BEHDINAN – KJK Koordinasyonu Üyesi Besê Erzincan, “Depremin yaşandığı bölgeler Kürt ve Arap Alevilerinin, halkımızın yoğunca yaşandığı alanlardır. Halkımız açıkça, bilerek yıkıntılar altında bırakılmıştır” dedi. “Halkımız devletten bir şey beklemeden kendi öz örgütlülüğü ile her türlü felaketi aşabilir” diyen Erzincan, dayanışmanın yurtseverlik görevi olduğuna da dikkat çekti. Erzincan, “Halkımız topraklarını asla terk etmemelidir. Mutlaka yıkılan evler, mahalleler, şehirler bir biçimde yeniden inşa edilmelidir. Zorunlu olarak kendi şehirlerini, köylerini bırakanlar koşullarını oluşturup geri dönmelidirler. Bu temelde halkımızı kendi şehirlerine, köylerine sahip çıkmaya çağırıyoruz” diye belirtti.
KJK Koordinasyonu Üyesi Besê Erzincan, deprem felaketine ilişkin ANF’nin sorularını yanıtladı…
‘İNSANLARI ÖLDÜREN İKTİDARIN HALK DÜŞMANLIĞI, HIRSIZLIĞIDIR’
Kurdistan’daki deprem felaketi ve ardından ortaya çıkan tabloyu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Bu deprem, Pazarcık, Elbistan, Maraş, Malatya, Adıyaman, Antakya, Amed, Şehba, Halep, İdlib, Latkiye gibi Türkiye ve Kuzey Doğu Suriye’deki birçok şehri etkiledi. Resmi olmayan rakamlara göre yüz binlerce ölü ve yaralının varlığından bahsediliyor. Asrın deprem felaketi olarak adlandırılan bu depremdeki yıkım, can kaybı, göçler, tüm insanlığı, halkımızı, dostlarımızı hepimizi derinden etkilemektedir.
Bu temelde bu deprem felaketinde yaşamını yitirenlere baş sağlığı ve yaralananlara acil şifalar diliyoruz.
Bu korkunç deprem ile birlikte Türkiye devlet ve iktidar gerçekliği çarpıcı bir şekilde ortaya çıkmıştır. TC’nin kuruluş esası başta Ermeniler, Kürtler olmak üzere tüm halkları, inançları Türkleştirme- Sünnileştirme politikasına dayanır. Bu faşist tekçi, milliyetçi, dinci, cinsiyetçi devlet zihniyeti bugün siyasi İslami kılıfa bürünerek daha da dogmatikleşerek, katılaşarak AKP iktidarı ile birlikte özel savaş hükümeti olarak zirve yapmış, Türkiye toplumunun üstüne adeta çöreklenmiştir. Günümüzde faşist Erdoğan öncülüğünde Anadolu ve Mezopotamya’yı Türkleştirme ve buralarda eski Osmanlı, yayılmacı politikaları geliştirme yaklaşımları artık herkesçe bilinmektedir.
Bu bağlamda AKP-MHP iktidarı; halklar düşmanı, kadın düşmanı, inanç çeşitliliğine düşman biçimde kendisini şekillendirmiş olduğundan ve bunu bir var oluş ilkesi olarak esas aldığından dolayı iktidarda kalmak için her türlü çirkin uygulamayı pratikleştirmeyi kendine bir hak olarak görmektedir. Dikkat edilirse bu açıdan ne denli ağır toplumsal felaketler yaşanırsa yaşansın soykırım, inkâr, imha politikalarından asla taviz vermemektedir. Devlet yetkilileri şimdi büyük bir sahtekarlık ve iki yüzlülükle yaşanan deprem felaketinin bir kader olduğunu belirtiyor. Oysa bu bir kader değildir. İnsanları ölüme götüren kader değil. Deprem değildir. AKP hükümetinin toplum düşmanı, halklar düşmanı politikaları, ihmalkarlıkları, hırsızlıkları ve yolsuzluklarıdır. AKP-MHP hükümeti; faşist milliyetçiliği ile bir yandan toplumu bölüp, parçalamakta, birbirine karşı kullanmakta diğer yandan ise aşırı milliyetçilikle donattığı, biçimlendirdiği toplumdan Kürt halkına karşı uyguladığı soykırım politikalarına göz yummalarını istemektedir. Kürt düşmanlığı ile rant yaparak iktidarını süreklileştirmeye, kalıcı kılmaya çalışmaktadır.
Dolayısıyla insanlıktan nasibini almamış faşist iktidar AKP, fırsatçı-çıkarcı politikaları ile zenginliğine zenginlik katmış, toplumu derinliğine sömürmenin en faşist milliyetçi söylemlerini oluşturmuş, pratikleşmesini de gerçekleştirmiştir. Savaşa dayalı rant, çıkar ekonomisi bir avuç egemen erkek tekelini alabildiğine zenginleştirmiş, toplumu fakirleştirmiştir.
Kuzey Kurdistan merkezli yaşanan bu son depremde AKP-MHP iktidarı son derece bilinçli bir şekilde depremin yaşandığı ilk günden itibaren olay yerlerine müdahale etmemiştir. Depremde ilk saatler ve günler altın değerinde olmasına rağmen ciddi hiçbir şey yapılmamış ve devlet olanakları hiçbir biçimde deprem bölgelerine seferber edilmemiştir. Çünkü depremin yaşandığı bölgeler Kürt ve Arap Alevilerinin, halkımızın yoğunca yaşandığı alanlardır. Halkımız açıkça, bilerek yıkıntılar altında bırakılmıştır.
Bölgenin deprem hattında olduğu herkesçe bilinmektedir. Depremler son derece doğal afetlerdendir. İnsanlığın gelmiş olduğu teknik düzey ölümleri sıfır noktasına getirebilecek durumdadır. Dünyada örneğin Japonya gibi ülkelerde Kuzey Kurdistan’da yaşanan depremlerden çok daha şiddetli dereceleri görülebilmektedir. Buna rağmen yaralı ve ölü sayısı son derece düşük rakamlarda kalabiliyor. AKP-MHP faşist iktidarı hem deprem öncesi uyguladığı imar, şehir, kayyum politikaları ile hem de deprem sonrası son derece yetersiz yardım politikaları ile yüz binlerce insanın ölümünden sorumludur.
‘İKTİDARDAN MEDET UMMAK SAFLIKTIR’
AKP-MHP iktidarının deprem sonrası tutumunu nasıl ele alıyorsunuz?
Faşist iktidar sadece deprem sonrası ölümlerden, katliamlardan sorumlu değildir. Aynı zamanda kimsesiz kalan çocukları kaçırarak tarikatlara, devlet kurumlarına vermekte, gelen yardımları engellemekte, çalmaktadır. Depremzedelere yardıma giden insanlar şüphe ve nefretle yaklaşılmakta, işkence yapılmakta, vazgeçirilmeye çalışılmaktadır. Pazarcık’ta, Maraş’ta, Adıyaman’da, Hatay’da Kürt ve Arap Alevi halklarımızın kendi yaşadığı yerleri bırakmasını, göç etmesini istemektedirler. Bu haliyle devlet bırakalım deprem mağdurlarına yardım etmeyi tam aksine katliamları derinleştirmektedir. Toplumu derinden yaralayacak ne varsa açık, gizli bu politikalar yürütülmektedir.
Türkiye’de devlet; başta halkımız olmak üzere tüm topluma karşı hiçbir zaman AKP iktidarı döneminde olduğu kadar düşmanlık yapmamıştır. Faşist Erdoğan hükümeti, Türkiyeli halkların, toplumun en zorlandığı, acı çektiği, kırıma uğradığı anlarda bile en çirkince, düşkünce, zalimce ve insafsız bir tarzda bu durumdan kendi lehine pay çıkarmanın küçük ve zavallı hesapları içinde olmuştur. Bu insanlığın bittiği noktadır. İnsanların soğuktan, açlıktan kırıldığı en kötü durumlarda bile tüm toplumu değil sadece kendi parti taraftarlarını düşünmek AKP’nin ne kadar ahlaksız bir duruş içinde olduğunu göstermektedir.
Erdoğan iktidarı işbaşına geldiğinden bu yana topluma karşı en zalimane politikaları uygulamaktadır. Örneğin yaşanan bu depremden önce bina yapımlarına ilişkin defalarca kez imar affı çıkarılmıştır. Binlerce müteahhit her usulsüzlüğü yapmasına karşı cezalandırılmamıştır. Türkiye yalancılığın, dolandırıcılığın, mafyanın, tefeciliğin, kanunsuzluğun, keyfi yönetimin, hukuksuzluğun cenneti olarak şekillendirilmiştir. En son Kuzey Kurdistan’daki belediyelere son derece hukuksuz, adaletsiz bir biçimde sömürgeci kayyumların atanması da bu faşist iktidarın fütursuzluğunu, açgözlülüğünü ve zor güçlerine dayanarak toplumu nasıl iradesiz kıldığını göstermektedir.
Dolayısı ile Türkiye tarihinin en faşist, eli kanlı hükümetinden, AKP iktidarından deprem sonrası yardım ummak, Türkiye halklarına, Kürtlere, Araplara, Alevilere, kadınlara el uzatmasını beklemek aslında saf dilliktir. Unutmayalım ki bir hükümetin geçmişte yaptıkları bugün ve gelecekte yapacaklarının temel göstergelerini de içinde taşır.
AKP hükümeti faşist, sömürgeci politikalarıyla Türkiye’yi her açıdan büyük bir yıkıma, trajediye ye sürüklemiştir. Depremin gelişebileceği önceden çeşitli bilim adamları tarafından belirtilmesine rağmen hiçbir tedbir alınmamıştır. Faşist Erdoğan hükümeti bir yandan tedbir almayıp hazırlıkları yapmadığı gibi diğer yandan toplumun öz dinamiklerinin, yerel inisiyatiflerin, toplumun kendi öz inisiyatiflerini kullanmasına, sivil toplum örgütlerine, muhalif partilerin yardım etmelerine de izin vermeyerek, toplanan yardımlara el koyarak katliamın daha da ağırlaşmasına neden olmuştur. Bu anlamı ile faşist AKP iktidarının başı olan Erdoğan, Bahçeli, Soylu ve diğer bakanlar derhal istifa etmelidir. Ancak sanki hiçbir şey olmamışçasına en utanmaz ve pişkin açıklamaları yapmaya devam etmekte ve üstüne üstlük muhalefete en ağır suçlamalar ve söylemlerde bulunmaktadırlar. Bu deprem ile ve ortaya çıkan sonuçlarla birlikte AKP hükümetinin çirkin, zalim yüzü ortaya çıkmıştır. Türkiye halkları, kadınlar seçimlerde gereken cevabı bu faşist hükümete vereceklerdir. AKP de yaşanan deprem misali yıkıntılar altında kalacak ve kaybedecektir.
‘BİRBİRİMİZİN YANINDA OLMAK YURTSEVERLİK GÖREVİDİR’
Hareketiniz bu süreçte eylem yapmama kararı aldı, Kürt halkı da dayanışma faaliyetleri yürüttü. Bu konuda neler söyleyeceksiniz?
Depremin yaşanması ile birlikte KCK Eşbaşkanlığı HPG VE YJA Star güçlerine bir çağrıda bulunmuş ve bu süreçte eylem yapılmaması, ancak bir saldırı olduğunda cevap verilmesi gerektiği yönündeki bir yaklaşımı belirtmiştir. Bu temelde HPG VE YJA Star güçleri de halkımızın bu acılı sürecinde eylem yapmama yaklaşımını kabul ederek, bunu ilan etmişledir. KCK Yürütme Konseyi Eşbaşkanlığı’nın tam da zamanında son derece yerinde bu insani, takdire şayan tutumuna karşı AKP hükümeti Zap ve Avaşin’de yasaklı kimyasal silahlar da dahil her türlü tekniği kullanarak gerillaya karşı saldırılarını sürdürmüştür. Halkımıza karşı deprem vesilesi ile saldırılarını olağanüstü hal ilanı ile daha da arttırmıştır. Böylelikle insanlık dışı, vicdansız yüzünü tüm çıplaklığı ile dünyaya göstermiştir. Elbette ki buna karşı gerilla ve halkımız her koşul altında kendi öz savunmasını en etkili bir şekilde yapmaya devam edecektir.
Kadınların öncülük ettiği dayanışma kampanyaları hakkında neler belirteceksiniz?
Diğer yandan Kürt halkının, kadınların, Ortadoğu halklarının ve inançlarının yaşanan bu deprem karşısındaki insani, kardeşlik ve dostluk içeren duruşları, deprem bölgelerindeki insanlarla yardımlaşma, destekleme tutumları tüm dünyaya örnek olmuştur. Başta Botan halkımız olmak üzere Kurdistan’ın ve Türkiye’nin çeşitli bölgelerinden, Avrupa’dan yardım gönderilmiştir. Ve deprem bölgesine giderek çalışan insanlar, emekleri ve fedakarlıklarıyla Ortadoğu’da Kürt halkının ve halkların birliğine, kardeşlik duygusuna, sevgi ve saygının manevi duyguların, moral ve motivasyonun gelişmesine, depremdeki halkımızın daha çok direnmesine ve ayakta kalmasına yol açmışlardır. Kadınlar bu deprem karşısında en örnek tutumları sergilemişlerdir. Deprem bölgelerine akın edenler HDP ve TJA öncülüğünde halkımızın yanında olmuşlar ve depremzedelerin yaralarını sarmaya çalışmışlardır. Türkiye’den birçok muhalif parti ve sivil toplum kuruluşları da halkın yanında olmuşlardır. Kadınlar deprem bölgesine gönüllü olarak gitmişler, bu temelde örgütlülükler geliştirerek topluma gözle görünür bir öncülük yapmışlardır. Güney Kurdistan’dan Kuzey Kurdistan’a ve Kuzey Doğu Suriye’ye, Şehba’ya kadar gidecek şekilde yardım konvoyları gönderilmiştir. Avrupa halkımız büyük bir sağduyu ile depremin ilk gününden bugüne denk ayaktadır. Her şeyleri ile seferber olmuşlardır. Tüm halkımız, dostlarımız, yine çeşitli ülkelerden giden yardım kuruluşları deprem halkının yanında olmuştur.
Bu vesile ile Pazarcık, Adıyaman, Malatya, Hatay, Halep, Şehba halkımız, halklarımız başta olmak üzere deprem bölgelerine yardım gönderen ve gidip bizzat çalışan tüm insanlarımızı, kadınları saygı ile selamlıyor, kutluyoruz. Elbette bu çok zor günlerde birbirimize yardım etmek, birbirimizin yanında olmak, acıyı paylaşmak, ihtiyaçları karşılamak en doğru ahlaki, vicdani, insani bir yaklaşımdır. Yurtseverlik görevidir. Özgürlükçü, toplumcu bir tutumdur.
Bu deprem acıları çok büyük olsa da yardımla, dayanışma ile, derin komşuluk, dostluk, birlik duyguları ile aşılabilir. Acılarımız ne denli büyük olursa olsun birlikte birbirimize güç vererek bu felaketin yüklerini hafifletebiliriz. Bu temelde başta kadınlar ve tüm halkımız, halklarımız şimdiye dek yaptıkları gibi daha fazlasını yaparak örgütlü, organizeli bir şekilde deprem bölgelerindeki insanlarımıza yardım etmeye, Onların yanında olmaya devam etmelidirler.
En büyük güç toplumun içinden gelen ve toplumun, insanların birbirine akıttığı, birbirini güçlendirdiği manevi güçtür. Bu manevi güç maddi eksiklikleri de adım adım giderebilir. Bu yaşam zorlukları karşısında direnme, yeniden ayağa kalkma gücünü veren de budur. Yani toplumun öz gücü bizim açımızdan her türlü zorluğa aşabilecek en esaslı, yegane güçtür. Bu zor günler ancak kadınların topluma öncülük ettiği, tüm toplumun da deprem bölgelerindeki halklarımıza sunduğu destek ve yardımlarla, öz güçle aşılabilir.
Halkımız devletten bir şey beklemeden kendi öz örgütlülüğü ile her türlü felaketi aşabilir. Yaraların acılarını hafifletebilir. İyileştirebilir.
‘HALKIMIZ TOPRAKLARINI TERK ETMEMELİ’
AKP-MHP iktidarının deprem bölgelerini insansızlaştırma çabalarını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Diğer yandan başta Pazarcık, Adıyaman ve Hatay olmak üzere devletin daha önceleri Şark Islahat Planı ile birlikte pratikleştirmeye çalıştığı Fırat’ın batısını Türkleştirme politikaları şimdi deprem ve yıkımlar bahane edilerek hayata geçirilmeye çalışılmaktadır. Kurdistan’da demografya, deprem bahane edilerek değiştirilmeye çalışılıyor. Halkımız göçe zorlanmaktadır. Antakya’dan Araplar, Adıyaman ve Maraş’tan Kürtler kendi öz vatanlarından koparılmak istenmektedir. Bu alanlar Türk illeri haline getirilmeye çalışılıyor. Halkımız bu politikaları bilerek kendi topraklarını asla terk etmemelidir. Mutlaka yıkılan evler, mahalleler, şehirler bir biçimde yeniden inşa edilmelidir. Zorunlu olarak kendi şehirlerini, köylerini bırakanlar koşullarını oluşturup geri dönmelidirler. Bu temelde halkımızı kendi şehirlerine, köylerine sahip çıkmaya çağırıyoruz.
Yine devletin deprem sonrası anasız, babasız kalan yüzlerce çocuğa el koyması bu çocukları kendi toplumundan koparması ve bunları kendi askeri, memuru haline getirme, ajanlanştırma, kendi halkının katili yapma politikası söz konusudur. Türk devletinin geleneğinde bu vardır. Dersim isyanı sonrası yine böyle binlerce çocuğa el konulmuştu. Asimilasyonun, soykırımın en acımasız ve çirkin yüzü bu çocuklara karşı uygulanmaktadır.
Halkımız, siyasi partiler, kurumlar, sivil toplum kuruluşları kesinlikle bu işin takipçisi olmalıdır. Çocuklar yakınlarına, kendi toplumuna verilmelidir. Depremde aileler, akrabalar birbirlerinin çocuklarına sahip çıkmalıdır. Devlete bir çocuk dahi verilmemelidir. Bunun için çok özel çalışma, araştırma ve gündemleştirme, duyarlılık gereklidir. Kadın kurumları, hukukla ilgili kurumlar, toplum bunun için çok ciddi kavga vermelidir. Bu bağlamda bu çocuklar için de ciddi bir mücadele söz konusu olabilmelidir.
Bu temelde her zaman her yerde halkımızın, halklarımızın, kadınların yanında olduğumuzu bir kez daha belirtmek istiyoruz.
AKP-MHP faşist hükümeti bu deprem felaketi dolayısı ile yarattığı korkunç katliamların hesabını verecektir. Türkiye halkları, kadınlar bu eli kanlı, soykırımcı faşizmden hesap soracak ve faşist AKP-MHP iktidarının sonsuz kaybedişi yaşaması temelinde onu tarihin karanlık sayfalarına atmayı kesinlikle başaracaktır.