HABER MERKEZİ
Basından duyduğumuzda kanımızı donduran bir haber, günlerdir her Kürt’ün vicdani muhasebe yapmasına yol açtı. Dünyanın en güzel insanlarından olan HPG gerillası Agit İpek yoldaşımızın cenazesi faşist Türk devleti tarafından posta yoluyla annesine gönderildi. Bu durum gözü dönmüş faşist kudurmuşluğun geldiği boyutu gözler önüne serdi. Bu olay gerek Kürt toplumunun vicdanı ve hafızasında gerekse de insanlığın vicdanı ve hafızasından asla silinmemesi ve hep hatırlanması gereken bir fotoğrafı ifade ediyordu.
Bu tablodan çıkarılması gereken dünyalar kadar ders vardır. Bu canavar ruhlu, ağzı salyalı, elleri kanlı güruhun gözünde “en iyi Kürt ölü Kürt’tür”. Hangi açıdan bakarsak bakalım Kürt’ün ölü olanı tek yaşam yolu olarak dayatılmaktadır. Ya teslim olmuş, ruhsuz, zavallı, celladına yalvaran, canavarının komutlarıyla hareket eden Kürt ya da özgür yaşamak isteyen Kürt’ün zalimce öldürülmesi. Birinde ruhsal ölüm diğerinde ise fiziki ölüm dayatılmaktadır. AKP ve MHP faşizminin özgür Kürt’e dayatılan ölüm konusunda gün be gün daha da azgınlaşıp fütursuzlaştığına tanık olmaktayız. Artık önceki inkarcı ve imhacı mantalite bunların eline su bile dökecek durumda değildir.
Yaşayabilmek için sınır kaçakçılığı yapmak zorunda olan Roboskîli gençlerin cansız bedenleri hala gözlerimizin önünde. Kortek yamacında daha bir yaşını bile doldurmamış Solin bebek ailesi ile birlikte yaşama gözlerini yumduğunda araçları paramparça olmuştu. Haci Birlik’in boynuna bağlanan bir iple askeri aracın arkasından cansız bedeninin sürüklenmesi esnasında katillerin sevinç naraları hala kulaklarımızda. Ekin ve Barin yoldaşlarımızın cansız bedenine yapılan hakaretlerle insanlık kendisinden utandı. Dünyanın en kutsal varlıkları olarak bilinen annelerden Taybet ananın cansız bedeninin bir hafta boyunca sokak ortasında kalması, kokmasın diye haftalarca cesedi donduruculara konulan, cadde ortasında kurşunlanan, panzerin ezdi ülkemizin güler yüzlü çocukları da dipdiri hafızalarımızdaki yerini koruyor. Ya Cizre bodrumlarında canlı yayın esnasında diri diri yakılan onlarca özgürlük arayışçısı nasıl yorumlamalı? Onlarca kes elinde sadece kaleşnikof bulunan halkımızın özgürlük savaşçılarından tek bir gerillasının başına tonluk kazan bombalarının atıldığına tanık olmadık mı?
Kürdistan’da uygulanan zulüm yıllardır vahşet boyutlarında ilerliyor. Gün be gün katmerlenerek sürdürülen vahşet, artık akıl sınırlarını zorluyor. Erdoğan’ın Soysuzlar çetesi bu korkunç vahşet saldırılarıyla özgürlük savaşçılarının teslim olmasını bekliyor. Çünkü hiç bir gücün uygulanan vahşet karşısında dayanamayacağını düşünen Soysuzlar çetesi böyle sonuç alacağını düşünüyor.
Ama tarihimizden devraldığı direniş mirasını ruhunda büyütmüş olan Sema Koçer yoldaş, nasıl yaşamalı sorusuna dönemin en anlamlı, en muhteşem, en görkemli cevabını vererek esas alınması gereken yolu bütün yalınlığıyla gözlerimizin önüne serdi. Vahşet katmerlendikçe özgürlük ruhu da kanatlanarak halkımızın en büyük umudu ve en büyük esin kaynağı olmayı sürdürüyor. Eğer onlar önderliğimize, öncülüğümüze, gençlerimize, kadınlarımıza, analarımıza, çocuklarımıza özetle varlığımıza ve özgürlüğümüze kastetmeye devam ederlerse halkımızın bağrında nice Sema Koçerlerin çıkacağını da iyi bilmeliler. Sema Koçerlerin hiç bir zaman iha, siha, tank, top, dron vs. tarafından etkisiz hale getirilemeyeceğini, bu toprağın ve halkın bağrından milyonlarca Sema Koçerlerin yeşereceğini de iyi bimeliler. Agitlerimizin kemikleri kudurmuşlar tarafından posta ile elleri öpülesi annelerimize gönderilebilir, ama Sema Koçerler zafere kadar en büyük komutanlarımız olmayı da sürdürülecekler ve bizler de onların yılmaz savaşçıları olmayı bileceğiz. Bu görüntüleri unutmak en büyük ihanettir.
Yeni Özgür Politika/Renas AMED