HABER MERKEZİ
Türkiyeli devrimci güçlerin savaş cephesini yükseltme çağrısına uyarak, sınırları aşıp Rojava’ya geldi. Umudu 23 yaşında sırtladı. Cemre Heval adını aldı ve Birleşik Özgürlük Güçleri’ne katıldı. Eğitim devresini tamamladıktan sonra DAİŞ çetelerine karşı Şubat 2016’da başlatılan Tişrîn Hamlesi’ne katıldı. Oradan Enternasyonalist Özgürlük Taburu ile birlikte Siluk alanında görev aldı. Minbic’i özgürleştirme hamlesinde girdiği çatışmada 27 Haziran 2016’da şehit düştü. Faşist Türk devleti cenazesinin geçişine izin vermedi. Kamuoyunun tepkileri sonucu şehadetinden 101 gün sonra doğduğu topraklarda uğurlanabildi.
Eylem Ataş, Adana Yörüklerindendi. Lise yıllarından itibaren devrimci mücadelenin ön saflarında yer aldı. Rojava’ya gitmeden önce de insanlık mücadelesini veriyordu. Yakıp yıkılan Cizîra Botan için Yeryüzü Kadınları olarak barış talebini büyütürken, 59 gün sonra naaşı alınan Aziz Güler’in defin hakkını savunurken, çocuk istismarına ve işçiliğine karşı çıkarken Ankara sokaklarında polis şiddeti sonucu gözünün yüzde 80’ini kullanamaz hale geldi. Cizîr katliamına ilişkin söylediği şu sözler hatırımızda: “Sadece Cizre’de katliam var demekle olmuyor İhtiyaç olan biraz vicdan, biraz da cüret ve cesaret!”
Sonunda doğup büyüdüğü toprakları bırakarak insanlık düşmanı DAİŞ’e karşı mücadele etmeyi tercih etti. Daha 23 yaşındaydı. Ardında bıraktığı mektupta şöyle diyordu: “Değiştireceğimiz adil bir hayat için aldığım bu kararı sizinle paylaşıyorum. Öncelikle şunu belirtmeliyim, Ortadoğu’da ezilen insanlardan yana yeni bir tarih yazılıyor. Bize düşen de bu tarihi yazanların yanında yer almaktır. Yani çocuklar daha çok ekmek yesin diye, yani insanlar gözlerimizin önünde parçalanmasın diye, yani bizim çektiğimiz sıkıntıları yeğenlerim Mahir Ulaş ve Eylül yaşamasın diye. Bir alıntıyla, Mamoste Çorumi’nın de dediği gibi ‘biz Peter Pan olup yanlarına gidelim ki çocuklarımızın cansız bedeni kıyılarımızı vurmasın…”