HABER MERKEZİ- Ahmet Turallı’nın Yeni Özgür Politika Sitesinde yayınlanan yazısı:
“27 Kasım’da başlayan ve çok hızlı bir şekilde ilerleyen bu süreç Beşar Esad’ın Suriyeyi terk etmesi ile neticelendi.
HTŞ diye isim değiştiren eski İŞİD terör yapısının artıklarından oluşan bu yapı, Suriye ordusunun mukavemeti ile karşılaşmadan Rojava toprakları dışındaki bütün Suriye topraklarına el koydu. Bunun daha önce ilgili devletler tarafından hazırlanan bir plan ve proje olduğu ise bütün yönleri ile açığa çıktı.
Bu proje Batı, Rusya ve İsrail’in ortak projesidir.
Bu planın gerçekleşmesi ile birlikte, başını İran’ın çektiği iktidarcı Şii İslam kanadı ve Şii Hilali hayalleri büyük bir darbe almıştır. 1979’dan beri kurumlaşan Humeyni iktidarı; içeride ve dışarıda İslam’ı sonuna kadar fütursuzca kullanmış, zulüm ve zorbalıkla ayakta kalabilmiştir. İran çevre ülkelere kendi rejimini ihraç ederek coğrafyasını genişletmeyi strateji olarak belirledi ve uyguladı. Yemen’den Filistin’e, Lübnan’dan Irak’a, Suriye’den Afganistan’a kadar yayılmacı emellerin peşinden koştu. Bu zaman zarfında trilyonlarca maddi kaynak ve milyonlarca insan yok oldu. Sonuç olarak yarım asır maddi güç, coğrafya, insan kaynakları heba edildi. Filistin’de Hamas, Lübnan’da Hizbullah, Suriye’de Esad, Yemen’de ise Husilere büyük kaynaklar aktaran İran adaleti, huzuru, kardeşliği görmezden geldi ve bu sonuçlarla ortada kaldı.
İktidar ve emperyal emeller, mezhep taassubu, Farsçılık taassubu onu bu sonuçlarla yüzleştirdi.
Onlarca yıldır Suriye’de iktidarda olan BAAS azınlık diktatörlüğü de, Kürt’e kimliği çok gördü, Kürt’ü Arap kemeri ile yok etmeye çalıştı. Sünnilere ve diğer toplumlara karşıtlık üzerinden iktidarını yürüttü. İktidarı korku ve dehşet üzerine inşa etti, netice itibarı ile tarihin çöp sepetinde yerini almış oldu. Saddam ise, BAAS’ın Arap milliyetçiliği ve Sünni versiyonu olarak iktidar kurdu. Bu iktidarlar, kendi hükümranlık alanları olan coğrafyalarda adaleti, barışı, bir arada huzur ve refah içerisinde yaşamayı değil, bir azınlığın düşünce ve yaşam biçimlerini toplum ve topluluklara zorla dayatarak kendilerini sürdürdü. Bu toplum ve toplulukların yapısına uymayan, onlara zorla giydirilmeye çalışılan bu gömlekler, yırtılıp parçalandı. Oluşturmuş oldukları iktidarlarından geriye kalan enkazlarda on milyonlarca insan cenazeleri, yüz milyonlarca kederli ve parçalanmış aileler, harabeye ve viraneye çevirilmiş köyler, kasabalar, şehirler ve ülkeler bırakarak yok olup gittiler. Sıradakiler ise aynı yanlışlarda ısrar etmeye devam etmekteler.
Kemalizmin yeşil versiyonu olarak hükümranlığını sürdürmeye çalışan, coğrafyasının dışına uzanarak kendi ırkçılık hezeyanlarıyla topraklarını genişletme amacı güden Erdoğan da, İslam’ı kullanarak amaçlarını gerçekleştirmek arzusundadır.
Bütün aşırı terörist guruplarla iç içe olan Türk devlet yönetimi ve onun sultanı Erdoğan, ham hayaller peşinden koşmayı sürdürmektedir.
Türkiyenin maddi olarak en zengini haline gelen Erdoğan, özel uçak ve helikopterler, saraylar köşkler, gemiler tekneler ve özel arabaların hesabını ise kendisi dahi bilmemektedir. Millete ise ölümlü dünya diye nasihatler vermektedir.
Başûr, Bakur’da, Rojava, Rojhilat’ta ve bütün cihanda Kürt’ü yok etmeye yemin etmiş bu sultan ve şurekası, yaşananlardan ders almamayı ısrarla sürdürmektedir.
Allah her gün yaşananları bunların gözlerinin içine soka soka gösterirken bunlar gözlerini, akıllarını ve vicdanlarını karartmaya devam etmektedir.
“İnkarcılara seslenenin durumu, bağırıp çağırmadan başka bir şey işitmeyen hayvana haykıran çobanın durumuna benzer. Onlar sağır, dilsiz ve kördürler; çünkü onlar düşünmezler.“ (Bakara 171)
Saddam gitti, Esad gitti, Hamaney bir üflemeye kalmış, Erdoğan ve ırkçı Türk devleti ise zulümlerine level atlatarak iktidarlarını sürdürme derdindedirler.
Ayette zikr edildiği gibi düşünce ve vicdanları kirlenenler kör, sağır ve akılsız olma dışında seçeneklere kapalıdırlar. Kur’an zulm edenlerin al aşağı olacaklarını haber verir. Erdoğan ve şurekası ise, Kur’anı ve yaşananları ciddiye almadıkları, kulaklarını tıkadıkları ve gözlerini kapattıkları görülmektedir.
“Ancak iman edip dünya ve ahiret için yararlı işler yapanlar, Allah’ı çokça ananlar ve haksızlığa uğratıldıktan sonra kendilerini savunanlar başkadır. Haksızlık ve zulüm edenler, neye nasıl dönüşeceklerini ve nasıl alaşağı olacaklarını yakında göreceklerdir.“ (Şuara 227)
Gözleri karşısında alaşağı olup yok olanları görmeyen, görmek istemeyen, Erdoğan ve Colani’ye hazin sonlarını Kur’anın anlatımı ile hatırlatmak istedim.
Kürt milletine Saddam’ın, Esad’ın, İŞİD’in yaptıkları ve onların hazin sonları herkesin malumudur.
Mazlum ve haklı Kürt milletine ve diğer ezilenlerin durumuna gelince;
“Haksızlığa uğratıldıktan sonra kendilerini savunanlar başkadır“ ayeti, yüz yıllardır zulüm gören milletimize de ittifaklarını gerçekleştirmedikleri için zulme maruz kaldıklarını haber vermektedir. Allah ezilenlerin ittifak kurmalarını ve güçlerini birleştirmelerini emr etmektedir. İttifak kurmayanların, güçlerini zalim ve zorbalara karşı birleştirmeyenlerin, zulüm altında inleyeceklerini de Kur’an bize haber vermektedir. Kürtler amasız fakatsız Rojava’da ortaya çıkan bu fırsatı değerlendirmek zorundadır. Bu ittifaka gelmeyenleri teşir etmek ve izole etmek ise her Kürt’e farzdır. Allah zalimleri tepe takla yapmıştır ama mazlumlar ve hak sahipleri biriklerini sağlayamadıkları için zulüm altında kalmaya devam edeceklerdir der!
“Allah ve Resulü’ne itaat edin, birbirinize düşmeyin, sonra zayıflarsınız ve zaferi elden kaçırırsınız. Sabredin (direnin), kuşkusuz Allah direnenlerle beraberdir.“ (Enfal 46)
Kürtler ve Suriye toprakları üzerinde yaşayan mazlumlar bir ittifak içerisinde hareket etmelidirler. Erdoğan ve Türk devletinin hezeyanları peşinde koşanlar, daha çok acı çekecek ve çektirecektir. Sonlarıda Esad’ın kaçışı ve Saddam’ın ölümü gibi olacaktır.”