BEHDÎNAN- Pirdoğan Kemal
“Uzun bir süredir Erdoğan rejiminin nasıl bir çıkmaza girdiğine ve bu derin çıkmazdan çıkabilmek için nasıl debelendiğine şahit oluyoruz. Faşist Erdoğan rejiminin gerilla karşısında aldığı yenilgilerin etkisini her alanda görmeye başladık. Özellikle ekonomik ve siyasi alanda bu etkiler daha görünür hale geldi. Tamamen işgal harekatına yatırdığı ülke sermayesiyle halkı derin bir yoksulluk ve açlığa mahkum ederken siyasi olarak da hem ülke içerisinde hem de bölgede hızla güç kaybetmeye başladı. Nitekim öncesinde Ukrayna-Rusya savaşında ele geçirmek istediği arabulucu rolünü bizzat kendisinin başlamasında payı olan HAMAS-İsrail savaşında da ele geçiremedi. Eğer böylesi bir rol elde edebilseydi bölge siyasetinde rol oynamayı ve işgal harekatlarına kendisi için büyük bir yasal zemin ve destek yaratmayı amaçlıyordu. Lakin umduğunu bulamadı. Bölgede ABD tarafından İsrail üzerinden geliştirilmek istenen yeni ticaret hattından da dışlanınca tabiri caizse “Dimyat’a pirince giderken evdeki bulgurdan da olmaya” başladı. Tabii bununla birlikte gerilla güçlerinin aralıksız eylemleri, saydığım sonuçları gittikçe derinleştirdi.
DEVRİMCİ OPERASYONLARIN ETKİSİ
Kurdistan Özgürlük Gerillası’nın yılın başından itibaren işgalci Türk ordusuna karşı başlattığı devrimci operasyonlar, büyük bir darbe vurdu. Gerilla güçlerinin gerçekleştirdiği devrimci operasyonlar ve açığa çıkarttığı etkileri, gerillanın savaş kabiliyetinin her şart ve koşulda en üst seviyede olduğunu bir kez daha tüm dünyaya gösterdi. Bu devrimci operasyonlardan sonra işgalci Türk ordusu, gerilla alanlarına yönelik hava saldırılarını aralıksız bir şekilde ve hedef gözetmeksizin yoğunlaştırdı. Bununla birlikte savaş tünellerine yönelik yasaklı patlayıcılar, bomba yüklü dronlar ve kimyasal silahlarla gerçekleştirdiği saldırılara da hız verdi. Bütün bu saldırıların bir amacı gerilla güçlerinin üzerinde baskı kurmak olduğu kadar psikolojik olarak çökme noktasında olan askerlerini de ayakta tutmaktır.
TEKNİK DENGESİZLİĞE MÜDAHALE
Gerilla güçlerinin açıkladığı Newroz müjdesi, büyük bir moral kaynağı olmasının yanında savaştaki dengesizlik durumunu en aza indirecek bir gelişme oldu. Mevcut durumda hızla gelişen ve savaşlarda temel bir rol oynayan insansız hava araçları Türk devletinin en temel dayanağı haline gelmiş durumda. Öyle ki askerleri 24 saat keşif uçağı olmadığında korkudan ne yapacağını bilmez hale geldi. Çok az gücün gerçekleştirebildiği İHA ve SİHA’lara karşı savunma ve onları bertaraf etme kabiliyeti, gerilla tarafından profesyonelce açığa çıkartıldı. Her biri milyonlarca dolar değerinde olan ve savaşta büyük bir koz olarak kullanılan SİHA’ları imha edebilecek füze sistemlerine erişme, oldukça büyük bir değişim yarattı. Bu da şimdiye kadar olan teknik eşitsizliği ve işgalci Türk ordusunun salt tekniğine güvenerek hareket etmesine büyük darbe vuracak bir gelişme oldu.
YENİ SALDIRIYI ÇARE OLARAK GÖRÜYOR
Bütün bu gelişmeler ışığında ordu içerisinde güvensizlik, savaşma kabiliyetinin kalmaması ve gücün olabildiğince deforme olması, işgalci Türk devletinde büyük bir panik yarattı. Gerilla mücadelesinin şu ana kadar açığa çıkarmış olduğu etkiyle birlikte 31 Mart seçimlerinde AKP hükümetinin büyük bir darbe alarak yenilgi yaşaması, var olan planlarını bir bakıma yeniden gözden geçirmelerini ve hız vermelerini ortaya çıkarttı. Saydığım durumlar, sadece içte değil, bölgede de yansımalarını hiç kuşkusuz gösterdi. Erdoğan rejiminin, bölgedeki yeni gelişmeler doğrultusunda DAİŞ ve HAMAS üzerinde planladığı etkinliği de elde edememesinin, adım adım saf dışı kalmasının önünü açacağı da hesaba katıldığında, yeni bir işgal saldırısı başlatmak temel bir çare olarak göründü.
REJİMİN KADERİ BU SAVAŞA BAĞLI
Erdoğan rejiminin kaderi bu savaşa bağlı. Bu savaşta galip gelemediği noktada büyük bir hesap vermesi gerekeceğini biliyor olmalı ki bu sefer tek başına değil, farklı aktörleri de işin içine katmak için olağanüstü bir çaba sarf ediyor. Son iki aylık süreçte gerçekleştirmek istedikleri operasyonda bölgedeki güçleri de dahil etmek için üst düzeyde bir çaba sarf ettikleri görüldü. Birçok bakan ve kuvvet komutanları ile Irak ve Başûrê Kurdistan’a gerçekleştirdikleri ziyaret ve görüşmelerde bütünüyle Irak devletini operasyona dahil ederek işgal harekatlarına yasal ve meşru bir kılıf aradıkları net olarak görülüyor. Irak devleti, bu operasyonda yer alma noktasında pek istekli değil. Irak devleti, işgalci Türk devletinin su ve ticaret kısıtlaması gibi baskılarından kurtulmak için bir yol arıyor ve bundan dolayı tam olarak tutumunu belirtmiyor.
ZİYARET ÖNCESİ METÎNA’YA SALDIRI
Bu durumu aşmak ve Irak devletini tutum almaya ikna edebilmek veya zorlamak için 22 Nisan’da bizzat Erdoğan’ın kendisi, Irak devlet yetkilileri ile görüşmek ve siyasi dayatmalarını kabul ettirebilmek için Irak’a geliyor. Erdoğan’ın temel amacı; Irak devletini operasyona dolaylı veya dolaysız bir şekilde dahil ederek işgal harekatlarına bir meşruiyet kazandırmak. Erdoğan rejimi, görüşme öncesinde operasyonu birden başlatmak yerine farklı bir tarzda adım adım başlatmayı ve çıkabilecek reaksiyonları bertaraf etmeyi amaçladığından olacak ki, 16 Nisan günü Metîna’ya yönelik havadan yoğun bombardımanlarla birlikte bir kara operasyonu başlattı. Bundaki başka bir amaç ise, görüşme öncesinde elini güçlü göstermek ve Irak’taki siyasi yapıya, istediğimi alırım imajı vermek. Mevcut durumda Irak devleti operasyona ne düzeyde destek verir veya katılır tam olarak bilinmiyor ama olası bir destek vermesi durumu gelişirse bu Irak’taki siyasi duruma büyük bir darbe vuracaktır. Birçok siyasi aktör, zaten Türk işgalciliğine karşıdır ve Irak merkezi hükümetinin de tavır alması gerektiğini beyan etmekteler. Lakin bir türlü gereken tavır gösterilmediği aşikar. Irak devleti, kendi toprakları bu düzeyde savaş sahası haline getirilmişken Türk işgalciliğine ses çıkartmadığı müddetçe siyasi kriz ve kaoslardan kurtulamayacaktır.
KDP’NİN MEVCUT DAHLİNİ YETERLİ GÖRMÜYOR
KDP cephesinde ise durum biraz daha farklı, çünkü KDP zaten bu işgal harekâtında Türk ordusuna bütün imkanlarıyla ortak oldu ama bu durum Erdoğan rejimi tarafından yeterli görülmüyor ve KDP’nin bizzat Türk askerleriyle birlikte gerilla güçlerine karşı savaşması isteniyor. KDP cephesinde bu operasyona büyük oranda destek veriliyor. Zaten son zamanlarda askeri zırhlı araçlar eşliğinde operasyonel güç takviyesi, gerilla alanlarına yakın bölgelere gerçekleştirildi. Erdoğan rejimi gibi KDP ve Barzani Ailesi de büyük bir çıkmaza girmiş durumda. Bölge genelinde işgalci Türk devletine o kadar alan açtılar ki; artık hiçbir şekilde Türk devletine yok diyemeyecek duruma geldiler. Yılın başından beridir kendi pêşmergeleri dahil olmak üzere işgalci Türk ordusunun bombardımanlarında 10’dan fazla sivil yaşamını yitirdi ama KDP bu konuda tek kelime dahi etmedi. Bununla birlikte son iki aydır operasyona hazırlık temelinde bizzat Türk devletinin talimatıyla bölgedeki birçok köy boşaltıldı. Bölgeye giriş çıkışlar yasaklandı. Bu durum, halk üzerinde ciddi bir rahatsızlık yaratmış durumda. Yine bu kadar hukuksuzluk içerisinde iki yıldır yapılmayan ve şu anda yapılacak olan seçimlere katılmaması da KDP’nin girdiği çıkmazı daha da derinleştirecektir. Bir bakımdan savaşın ve işgal harekatlarının sürmesi, KDP tarafından da istenmekte, çünkü kendisini bu yolla kurtarmayı amaçlamaktadır.
ZAP’TAKİ ÇIKMAZI AŞMAK İÇİN
Bütün bu hususular neticesinde faşist Erdoğan rejimi, algıyı ve beklentiyi Garê üzerine çekerken birden Metîna hattına operasyonu başlattı. Bunun sebebi ise Zap’taki çıkmazı aşmadan Garê’ye yönelmesinin kendisi için büyük bir felaket olacağının bilincinde. O yüzden bu sefer farklı bir tarzda adım adım ilerlemeyi seçti. Tabii bunu gerilla güçlerinin darbelerinden korunmak için yapıyor. Aylardır propagandasını yaptıkları hiç denenmemiş, gerillanın aşina olmadığı ve bir anda olup bitecek bir tarzdan bahsediyorlardı. Lakin bilmedikleri bir gerçek var ki; Kurdistan Özgürlük Gerillası’nın aşina olmadığı veya karşılık veremeyeceği hiçbir savaş tarzı veya yöntemi kalmadı. Bunların sonucunda gerilla güçleri en üst düzeyde tecrübe ve donanım sahibi oldu. Sonuçta Türk ordusu, her şekliyle ağır kayıplar verecektir.
16 NİSAN’DA BAŞLAYAN SALDIRI SÜRÜYOR
İşgalci Türk ordusu 16 Nisan gece saatlerinde Metîna bölgesine bağlı Asê, Yekmalê, Xirabê, Xankê ve Şêlazê köylerinin bulunduğu alanları kapsayan bir işgal saldırısı başlattı. İşgalci Türk ordusu bu alanlarda günlerdir dillendirdikleri gibi farklı bir taktiğe başvurarak bir seferde değil, adım adım ilerleyerek işgali harekâtını genişletmek istiyor. Bu durum sahadaki gelişmelerden açıkça görülüyor. Bu temelde 17, 18 ve 19 Nisan gecelerinde Girê Çarçel ve Girê Ortê Direniş Alanları saldırı helikopteri ve savaş uçaklarıyla yoğun bir şekilde bombalandı. Bu alanlardan Girê Ortê Direniş Alanı, zaten geçen yıldan beridir işgal edilmeye çalışılan alanlardan bir tanesi. Bu bombardımanlarla birlikte işgalci Türk ordusunun 19 Nisan gecesi Şêlazê alanındaki işgal saldırısı Dergelê alanına doğru genişleyerek devam ediyor. HPG Basın ve İrtibat Merkezi’nin de açıklamasında dile getirdiği gibi mevcut durumda Girê Hakkarî, Girê Çarçel, Girê Şehîd Çekdar, Girê Şehîd Piling, Girê Ortê, Asê, Yekmalê, Xirabê, Xankê, Şêlazê ve Dergelê alanları işgal saldırısının hedefinde olup, bu alanlardaki hareketlilik sürüyor. Aynı zamanda bu alanlar havadan helikopter ve savaş uçakları, karadan ise top ve obüsler ile sürekli olarak bombalanmaya devam ediyor.
BÜYÜK İŞGAL SALDIRISININ BAŞLANGICIDIR
Erdoğan rejimi, Irak ziyareti öncesi çıkabilecek reaksiyonları bertaraf etmeyi amaçlıyor. Aksi halde Irak’taki siyasi güçlerden büyük tepkiler alacağını biliyor. Bu operasyon sıradan bir çevre operasyonu değildir. Aylardır hazırlandıkları büyük işgal harekatının başlangıcıdır. Halihazırda operasyon başka hangi alanlara yöneltilecek net olarak bilinmese bile bilinen temel bir gerçek var. O da önceki işgal harekatlarında olduğu gibi Erdoğan ve faşist rejiminin yaşayacakları ağır yenilgi gerillanın elinden olacaktır. Gerilla güçleri, her türlü olasılığa hazırlıklı olduklarını zaten öncesinden kamuoyuna deklare etti.
Buradan Kürt halkına ve diğer siyasi çevrelere büyük bir sorumluluk düşmektedir. Yük sadece gerillanın omuzlarında bırakılmamalı ve amansız bir mücadele yürütülmelidir. Bu faşist sistemin her bir bileşeni bu kirli savaşın hesabını vermek zorundadır. Bunu sağlayacak olan devrimci halk savaşı stratejisine uygun olarak yürütülecek olan topyekûn mücadeledir.
Kaynak: ANF