HABER MERKEZİ –
“Yüreklerin dili, kadın özgürlüğünün öncüsü, dağların kızı, gerilla yıldızı, mayısın kızıl gülü, Tatvan’ın isyan çığlığı Mizgîn yoldaşa… Güneşli bir bahar sabahında, Şekif tepelerinin karşı yamacında çimenlere oturmuş kadın tarihimizi tartışıyoruz.
Güneş yakıcı, rüzgâr ılık bir esintiyle tenlerimizi okşuyor. Kadın özgürlük tarihimizi tartışan yirmiye yakın arkadaş grubunun hemen hepsi 1990–1993 arası dönemde mücadeleye katılmış, mücadelenin birçok alanında bulunmuş, üst düzeyde sorumluluklar almış öncü kadrolardan oluşuyor. Birkaç arkadaş 1987–89 arası dönemde katılmış daha eski arkadaşlar. Ortalama yaşlarımız 33–40 arası. Hareketimizin başlangıç dönemlerinden arkadaşlarımızın içimizde bulunmamasının eksikliğini yoğunca hissetsek de genelde tarihimize hâkim olduğumuzu düşünmenin rahatlığı içinde tartışıyor, ulaştığımız düzey ve Önderlikle yakaladığımız paradigmasal bakış açısı ve zihinle tarihimizi bir kez daha yorumlamaya, tanımlamaya çalışıyoruz.
Kadın Özgürlük tarihimizin tartışmaları ilerledikçe, üzerinde yükseldiğimiz geleneğin gücü ve bu gücün dayandığı gerçeğin gizi tüm çekiciliğiyle bizi daha fazla sarıyor. Özgürlük tarihimizin her anı, kendisinden önceki binlerce zorlukla dolu anların toplamı olarak somutluk kazanıyor. Her anını, her adımını anlamak, bilmek, hissetmek bundan sonraki gidişatın besin kaynağı oluyor. Bu kaynaktan beslenmeyen ruhların kuruduğu, gözlerin körleştiği, yüreklerin taşlaştığı ve sonuçta hakikat karşısında bir yalan olmaktan çıkılamadığı sayısız örnekte görülüyor. Gerçektende mücadele tarihimiz özgürlük amaç ve ilkeleri temelinde beslenmeyi bilenler için öylesine büyük bir kaynaktır ki, iyi değerlendirildiğinde insanlığın tamamının kurtuluşunu sağlayacak birikime sahiptir.
Tarih, onu yaratanların eseridir. Tarih yapıcılar insanlık adına geliştirdikleri mücadelelerinin her adımında bir heykeltıraş inceliğiyle hareket ederler. Hiçbir adımları rast gele değildir. Her adımın insanlık adına gelecek inşa etme özelliği vardır ve mutlaka tarihe biçim verdiği bilincini içermektedir. Tüm yapıcılarıyla bir bütün olarak tarih bugünümüz, geleceğimizdir. Onu sadece dünmüş gibi düşünmek ne mümkündür nede doğrudur. Zira nasıl ki biz tarihin başlangıcında gizliysek, tarihte bugünümüzde gizlidir. Bu gizin farkında olmak, onu bilerek yaşamak, üzerine eklenecekleri onun toplamından çıkarsayarak tanımlamak oldukça önemlidir. Yoksa gelişecek ve gerçekleşecek olanın pek bir şey ifade etmeyeceği de açıktır.
Her şeyi kendiyle başlatmak bir kapitalizm hastalığıdır. Bu öyle bir hastalıktır ki bırakalım yıllarca önceyi daha dünü bile unutmaya ve hesaba katmamaya yol açıyor. Bu anlayışta dün bile anlamsızlaşıyor, hatta bu gün bile ortak emeğin kolektif ürünü değil bireylerin anda tükettiği, kendileştirdiği bir nitelik kazanmanın ötesine geçmiyor. Unutmayı en büyük erdem haline getiren kapitalizmle, insanlık adeta gelenek ve geçmiş olarak hafızanın iflas ettiği bir yerde büyüyor. Toplumsal yozlaşma olarak tanımlanan maneviyatsızlık, vicdansızlık, adaletsizlik, bireycilik vb. tarihsiz olmanın, gelenekten kopmanın sonucu olarak gelişiyor. Zira sadece ana kodlanmak ancak ve ancak geleceğin belirsiz sularında boğulmaya yol açabiliyor.
Apocu öğretinin izindekiler için tarihin anlamı, güncelle, gelecekle bağı çok güçlü. Hem insanlığın hatta evrenin oluşum tarihi ama hem de özgürlük tarihimizin her anının bizler için ve bu günümüz için önemi çok büyük. Zira biliyoruz ki biz onların toplamıyız ve ancak ona büyük bağlılık temelinde kendimizden yeni şeyler katarak büyütebiliriz. Özellikle de Kadın Özgürlük Hareketi ve kadınlar olarak tarihle bağımızın anlamı çok daha farklı. Gerek kendimizi içinde bulduğumuz doğal toplum yani tarihin başlangıcıyla ilişkimiz, gerekse de bizi biz olmaktan çıkaran ataerkil tarihi bilince çıkarma, tanıma gerçeğimiz ve en önemlisi de yakın tarihimiz olan özgürlük mücadelemizle bağımız, bugünümüze ve elbette geleceğimize yön verecek en temel değerlerdir.
Biliyoruz ki geçmişe vicdansız, adaletsiz yaklaşanların bugün adaletli, vicdanlı olması düşünülemez. Tüm ayrıntılarıyla canlı bir organizma olarak tarih, onu hak ettiği biçimde kavrayabildikçe vicdan ve adalete kaynaklık etmektedir. Kadın özgürlük tarihimizin isimsiz binlerce kahramanını, sayısız şehitler ordusunun her bir neferini, onların isteklerini, içinde boy verdikleri toplumun büyük acılarını, anaların yüreklerinin yaşadıklarını bilmeden, hissetmeden bu gün ve gelecek için ne yaratılabilir ki?
YJWK (YEKİTİYA JİNEN WELATPAREZEN KÜRDİSTAN) sürecini tartışıyoruz. 1987, PKK 3. Kongresinin açığa çıkardığı gelişmeler ve aldığı karara bağlı olarak Kürdistanlı kadınlar için özgün örgütlenmenin başlangıcını ifade ediyor. YJWK ise bu ilk özgün örgütlenmenin adı oluyor. YJWK’nin programının içeriği, kadın ve aileye dönük tespitleri, erkek egemenlikli tarihe ilişkin değerlendirmeleri ve kurtuluş perspektifi bu günden bakıldığında belli yetersizlikler taşısa da o günden bakıldığında çok ileri bir düzeye tekabül ediyor ve tüm arkadaşlar bu düzey karşısında şaşıran bir gururla etkileniyor. Bazı arkadaşlar okumanın sürdüğü esnada kendini tutamayıp heyecanla araya giriyor; ‘daha o dönemde bu günkü düzeyimizden hiçte geri olmayan ne kadarda ileri bir değerlendirme düzeyi var, görüyor musunuz arkadaşlar’ diyor. Sıra YJWK’nin örgütlenmesine kimlerin katıldığı, kimlerin ilk kurucuları olduğu, ilk kongreyi kimlerin geliştirdiği tartışmalarına gelince hepimizi şaşırtan bir durum ile karşılaşıyoruz.
Bizi şaşırtan gerçek Mizgîn (Gurbet Aydın) arkadaş oluyor. Zira öğrendiğimiz gerçek, aslında tarihimizi ele alışta hiçte ayrıntılara hakim olmadığımızı, değerleri, onu yaratanlara atfetme yönümüzün zayıf kaldığını, genellemeci ve yüzeysel bir ele alışın etkili olduğunu gösteriyor. O anda ruhumun derinliklerinden gelen bir acıyla ürperiyor, bunca yakın olan tarihimizi yani dünümüzü bile böyle genellemeci ele almışsak daha uzak olan geçmişi nasıl ele alıyoruzdur diyor, gerçekte tarihle ilgili bilgilenme biçimimizin hiçte güvenilir olmadığına kanaat getiriyor, kendimizle ilgili büyük bir kuşkuya düşüyorum. Zira biliyorum ki hakikate ulaştığımız oranda özgürleşebiliriz. Anlamın gizi hakikatin ruhunda saklı ve biz bu ruha ulaştıkça özgürleşebiliriz. Kendimizi hakikatle bir bütün düşündüğümüz bir anda, gerçeğin hiçte böyle olmadığını fark etmek nasıl bir duygu yaratıyorsa öyle bir duyguya kapıldım. Önce bunun sadece bana özgü olduğunu düşünüp ‘arkadaşlarım öyle değildir’ rahatlığıyla avunmaya çalıştıysam da durumun genel olduğu ve eğitim grubundaki tüm arkadaşların da benim gibi olduğunu görmenin ürküntüsüyle sarsıldım. Evet, yirmiye yakın ve her biri kadın özgürlük hareketine başka bir alandan en üst düzeyde sorumluluk yapan öncü kadrolardık ancak tarihimizin ayrıntılarında bilmediğimiz, göz ardı ettiğimiz yığınca şey vardı. Bunlar öylesine, sıradan ayrıntılarda değildi. Bizi biz yapan tarihsel dönemeçler, süreçlerle ilgili hakikatlerin kendisiydi. Böyle bir anın, iç sorgulamanın, özeleştirinin ifadesi oldu YJWK’nin örgütlenme sürecinde kimlerin yer aldığı tartışmaları ve bunun açığa çıkardığı gerçek olarak Mizgîn yoldaşın hakikati. Zira o an’a kadar sadece sanatçı ve askeri yönlerini işlediğimiz Mizgîn yoldaş, gerçekte kadınlar olarak örgütlü tarihimizin öncüsüydü.
1987 yılında örgütlenen YJWK’nin aktif örgütleyicilerinden, kurucularından biri hatta bu sürecin kadın öncüsü olarak değerlendirmemiz gereken Mizgîn arkadaş, ne yazık ki bugüne kadar sadece sanatçı ve komutan yönüyle değerlendirdiğimiz Mizgîn arkadaştır. Mizgîn arkadaş 3. PKK kongresine aktif katılmış, kongreden sonra Önderlik tarafından Avrupa çalışmalarına sorumlu olarak düzenlenmiş ve bu alanda YJWK’yi örgütlemekle görevlendirilmiştir. Avrupa’da bir yandan sanat çalışmalarının örgütlendirilip geliştirilmesinde aktif rol oynarken, bir yandan da tasfiyecilikle mücadele etmiş ama en önemlisi de ilk özgün örgütlenmemiz olan YJWK’nin kuruluş çalışmalarına öncülük yapmıştır. Kadınlar neden özgün örgütlenmelidir, kadın özgürlüğünün örgütlülükle ilişkisi nedir, nasıl bir mücadele Kürt kadınlarını özgürleştirebilir konularında yaygın bilinçlendirme çalışmaları yürütmüş, toplantılar düzenlemiş, Önderliğin bu konulardaki anlayışını, perspektifini ve bunun sonucu olan 3. PKK kongresinin özgün örgütlenme kararını kavratmaya çalışmıştır. Toplantılarda kongre delegeleri belirlenir ve nihayet 30 Ekim- 1Kasım 1987 tarihinde YJWK kuruluş kongresi yapılır.
Mizgîn yoldaş kongrenin açılış konuşmasını yapar. Konuşmasında tarihi bir adım atmanın ve özgürlük tarihinin çok büyük bir atılımına giriş yapmanın bilinci ve heyecanı içindedir. Şu an burada egemenlik tarihini baş aşağı çeviriyor, özgürlük tarihine kadınlar adına giriş yapıyoruz. Bu Kürdistanlı kadınlar olarak örgütlü mücadele tarihimize giriştir. Örgütlü mücadele tarihi özgürlük tarihidir. Bu andan itibaren Kürdistanlı kadınlar için hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktır ve tarih bizim için artık kölelik değil özgürlük nehrinde yol alacaktır. Tüm bataklıklar kurutulacak, zincirler parçalanacak, beyin, zihin ve bedenlerimizi hapseden duvarlar yıkılacak, yaşam yeniden yaratılacaktır der. Özgürlük Önderimiz Başkan Apo’nun bu konudaki kararlılığını, samimiyetini, heyecanını ve çabasını dile getirir ve tüm kadınların Önderlik çizgisinde örgütlenmesinin, iradeleşmesinin önemini değerlendirir. Bir daha ki kongreyi mülteci koşullarda değil kendi ülkemizde, özgür dağlarımızda yapmanın kendisinin büyük hayali ve umudu olduğunu belirtir, bu gelişmeleri yarattığı için Önder Apo’yu selamlar, şehitlere ve zindan direnişçilerine bağlılığını ifade ederek kongre divanını seçer ve yerine geçer. Kendisini divana öneren arkadaşlarına “ ben açılış konuşmasını yaptım. Demokratik olması için başka arkadaşların divanda olmasının daha iyi olacağını düşünüyorum. Ben de aktif bir katılımcı olarak yer alacağım” der ve gerçekten de her gündemde başlangıç konuşmalarını yaparak çok aktif bir şekilde kongreye yön verir. İlk kongre olmasının yarattığı tarihi sorumlulukla büyük hassasiyet ve duyarlılık içinde her anını denetler. Sistemli bir şekilde Önderliğe bilgi verir, aldığı perspektif temelinde kongreye görüş ve önerilerini sunar. Kelimenin gerçek anlamıyla Kürdistanlı kadınların özgün örgütlü tarihini başlatır ve bu anlamda öncülük rolü oynar.
Mizgîn arkadaşı tanımayan kimse yoktur. Çünkü o, sesiyle tüm yüreklerde taht kurmuş ozan Mizgîn’dir. Mardin ve Garzan eyaletlerine komutanlık yapmış ilk kadın komutandır. Tatvan’da kahramanca çatışıp şehit düşerek ölümsüzleşen PKK militanıdır. Bunlar çok önemli, çok değerli, çok anlamlıdır. Ama Mizgîn yoldaş sadece bunlar değildir. Çok daha fazlasıdır. Zira o, Kürdistan Kadın Özgürlük Hareketinin büyük bir kadın kahramanı, örgütlü tarihinin kurucu öncüsüdür. Bunun anlamı diğer yönleriyle birlikte ve onların toplamı olarak özelliklede biz kadınlar ve kadın hareketimiz için çok daha farklıdır. Mizgîn yoldaşı bu farkıyla anmak, anlamak, yaşatmak çok ama çok önemlidir. Yıl dönümlerini kadının özgün-örgütlü tarihinin kurucu öncülüğü sıfatıyla anlamlandırmak, böyle anmak, yaygın anmalarla yaşatmak, sanatçı ve komutan kimliklerini kurucu öncülük misyonuyla tamamlayarak yaşatmak gerekmektedir. Kadın özgürlük tarihi kendi tarih yapıcılarını doğru kavrayıp, anlamlandırdıkça, yaşattıkça büyüyecektir.
Mizgîn yoldaş, büyüdüğü Batman’da mücadelemizin geliştiği ilk yıllarda ve henüz çocuk yaşta aktif bir hale gelir. Mazlum Doğan ve Mahsum Korkmaz yoldaşlara kuryelik yapar. Çok genç olmasına rağmen oldukça etkili ve aktif çalışır. Bu sırada deşifre olur ve Lübnan’a çekilir. Lübnan’da eğitim görür. Hem sesi çok etkileyici ve güzel olduğu için hem de yaşı çok genç olduğu için Önderlik tarafından Koma Berxwedan’ı örgütleyecek grup içinde görevlendirilerek Avrupa’ya düzenlenir. Avrupa’da şehit Sefkan arkadaşla birlikte kültür-sanat çalışmalarını yürütür. 1982’de Koma Berxwedan’nın kuruluşunda yer alır. Sanat çalışmaları çok etkili olur ve yüzlerce Kürt genci bu çalışmalardan etkilenerek özgürlük mücadelesine katılır. Mizgîn arkadaş sesiyle ve müziğiyle özgürlük mücadelemizin dili olur, devrimci sanatçılığın kimlik ve kişiliğini temsil eder.
1986’da 3. PKK kongresine katılmak üzere Lübnan sahasına geçer. Kongreye aktif katılır. Sadece bir sanatçı olarak değil bir kadın militan olarak da çok gelişir ve güçlenir. Bunun yarattığı güvenle Avrupa alanına sorumlu olarak düzenlenir ve aynı zamanda 3. Kongrenin kararı olan özgün kadın örgütlenmesinin gerçekleştirilmesiyle görevlendirilir. Avrupa’da görevlendirildiği tüm konularda büyük bir başarı yaratıyor. YJWK kuruluşunda öncü düzeyde yer alıyor. Bu dönemde Avrupa’da örgüte dayatılan tasfiyecilik karşısında korkusuzca ve oldukça etkili bir şekilde çalışarak tasfiyeciliğin boşa çıkartılmasında belirleyici rol oynar. 1988 sonlarına doğru bir kez daha Lübnan’a geçer. 1988 Newroz etkinliklerine Güney’de katılır. 1989 yılında eyalet komutanı olarak Mardin’e geçer. İlk kadın eyalet komutanı olarak görev almış olmanın ciddiyetiyle çalışmalarına yüklenir. Aldığı görevin kadınlar adına ve kadın hareketi adına anlamının bilincindedir. 1990’da Mardin sorumlusu olarak 4. PKK kongresine katılır. Bu kongrede sorumlusu olduğu Mardin eyaletinin pratiği eleştirilir, kendiside kapsamlı özeleştiri verir ve kongre sonunda Garzan Eyaletine düzenlenir. 1991’de Garzan’a geçer. 1992 yılının 11 Mayıs günü Tatvan’da kaldığı evin basılmasıyla çatışmaya girer ve kahramanca çatılaşarak ölümsüzleşir.
Tatvan’da Mizgîn yoldaşı duymayan yoktur. Onlarca kız çocuğunun adı Mizgîn konularak büyütülür. Batman’dan Lübnan’a, Lübnan’dan Avrupa’ya, Avrupa’dan Mardin’e ve oradan tekrar Garzan’a yolculuğun serüvencisidir Mizgîn. Fırtınalı, türkülü, ezgili, nefes nefese bir yürüyüşçüdür Mizgîn. Kürt halkının ve kadınlarının yüreğinin dili, ezgisidir. Sessiz, sakin görüntüsünün yarattığı güven, olgunluk, binyıllık acılara öfkenin ve özgürlüğe düşkünlüğün tılsımlarında büyüttüğü ezgilerinin toplamıdır Mizgîn.
Bu yıl Mizgîn yoldaşı hak ettiği gibi, bütün yönleriyle anarak ve bundan sonraki her an’ı böyle bilerek, böyle ele alarak anlamlandırmalıyız. Hakikat bütündür. Onu parçalamak, yarım bilmek, yarım ele almak bizleri de parçalamaktadır. Yüreğimizi Mizgîn yoldaşın ezgileriyle beslerken, bilincimizi onda kimlikleşen Önderlik felsefesiyle derinleştirmeli ve Mizgînlerle yaratılan kadın özgürlük tarihimizin okyanusundaki yerimizi almalıyız.”
Feride Alkan