Öncelikle Mayıs ve Haziran ayı dolayısıyla öncelikle başta enternasyonal önderimiz Haki Karer yoldaş, Dörtler ve Mehmet Karasungur yoldaş şahsında bütün Mayıs ayı şehitlerini anıyoruz. Yine 1996 yılı Haziran’ında bedenini bomba yaparak tarihin seyrini değiştiren tanrıçamız Şehit Zilan’ı (Zeynep Kınacı) büyük bir minnetle anıyor, onların umutlarını zaferle taçlandıracağımızın sözünü yineliyoruz.
Faşizmle tarihi hesaplaşma anı gelip çatmıştır. Kürdistan toprakları üzerinde sürdürülen kök kazıma siyaseti 100 yıldır dur durak bilmemiştir. En acımasız vahşilikler Kürtlere reva görülmüştür. Kürt olmak bu coğrafyada dünyanın en büyük suçunu işlemekle eşdeğerdir. Kürt olma suçunu işleyen her bir beşer insanlığından utanacak muamelelerle karşı karşıya kalmıştır. Tabiri caizse Kürt doğacağına bir taş olarak dünyaya gelmeyi ummuştur Kürt gençleri, Kürt çocukları. İnsanlığın en onurlu halklarından birine tarihin en alçakça onursuzlukları dayatılmıştır.
TC faşizmi deyip geçmemek gerekir. Doğup doğmayacağına, doğduğunda hangi ismi alıp almayacağına, nasıl yaşayıp yaşamayacağına, ne yapıp yapmayacağına, neyi düşünüp düşünmeyeceğine varana dek karar verendir. Varlığını inkar etmeyle yetinmeyen, varlığını Türk varlığına armağan etmeyi farz eden ceberrut bir sistemdir. Önder Apo: “TC, hayvanlaştıran rejimin adıdır” derken bu gerçeği derinden hissetmiş ve adını koymuştu. Şimdi günlük olarak bu gerçekle yatıp kalkıyoruz. 100 yıllık faşizm tecrübesinin ulaştığı zirve son 8 yılda AKP-MHP rejiminde vücut bulmuştur.
“AKP-MHP rejimi tüm TC faşist tarihinin sentezidir”
AKP-MHP rejimi tüm TC faşist tarihinin sentezidir. Beyaz-siyah ve yeşil faşizm bu rejimin kanatları altında el ele vererek, kol kola girerek, yan yana durarak tüm hünerlerini meydana serdi. Kürdü en iyi ben imha ederim yarışına girdiler. Kürdün cenazesi üzerinden koltuklarını sağlamlaştırıp göbeklerini şişirdiler ve Sultan Süleyman’a bile nasip olmayan iktidar sarhoşluğuna kapıldılar. Ağızlarından kan damlayan zebaniler koalisyonunu oluşturdular Kürt gençlerini daha fazla katledebilmek için. Onlar için bu uğurda ne kadar kirli ve soysuz yöntemlere başvuracakları önemli değildi. Önemli olan mazlumların mazlumu bir halka ve onun en değerli oğullarına ve kızlarına teslimiyet bayrağı çektirmekti. Her şey bu hiçleştirme amacı içindi. Peki sonuç ne oldu? 8 yılın sonunda Erdoğan ve Bahçeli başfasiştlerinin elinde ne var? Osmanlı imparaturluğu edasıyla tüm dünyaya meydan okuyan, tüm Kürdistan’ı fetih marşlarıyla işgale kalkan başfaşist erdoğan’ın geldiği nokta seçim meydanlarında konuşamayacak düzeyde takatten düşmesi olmuştur. Asıl olan iktidardan düşme korkusudur. Erdoğan’ın paranoyak düzeyde kalp sıkışması yaşamasının nedeni koca faşist saltanatının yıkılma seslerinin her gün bir karabasan gibi üzerine çökmesiyle alakalıdır. Dolayısıyla faşist TC 8 yılın sonunda büyük oynadı, büyük aldattı fakat büyük de yanıldı. İşte 14 Mayıs seçimleri böylesi bir hesaplaşmanın arenası haline gelmiştir.
Şu anda herkesin gözü 14 Mayıs seçimlerine çevrilmiş durumdadır. Tabi ki halkımızın, kadınların ve gençliğin de durumu benzerdir. Hakeza uluslararası bir çok güç, devlet ve iktidar kesimleri de yapılacak olan seçimlere kilitlenmiş durumdadır. Şüphesiz herkes kendi penceresinden farklı bir anlam yüklediği gibi beklentileri de farklı olmaktadır. Uluslararası hegemonik güçler ve iktidar çevreleri kendi çıkarlarını rahatlıkla kabul ettirip yürütebilecekleri bir rejim beklentisindedir. Kaldı ki akp-mhp ikiz faşistleri Kürtlerin kökünü kazıma stratejisini başarmak için bu güçlere tüm ülkenin imkanlarını peşkeş çektiler. Hegemonik güçler de Erdoğan’ın başaracağına inandıkları için sonsuz bir destek tutumu ve yaklaşımı içinde oldular. Kürdistan Özgürlük Mücadelesine dönük topyekun tasfiye konsepti bu güçlerin anlaşması ve ortak planlamasıyla bu biçimde hayata geçirilmişti. Rusya gibi halen de açıktan Erdoğan rejimini destekleyen güçler tutumlarında değişikliğe gitmediler. Fakat Nato şemsiyesi altındaki birçok hegemonik güç ise Erdoğan rejiminin hedeflenen amaca ulaşamadığını gördüğü için yaklaşımını değiştirmek zorunda kalmaktadır.
Yine Türkiye halkları da mevcut rejimin iktidarı altında inim inim inlediğini görünce, Erdoğan saltanatının koca bir yalan, hile ve aldatmadan ibaret olduğunu fark edince hakeza kan, acı ve gözyaşından beslenen bir kırk haramiler düzeni olduğunu anlayınca artık yeter noktasına gelmiştir. Dolayısıyla bugün Erdoğan saltanatına karşı farklı amaçlarla da olsa geniş bir koalisyon oluşmuş durumdadır. Yalnız altı çizilmesi gereken çok önemli bir nokta vardır. Son kertede Erdoğan rejiminin çöküş aşamasına gelmesini sağlayan 8 yıldır tarihin en korkunç saldırılarına karşı fedaice, fedakarca ve emsalsiz bir adanmışlıkla direnen, savaşan Kürdistan Özgürlük Hareketi olmuştur. Başta İmralı’da Önder Apo’nun direnişi olmak üzere Kürdistan dağlarından ovalarına topyekun bir savaş içerisinde olan gerillanın duruşu faşist düzeni çöküş noktasına getiren esas etken olmuştur. Hepimizin anlaması gereken ve 14 Mayıs seçimleri öncesinde unutmaması gereken temel husus budur. Eğer bu direniş, mücadele ve savaş yürütülmeseydi değil 14 Mayıs seçimlerinde Erdoğan faşizminin yıkılması bin seçim de yapılsaydı değişen bir durum olmayacaktı. Önder Apo öncülüğündeki Kürdistan Özgürlük mücadelesinin yürüttüğü savaş hem uluslararası güçlerin Erdoğan ile olan ittifakına büyük bir darbe vurdu, hem faşizmin tasfiye konseptini sonuçsuz bıraktı hem de Erdoğan faşizminden bunalan, nefes alamaz noktaya gelen tüm ezilenlere umut ışığı oldu. Erdoğan faşizmi insanları ucunda ışık görünmeyen karanlık bir tünele mahkum etmişti. Yalnız büyük bedeller pahasına yürütülen gerilla, halk, kadın ve gençlik direnişi o zemheri karanlığa gömülü tüneli ortadan çatlatarak aydınlık günlerin umudunu yeşertti.
Örgütlü ve öncü gençlikle baş edilemediğini en iyi kendileri tecrübe ettiler
İşte bundan dolayı 14 Mayıs seçimleri herkes için görülmemiş bir coşku, insan seli buluşmaların görkemli heyecanı ve faşizmin yıkılacağına olan inancın ruhuyla, zafer havasında yaşanmaktadır. En fazla da gençlerin bu dönemdeki duruşu adeta gıpta ile izlenmektedir. Herkes gençlerin döneme damgasını vurduğundan bahsetmektedir. Şüphesiz gençlerin bu kadar görünür olması tüm halka, mücadeleye moral vermektedir. Halka ruh vermekte, adeta en ruhsuz insanın bile dirilmesine, canlanmasına, direnişçi kesilmesine vesile olmaktadır. Gençliğin dinamizmi, coşkusu, değişim iradesi ve gücü herkese umut olmaktadır. Asıl öncülük de bu değil midir? Belki bazıları gençliği sadece sayısal bir kalabalıktan ibaret görebilir. Fakat gençlik bu dönemde olduğu gibi kendisini halkın bir parçası görüp öncülük yapma iradesini ortaya koyunca en güçsüz insan bile faşizmi yıkabileceğine inanmaktadır. Yapılması gereken tam olarak da budur. Bu duruş mücadelemize büyük bir güç aşıladığı gibi düşmanın yüreğini de korkuyla kaplamaktadır. Çünkü Kürdistan’daki Apocu gençliğin nasıl bir kudrete sahip olduğunu en iyi kendileri bilmektedir. Örgütlü ve öncü gençlikle baş edilemediğini en iyi kendileri tecrübe ettiler. Ve yine meydanlara çıkarak iradesini netleştiren Kürdistan gençliğin o veya bu şekilde yani ya seçimle ya da direnişle ve savaşla değişimi kesinlikle geliştireceklerini en iyi kendileri hissediyorlar. Erdoğan’ın bu kadar gençliğe hitap etmesi en fazla gençlikten korkmasıyla alakalı bir hakikattir.
Gençliğin bu yaman hakikatini dile getirirken şunu da düşünmeden edemiyoruz. Acaba bu gençlik iradesi ve gücü önceki süreçlerde devreye girseydi faşizmin hali ne olurdu. Bu konuda da Kuzey Kürdistan gençliğinin büyük dersler ve tecrübeler çıkarması gerektiği açıktır. Örgütlü ve öncü gençlikle başarılamayacak hiçbir şey yoktur. Bugün meydanları dolduran 100binlerce genç yeterli düzeyde örgütlendirilmiş olsaydı Erdoğan faşizmi 14 Mayıs’ı göremezdi. Buna kesinlikle inanmak gerekir. Çünkü zaten faşizm insanların kazanabileceğine dair inançlarını ortadan kaldırabildiği oranda iktidarını sürdürebilmektedir. Bugün gençler öncülüğünde halkımız Kuzey Kürdistan da seçimleri dev mitinglerle, insan seli etkinliklerle, zafer coşkusu ve moraliyle karşılıyorsa bu kazanacağına olan inanca sahip olduğu içindir. Faşizm zaten asıl olarak burada kaybetmiştir. Bunun ilanını da buradan yapma sevincini tüm yoldaşlarımızla paylaşmış olmak büyük bir onur kaynağıdır.
Bununla beraber kulağa küpe yapılması gereken, son ana kadar unutulmaması gereken bazı hususlar da vardır. Kürt klasik kişiliğinde bir düşman etkilemesi olarak çok çabuk rehavete düşme yaşanmaktadır. Başarının ucunu görünce hemen kendini bırakma psikolojisini kesinlikle def etmeli ve gaflete düşmemeliyiz. Çünkü karşımızda iradesi çökmekte olan bir faşist düşman gerçeği olsa da bu düşmanın ne kadar sinsi, iktidar hastası ve Kürt düşmanı olduğunu unutmadan seçimleri kazanmak için her türlü pis işi, oyunu, hileyi, sahtekarlığı ve senaryoyu devreye sokacağını aklımızdan çıkarmamalıyız. Erdoğan sinsiliğiyle ve karaktersiz kişiliğiyle ün yapmıştır. Dolayısıyla kazanarak çökmüş stratejisine nefes yaratmak isteyecektir. Bunun için her şeyini satılığa çıkarabilecek kirli bir siyasete başvurmak en tanıdık taktiklerindendir. İşte Kuzey Kürdistan ve Türkiye gençliği Avrupa da dahil olmak üzere bu siyaseti ve senaryoları boşa çıkarmak için stratejik bir akılla sürece dahil olmalı, gece gündüz durmadan çalışmalı, düşmanın soluk almasına izin vermemelidir.
“Ancak Örgütlü Bir Duruş”
Yürüttüğümüz soluk soluğa mücadelenin birikimi sayesinde faşizm seçimle kaybetme noktasına gelmiştir. Seçimlerin tarihi karakterini bundan bağımsız ele almamak gerekir. Sadece seçimle ne ulaşılan ne de ulaşılacak bir sonuç yoktur. Dolayısıyla seçimleri de topyekun direnişin bir parçası olarak ele almalıyız. Mesele gidip oyunu kullanıp kullanmamanın ötesindedir. Bunun için yurtsever gençlik seçim büroları açılışıyla sınırlı kalan bir yanılgıyı yaşamamalıdır. TC özel savaş rejiminin kazanmak için geliştireceği her türlü taktiği ancak örgütlü bir duruş boşa çıkarabilir. Bu örgütlü duruşun öncülüğünü de yurtsever gençlik yapmalıdır. Birincisi faşizmi yıkmak için gerekli her bir oya ulaşmak için büyük bir fedakarlıkla çalışmak; ikincisi ise seçim sonuçları netleşene kadar disiplinden, duyarlılıktan ve ciddiyetten ödün vermeden düşman oyunlarını bertaraf edecek örgütlü bir duruşu geliştirmek gerekir.
Tabi ki ev ev, sokak sokak çalışmak gerekir. Fakat hedefsiz ve amaçsız bir çalışma da olmamalıdır. Örneğin yurtseverlik değerlerine bağlı, bilinçli her Kürt genci ve insanı zaten oyunu kendi partisine verecektir. Burada stratejik olan ortada olup kararsız kalanlar, oy kullanmaya gitme ihtiyacı hissetmeyenler ve bu bilince sahip olmayanları hedeflemektir. Nitekim 6 milyon civarında ilk defa oy kullanacak bir gençlik kitlesinden bahsedilmektedir. İşte bunlar içerisinde kararsızlık yaşayan ya da yeterli bilince sahip olmayanlara odaklanmak gerekir. Nasıl bu kitleye ulaşılıp bu gençler kazanılabilir bunu başarmak zaferin anahtarı olacaktır. Çünkü herkes de Kürt oylarının belirleyici olduğunu görmekte ve stratejik hedef olarak da bu Kürt oylarından Kürt gençlerine dönük çalışmaktadır. Kars’tan İzmir’e; Mersin’den Sivas’a, Amed’ten İstanbul’a dengeleri değiştirecek olan bu oylar olacaktır. Dolayısıyla sadece seçim büro açılışlarını yeterli görmemek gerekir, hem birebir saha çalışmasıyla hem de dijital medya üzerinden düzenlenecek etkinliklerle bu gençlik kesimlerini faşizme karşı iradesini ortaya koyacak düzeyde bilinçlendirmeyi esas almalıyız.
En önemlisi bu seçim atmosferinde hiçbir dönemde olmadığı kadar altın fırsatında örgütlenme imkanları oluşmuştur. Bu oluşan devasa örgütlenme imkanlarına stratejik bir akılla yaklaşmalıyız. Salt seçim eksenli bir çalışmadan ziyade özgürlük mücadelesinin öncü ve örgütlü dinamiği haline getirecek bir perspektifle çalışılmalıdır. Faşizm şimdiye kadar iki insanın bir araya gelmesine izin vermiyordu. Şimdi ise yüzbinlerce genç harekete geçiyor. Gerçek anlamda önceki dönemlerden doğru dersler çıkarılıp da sadece bu potansiyel bile yeterli düzeyde örgütlenirse muhteşem sonuçlar açığa çıkarılmış olur. Kuzey Kürdistan ve Türkiye de örgütlü olunmadık hiçbir şehir kalmaz. Hakeza köylere, işyerlerine, üniversitelere ve liselere kadar devrimci mücadelenin çok güçlü yürütüleceği bir örgütlenme ağına ulaşılır. Tabi ki seçim çok önemlidir fakat bir devrimci hareket açısından bundan daha önemli bir şey olamaz. Tersinde düşünürsek bu örgütlülük gerçekleştirilirse seçimin kazanılmaması imkansız olacaktır zaten.
Günümüz gençliğin büyük kısmı Erdoğan faşizmi altında dünyaya gözlerini açtılar. Faşist Erdoğan rejiminin yarattığı büyük katliamlara, kıyımlara, talanlara ve yalanlara maruz kaldılar. Büyük acılar ve ızdıraplar çektiler. Fakat aynı zamanda bu kan içici faşist sistemi yıkacak olan da bu dönemin öncü gençliği olacaktır. Tarih en büyük ızdırapları yaşayanların en büyük çıkışları nasıl gerçekleştirdiklerini görecek ve Apocu gençliğin faşizmin yıkılmasındaki rolünü yazacaktır. Bu inançla, bu bilinçle ve bu iradeyle her bir dakikayı bile çalışarak, son ana kadar mücadeleye yüklenerek zafer çizgisinde seferber olma zamanıdır diyoruz. Son olarak 6 Mayıs vesilesiyle Türkiye devrimci gençliğinin büyük önderlerinden Deniz Gezmiş, Hüseyin İnan ve Yusuf Aslan’ı, 18 Mayıs dolayısıyla da işkencelere karşı ser verip sır vermeyen İbrahim Kaypakkaya’yı saygıyla ve minnetle anıyor, anılarını mücadelemizde her an yaşatacağımızın ve devrim hayallerini de mutlaka zaferle gerçekleştireceğimizin sözünü belirtmek istiyoruz.