HABER MERKEZİ –
“Onda insan sevgisi bir çağlayan gibi coşkundu. Bildiklerini çevresiyle paylaşır, yapısını eğitir, talimatları yerinde verir, görevlendirmeleri uygun şekilde yapardı. Birliğinin gelişimini sürekli denetlerdi. Emeğe yaklaşımını, toplantılarda arkadaşlara söylediği, “İnsanın büyümesi için sürekli emek harcaması gerekir, emeksiz büyüme olmaz” belirlemesi ile ifade ederdi. Bu, adeta bir slogan olmuştu onda.”
Adı-Soyadı: Cemil Aslan
Kod Adı: Hamit Spêrtî
Doğum Yeri ve Tarihi: Silopya, 1972
Mücadeleye Katılım Tarihi: 1988
Şehadet Tarihi ve Yeri: 18 Ekim 1993 – Botan/Garisa
Görevi: Bölük Komutanı
Büyümenin ve büyüklüğün yaşamıdır emek. İnsanlık emekle hamle yapmıştır. Toplumsallık emekle şekillenmiştir. Tarihsel miras emekle yoğrulmuştur. Bugünlere emekle gelinmiştir.
Emek; üretmektir. Emek; yaratmaktır. Emek; keşfetmektir. Emek; çalışmaktır, çalışmanın sarfedilen enerjisidir. Önderliğin belirlemesiyle, “Çalışmak özgürlüktür”, tembellik ise köleliktir, kölenin anlayışı ve istemidir.
Emek; yaşamın anlamına varmaktır. Emek; özgürlüğün sırrı ve özgürleşmenin basamaklarıdır. Emek; değerlere değer biçmenin adıdır. Emek; değerleri korumanın ve kollamanın kalkanı, büyütmenin ve çoğaltmanın kaldıracıdır. Toplumsal değerlerin toplamı, bilinçli emeğin sonucudur. Emek yüceltir, emeksizlik öldürür. Emekten kopuk bir yaşam; toplumsallıktan düşmüş, insanlığa aykırı, maneviyattan uzak, ölümcül bir hayat tarzıdır. Emek ve emeğin neticeleri moral ve yaşam motivesidir. Emek; hayatı ahlaklı ve vicdanlı sürdürmenin, anlamlı ve güzellikli kılmanın efsunudur.
İşte tüm bunları şahsında bütünleştiren, emeksiz bir yaşamı tanımayan ve ona anlam vermeyen, şehadet anında dahi emek harcamaktan kaçınmayan Hamit Yoldaş’ı bir kez daha anarken, tüm şehitlerin anıları, yolumuzu aydınlatan birer ışık ve yön gösterici komutanlarımızdır.
Düşmana olan kini sınırsızdı
Ülkemizin güzel bir alanında, yüce dağların eteğinde, Silopya’nın bir köyünde, Başûrê Kurdistan sınırına yakın bazı Kürt aşiretleri koçer olarak yaşar. Baharın başından yaz sonlarına kadar bu yaşam biçimi devam eder. Hayvanlarına otlak yeri ve su bulmak için sürekli hareket halindedirler. Çünkü; tüm geçim kaynakları hayvancılıktır. Hamit Arkadaşın çocukluğu bu koşullarda geçti. Mutlu ve sevilen, sakin bir çocukluk yaşadı. Onun dağa sevgisi tarifsiz, barışa aşkı ise sınırsızdı. Aileler arası yaşanan çelişkileri gücünün yettiği kadarıyla gidermeye çalışırdı. Aşiretler arası kavgalara fırsat vermez, gerici aşiret kalıplarından nefret ederdi. Ailesinin çelişkili olduğu ailelerin çocuklarıyla ilişki kurardı. Yüzü her zaman güleç, gözleri ışıl ışıldı. Koçer yaşamının doğal sonucu olarak Kürdistan arazisinin tümünü olmasa da büyük bir kısmını dolaşmıştı, tanımıştı. Böylece Bakurê Kurdistan’ın neredeyse her yerini tanıma imkanına sahip olmuştu. Özellikle yaylalara sonsuz bir tutkuyla bağlanmıştı. Halk içinde kendilerine, “Koçerên Spêrtî” denilirdi.
Böyle bir ortamda gelişen barış duygusu, Hamit Yoldaş’ta güçlü toprak bağlılığına yol açmıştı. Ceviz ağaçlarının kökleri gibi sağlam bir yapıya kavuşmuştu. Bu ruhla büyüdü; büyüdükçe özellikleri kendisini daha belirgin ve daha güçlü yansıtıyordu. Her şeye doğru anlam verme yolunda ilerliyordu.
Bu süre zarfında evlenmişti. Gerillanın bulundukları alana gelmesiyle Partiyi tanıma imkanı bulmuştu. Kısa bir süre sonra da gerillayla ilişkilenmiş, alana girmelerine yardımcı olmuştu. Gerillaya elinden gelen yardımı yapıyordu. Cephe faaliyeti, lojistik ihtiyaçların karşılanması, askeri malzemeleri temin etme, gençleri mücadeleye katma vb birçok çalışma yürütüyordu. Aynı zamanda ailesini de bilinçlendirmeye, örgütlemeye çalışıyordu. 1988 yılına kadar sürdürdü bu çalışmalarını.
Daha sonra resmi olarak ARGK saflarında yerini aldı. Bu katılımından sonra hem örgütlediği gençleri kattı hem de onun katılmasından etkilenen birçok kişi daha sonra gerilla saflarına katıldı. Bu süreçten itibaren Kürdistan savaş güçlerinin içerisinde yer aldı. Düşmana olan kini sınırsızdı. Kürdistan doğasının tahrip edildiğini, yer altı ve yer üstü kaynaklarının sömürüldüğünü görüyor, bu da öfkesinin kaynağı oluyordu. En büyük arzusu; ülkesinin ve halkının özgürlüğe kavuşmasıydı. Yaşamının her alanına yansıyordu bu arzu. Bunu ilke bildiğinden, herkesin gönlünde taht kurmuştu. İnsanlara, yoldaşlarına karşı saygı ve sevgi doluydu. Parti kültürünü temsil ettiğinden, köylülerin de güvenini ve sevgisini kazanmıştı. O kadar çok severlerdi ki, o köylerine ne zaman gelse, kapılarını hiç tereddüt etmeden açarlardı. Üslubu çekiciydi, fedakarlığı duruşuna yansıyordu. Araziyi tanıdığından dolayı arkadaşlarına öncülük ediyor ve onları koruyordu. Yanında ne varsa yoldaşlarıyla paylaşıyordu. Eylemlerde başarı için çabalıyordu. Gelişmeye açık olduğundan, kısa sürede kendisine manga komutanlığı görevi verilmişti. Güven veren bir duruşu vardı. Parti yaşamını korurdu. Yanlış anlayış ve yaklaşımlara karşı sürekli bir mücadele içerisindeydi. Bu konuda radikal bir tutumun sahibiydi. Zamanla hem savaşta hem de Parti yaşamında tecrübeler edindi. Sıcak bir ruhla eylemlere yöneliyor, mevzilere ilk girenlerden oluyordu. Sorumluluk duygusuyla yüklüydü. Çatışmalarda başarı sağlamak için elinden geleni yapardı. Zeki ve sözünün eri oluşu, çalışmalarını başarıyla sonuçlandırmasına yetiyordu.
Kısa bir zaman içinde takım komutanlığına getirildi. Askeri disiplini, örgütlü duruşu ve fedakarlığıyla üstün gelişme sergiliyordu. İçinde bulunduğu güce büyük moral veriyordu. Uzak ve zorlu görevlere giden arkadaşların tüm hazırlıklarını kendisi yapıyordu. Noktada bulunduğu zamanın çoğunu arkadaşlarla ilgilenerek geçiriyordu. Hedeflediklerini ne pahasına olursa olsun başarıyordu. Askeri yeteneği oldukça gelişmiş bir konumdaydı. Birçok kez yaralanmasına rağmen sıcak mücadeleden kopmamış, tedavisini yaparak tekrar görevinin başına dönmüştü. Yapının moralini sürekli üstün tutmayı başarırdı çünkü o, emekçiydi. Her eyleme yeni bir strateji ve taktikle gidiyor, yenilgiye yer vermiyordu.
Onda insan sevgisi bir çağlayan gibi coşkundu
Hamit Yoldaş, disiplin ve resmiyete tam bir örnekti. Parti talimatlarına bağlıydı, Partileşme için de sonuna kadar çaba sahibiydi. Bu konudaki çabası tüm yoldaşlara örnek niteliğindeydi. Parti Önderliğinin çözümlemelerini kendisine güçlü bir zemin yapmıştı. Gösterdiği başarılarla kısa süre sonra bölük komutanlığı görevine getirilmişti. İmkanları her fırsatta doğru kullanmasını bilmişti. Yeni düşüncelere açıktı, yaratıcılık yeteneği gelişkindi. Kendi birliğine dayattığı anlayışlardan biri de kolektif çalışma anlayışıydı. Cinsler arasına fark koymaz, savaşçı bir kadın arkadaşla bir erkek arkadaşa aynı mesafede yaklaşırdı. Daha önce yaşadığı aile hayatı ona kadını anlama olanağı sunmuştu. Bundan dolayı da kadına saygılı ve alçakgönüllü yaklaşıyordu. Onda insan sevgisi bir çağlayan gibi coşkundu. Bildiklerini çevresiyle paylaşır, yapısını eğitir, talimatları yerinde verir, görevlendirmeleri uygun şekilde yapardı. Birliğinin gelişimini sürekli denetlerdi. Emeğe yaklaşımını, toplantılarda arkadaşlara söylediği, “İnsanın büyümesi için sürekli emek harcaması gerekir, emeksiz büyüme olmaz” belirlemesi ile ifade ederdi. Bu, adeta bir slogan olmuştu onda.
Hamit Yoldaş’ın yaşadığı bir olay, onun kitleye yaklaşımını çok güzel anlatıyor. Birgün, bir köye giderler. Gittikleri evin sahibi, devletin ona bir iş bulabileceğini söyleyip, ihanet etmesini istediğini söyler. Hamit Arkadaş, neden bu isteği reddetmesi gerektiğini anlatarak, aileye propaganda yapar ve çıkar. Tabii arkadaşlar bu eve bir daha uğramama görüşünde birleşirler. Hamit Arkadaş ise ısrarla bu eve yönelir ve sonunda aileyi kazanır. Onları stratejik bir konumda mücadeleye bağlar, evin erkeğini de milis yapar.
Yaralı halde dört gün yoldaşlarını bekledi
Hamit arkadaşın özgürlüğe büyük bir sevgisi vardı. O’nun için savaşıyordu. Bu konuda ne taviz veriyor ne de uzlaşmacı yaklaşıyordu.
Mücadelemiz, büyük başarılar ve emekler sonucu 90’lı yıllara ulaşır. Hamit Arkadaş, beş yıl boyunca savaşın en kızgın yaşandığı alanlarda görev yapar. Botan’ın Cûdî, Besta, Gabar, Silopya ve Colemêrg alanlarında kalır. Sayısız eyleme girer, defalarca yaralanır. Ama emeği, fedakarlığı ve gerillacılığı ile hep büyür, hep gelişir. Öyle ki eyalette parmakla gösterilen ve yapısı tarafından oldukça sevilen komutanlardan biri olur.
Hamit Yoldaş, 1993 yılının sonbaharında Botan Eyaleti’nin Garisa alanında düşmanla girdiği bir çatışmada yaralanarak, yoldaşlarından kopar. Dört gün boyunca yaralı haliyle, büyük bir iradeyle direnir ve yoldaşlarının gelip kendisini almasını bekler. Dört koca gün boyunca açlığa, susuzluğa, soğuğa, kan kaybından kaynaklı halsizliğe rağmen hiç umudunu kaybetmez. Hep gözleri yolda, yoldaşlarını bekler. Dört koca gün boyunca, daha önce kaldığı tüm gerilla alanlarını, düşünsel ve ruhsal olarak ziyaret eder. Tanıdığı tüm yoldaşlarına misafir olur. En büyük hayali olan Önderlikle görüşür ve şehit yoldaşlarını hatırlar bir bir. Ve ailesine misafir olur. Her 3 çocuğunu da kucaklayıp öper doyasıya. Yaşadıklarını ve yaşayamadıklarını, umutlarını ve özlemlerini, acılarını ve sevinçlerini, mutluluklarını ve hüzünlerini hatırlar. Hiç birini tam yaşayamamıştır, hepsi yarım kalmıştır. Bunlar onun geleceğe bırakacağı mirasıdır artık. Gözleri arkada kalmayacaktır. Çocukları ve en çok da yoldaşları bu mirasını devralacaktır. Bu yüzden hepsiyle vedalaşır. Hiç bu kadar hızlı düşünmemiş ve konuşmamıştır. Koca bir ömür sığdırmak istemiştir bu dört güne.
Acı, hüzün ve huzur karışımı ruh haliyle ölüme meydan okur adeta. Son nefesine kadar büyük bir soğukkanlılıkla sorumluluklarının gereklerine göre yaşar. Ülkesi, halkı, Önderliği, Partisi, yoldaşları tüm benliğini kaplamıştır. Bir yandan her an arkadaşlarının gelip kendisini alacağı umudunu hep canlı tutarken diğer yandan da onları bir daha göremeyeceği düşüncesi koca bir karanlık gibi çöker yüreğine. Yüreği yangın yeridir. Yoldaşlarından ayrı düşmenin acısıdır yüreğini kavuran, susuzluk değil. Bir daha onları görememe ihtimalinin kahredici hüznüdür onu bitkin düşüren, açlık ve soğuk değil. Ve adım adım şehadete gitmenin verdiği huzurdur onu sakin ve güçlü kılan.
Tüm hayatı film şeridi gibi geçer gözlerinin önünden. Yaşadığı zorluklar, emeğiyle verdiği yaşam mücadelesi, aşık olması, evlenmesi, baba olması, mücadele ile tanışması, Önderliği tanıyıp anlamaya başlaması, yoldaşları ile dürüstlük ve emek üzerine kurduğu güçlü ilişkiler… Bunları düşünürken tüm duyguları da en yalın ve canlı haliyle yaşar. Kah gülümser, kah ağlar, kah suçluluk hisseder, kah gururlanır, kah hüzünlenir!.. Bazen dalar gider, bazen gözleri parlar, bazen kalbi çılgınlar gibi atar… En çok da birlikte gerillaya katıldığı çocukluk arkadaşları Şerif, İsa ve Musa’yı özlemiştir. Şimdi en çok da onların yanında olmasını ister. Çünkü onlar; dört çocukluk arkadaşı, dört sırdaş, dört yoldaş, dört dostturlar. Ve aslında dört gibi görünseler de birdirler. Her biri diğerinin özlemleri, acıları, hüzünleri, umutları ve hayalleri ile yüklüdür. Dördü de hiçbir zaman diğerini koymamıştır yarı yolda ve hiçbir koşulda sırt çevirmemişlerdir birbirlerine. Hep birbirlerine dayanak olmuş, birbirlerine güç vermiş, birbirlerine moral olmuşlardır. Hayalleri, düşleri, tutkuları, yolları ve yazgıları hep aynı olmuştur. Yüzündeki koca gülümseme, gözlerindeki hüzün onlara olan sevgisinin büyüklüğünü ve özleminin derinliğini söze gerek olmadan anlatmaya yeter…
Kahramanlaşan yoldaşları gelir aklına. Şehit düşmeden önce; “Mezar taşıma halkına borçludur diye yazın” diyen Mehmet Hayri Durmuş Yoldaş’ı şimdi daha iyi ve derinden anladığını fark eder ve hayranlığı daha da artar. Çünkü; adım adım ölüme giderken, yaptıklarını yeterli görmez. Hayri Yoldaşla aynı duyguları yaşamaktadır. Kendisini, tüm yaptıklarına rağmen borçlu hissetmektedir; Önderliğe, halka ve Partiye. Ve yaşamı uğruna ölecek kadar çok seven Kemal Pir düşer aklına. Artık çok huzurludur. Bu büyük kahramanların yoldaşı olmanın, onları en derinden hissederek anlamanın ve adım adım onlara yürümenin verdiği huzur ve onurdur onunkisi… Onurludur çünkü; hayatı boyunca, sistemin halkına dayattığı inkar ve imhayı kabul etmemiş, teslim olmamıştır. İhanet çizgisini kabul etmemiş, sıradan yaşamayı tercih etmemiştir. Halkının, Önderliğinin ve de yoldaşlarının yanında yer almak, şehitlere layık olmak, onun için yaşamın anlamı olmuştur. Onurludur çünkü; bu uğurda şehitler kervanına katılacaktır.
Düşman operasyona son verip alandan çekildikten sonra ayak kemiği parçalandığı, ayağı şiştiği ve kan kaybından halsiz düştüğü halde Hamit Yoldaş adeta sürünerek, etrafında bulduğu çalı çırpıyı toplayıp bir ateş yakar. Öyle kolay şehit düşmeyecektir. Tüm gücünü toplayarak yaşamına saniyeler eklemek istercesine direnir. Ateşin başında bir yandan ısınırken diğer yandan dağları seyre koyulur. Dağlar ve Kürtler hep aynı cümlede anılırlar. Dağ halkıdır Kürtler. İsmini bile dağdan almıştır. Dağların Kürtlerdeki yeri apayrıdır. Kutsaldır dağlar, koruyup kollar. Ondandır ki, her düşman saldırısında dağlara sığınmıştır Kürtler. Direnmenin adı ve mekanıdır dağlar. Bunları düşünürken kendiliğinden diline dolanan türküyü mırıldanmaya başlar:
Başına bir hal gelirse
Dağlara gel dağlara
Seni saklar vermez ele
Dağlara gel dağlara
Hele bu dağlar, kadim Botan dağlarıysa, Komutan Egîd’in ayak izlerini taşıyor demektir. Her gerillanın olduğu gibi, Hamit Yoldaş’ın da idolüdür Komutan Egîd. Ve onun yolunda yürüyor olmanın onurunu taa yüreğinin derinliğinde hisseder. Bu dağlar gerillanın cenk alanıdır. Ne büyük darbeler indirilmiştir düşmana bu dağlarda. Ve her karışında şehit kanı vardır. Bir de bu yüzden kutsaldır…
Çelê Nimeja’da ölümsüzleşen kahraman
Dördüncü günde artık iyice takatten düşmüştür Hamit Yoldaş. Yoldaşlarının kendisini almaya geleceklerinden umudu kesilmese de, artık yolun sonuna yavaş yavaş geldiğini hissetmektedir. Bazen baygın düşmekte, bazen ayılıp kendine gelmektedir. Yavaş yavaş son demlerine yaklaşırken, son görevini, sorumluluğunu yerine getirmek istemektedir. Neler yaşandı, hangi eksikliklerden dolayı düşman darbe vurdu, kendisi nasıl koptu yoldaşlarından ve bu kopuş sürecinde neler yaşadı? Tüm bu konuların bilinmesi ve Partinin bilgilendirilmesi gerektiğini düşünür. Yanında bulunan kasetçaları çıkartarak yaşananları anlatıp kayda geçirir. Ve ‘İradenin Zaferi’ni not düşer tarihe…
Şimdi sözü Hamit yoldaşa verelim ve yüreğimizi açarak dinleyelim bu kahraman Kürdistan gerillasını. Kendisi anlatsın yaşadıklarını, duygularını, ruh halini. Anlatsın ki; bilinsin hangi bedellerle, hangi kahramanlıklarla yürütülüyor bu mücadele. Anlatsın ki; inancın, Apocu iradenin nelere kadir olduğu herkesçe bilinsin. Ve Hamit Yoldaş gibi binlerce adsız kahramanın yüzü suyu hürmetine bugünlere geldiğimiz netçe anlaşılsın…
Hamit Yoldaş’ın şehadetinden önceki konuşması:
“Bir ara ben Garisa alanına gitmiştim. Xebat arkadaş beni istemişti. Eylem planı için ben de keşfe gitmiştim. Sonbahardı. Bu eylemi de yapalım, dedik. Hem yaşadığımız süreç için, hem de ileriki süreç için iyi bir eylemdi. Xiya karakolunu kaldıracaktık. O karakol kalksa ileride o arazide üç bölüklük güç yer alabilirdik. Bu bizim için de çok önemliydi. Biz daha oradayken, kar yağmaya başladı. Öbür yandan gelen sesler, operasyonun olacağını gösteriyordu. Bunun üzerine ben iki mangalık güçle noktadan ayrıldım ve arazinin keşfine giderek kontrol ettik. Dijwar arkadaşın bölüğüne gittik. Oralarda da düşman yoktu fakat Çelê Nimeja tepesinde vardı. Dijwar Arkadaş’a, tepecilerini çıkarmalarını söyledik. Ben de yanımdan dört arkadaş ve telsizi verdim. Fakat tepeciler çok ciddiyetsizlik yapmışlardı ve düşman onların önünde tepeye çıkmıştı. Ben katiyen böyle bir şey görmedim. Öyle stratejik bir savaş alanında düşman nasıl yer almış ve biz de görmemiştik! Onun üzerine ben yedi sekiz arkadaş alarak tepeye çıktım. Düşmana pusu attık. Aramızda çatışma çıktı ve biz tepeyi aldık. O anda kobralar geldi, etrafımızı taradılar, bombalar yağdırdılar. Bir parça Mêrxas Arkadaş’a değdi ve orada şehit düştü. Arkadaşlar geldi, ne yapalım, dediler. Ben, cenazemizi alıp, aşağıyı götürüp saklayacağız, dedim. Bir de, tepe deşifre olmuştu, artık burada savaşamayız, dedim. Bunun üzerine cenazeyi alıp biraz aşağıya indiğimizde düşman tepenin etrafını dönüp, arkamızdan gelmişti ve birden bizi taradılar. Üç dört MG3 mermisi ayağıma isabet etti. Arkadaşlar paniklemesinler, ses çıkarmasınlar, çünkü düşmanın içindeyiz diye, sesimi çıkartmadım. Bir de yanımda partinin çok eşyası vardı. Para, şifreler, köy isimleri, eşya falan vardı yanımda. Ben de bu Parti değerleri ele geçmesin diye kalkıp kendimi sakladım. Ve tabancamı çıkarttım. Bir şey olursa kendimi vururum, dedim. O askerlerin içinde dört gün ve dört gece aç ve susuz kaldım. Kendimi sakladım. Bazen diyordum keşke biraz su olsaydı da içseydim. Biraz açılırdım. O zaman hiçbir şey yoktu. Saklandığım birkaç çam ağacının dibi dışında yatacağım yerim ve ağaçların yenilmeyen ufacık meyveleri dışında bir şey yoktu. Yine de hep ümitle bekledim. Arkadaşlar gelir beni bulurlar, dedim. Kesin, o bireye ne oldu, şehit mi düştü, devletin eline mi geçti diye sorup araştırırlar, diyordum. Bekledim hep. Fakat kimse gelmedi. İki gündür ben oradaydım. Düşman öğlen 11:30’da kendini bırakıp gitti. Hepsi önümde sıralanıp indiler. Ben de saklandığım yerden çıktım. Çelê Nimeja tepesine baktım. Kendime ateş yaktım fakat ayağım çok şişmişti. Dört gündür kemiği parçalanmıştı, kanım çok akmıştı, cansız kalmıştım. Tüm vücudum kansız kalmıştı. Ben burada kalmıştım, kimse imdadıma gelmedi. Artık düşman yoktu. Bağırdım, ses çıkardım, bekledim, yine de kimse gelmedi. Bunun üzerine orada kaldım.
İlk başta Parti Önderliği’ni devrimci duygularımla selamlarım. Heval Cemal, Heval Cuma, Heval Xebat ve genel Partideki tüm yoldaşlarıma selam ve saygılarımı sunuyorum. Ben yurtsever bir insanım. 88’den beri Partiye katıldım. Şehitler sömürgecilere karşıdır. Bizim de önümüzü aydınlatan şehitlerimizdir. Ve hiçbir zaman şehitler ölmez. Şehitler Parti şehitleridir. Yurtsever Kürt halkınındır. Bütün Kürt halkına selamlarım var. Ailem de yurtseverdir. Her şeylerini Partiye vermişler. Benim de 3 çocuğum var. Parti bana baktığı gözle onlara da bakmalıdır. Parti Önderliği’ne söz verdim. Yaşadıkça ciddi sorun yaratmayacağım, taa ki, şehit düşene kadar.”
Yoldaşları en sonunda gelmişti gelmesine ama çok geç kalmışlardı. Hamit Yoldaş şehitler kervanına katılarak ölümsüzleşmişti. Kasetçaları kucağında konuşurken son nefesini vermişti. Ve son nefeste söyledikleri talimat olmuştu yoldaşlarına. Mücadeleye inançları bilenmiş ve zafer andı olmuştu.
Sen rahat uyu, dürüstlüğün ve sadeliğin sembolü, emek kahramanı değerli yoldaş! Senin izinde destanlar yazarak zafere yürüyor yoldaşların…
Mücadele Arkadaşları