Êzidîleri katletme biçimi hızından bir şey kaybetmeden günümüze kadar devam etmiştir. 3 Ağustos 2014 yılında Yezid soyunun bir devamı olarak gelişen DAİŞ Şengal’e saldırarak 74. Fermanı gerçekleştirmek istemiştir.
HABER MERKEZİ – Êzidîlerin tarih bir anlamda katliamlar ve sürgünler tarihidir. Êzidîliği bir din biçiminde formüle eden, reforme eden kişi ise Şêx Adi’dir. “1075 yılında Lübnan’da Betil Far (bugünkü adıyla Hirbet Kanafar) köyünde, dünyaya gelen Şêx Adi bin Musafir, gençliğinde Sufi mistisizminin önemli ismi İmam Gazali’den ders almıştır.
Kadiri tarikatının kurucusu olan Kürt asıllı Abdülkadir Geylani ile tanışmış, ardından yeğeni Şêx Hesen ile birlikte Bağdat’tan Hakkârili Kürt boylarının kontrolünde olan Musul civarındaki Laleş Vadisi’ne yerleşmiştir. Bazı kaynaklara göre Şêx Adi’nin ataları Hakkâri bölgesindeki İslami katliamlar karşısından kaçarak Lübnan’a gitmişlerdir. Şêx Adi daha sonra yeniden atalarının diyarına gelerek Mitraizm ve Zerdüştlüğün bir sentezini geliştirerek Êzidîleri kendi etrafında toplamayı başarmıştır… (Güneşin Çocukları Êzidîler, Mehmet Özcan)
ÊZİDÎŞİĞİ YAYMAYA ÇALIŞAN ŞÊX ALİ DİRENİŞÇİLİĞİ İLE ÜN YAPTI
Şêx Adi, Laleş bölgesine gelerek Zerdüştlüğün önemli oranda özüne bağlı kalarak yeniledi ve Êzidîlik ismiyle yeni bir direnme ideolojisi biçiminde sistemleştirdi. Uzun bir süre Hakkâri ve Sincar arasındaki dağlık alanlarda yaşayan ve Kürt toplulukları arasında Êzidîliği yaymaya çalışan Şêx Adi ve arkadaşları işgallere karşı yürüttüğü mücadelesiyle, kahramanlık ve direnişçiliği ile ün yaptı.
Şêx Adi’nin bu ünü bölge düzeyinde muhalif birçok insanın ona sığınmasına, onu bir kurtarıcı olarak görmesine neden oldu. Kendisine sığınan insanlara gösterdiği hoşgörüden dolayı, “Zamanın mücahidi” gibi sıfatlarla adlandırıldı ve 1162’de Laleş’te vefat etti…” (Güneşin Çocukları Êzidîler, Mehmet Özcan)
İSLAM DİNİ ABBASİLERİN ELİNDE ADIM ADIM TUTUCULAŞTI
Şex Adî gerçeğinde Êzidîliği tanımlamaya kalksak da, ancak Êzidîliğin çok daha kadim bir inanç ve kültür olarak ortaya çıktığı görülmektedir. Elbette İslamın devlet ve iktidara bulaşmasıyla ortaya çıkan tarikat, mezhep kültürleriyle de yakın bağları vardır. İslam dini Abbasilerin elinde 10. 11. yüzyıla girdiğinde adım adım tutuculaştı. İktidarlaşan, devletleşen İslam kendini yenileyemez hale geldiği gibi içtihat yolunu kapatarak tartışmaya da kendisini kapattı.
Kürt Sorunu ve Demokratik Ulus Çözümü çalışmasında Abdullah Öcalan: “Ova kesimindeki Kürtlerde asimilasyona karşı direnen bir eğilim olarak tasavvufi tarikatları gözlemlemekteyiz. Tasavvuf, devlet-sulta İslâm’ı dışındaki boyutlarıyla, toplumsal vicdan ve ahlaki yönleriyle daha derinliğine kavranmış İslâm’ı (Bâtıni İslâm) ifade eder. Genel anlamıyla devletle bütünleşmeyen, iktidardan hoşnut olmayan, dini bireysel vicdan, duyuş ve bilinçle yaşamak isteyen toplumcu İslâm’ı ifade eder.
İslâm’ı iktidarcı-devletçi ve toplumcu olarak iki temel kategoriye bölmek tarihsel toplum gerçeğine uygundur. Toplumcu İslâm ancak tasavvufi olarak yaşanabilir ki, yaygın halkçı tarikatlar halindeki örgütlenmesi de bu gerçeği gösterir. Toplumcu İslâm demokrasiyle bağlantılıdır. Hızla iktidarlaşan İslâm’a karşı toplumcu İslami örgütlenme olan tasavvuf, halk dayanışmasının bir biçimi ve sığınağıdır” diye tespit etmektedir.
DEVLET İSLAMI’NA KARŞI TOPLULUKLAR BİR YOL BULARAK YAŞAMAYA ÇALIŞIYOR
Dikkat edilirse tutuculaşan devlet İslamIı’na karşı hem halklar hem de farklı topluluklar bir yolunu bularak yaşamaya çalışıyorlar. Bu bağlamda İslam’da mezheplerin gelişmesi iktidar islamı’na karşı toplumların inançlarını ahlaki temelde yaşama arayışlarının sonucu olarak gelişmektedir. Toplum bir şekilde kendisini ifade etme biçimine kavuşturuyor.
Buna benzer olarak tarikatların gelişimi de önemlidir. “Tarîk Arapça’da “yol” demektir. Tarîkat ise bu kelimenin çoğuludur ve “yollar” manasına gelir. Mezhep kelimesi “Zehebe” (Gitmek) fiilinden türemiş olup anlam olarak benzemektedir. Tarîkat tasavvuf için yol, mezhep ise şeriat için yol demektir. Tarîkat keşfe ve ilhama dayanırken, mezhepler ise “nakle” (Kutsal kitaplar ve peygamberler) dayanır.”
DEVLETÇİ YAKLAŞIM MEZHEPLERİ TOPLUM GERÇEĞİNDEN UZAKLAŞTIRMIŞTIR
Abdullah Öcalan Kürt Sorunu ve Demokratik Ulus Çözüm adlı çalışmasında: “Kürt toplumunda tasavvufi akımların derin ve yoğun biçimde yaşanması, özünde Kürtlerin iktidarla aralarının iyi olmamasıyla bağlantılıdır. Çok sayıda tasavvufi tarikatın kurucularının Kürt kökenli olmaları toplumsal gerçeklikleriyle ilgilidir. Tarikatlar halkın bir nevi öz savunma örgütleridir. İşçi sınıfı sendikalarının kapitalist iktidara karşı oynadığı rolü, ortaçağda Ortadoğu toplumlarında benzer biçimde tasavvufi tarikatlar oynamıştır. Hem inanç ve düşünce, hem de ekonomik örgütler ve savunma örgütleri rolünü oynamışlardır.”
Tarikatların bu gerçekliğinden yola çıktığımızda tarikatların toplumu demokratikleştirmede, hatta devleti yumuşatmada önemli roller üstlendiklerini söylemek yerinde olacaktır. Ancak diğer yandan tarikatlar devletle bütünleşip, iktidara bulaştıklarında veya devletlerin tarikatların içine el atmasıyla tarikatlarda yozlaşma, hatta toplumu devlet ve iktidara entegre etmede ciddi roller oynadıkları da bir diğer tarihsel gerçeklik olmaktadır. Devletçi ve iktidarcı yaklaşım tarikat ve mezhepleri alabildiğine toplum gerçeğinden uzaklaştırmıştır.
ÊZİDÎLİĞİ SALT BİR İNANÇ OLARAK ELE ALMAK YETERSİZ BİR YAKLAŞIMDIR
Bu gerçeklikten yola çıktığımızda Ortadoğu’da özelde de Kürdistan’da birçok tarikatın gelişmiş olduğunu görmekteyiz. Kadirilik, Nakşilik, Rufahilik, Nuhbağşilik gibi birçok tarikatın yanında, Kürtlere özgü Êzidîliğin, Yarsanlık ve Alevilik de gelişmiştir. Zulme ve baskıya karşı topluluklar ayakta kalabilmek için, ya açıktan direnecekler -ki çoğu zaman bu toptan yok edilme anlamına da gelebilmiştir- ya da bir şekilde bir yolunu bulup hem kendilerini ifade etme, hem de var olan zorbacı sistemle tümden çelişik durmadan yaşamanın bir yolunu bulma.
Êzidîliği bu temelde ele aldığımızda devlet ve iktidara karşı toplumun kendisini demokratik temelde ifadeye kavuşturması, savunması, kültür ve ekonomik olarak inançsallaşıp, belli bir ritüele kavuşmasıyla yaşamsallaştığını söyleyebiliriz. Bu yönüyle kökleri tarihin derinliklerinde saklı duran Êzidîliği günümüz gerçeğinde doğru anlamadan salt bir inanç yada dönemin var olan inançlarına tepki olarak geliştiğini belirtmek yetersiz bir yaklaşım olacaktır.
ŞÊX ADİ’NİN GELİŞTİRDİĞİ 2 KUTSAL METİN VAR
Şêx Adi’nin geliştirdiği iki kutsal metin vardır. Bunlardan bir tanesi 1161 yılında yazılmış olan El Celwe, Tanrısal izahatlar kitabıdır. “Din, tarikat, yol, yöntem, töreleri” anlatır. Bir diğer kitap ise 1342 yılında yazılan Mushaf’a Reş- Kara Kitabıdır. Bu kitap, “Dünyanın oluşumu ve Êzidîliğin ortaya çıkışı anlatılmaktadır.” Her iki kitapta Kürtçe’nin Kirmançki lehçesinde yazılmıştır. “Köken olarak Êzid; Zerdüştiliğin kutsal kitabı olan Avesta’daki Yazata, Yazdan, Yezdan (tanrı, melek, tapınılan şey) kelimesindeki anlamla aynıdır ve Kürtler günümüzde de bu kelimeyi yaygınca kullanmaktadır.
Êzidîler, Êzda (Êz-da) yani beni verdi, beni yarattı anlamında kullanmaktadır. Xwedê da günümüzde yaygınca Êzidîler arasında erkek ismi olarak da kullanılmaktadır. Yine, Zazaca’da Mazda (Maz-da)-bizi veren- Allah verdi anlamında kullanılırken, Kurmanci de Xweda (Xwe-da) Allah verdi anlamına gelmektedir. Êzda -Bizi veren- tanrının Êzidîlikteki diğer adı Êzidîlikte bin bir ismi olan Allah’ın isimlerinin en büyüğü Xweda’dır.”
ÊZİDÎLİK KÜRTLER DIŞINDA BAŞKA BİR HALKIN DİNİ OLMAMIŞTIR
“Êzidîlik; kadim bir Mezopotamya dinidir. Mitraizm, Mazdaizm ve Zerdüştlüğü de kendi içinde barındıran, sentezleyen ve tek tanrılı İbrahim’i dinlerden de etkilenen bir dindir diyebiliriz… Êzidîlik, Yahudilik gibi sadece bir ulusa mal olan dindir. Yani Êzidîlik, Kürtlerin kadim dinidir ve Kürtler dışında başka bir halkın dini olmamıştır…
Êzidîlik Zerdüştlükte var olan düalizmi tek tanrıcılıkta sentezlemiştir. Tek tanrılı bir dindir Êzidîlik. Tanrı 7 melek yaratmıştır ve Tawisi Meleğin baş melek olduğu bu 7 melek, dünyayı yaratma işini üstlenmiştir… Êzidîlikte kast sistemi bulunmaktadır. Bu Piramidin en üstünde mirlik bulunmaktadır. Sırasıyla; Mirliği Bave Şex, Şex, Pir, Feqir, Murid takip etmektedir.” (Güneşin Çocukları Êzidîler, Mehmet Özcan)
ÊZİDÎLİĞİN YEZİDLERLE HİÇ BİR BAĞI YOK
Kimilerinin kasıtlı olarak Êzidîliği Yezidiliğe bağlamaya kalkışması boş bir çabadan öteye gitmemektedir. Çünkü Êzidîliğin Yezidlerle ne tarihsel ve ne de güncel olarak hiç bir bağı yoktur. Aksine Êzidiler en çok da İslam içinde devlet ve iktidarı temsil eden bu Yezidi yapılar tarafından katliamlardan geçirilmişlerdir.
Tekrar Êzidîliğe döndüğümüzde, Êzidîliğin kurucusu Şex Adi’dir, Êzidîliği geliştiren ve yayan ise Şêx Hesen’dir. Êzidîliği İslam’ın dışında tanımlayan Şêx Hesen zamanın iktidar güçlerince tehlikeli görüldüğü için 1221 yılında Musul’da iktidar güçlerince idam edilerek katledilmiştir. Şêx Hesen’in oğlu olan ve üzerine onlarca türkü söylenen Şerfeddin ise Êzidîler içerisinde etkili bir isim olmuştur. Şerfeddin Moğolların Êzidîlere karşı saldırılarında savaşarak yaşamını yitirmiştir.
YARIN: Yezid soyunun devamı olan DAİŞ 74. Fermanı gerçekleştirmek istedi
Kaynak: ANF/KASIM ENGİN