HABER MERKEZİ
Dersim direnişinin ve soykırımının 81. Yıldönümü yaşanıyor. Genelde 1937 yılı direniş yılı, 38 ise katliam ve soykırım yılı olarak değerlendiriliyor. Şehadetinin 81. Yıldönümünde Dersim Direnişinin Önderi Pir Seyit Rıza’yı ve arkadaşlarını saygı ve minnetle anıyoruz. Günümüzün katilleri olan Erdoğan-Bahçeli şahsında seksen bir yıl öncesinin katillerini nefretle kınıyoruz. Pir Seyit Rıza’nın idam sehpasındaki baş eğmeyen tutumunun bugün Dersim’in ve Kürdistan’ın her tarafında ve tüm Kürt erkekleri ve kadınları tarafından sürdürülüyor olmasından kıvanç duyuyoruz.
Bundan 81 yıl önce Dersim’de tam bir soykırım yaşandığını hepimiz iyi biliyoruz. Tabi en çok da dünkü soykırımcıların izinden yürüyenler ve bugünün soykırımcısı olanlar iyi biliyorlar. Kendi atalarına sahip çıkamaz hale getirilmiş olan asimilados Kemal Kılıçdaroğlu’nu teşhir ederken, günümüzün soykırımcısı Tayyip Erdoğan bu gerçeği nasıl da çarpıcı olarak ifade ediyordu. Katliam ve soykırıma ilişkin belgelerin tamamı gizlenirken, duyduklarımıza dayanarak “Acaba böyle bir vahşeti nasıl yapmışlar” diye kendimize soruyorduk. Öyle ya, Dersim’de yapılanlar kadar insanlık dışı vahşi uygulamanın benzerini bulmak zordur. Ama bu vahşet bitmemiştir, yüzyıla yayılmış olarak devam ettirilmektedir. Demek ki o zaman etrafımıza bakmayı ve yaşadıklarımıza anlam vermeyi biz de bilemiyorduk.
Ancak bugün yapılanları ve yaşadıklarımızı anlamlandırır hale epeyce geldik. Elbette bütün bunlar faşist-soykırımcı sisteme karşı yürütülen Kürdistan özgürlük mücadelesi sayesinde oldu. Günümüzün kutsal özgürlük mücadelesi tarafından tarihi karanlıklar epeyce aydınlatıldı. Yine soykırımcı güçler, ayıklayarak ve tahrip ederek de olsa soykırım arşivlerinin bir kısmını yayınlamak zorunda kaldılar. Söz konusu arşivlerde öyle bilgiler var ki, şöyle bir göz atanın kanını donduracak türden bilgilerdir bunlar. Aslında mevcut haliyle bile yayınlanmış olan belgeler, 1937-38’de devlet eliyle ve planlı olarak Dersim’de nasıl bir soykırım gerçekleştirilmiş olduğunu gözler önüne seriyor. Eğer söz konusu belgeler dünyanın başka herhangi bir bölgesinde ve herhangi bir toplumu için yapılanları içeren belge konumunda olsa, o zaman hemen tüm dünya toplanır ve de yapanları tarihin en ağır insanlık suçunu işlemiş olarak mahkûm eder. Fakat burası Kürdistan’dır ve zulme uğrayan Kürt toplumudur; dolayısıyla buradaki vahşet karşısında kulaklar sağır olur, diller susar ve gözler görmez hale gelir.
Ne demiştir Dersim Direniş Önderi Seyit Rıza idam sehpasına yürürken: “Ben sizin oyunlarınızla baş edemedim, bu bana ders olsun; ancak ben de sizin zulmünüz önünde diz çökmedim, bu da size dert olsun!” Peki neydi Pir Seyit Rıza’ya karşı oynanan oyunlar? Bilindiği gibi, TC Devleti adına soykırım planını hayata geçiren yöneticiler, hile ve oyuna başvurarak Seyit Rıza’yı tutukladılar. En üst yönetim adına, “Sorunları görüşerek çözmek üzere Erzincan’a gelmesi” için Seyit Rıza’ya mesaj gönderdiler. Kuşkusuz hiçbir kötülük olmayacağına dair açık söz de verdiler. Pir Seyit Rıza, devlet adına verilen bu söze inanarak, görüşmeler yapmak için Erzincan’a devletin yanına gitti. Ancak her şey bir yalan, demogoji ve hileydi. Seyit Rıza bu biçimde tutuklanarak Elazığ’a getirildi ve bir gece yapılan göstermelik mahkeme sonucunda arkadaşları ve oğullarıyla birlikte 15 Kasım 1937 günü Elazığ’da idam edildi. Aslında komplo ile boğuldu demek daha doğru oluyor.
İşte Pir Seyit Rıza’nın sözünü ettiği “Hile ve oyunun” en büyüğü bu oluyor. Şehadete bundan ders çıkartarak yürüyor ve kendinden sonrakilere miras olarak işte bu dersi bırakıyor. Bir de faşist-soykırımcı düşmanı her zaman derde gark eden yiğitçe duruşunu! İşte 81 yıldır Seyit Rıza’nın izinden yürüyenler bu mirası sahiplenmiş olarak mücadele ediyorlar. Söz konusu olaylardan çıkardıkları derslerle kolay kolay düşman oyununa gelmiyorlar. Ve her zaman düşmanı derde boğan yiğit ve kahramanca bir duruşu sergiliyorlar. Doktor Baran’dan Sara’ya, Roza’dan Atakan’a kadar yüzlerce ve binlerce kahraman Seyit Rıza’nın izinden yürüyor ve de yürümeye devam ediyor.
Peki 81 yıl önceki vahşilik ve hilekârlık noktasında herhangi bir değişiklik var mı? Besbelli ki yoktur. Hatta faşist Erdoğan-Bahçeli Yönetimi altında tüm bu alanlarda daha da derinleşmenin yaşanmış olduğu söylenebilir. Seksen yıl önce İnönü-Bayar yalancılığı ve hilekârlığı şimdi Erdoğan-Bahçeli Yönetimi tarafından her gün yirmi dört saat sürdürülen bir psikolojik savaşa dönüştürülmüştür. Dersim kasabı Generel Alpdoğan’ın vahşeti ise, daha da artırılarak seksen yıldır harfi harfine uygulanmaktadır. Tayyip Erdoğan ne kadar çaba harcasa da, burada Mustafa Kemâl’lik daha çok Kenan Evren ile Süleyman Demirel’e denk düşmektedir.
Çok açık ki, Dersim soykırımı deyip geçmemek gerekir. Çünkü bu soykırım, “İlerde yüreğinde Kürtlük ideali taşıma ihtimali olan herkesin katledilmesi” fermanı temelinde yapılmıştır. Herhalde tarih böyle zalim ve gaddar bir başka ferman tanımamıştır. Çünkü, dikkat edilirse her Kürt bebesi söz konusu katliam fermanının hedefleri içerisinde yer almaktadır. Çünkü her Kürt çocuğu büyüdüğünde yüreğinde Kürtlük ideali taşıyabilir. Bugün basında bir gencin “Suç işleme potansiyeli taşıdığı” için tutuklandığını duyunca bunu hatırladım. Belleğimde Dersim soykırım fermanı ile bağlantı kurdum. Bırakalım içinde Dersim’in de yer aldığı Kürdistan’ın dört bir yanında her gün yapılan katliam vahşetini, Türkiye’de bile insanlar suç potansiyeli taşıyor denerek verilen fetvalar temelinde tutuklanıp zindanlara konabiliyorlar. Peki bugünün Erdoğan-Bahçeli Yönetiminin Dersim katillerinden bir farkı kalıyor mu? Korku, yalan ve katliama dayalı faşist özel savaş bugün çok daha derinleştirilmiş ve kapsamlılaştırılmış olarak uygulanmıyor mu?
Kaynak: Kürdistan Stratejik Araştırmalar Merkezi/Atakan ÇETİN