HABER MERKEZİ
Türk devleti Kürt düşmanlığından hiç taviz vermemektedir. Şeklen de olsa kendisini farklı gösterme gereği duymamaktadır. Kürt imha ve inkar politikası değişmediğinden adeta zihni donmuş, düşüncesi zehirlenmiştir. Çok sıkıştığında Kürt adını ağzına almak zorunda kaldığında ağzı kirlenmiş gibi durmaktadır. Yüzde yüz Kürtleri yok etme ve yok sayma tutumu soykırım politikalarının şaşmaz hedefidir. Kürtlerin varlığını varlığı için bir tehdit olarak görmeye ve göstermeye devam ediyor.
Türk soykırımcı zihniyeti ve politikası değişmedikçe bunları yazmaya ve dile getirmeye devam edeceğiz. Çünkü tehlike çok büyüktür ve yok edilmek istenen Kürt halkının sürekli bu tehlikeyi görmesi ve uyanık olması gerekir. Bütün politik ve askeri örgütleriyle imhaya karşı alarm durumunda olmak zorundadır. Bunları boşuna dile getirmiyoruz. Rojava halkı ve kazanımlarının tümü işgal ve soykırım tehdidi altındadır. Efrîn örneği ortadadır. Şu an Türk devleti Efrîn’de ne yapmaktadır? Bütün Kürtlerin bunu sürekli kendilerine sorması ve dünyanın gündeminde tutması gerekir. Sözde orada teröristler vardı. Bir yıldan fazladır Efrîn, Türk işgalinde. Orada herhangi bir silahlı güç vb kalmamış. Normalinde Türklerin orayı terk etmesi gerekirdi. Zaten işgalinin de hiçbir gerekçesi ve meşruiyeti yoktu. Dünyanın gözü önünde Efrîn katliamlar eşliğinde işgal edildi. Türk işgal güçleri Efrîn’den Kürtleri temizleyerek yerlerine kendisine bağlı çeteleri ve çevrelerini yerleştiriyor. Açıktan bir soykırım uygulanıyor. Etnik temizlik bir soykırım uygulamasıdır ve en büyük insanlık suçlarının başında gelmektedir.
Soykırımcı Türk hükümeti bütün kuzey Suriye’yi temizlemek için can atıyor. Bunun için bütün dünyayla iş birliği yapmaya uğraşıyor. Çelişki ve çatlaklardan yararlanarak Kürtleri ortadan kaldırma arayışlarını sürdürüyor. Bunu gizleme gereğini de duymuyor. Yeri geldiğinde Kürtler ciğerimdir, kardeşimdir sözlerini kullanarak kelimeleri de kirletiyorlar. O kadar düşmanlar ki, Trump Japonya’daki zirvede “Erdoğan Kürtleri yok edecekti, ben engelledim” dedi. Erdoğan bundan ne utandı ne de yalanladı. Kendisi Kürtlerle birlikte yaşıyor ama yok etmek istiyor, diğeri binlerce kilometre öteden ben katliamları önledim, diyor. Erdoğan ırkçı ve soykırımcı zihniyette olduğundan ve ellerinde Kürtleri kanı bulunduğundan bu sözlere itiraz edemedi.
Yalan ve demagoji Erdoğan ve Bahçeli için siyaset ve yaşamlarının olağan unsurlarıdır. PKK’yi NATO ve AB bünyesinde terörist ilan ettiklerinden istedikleri gibi öldürmek, yakıp yıkmak hakkı olarak kullanıyorlar. Türk devletinin dünyayı taciz ederek “PKK’yi terörist ilan etmişsiniz, o zaman hepiniz ona karşı birleşin, savaşın” diyor. Bu teröristlik yaftasını bütün katliam ve insanlık suçları için açık bir çek olarak kullanıyor. Sur ve Cizre’nin de içinde olduğu ondan fazla şehri yıkmış, ciddi bir tepki almamıştır.
Bu hafta içinde KCK Yürütme Konseyi Eşbaşkanı Cemil Bayık’ın bir makalesi bir ABD gazetesinde yayınlandı. Türkiye kıyamet koparıyor. Cumhurbaşkanı temsilcisinden bütün ilgili kurumlar ABD’ye söylemediğini bırakmadı. Bu bir skandalmış, nasıl olur da ABD bir teröristin yazısını yayınlıyormuş! Dünyanın herhangi bir yerinde bir Kürt politikacısının, yöneticisinin bir makalesi bile yayınlanmamalı. Herkes Türk ırkçıları gibi Kürtleri inkar ve imha operasyonlarına dahil olmalı! Aynı günlerde SDG’nin temsilcileri Cenevre’de BM yetkilileriyle çocukların korunması ve askere alınmaması konusunda bir anlaşmaya vardılar. Doğalında hukuk ve insan haklarına saygı duyanların bundan memnun olması gerekir. Türk yetkilileri ellerinden gelse BM yetkililerini hapse atacaklar. Bütün dünyanın tanıdığı ve DAİŞ’e karşı koalisyon güçleriyle birlikte hareket eden SDG’yi terörist ilan edip duruyorlar. Nasıl BM bu teröristlerle görüşüyor, anlaşma imzalıyor, bu bir skandaldır deyip saldırıya geçmişler.
Dikkat edilirse Türkiye’nin sınırları dışında olan Kürtler de açıktan hedeflenmişler ve düşman olarak görülüyorlar. Güney Kürdistan her gün uçaklarla bombalanıyor. Siviller katlediliyor, köyler boşaltılmaya zorlanıyor. Binlerce asker üslere yerleştirilmiş. Binlercesi de güneye aktarılıyor, işgal hareketi giderek genişliyor. Türk yetkilileri bu saldırı ve işgal hareketini övünerek anlatıyor ve bir zafer, başarı öyküsü olarak sunuyorlar. Dünyadan gizleme gereği duymuyorlar.
Türkiye’nin en büyük korkusunun Kürt korkusu olduğunu herkes görüyor. Türkiye içte de dışta dengesini yitirmiş, bir ölüm koşusuna çıkmış durumda. Kürtleri yok etmek için her şeyi göze almış. Bu durumda Kürt halkı ve dostları, demokrasi güçleri her cepheden mücadeleyi yükseltmeli. Basın ve diploması çalışmalarını daha atak ve örgütlü yürütmelidir. Türk faşizminin maskesini dünya halkları nezdinde de düşürmek, o karanlık yüzünü herkese göstermek gerekiyor. Türk faşizmi örgütlü halk gücü karşısında kaybetmeye mahkumdur. Yeter ki, yaşamda ve mücadelede boşluklar bırakılmasın. Erdoğan faşizminin geleceği yoktur. Bahçeli’ye bağlanmış bir partinin ve hükümetin sonunun karanlık olacağı artık bir sır olmaktan çıkmıştır.
Yeni Özgür POLİTİKA/Zeki AKIL