HABER MERKEZİ –
Yoldaş nasıl anlatmalı seni bilmiyorum. Ana rahminden daha yeni doğan ter temiz bir çocuğun en saf hali ile mi? Suya hasret kurak toprakların ilk yağmur damlasına kavuştuğu an ile mi? Çağlayan bir şelalenin akıntısından sakin bir ırmağa vuran coşkun ile mi? Yoksa her doğuşuna şükredilen karanlığı yırtıp gelen güneş kadar aydınlatan gülüşünle mi? Sen söyle nedir seni anlatabilmenin formülü? Evrenin tüm güzellikleri sende toplanmış gibi yoldaş. Gözlerinin her baktığı yer kirlilikten arınıyormuşçasına değişime uğruyor. Adım attığın her karış toprak parçası cenneti kıskandırıyor. Bilinç ile kuşattın kendini hainin üzerine yürüdün. Her adımında zulmün kalelerini bir bir yıktın. Her bakışın kahpe düşmanın kalbine yapılan devrimci bir eylem gibi. Sömürgeciler tel tel dökülürken “Sen” bir bir inşa ettin umutla, zaferle dolu geleceği. Tarihin lanetlediği bu kutsal toprakları gerçek anlamına vardırdın. Lanetli tarihi silip kutsallaştırdın. Acaba şimdi ne yapıyorsun hangi çocuğa masal anlatıyorsun. Acaba Miray bebeğe ninni mi söylüyorsun? Yoksa Nihat’a, Ceylan’a, Uğur’a masal mı anlatıyorsun? Yoksa o bıkmadığımız, usanmadığımız şakalarını bu sefer Bermallere, Andoklara mı yapıyorsun? Kim bilir belki de Zilan’la Kadın ideolojisini tartışıyorsundur. Belki de Avestayla Eriş’le, Nuda’yla koyu bir sohbete dalmışsınızdır?
Feda kültürünün nadir halklarından olan Kürt halkının yiğit çocuğu Welat Cengiz (Rênas Avesta). Serhat’ın direniş kültüründen kopmamış yurtsever bir aile de dünyaya gelir. Daha küçük yaşlarda Wan’ın direniş kokan sokaklarında taş atmakla başlar mevcut düzenin kirli zihniyetine. Attığı her taş geleceğe bir mesaj gibidir. Belki faşistlerin demir yığınlarını yok etmiyordu attığı taşlar ama ülkesini sömürenlere olan kinini, nefretini, intikamını küçücük bir taşa sığdıracak kadar büyük bir iradenin sahibiydi. “Şimdi taş olup yağıyorum büyüdüğümde kurşun olup, bomba olup patlayacağım beyninizin orta yerinde” der gibiydi. Yaşamının hiçbir anında mevcut sistemi kabullenmedi. Sistem okulunu liseyi bitirmeden bıraktığında da artık tamamıyla sistemle arasında keskin bir çizgi koymuştu. Zaten okuduğu süreçte de dalga geçercesine bir tutumu olmuştu. Bir sohbetimizde şöyle demişti “Okulda bize yanlış tarih anlatan, coğrafyamızı yanlış tanıtan, bizi biz yapan tüm değerlerimizden uzaklaştıran tüm hocalardan nefret ediyordum. Düşünsene bizim dedelerimizi nenelerimizi diri diri toprağa gömen insanları bize kahraman olarak tanıtıyorlar. Hepsinden nefret ediyorum.” derken sonda tatlı bir gülümseme ile şöyle bitiriyordu ‘Birkaç tane hocayı da sırf bu yüzden dayaktan geçirdiğim de oldu.’ Welat yoldaş düşmana karşı o kadar kin e öfke ile doluydu ki her defasında üzerine üzerine gitmekten geri durmazdı. Fedailiğin anlam bulduğu bir ruhtur Welat yoldaş. En zor görevlere müthiş bir coşkuyla katılır ve ne olursa olsun mutlaka üstesinden gelirdi. Eğer ki bir çalışma Welat yoldaşın sorumluluğu altındaysa kaygı olmaz kesin başarı inancı olurdu. Çünkü o kadar güven veren bir duruşun sahibiydi ki insan onun hangi işe el atsa üstesinden gelebileceğine inanırdı.
En büyük arzusu gerçek bir hakikat savaşçısı olabilmekti. Hani o tarihe mal olan tarihin seyrini değiştirip toplumsal özgürlüklerin ısrarcıları gibi. Zerdüşt gibi, Mani gibi, Terzi Hermes gibi ve tarihteki tüm hakikat savaşçılarının ardılı olan Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın izinden yürüyüp onlara yoldaş olabilmekti en büyük hayali. Yaşama o kadar bağlıydı ki yaşamı uğruna ölünebilecek kadar çok seviyor, bu uğurda şehit düşenlere yoldaş olmak istiyordu. Yaşam içerisinde atılgan, ana cevap olur dinamik ve hırslıydı. Hırslı olduğu kadar bir o kadar da bir çocuk masumiyeti, saflığıyla doluydu. Arkadaşlar arasında bir gerginlik olduğunda bir beyin fırtınası yaparak bir konu ortaya atar ve tüm arkadaşları kendine getirir, var olan gerginliği ortadan kaldırır, bizleri kendi tartışmaları ile sürükler farklı dünyalara götürürdü.
Welat yoldaş tam bir Amed aşığıydı. Kürdistan’ın her karış toprağına bağlılığı muazzamdır fakat Amed onun için her zaman farklı bir yerdedir. Çünkü yürüdüğü, ayak bastığı, nefes aldığı yerlerden birçok kahramanın, yiğit savaşçının geçtiğini ve onların ruhlarının hala bu sokaklarda olduğuna inanırdı. Günün birinde Surda yürürken koşarak surların tepesine çıkıp kollarını Dicle nehrine ve Hewsel bahçelerine doğru açarak Mustafa Malçok’un Murat İzol’un ve daha nicesinin kokusunu en derinine çekti. Bir an gözleri kapalı bir şekilde ‘İntikam’ diye haykırdı. Evet birbirini hiç tanımayan hiç görmeyen ama hislerinde, hayallerinde, rüyalarında ve yaşamının her anında onlarla yaşayan biriydi Welat yoldaş. Haykırarak söylediği ‘İntikam’ ise onun yeminiydi. Bu yeminine sadık kalmak için ise Nisêbîn’deki öz yönetim direnişine katılma kararı alıyor. 70-80 gün süren direniş karşısında türk devleti çözümsüz kaldığı ve direnişi kıramayacağını anlayınca savaş uçakları ile kenti bombalıyor. Bu bombardımana rağmen son ana kadar Nisêbîn halkı tarihi bir direniş sergiliyor ve alandan çıkmıyor. Buna karşın savaşçılar direnişin sonlandığını zaferin direnen halkın olduğunu açıklıyorlar. Welat yoldaş da Nisêbîn direnişinde kahramanca direnerek ölümsüzler kervanına katılıyor.