HABER MERKEZİ
Dirhem dirhem özgürlük ile damıtılan zamanda her kavram farklı bir anlamı karşılar. Anlam emeğin, hakikatin, özgürlüğün bileşkesidir an’da. Bilgelik bu bileşkenin adıdır aynı zamanda. Salt biçimsel bir tezahürü yoktur bilgeliğin. Cevherin biçime yansıdığı, biçimin özü kapsadığı bir yerden bakar dünyaya. Zamanın izini sürer orada. An an zamana özgürlüğü nakşeder. Özgürlüğün nakşedildiği yerden karşılar anlamı. Aşk bilgelik özgürlük artık aynı anlamı karşılar orada.
Henüz çözümlenmemiş erkek ve özgürlük konusuna eğilmek, aşk-bilgelik ve özgürlük üçgeninde çok ince ayarları olduğu için oldukça zordur. Hele hele jineolojîk bir bakış açısıyla bunu gerçekleştirmek çok daha zordur. Jineolojîk bakış açısı kadının özgürlük tarihi kadar kölelik tarihinin diyalektiğini bilmeyi gerektirir. Henüz yazılmamış olan kadının özgürlük tarihinin de kölelik tarihinin de bugün kendinde devam ettiğinin bilincini şart kılar. Yaşam-toplum ve doğa ile güçlü bir bağın anlamı yarattığını bilir. Yoksa yapılacak her belirlemenin ayakları havada kalır. Özgürlük probleminin çözümünün her şeyden önce bu bilinç ile alakalı olduğunun bilgisi sahiden de çok önemlidir. Kendi özgürlüğü- nün kodlarını çözümlemeyen bir kadının erkeğin özgürlüğü hakkında konuşması abesle iştigaldir. Aynı şey erkek içinde geçerlidir. Özgürlüğe ihtiyacı olduğunun dahi idrakinde olmayan erkeğin kadın özgürlüğü hakkında konuşmasının hiçbir anlamı yoktur.
Formülasyonumuz bu nedenle “her şeyden önce kendinden başla” ilkesini eksen almaktadır. Bunu söylerken dogmatizmin sularında dolaştığımızın farkındayım. Yani bu ilkeyi dahi dogmatik bir şekilde ele alma riski vardır. Buna karşı tedbirimiz ise mücadele diyalektiğimiz ve yöntemlerimiz olacaktır. “Erkek ve özgürlük konu- sunu ele alırken kendimizden başlamak ne alaka” şeklinde soru işaretleri doğabilir.
Yine indirgemeci bir yaklaşım olarak da bu değerlendirilebilir. Hem dogmatizmin hem de indirgemeciliğin tuzaklarına düşmeden konuyu sağlıklı ele almak önemli. İşte burada da cins bilinci, cins sevgisi, cins mücadelesi gibi kavramlar karşımıza çıkmaktadır. Bu kavramların karşıladıkları anlamların özgürlük ile bağlantısı özgürleşmenin diyalektiğini bize sunacaktır.
Erkek ve özgürlük problemi konusunda yazarken yaşamın bütünlüklü kavranması temel yöntemimiz olacaktır. Parçalı bir ele alış, yani erkek olgusunu kendi başına toplumsal tarihsel dayanaklarından uzak bir şekilde ele almak, onu nesneleştirmek olur ki bu da o sıkça eleştirdiğimiz konuma düşmemizi beraberinde getirir. Nesne olanın öznesi daha önce erkek iken şimdi kadın olur sadece. Erkeğin yerine kadın geçer. Hiçbir farkı kalmaz.
Nitekim yıllardır gündemimizde olan Erkeği Dönüştürme Projesi kapsamında yaşamın birçok alanında farklı birçok tepki ve direniş ile karşılaşıyoruz. Bu tepkilerin kimi zaman değişim ve dönüşüme direnme şeklinde karşımıza çıktığını da belirtmek gerekiyor. Mevcut pozitivist anlayış üzerinden bir algılama olduğu için bu sıkıntı yaşanmaktadır. Çünkü bugüne kadar baskın gelen anlayış hep bir tarafın nesne olarak görülmesi üzerindendir. Erkeği bir nesne olarak görüp onu değiştirmek dönüştürmek gibi bir anlayış elbette yanlıştır. Bu eleştirdiğin tuzağa düşmek demektir. Ancak amaç bu olmadığı halde algı- lama biçiminin bu olması nedeniyle bu anlayışta diretmek de bir başka yanlışlıktır.
Yine salt cins eksenli bir yerden ele almak karşıtlaşma gibi bir riski yaratır ki bu konuda da yüzyıllara varan bir kadın özgürlük deneyimimiz bulunmaktadır. Yani kadın özgürlüğüm salt cins özgürlüğü, kadının özgürlüğü üzerinden ele almak risklidir. Kadın özgürlüğünün toplumun özgürlüğü aynı zamanda erkeğin özgürlüğü olduğu bilinci gereklidir. Mücadele diyalektiğinde bize cesaret ve güç veren temel bir özellik de budur. Bu nedenle erkeğin özgürlük sorunu aynı zamanda kadının da özgürlük sorunu olmaktadır. Kadının özgürlük sorunu da erkeğin…
Toplumsal özgürlüğün temelinde kadın özgürlüğünün yer alıyor olması gerçeği de kadın devriminin özünü ifade etmektedir. Toplumsal özgürlüğü doğru tanımına kavuşturmak aynı zamanda erkeği doğru çözümlemek ve anlamakla bu temelde bir değişim dönüşüm yaratmakla mümkündür. Nihayetinde tarih nasıl ki ikili uygarlık akışına sahipse, kadın-erkek ilişkileri de aynı karakterdedir. Devletli uygarlığın başlangıcından günümüze, karşısında hep demokratik uygarlık yer almıştır. Demokratik uygarlığın hakikati özgürlüğü için direnen kadının hakikatiyle iç içe geçmiştir. Kadın her çağda direnmiştir. Marduk ve Tiamat’ın savaşında birinci cinsel kırılmayı, tek tanrılı dinlerin ortaya çıkışıyla ikinci cinsel kırılmayı yaşayan kadın ağır darbeler almış olsa da hiçbir zaman tümüyle teslim olmamış, direnişini sürdürmüştür.
Tarihi tekli bir uygarlık akışı şeklinde ele alan yaklaşım, kadını yok saydığı gibi, karşı kutbu oluşturan demokratik uygarlığın direnen erkeğini de kendine benzeştirmek istemiş; ondaki özgürlük potansiyelini de yok saymıştır. Demokratik uygarlık erkeğinin farkını ortaya koymak gerekir. Bu bakış açısına göre, demokratik uygarlığın erkeği de direnen insanlık arasındadır. Demokratik uygarlığın erkeğini tümüyle devletli uygarlığın erkeğiyle aynılaştırmak, direniş gerçeğini inkar etmek anlamına gelir.
Bu değerlendirme erkekteki dönüşüm potansiyelini anlamak açısından önemlidir. Kapitalist modernitenin erkeği, iflas etmiş düzeyiyle umutsuz bir vaka haline gelmiştir. Dönüşüme en açık olan erkek, demokratik uygarlık çizgisinde direnen erkektir. Bunda kadının binlerce yıllık direnişinin, emeğinin payı vardır. Erkekle anlamlı bir yaşam, demokratik uygarlığın çağımızdaki başarılı uygulanmasıyla mümkündür. Cins ilişkileri ancak demokratik modernite sisteminde özgürlük ahlakıyla gelişme zeminine sahip ola- bilir. Demokratik moderniteyi geliştirmeden, kapitalist düzen içinde de cins ilişkileri özgürce yaşanabilir demek, liberalizmin tuzağına düşmek olur. Demokratik modernite ne kadar yaşamsallaştırılmış, ahlaki-politik toplum ne kadar özgür yaşam imkanı bulmuşsa, cins ilişkileri de ancak o oranda doğru gelişme zeminine sahip olabilir.
Yöntem olarak yazıda devletli uygarlığın karakterini belirleyen erkek çözümleme- sinden ziyade daha çok özgürlük arayışı olan ve mücadele eden erkeği ele almayı ve bu erkeğin cins çelişkisi, cins bilinci ve cins mücadelesi ekseninde özgürleşme sorunlarını işlemeyi hedefliyorum.
Zeynep Yıldırım