HABER MERKEZİ
AKP-MHP iktidarının faşizmi, soykırımcılığı, vahşeti, kiri pası çok tanımlandı, anlatıldı. Faşist soykırımcı iktidara dair söylenmeyen şey kalmadı. AKP-MHP rejiminin deşifre olmadığı hiçbir yönü kalmadı.
İşgalci faşist AKP-MHP rejiminin deşifre edilmesinde en fazla rol oynayanlar, Kürdistan halkının direnişi ve yürüttüğü hamle, verilen bedeller, büyük bir azim ve iradeyle yürütülen açlık grevleri, faşizme ve tecride karşı bedenini feda eden büyük ölümsüz şehitlerimizdir. Hepsinin toplamı olarak, İmralı zindanında rehine olarak tutulan ve mutlak tecrit koşullarına büyük direnen Önder Apo’dur.
Türkiye’de ekonomik, siyasi, dinsel, ulusal ve toplumsal her türden sistem karşıtlığı Kürt sayılarak, PKK’li sayılarak zihinsel ve ruhsal soykırımdan geçirilmiş, linç edilmiştir. AKP-MHP iktidarında bir anlamda salt PKK’liler bölücü olmaktan kurtulmuştur. Çünkü tüm toplumsal farklılıklar, farklı sesler, muhalif güçler, sistem karşıtı odaklar “bölücü, ‘terörist’, PKK’li, Kandil’le ilişkili” sayılmışlardır.
AKP-MHP’nin tüm baskılarına, DAİŞ gibi vahşet politikalarına, kontra devlet aklıyla tüm halkı kendi köşesine sinmiş, korkmuş ve bitkisel yaşamı kabullenmiş nesneler olmaya zorlamış politikalarına-uygulamalarına rağmen, Kürt halkı direnmiş ve özgürlük mücadelesini sürdürmüştür. 2019 seçimleri ardından AKP-MHP’nin tüm Türkiye halkları nezdinde itibar kaybettiğinin görülmesiyle birlikte, iktidar kaybedilenleri yeniden kazanmak için vahşetin dozunu arttırmıştır. AKP-MHP’nin ülke içinde her kesime saldırıları zirve yapmıştır. Öyle ki, tek başına protesto eylemi yaparak işini isteyen emekçilere polisin yaptığı muamele, intihar bombacısı olan DAİŞ’lilere karşı dahi yapılmamıştır.
Tüm bunlara rağmen, Kürtlerin direnişi tüm Türkiye halklarına ilham verdi, cesaret verdi. Kürt anaları tüm analara cesaret verdi. AKP binaları önüne giderek protesto eden ve Kürt olmayan, gerilla anası olmayan analar, AKP-MHP rejiminin öfkesini arttırsa da, AKP-MHP rejiminin faşist uygulamaları tümden deşifre oldu, sürdürülemez hale geldi.
Bugün esir olan ve defalarca PKK tarafından çağrı yapılmasına rağmen teslim alınmayan Türk asker ve polislerinin aileleri AKP-MHP karşıtı eylemler yaptı.
Tutuklu askeri okul öğrencilerinin aileleri Hulusi Akar’ın bakan oluşuna lanetler yağdırarak sistem karşısında eylemler yaptılar.
Tüm bunlar artık AKP’nin tutunacak hiçbir dayanağı kalmadığını gösteriyor. AKP-MHP faşist rejiminin yıkılması topyekün mücadeleye bağlıdır. AKP-MHP rejimi sürdürülemezlik dönemine girdi. Birine beddua ederken “zulmün artsın” derlermiş ya, tam da öyle. Zulmü artmış ve kendi zulmüyle kendi sonunu gören bir ufka ulaşmıştır faşist rejim.
Gerilla aileleri üzerinde psikolojik özel savaş yöntemlerinin uygulanarak bu ailelerin siyasi partilere karşı kışkırtılması, PKK’ye katılan gençler gerekçe yapılarak provokasyon yapılması, böylece bir gündem yaratması üzerinde epey çalışıldıysa da, Botanlı aileler AKP-MHP’nin bu zavallı provokasyonunu deşifre etti. Türk istihbarat ve özel savaş teşkilatının uzun dönemdir üzerinde çalıştığı bir alan olan “Kürdistanlı ailelerin PKK’ye karşı kışkırtılması” konusu da böylece Kürdistanlı anaların direnişine çarptı. Ve şu görüldü: Ordu, istihbarat, tüm devlet kurumları yetmiyor artık rejim buna muhtaç oldu.
AKP’nin deşifre olmayan hiçbir politikası kalmadı. Ve AKP’den istifalar ilginç bir hızla ve ağırlıkla devam ediyor. Buna rağmen büyük çalkantılar yaratmıyor gibi bir görüntü verilmeye çalışılıyor. Her şeye rağmen, AKP’nin miadı doldu ve artık siyasetin yörüngesinin değişeceği kesindir. Bunu AKP’den kopanların yaptığı açıklamalara bakarak söylemiyoruz. Siyasetin yörüngesini değiştirecek olan, her zaman için sistem karşıtı güçlerdir, özgürlükçü güçlerdir.
Almanya-Berlin’de yapılan “Demokratik Türkiye için yeni toplumsal sözleşme arayışı” başlıklı konferans, Türkiye’de üçüncü çizgi arayışlarının, sürgünde demokrasi girişimlerinin göstergesidir. Faşist işgalci sistemin, siyasetin değişmesi ve tüm halklara, toplumsal ve kişisel olarak varolmalarını ve kendi varlıklarını süreklileştirmelerini tanıyan, sağlayan bunun kurumlaşmasını oluşturan bir anayasanın hazırlanması gerekir. Özünde kültürel soykırım siyasetinin tümden değişmesi şarttır.
AKP-MHP faşizminin yaşadığı panik, iktidara ne yaptığını bilmez bir durumu yaşatıyor. Kayyumlar atanıyor, o kayyum atılıyor yerine görevinden alınan kişiler kayyum olarak atanıyor. Atılanlar atanıyor, atananlar atılıyor. Bu panik ve karmaşa karşısında AKP kurmaylarının istifaları ve başkaldırı süreci söylemleri ilginç olduğu kadar yeni bir iktidar alanı yaratma çabasını da gösteriyor. Erdoğan’ı kral yapanların kral’a karşı çıkmasına başkaldırı demelerine şaşmamak da gerekiyor.
Erdoğan’ın miadı dolmuştur, iktidarın deşifre olmayan hiçbir yanı kalmamıştır ancak “Erdoğan’ın ne kadar zamanı kaldı?” diye sorulacak olursa şöyle söylenebilir:
Erdoğan’ın tüm devrimci, demokrat kesimlerin, Kürtler kadar Türkiye’deki tüm halkların, iktidarın faşist saldırıları karşısında birleşerek topyekün direniş geliştirmeyi yapacakları kadar bir zamanı kaldı. Tüm toplumsal muhalefet ve sistem karşıtı güçler birleşerek bir hamlede Erdoğan-Bahçeli rejiminin sonunu getirebilir. Ötesi, önceki tüm iktidarlar gibi tükeniştir.
Dilzar DÎLOK/Yeni Özgür Politika