HABER MERKEZİ
İnsan toplumsallığının düşmanı egemenler, çıkar çarklarını döndürmek için kan döken ordularıyla köleliği geliştirdi. Bu yüzden köleliğe karşı özgürlük direnişi insan toplumsallığının en temel ilkesi oldu. İnsan toplumsallığı özgürlük değerlerini evrenden edinmiştir. Evren dost, özgür ve uyumlu döngüler bütünüdür. Evrende ‘Ben, sahip olma, egemenlik, hükmetme, kibir ve mülkiyet’ yoktur. Tersine evren, birbirini özgür var etme, birbirinde özgür var olma anlamsallığının bütünselliğidir.
Köleliğe karşı direniş, evrenin insan doğasına kazandırdığı anlamdır. Örneğin güneş, ay, yıldız, bulut, yağmur, toprak ve şimşek evreni savunmak için kalıtsal özgür anlamlar oluşturur. İnsanlığın tüm zamanlarda yaşamını özgürlükle anlamlandırması evrenin bu harikulade özgürlük ilkesine bağlılığında gizlidir. Evren özgür oluşarak varlığını yaratır. Eğer evrende özgürlük hakikati yaşanmamış olsaydı evrenin oluşumundan da söz edilemezdi. Çünkü evrenin yaşam üreten değerleri köleliğin ve egemenlerin reddiyesidir. Bu noktada insan doğasına özgürlüğü bahşeden hakikat, evrenin kendisi olmaktadır. Egemenlik peşinden koşanlar evrensel değerlerden sapan bir avuç açgözlü canavarlardır. Siyah, kızıl derilerinden, dilinden, inancından, kimliğinden dolayı zulme uğrayanları düşündükçe… Bu bir avuç doymak bilmez sapkın güruhu canavar diye tanımlamak ne kadar kolay olmakta!
İnsan doğası, tüm zamanlarda egemenlerin zulüm ve zorba ordularına karşı direnmiş, savaşmış ve mücadele içinde olmuştur. İnsan doğasının kadim halkı Kürtler de özgürlük ruhu olan PKK’yi acılarından yaratmış, PKK gerçekliğiyle evrenin özgürlük ve direniş ilkesine sahip çıkmıştır. Kürt halkının özgürlük mücadelesi aynı zamanda evrenin kendini bilme ve öz savunma yapma eylemidir. ‘Kendini bil’ ve öz savunma insan doğasının ruhu ve evrenselliğidir.
Zulüm ve zorbalığa karşı savaş, evrensel meşru bir haktır. Kanlı ordulara sahip egemenler, Kürdistan ülkesini dört parçaya böldü. Kürtlerin ülkesi, egemenlerin soykırım pençesinde cansız, ruhsuz ve bedensiz bırakılmak istendi. Kürtler bir asra yakındı soykırımlara karşı daima isyan ve direniş halinde olmuştu. İsyanlar ve direnişler özgürlük savaşının tohumuydu. Bu tohumun filizlendiği Kürtlerin 15 Ağustos ulusal diriliş devrimi, Türk devlet egemenlerine karşı aynı zaman da bir savaş ilanıydı. Diriliş devriminin bedelleri, Kürt halkının serhildanlarına yol açtı. Kürtler yek vücut halinde yasaklanan dilini, inkar edilen kimliğini, yok sayılan kültürünü serhildanlarıyla, “Ya özgürlük ya özgürlük” şiarıyla haykırdı. Ve bu haykırış nihai hedefi olan şiarına ulaşana dek de sürecektir.
Kürdistan ülkesinin dört parçaya bölünmesinde bir olan egemenler, Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’a yönelik devletlerarası komployu gerçekleştirdi. Devletlerarası komployla Kürt Halk Önderi esir alındı. Kürt Özgürlük hareketi yok edilmek istenildi. Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan tek başına tutulduğu İmralı’da devletlerarası komployu çözümledi. Egemenlerin çarpık gerçekliğini savunmaların da tahlil etti. Devletlerarası komplonun neden olduğu trajedi, egemenlerin maskesini düşürmüş, örtülü yüzlerini açığa çıkarmıştı. Kürt Halk Önderi Öcalan, bilinç, duygu ve eylem yoğunluğuyla bu hesaplaşma mücadelesine girişmişti. Yeni ve çok zorlu bir mücadele süreci başlamıştı. Diriliş devriminin gerilla gücü, Bakurê Kürdistan’ın sınır dışına çekilmiş, egemenlikçi zihniyetin panzehiri demokratik direniş ruhunun zırhı kuşanmıştı.
Artık evrenin belki de en anlamlı yansıması olan yeryüzünde hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktı. Taraflar arasında amansız bir hesaplaşmanın yaşanacağı aşikardı. Devletlerarası komplonun sahibi egemenler bu hesaplaşmada güçlü görünüyordu! Orduları, köleci sistemleri ve maddi olanakları vardı. Kimi borazanları da ‘Gerilla artık savaşamaz. Silahlı mücadele miadını doldurmuştur’ diyordu. Evren de zulüm ve zorbalık olduğu sürece insan doğasının direnişini ve mücadelesini sürdüreceğini unutan bu çanak yalayıcıları, bu görüşlere saparak 1 Haziran 2004’de Kürdistan da gelişen gerilla savaşının önünde duruyordu.
1 Haziran hamlesi, Kürdistan’ın dörde bölünen parçalanmışlığını devrimci halk savaşı doktriniyle bütünleştirmeyi hedeflemektedir. Kürdistan özgür bir statüye kavuşuncaya dek egemenlerin zulüm ve zorbalığına karşı savaşma dirayetini ortaya koyan Kürt halkı ve gerillası, 1 Haziran hamlesinin destansı direnişleriyle büyük bedeller ödedi ve ödemeye devam etmektedir. 1 Haziran hamlesinden günümüze kadar çıkar, şatafat, kibir mikrobunun zehirlediği egemenlerin zalim ve zorba kuklası AKP rejimine karşı saygın ve evrensel özgürlük mücadelesini kesintisiz bir biçimde yürüttü.
Türk ordusu Xakurkê’ye saldırarak Başurê Kürdistan’da yeni bir işgal seferine çıkmış durumda. Dış dünya ile bağı kopan, içte derin ekonomik, sosyal, ahlaki çöküşler yaşayan, takkiyeci diktatör zatın ‘çatladı kapı ülkesi’, bu sıkışmışlığının verdiği münafıklığıyla İstanbul seçimleri için oy devşirme peşinde, gerillanın üs alanında nemalanmaya çalışmakta. Gerilla, 1 Haziran atılım şehitlerinin ruhuyla hazırlıklı olduğu ve beklediği bu işgal saldırısına yine tarihi ve destansı savaş tarzı ve taktiğiyle cevap verecektir. Ne de olsa bir şairin dizeleriyle “Ölüm adildir. Aynı haşmetle vurur şahı da fakiri de.” Egemenler ne kadar güçlü olursa olsun Kürdistan halkına yaptıkları zulmün ve vahşetin hakikati karşısında yenilmekten kurtulamayacaklardır. Gerilla, 15 Ağustos ve 1 Haziran atılımlarıyla egemenlere karşı yürüttüğü savaşta gücünü bu hakikatinden alıyor. Çünkü gerilla Kürdistan’a can, ruh ve beden olma hakikatidir.
Îskan AMED