HABER MERKEZİ –
Adı Soyadı: Şükran Bozkurt
Kod Adı: Dilan Edessa
Doğum Yeri-Tarihi: Van-1977
Partiye Katılışı: Kasım 1993
Şahadet Tarihi: 5 Temmuz 1999-Adana
“Her insan keşfedilmemiş bir dünyadır.”
Önderliğimizin bu sözüyle başlamayı çok anlamlı buluyorum. Bazı anlamlı cümlelerin içine bir yaşamı sığdırmak mümkün olduğu gibi bunlara ‘sadece bir sözdür’ deyip geçenler de olabilmektedir. Yeşil bitki örtüsünün sararmaya yüz tuttuğu doğadaki canlılar arasında verimini ermek için olgunluğa erişmiş çiçekler, bitkiler ve bir çok şey çoğalmanın simgesi oluyordu. Tıpkı insanlar gibi. Yoğunlaşmış düşünce ve duygular, kendini eyleme kanalize etme zamanında iken, ruhun taşkınlığa gebe dinginliği hüküm sürüyordu. İnsan ile doğa kendini yok ederek yeni bir başlangıç için diyalektik bir ahenk içinde bin yılların yasasını sürdürüyordu.
Bu sefer açılan tarih sayfası, yakın zamana tekabül ediyor olsa da; asıl kökleri tarihin başlarında olan bir halk, kültür ve gerçekti üstü örtülü kalan. Bin yıllar sonra küçük bir kıvılcım ile ilk uyanışa başlayan olgunun adına, ‘büyük doğuş’ dediler. Bu doğan halk gerçeğinde, her gün zincirin halkasını oluşturan insanlar da doğuyordu. İlk doğuşu kutsal topraklar üzerinde yaşamış olan o narin, altın saçlı kız çocuğu, kutsallığın çoktan rüzgarlara kapılıp yok olduğunu çok yakın bir zamanda, yavaş yavaş öğrenecekti. Daha ilk doğuşta, bazı inançlara göre yargılanıyordu.
Kendinden iki yaş büyük abisinin ölümüne, onun anne karnına düşmesi sebep görülüyorken; aile bu-na kapılmadan şükran duygularını göstermek için ona Şükran ismini verdi. Bunun nedeni bir ölümün, yeni bir doğuşa neden olmasıydı ve bu, o öykünün ilk doğuş aşamasıydı. Ailede büyük bir hassasiyet, ilgi ve incelikle büyütülen küçük kız, bu ilgi karşısında şımarma hallerine girmiyor; bu çocuk dünyasına göre bir çelişki olarak görülüyordu. Zayıf bir bünyeye, hassas bir yüreğe ve sakin bir yapıya; incelikli bir duruşu olan narin ve sempatik bir fiziğe de sahipti.
O küçücük yaşta bile kaybolmayan, derinliklerde saklı olan kadın özünün belirtilerini onda görmek mümkündü. Toprağa özel bir ilgisi ve sevgisi vardı. Toprak oyunları ve uğraşısı zevk verirdi ona. Çiçek büyütmek bir hobiydi onun için. Onlar ile uğraşırken, öyle dalardı ki; zaman zaman onlarla konuştuğu olurdu. O rengarenk çiçekleri ile bir diyalog yakalamıştı. Doğal bir uyum içinde gelişen ilişkilerini; annesine olan yakınlık ve anlaşma düzeyini, duygu ve düşüncede onları bir araya getiren bağı anlamlı görmek gerekir. Ergenlik çağlarında kendini hissettiren özellikleri arasında çocuklara olan sevgisi dikkat çekici ve çok farklıydı. Çocuk ruhu ona çocuklar dünyasına giden yol, açılan kapının anahtarı olurdu. Tüm çocuklar ile sevgiyle yoğrulmuş bir beraberlik kurardı. Hiç tanımadığı bir çocuk bile onunla sıkılmaz, ağlamazdı.
Arayış ve fikirlerin beyninde filizlendiği çağa gelmişti. Partinin alanda kendini hissettirdiği süreçlerde arayışlarına yön veren ve gidilecek olan adresi keskin bir biçimde bulmuştu. Tüm yoğunlaşma ve çabası tarihini, kültürünü tanımaya ve ana dilini öğrenmeye yönelikti. Uzun yıllar metropollerde kal-manın ve yürütülen politikaların sonucu dilinden, kültüründen uzaklaşma yaşanmıştı. Bu ilgi ve bireysel çaba sonucu, belli bir bilgi birikimi edinmiş ve sempati duyduğu partiye katılmaya aday olmuştu. İleride görüleceği gibi öz iradesi ile aldığı bir karara çok sıkı bağlanır; bu yolda yürümekten hiç caymazdı. Örgütlediği bir grup arkadaş ile çıkış gerçekleştirir. Sorumluluk anlayışı, ilk devrimcilik sınavında bu gruba karşı gelişir. Daha evde iken kendisi için seçtiği bir isim vardı. Farklı bir anlam verdiği ve sevgi duyduğu bir isimdi bu. Çok genç yaşta geldiği kızgın savaş sürecinde ikinci doğuşunu, DİLAN ismi ile gerçekleştirdi.
Dağ koşullarında yapabileceğine ilk görüşte kimse inanamazdı. Çok ince yapısı, duruşuna, ses tonuna yansıyordu. Fakat doğanın zorluklarına rağmen iradi gücü, onu her koşul altında katılım sahibi yapıyordu. Doğayla uyum sağlayabilme ve güzelliklerini paylaşma, nimetlerinden yararlanma yeteneği göze çarpan bir özellik oluyordu. Yaşamda güzellikleri görmesini bilir, güzelleştirmek için çaba da harcardı. Emek ile ulaşırdı bir çok sonuca. Maddi ve manevi dünyaya girmek için emek harcar ve bu esas üzerinde yoldaşlarıyla ilişkilenir, paylaşırdı. Parti doğrularına bağlı, ilkeli bir duruşun sahibiydi.
Dilan yoldaş için genelde ilk izlenim; “sessiz bir arkadaştı” biçiminde olabilmektedir. Ama bu onun karakteristik yapısını yansıtmaz. Çok değerli bir arkadaş bu konuda “o nerde nasıl tartışacağını çok iyi bilen biriydi” demişti. Bu anlamda ilişkilerinde samimi ve mütevaziydi. Yaşama renk verişini, etkili bir şekilde yansıtmaktaydı. Bir çok arkadaşa bu anlamda yaşam öğretmeni olarak yardımcı olan, doğal bir komutan katılımı vardı. Yoldaşlığın gereğini, doğal bir şekilde uygular, saygılı, ölçülü yaklaşırdı. Biçimsel, yapay yaklaşımlardan uzak, çok yalın, özlü katılımı, karşısındaki yoldaşa tanınma ve tanıtma zemini sunar ve kalıcı izler bırakırdı. Günler, yıllar geçtikçe Dilan yoldaşta örgütsel, ideolojik açıdan yetkinleşme ve cins olarak derinleşme çabası artarak sürüyordu. Verilen özgürlük mücadelesi, dün-yanın her tarafında duyulmuş, bu anlamda yönelimler de çoğalmıştı.
Bilinen an yakınlaşıyordu. Karabasan zamanı şok darbesinin kapıya dayandığı andı. Varolan atmosferde Önderlik, bu anın yakınlaştığının belirtilerini hissettirmiş olsa da, yoldaşlar anlamakta yetersiz kalabiliyordu. Komplocu güçler, büyük ihanet ve imha saldırılarını; benzerleri yaşanmış erdemli insanlara yapılan hain yaklaşımların tekerrürünü, bir daha seriyordu gözler önüne.
O, uzun bir süreyi kapsayan yoğunlaşmalar sonucu kendi cephesinden yetersiz yoldaşlığa cevap olmak istiyordu. Bu karara ulaşmak sadece duyguların çok ağır bastığı, duygusallığın hakim olduğu bir durumun sonucu olamazdı. Çok sağlam bir ikna düzeyi ile ulaşılan karar, yaşanmış kutsallıkların ve özgürlük çizgisinin önüne koyduğu bir militanlık, ardıl olma misyonuydu. Çok fazla dillendirmeden, o kalabalıkta sessiz bir duruşun içinde büyüyen bir kıvılcımdı. Etrafta güven hissi yaratan, zamanla yarışırcasına görülen değişim bu istemin belirtileri oluyordu. Kişiliğinde yer eden merkezden kontrol etme yeteneği, onu soğukkanlı, dingin bir yanardağ gibi o anı bekleyen bir duruşa götürüyordu.
Gözleri çok uzaklara ufukta görünen ışığa kilitlenmiş, Güneşe ulaşmanın yolunu keşfetmişti. Artık çevresindeki yoldaşların yoğun atmosferinden uzaklaşmış, aldığı kararı onu yolculuğa koymuştu bile. Bu sarsılmaz kenetlenme, sistemin göbeğinde geçirdiği aylar boyunca iddia ve sıcaklığından bir şey yitirtmemiş, onu bilinçte daha çok güçlendirmişti. Büyük moral ve coşkuyla koştuğu üçüncü doğuşu, ESFAHAN ismi ile gerçekleştirmişti. Bu yok olma değil; varlık gerekçesi, özü ile buluşma, kendini yaratma anı olmaktaydı. Güneşe ulaşmanın yakıcılığının anı olmaktaydı. Israrlı bir şekilde, dayatarak ulaşmıştı hedefine. Sürekli hayalinde yaşattığı Güneşi ile buluşma anını volkan gibi, ağır bir dinginlikten sonra patlamasıyla gerçekleştirmişti. Kutsal buluşmayı en yalın biçimde hissetmişti. Anlamanın, tanımanın ve içselleştirmenin bütünleştirici tadını, kendini O Yüce İnsanın bir parçası yaparak, hiç ayrılmadan onunla birlikte kalmakla almıştı. Kendisini onunla donatmıştı.
Kutsallık mertebesine ulaşmış olan şehitlerimizi, bazı cümleler ya da kısa bir yazı ile anlatamayacağımız gibi her şeye rağmen yazma ve onların, amaçlarına olan sıkı bağlılıklarını en derinden hissederek yaşamsallaştırma sorumluluğumuz var. Ancak Önderlik gibi yüce insanlar, bunlara doğru anlamı verebilir ve onları ölümsüz kılar. Yaşanan o şahadetten sonra “her insanın keşfedilmemiş bir dünya” olduğu gerçekliğini yakıcı bir şekilde hissettim.
Ve ardından
Süzülüp imbiğinden zamanın
Beraber yırttık kirini sabrın
Beraber and olsun
Yırtacağız kahrını da karanın
Ve karanlığın
Töreye
Toprağa
suya
ve
aşka and
ve ayrılıklar ölümlü
hasretlik cehennemlik
yüreğimde arkadaş ölüleri
öfkeyle bir yüz olduysan sırtına
beni de al giderken
ve ardından süzülüp imbiğinden zamanın
beraber yırttık kirini sabrın
beraber and olsun
yırtacağız kahrını da karanın
ve karanlığın
töreye
toprağa
suya ve
aşka and….