HABER MERKEZİ
Faşizm, toplumun karılaştırılma sürecinde özel bir anlama sahiptir. Teslim alınmış toplumu ifade eder.Kadına içerilmiş kölelik kodlarını bilmiyoruz.
Kadın konusunda erkeğin bencilliği ve gözü karalığı güncel bir olgu olarak her saat gözlemlenebilir. Bu konuda da hiçbir ahlaki ve hukuki kural tanımadan her toplumsal tabakada gözünü kırpmadan cinayet işleyebildiği de vicdanı olan herkesin göz ardı edemeyeceği bir gerçekliktir.
Sorulması gereken temel soru, erkek neden kadın konusunda bu kadar kıskanç, tahakkümcü ve cani kesilmektedir, yirmi dört saat tecavüzcü konumla yaşamaktan vazgeçmemektedir?
Kadının yaşamla çok yönlü bağlılığı erkeğin toplumsal cinsiyetçi tutumunu açığa kavuşturabilir. Toplumsal cinsiyetçilik; yaşam zenginliğinin cinsiyetçiliğin köreltici, tüketici etkisi altında yitimini, bunun doğurduğu öfke, tecavüz ve hakimiyetçi tutumu ifade eder.
Hiçbir uygarlık kapitalizm kadar kadın üzerinde oynamamıştır. İstismarını kurumsallaştıramamıştır. Olgu o denli istismar edilmiştir ki, kadınların ezici çoğunluğu kendilerini en alçakça durumlara indirgeyen uygulamaları kadının temel kimlik özellikleriymiş gibi yansıtmaktadır. Hatta kendilerini oyunların bir parçası olarak oynamakta sakınca görmeyecek kadar ele geçirilmiş bulunmaktadır. Sadece olgusal baskı ve sömürüden bahsetmiyoruz. Yaşamın hücrelerine kadar özümsetilmiş bir köleliği ses, renk, beden ve zihniyet biçimleri olarak gönüllü sunmaktan çekinmemektedir.
Kadınsız yaşamın olamayacağı bir gerçek olmakla birlikte bu denli düşürülmüş bir kadınla onurlu, anlamlı bir yaşamın paylaşılamayacağı da açıktır. Mevcut kadınlı yaşam, gırtlağına kadar herkesin, genelin en alçaltıcı köleliğe gömüldüğü bir tarz olduğunu bilerek, hissederek çözümleyici ve eylemsel olmak; yaşamın kurtuluşunun doğru yolu olmaktadır. Kadınla anlamlı ve onurlu yaşamın büyük bilgelik, yücelik gerektirdiğini hiç unutmamak gerekir.
Ortadoğu toplumsal kültüründe güçlü yaşandığı çeşitli kanıtlarla desteklenen anaerkil düzenden sonra gerçekleştirilen ataerkil düzen (M.Ö.5000’li yıllardan beri yükselişe geçtiği gözlemlenmektedir) bir güç, ilk toplumsal baskı ve istismarın denendiği sistemi ifade eder. Çocukların ve malların egemenliğinin erkeğe, babalık kurumuna geçtiği köklü kadın karşıtı bir devrimdir. Tutucu, baskıcı ve istismarcı düzene yol açmasından ötürü daha çok bir karşı-devrimdir. Çok çocuk sahibi olmak ilk mal düzeni olsa gerek. Çocuklar ne kadar çoğalırsa güç ve mal, mülkiyet sahibi olmak o denli artar. Ataerkillik, hanedanlık ve mülkiyet arasındaki ilişki açıktır.
Kadın şahsında toplumun genel köleliğini en iyi kamufle eden kurum niteliğindedir. Kadının karılaştırılmasıyla (düşürülme, alçaltılma, erkeğin uzantısı haline getirilme) başlayan süreç esas alınarak toplum da adım adım karılaştırılır. Erkek köleliği, kadının karılaştırılmasından sonra ve onunla hep iç içe yürütülmüştür. Kadında uygulanan ve sonuç alınan kölelik, karılık daha sonra erkeklere ve ezilen sınıflara benimsetilecektir.
Nasıl ki kadın köleliği toplumsal köleliğin düzeyini belirtiyorsa; kadın-erkek ilişkilerindeki kaotik durum da günümüz kapitalist modernitenin çelişkisini ve kaotik durumunu yansıtır.
Nasıl ki kadın köleliği en derin kölelikse kadın devrimi de en derin özgürlük ve eşitlik devrimi olmak durumundadır. Kadın devrimi hem kuram, hem eylemde en köklü çıkışları gerektirir. Öncelikle cinsiyetçi ideolojiye karşı ardıcıl, sürekli bir savaş gereklidir. Günün yirmi dört saatinde yürürlükteki tecavüzcü zihniyete karşı ahlaki ve politik olarak da savaşın derinleştirilmesini gerektirir. İktidar ve sömürü amaçlı çocuk doğurma olgusunun mahkum edilmesini, reddini gerektirir. Çocuk doğurma iradesini tamamen özgürleşmiş kadına bırakmayı gerektirir.