcılığıyla büyütüyordu sanatını. Duyguları kadının bereketiyle coşkulanmış şehirleri aşar olmuştu. Akıtmalıydı bu sanatçı duygularını ana toprağa, buluşmalıydı özgürlüğün yükseliş kaynağı ülke dağlarıyla…
Sarya doğuşunu gerçekleştirir bu büyük buluşmayla. Ve artık dağların asiliğinde, toprağın bereketinde dört mevsimin aynı anda yaşandığı doğa harikalarıyla iç içedir. Özgürlüğü mücadelenin güçlü bir emekçisi olarak işliyordu ruhunun en ince ayrıntılarına.
Bilincinin aydınlığıydı sanatını büyüleyici kılan, ruhunun saflığıyla yürekleri cezbeden, sanatçı inceliğiyle kadını ve özgürlüğü nakşediyordu yaşamın her anına. Kadının gizemli ruhunu ve güzelliğini dokurdu an be an. Sanatını mücadeleyle yoğururdu.
O gerçek bir sanat aşığıydı. Emek ve çabayı yoğun harcayarak güzelleştirirdi sanatını. O, sanatıyla ölümsüzleşendi. Ölümsüzlük yolculuğuna ’97 Ekimi’nde iki bayan, üç erkek yoldaşıyla girdikleri bir çatışma sonucunda başladı.
O dansıyla, sanatıyla ve doğallığıyla yaşamın ve özgürlüğün sonsuz ilkeleriyle bütünleşmişti. O, yaşamda bir çekim merkeziydi. İlhamını toprağın bereketinden, savaşın yakıcılığından alıyordu. Kadın, toprak, savaş, yaşam ve özgürlüğün sanatla bağlantısını güçlü bir diyalektikle işleyendi. Sanatıyla bir halkın acılarını ve bir cinsin acılarını dillendiriyordu.
Ronahi, karanlığa gömülen Batı kadınının aydınlık yüzüdür
Ronahi (Andrea Woolf)… Yeni bir sayfa… Tarihin yeni bir aşaması…
Ronahi, Alman bir kadın militan. Berîtan, Meryem, Azime, Ronahi ve Berivan yoldaşların yarattığı yaşamın ulaştığı diyarlardan akıp gelen bir yaşam arayışçısı. Kadın mücadelesi ulusları, sınırları aşan bir öze sahiptir. Bundandır özgürlük mücadelemizde, birçok ulustan kadın yoldaşların da oluşu. Kadının ilk yurdunda, kendini arama, kadının kendi kimliğiyle tanışma mücadelesinde Kürt kadınları gibi enternasyonal kadın yoldaşlarımızda şehadet kervanına katıldı.
Birçok diyardan birçok kadın, ana tanrıçanın çağrısını duydu ve bu sese kulak verdi.
Alman faşizmine, ırkçılığına ve sistemine karşı tepki ve öfkesi O’nu birçok hareketle tanıştırmıştı. Tanıştığı her şey, Onda yeni bir şeyleri keşfetme istemini doğuruyordu. Kadının ulaşacağı en son yer ana tanrıça diyarıdır. Ve Ronahi yoldaş da arayışlarının sonucunda Apocu hareketi tanır. Hareketin enternasyonal yönünü tanıdıkça ve anladıkça arayışlarını Kürdistan’da ana tanrıça diyarında boyutlandırmak ister.
İnsanın gerçek özünün Apocu felsefede olduğunu görür. Doğu’nun gerçek özünün, insanlık tarihine beşiklik eden gerçekliğini ve bu gerçekliğin geçmişte olduğu gibi, bugünde Apocu felsefe ışığında insanlığa öncülük ve kaynaklık teşkil eden gücünü keşfettikçe, Batı’nın da gerçek yüzünü daha net bir biçimde görür. Batı’nın, özellikle de Alman sisteminin bireyci, pragmatist, insan maneviyatını yok eden, insanın hak ve özgürlüğünü tanımayan ve halkların özgürlüğüne saygı duymayan gerçekliğini derinden çözümleyerek, bunun bilinciyle Doğu kültürünün, yani kadın kültürünün özüne doğru akar. Eşitsizlik ve adaletsizliğe karşı mücadelesini, adaletin ve eşitliğin yaratıldığı verimli Hilal’de daha da güçlendirerek büyütür.
O’na akan kurşunlar, doğunun yeni uygarlık manifestosunaydı. İnsanın doğuş merkezi, ana tanrıçanın yaratımlarının sahibi Doğu uygarlığınaydı. Batı’nın gerçek yüzünün ve çirkinliğinin aydınlanma korkusundandı Ronahi yoldaşın bedenine sıkılan her kurşun. O kendi şahsında, Batı’nın lanetli ve karanlık yüzüne, aydınlığı ve Doğu eksenli yaşam felsefesinin kutsallığını taşıdı.
Ronahi, karanlığa gömülen Batı kadınının aydınlık yüzüdür. Özgürlüğe Doğu’dan sesleniştir.
Ronahi yoldaş, Beytüşşebap-Çatak’ta yirmi beş yoldaşıyla 22 Ekim’de girilen bir çatışmada Türk ordusuna teslim olmadığından dolayı kurşuna dizilerek ekim şehitleri kervanına katılır.
“Sorun cennet ülkesinde melek olmayı başarmaktır”
Zinarîn (Selma Doğan) dağ sadeliği, doğa güzeliydi. Kaleminin gücü, doğanın sadeliği ve renkliliğinden gelirdi. Güzelliği, aydınlığı ve kutsallığı yazardı, doğanın bir parçası olan kalemiyle.
O bir gerilla ve bir yazar.
Her anını, inandığı yazıya dökerek, geleceğe bırakan, tarihi yaşadığı ve yarattığı kadarıyla yazan bir kadın militan. Yüreğinin özgürlük çırpınışlarıydı kalemine yansıyan. Özgürlüğün acı ve güzelliğin bedeli olan zorunluluk ve sorumluluklarının bilincindeydi. Çok iyi bilirdi ki büyük acıları yaşayanlar, büyük hedefleri olanlardır. “Sorun cennet ülkesinde melek olmayı başarmaktır” derken yaşamın gerçekliğini oldukça sade ortaya koyuyordu Zinarîn yoldaş.
Meleklik erdemli olmak demektir. Erdemli olmak ise, bugüne dek, birçok peygamber ve filozofun arayışı olan bir derinliktir. Erdemli insan ‘nirvana’ya ulaşandır. Nirvana cennettir. Zinarîn yoldaşın deyimiyle, cennete gitmek, erdeme ulaşmaktır. “Karanlıklardan, çirkinliklerden arınmaktır, nirvanaya ulaşmak” der Budha. Zinarîn yoldaş, Zerdüşt’ün cennetinde erdeme ulaşıp, melek olmak için mücadele eder. Zerdüşt de cenneti anlatır. O da “Orası erdemlilerin yeridir ve melekler orada yaşar” der. Ehriman ve Ahura Mazda’nın kavgası buradadır. Zinarîn yoldaşın, eşitsizlik ve ayrımcılığı ortadan kaldırıp onurlu insanı yaratmanın mücadelesi, Zerdüşt’te olduğu gibidir. Zinarîn yoldaş da Apocu felsefenin cennetindeki meleği olmak için kavga eder. Bilinçte, duyguda ve eylemde bunu gerçekleştirir.