HABER MERKEZİ
Bir yanmadır fotoğraf çekmek…
Işık filme düşer, filmi yakar…
Işık kalbe düşer, kalbi yakar…
Dağın dışındaki insanlar şimdiye kadar sadece çekilmiş fotoğrafları görebildiler. Ya çekilmeyenler, çekilemeyenler… Sadece kalbimizin gördüğü ve kalbimizin çektiği o fotoğrafları insanlara nasıl ulaştırabiliriz…
Fotoğraf makinesinin deklanşörüne dokunularak yaratılan fotoğraf ne kadar bir zamanı kaplar… Karanlıkların içinden gelen Kürt tarihini anlatacak kaç fotoğraf vardır… Şimdiye kadar çekilenler ne kadar anlatabilirler veya yeterince anlatabilirler mi?
Yıllardır içinde yer aldığım, yaşadığım Kürt dağlarının kaç fotoğrafını çektim tam olarak bilemiyorum ama her defasında yetersizliğin sızısını yüreğimin derinliklerinde yaşadım. Bunu burada söylemem gerekiyor. Fotoğraf makinemin çektiklerinin, kalbimin çektiklerinin yanında hiç denecek kadar az olduğunu düşünüyorum.
Son zamanlarda üzerinde uzun uzun düşündüğüm kalbimin çektiği fotoğraflar var. Hiçbir fotoğraf karesine yerleştiremediğim yüzler, sözler ve ilişkiler var. Fotoğraf makinesinin yetmediği kapsayamadığı zamanlar var.
Bir arkadaşım buna ‘biyolojik fotoğraflar’ diyor. Ben ‘kalbimizin çektiği fotoğraflar’ diyorum. Sanırım aynı şeyi kastediyoruz.
Görüntüleyebildiklerimiz mi çoktur, görüntüleyemediklerimiz mi…
Görüntüleyebildiklerimiz mi bizi biçimlendirir, görüntüleyemediklerimiz mi…
Bir yanmadır fotoğraf çekmek.
Işık objektiften geçer, kimyasal filmin üzerine düşer,
film yanar renge dönüşür. Biz fotoğrafı görürüz. Bir de kalbimizin çektiği fotoğraflar vardır. Işık kalbe düşer. Kalbimiz yanar renge dönüşür. Bu da kalbimiz de kalan fotoğraftır, onu kimse görmez. Bir biz görürüz. Bir tek biz biliriz.
Bir gerilla bir söz söyler. Bir başkası bir şarkı. Bir mermi sesi ulaşır kulağına. Bir yaradan kan akar. Maskeli bir yüz gülümser. Bir kadın uçuruma düşer. Birisi kendine ve herkese ihanet eder. Sen hepsinin fotoğrafını çekersin. Fotoğraf makinen bunların yüzde kaçını yakalayabilir bu tartışılır. Ama kalp hepsini yakalar. İstese de istemese de bunların fotoğrafını çeker. Belki fotoğraf makinesi ile seçme hakkına sahipsindir ama kalbin iyi ve kötü, acı ve neşeli, güzel ve çirkin her yaşananın fotoğrafını çekmek ve saklamakla yükümlüdür. Bunu sen bilmeden, sen farkında olmadan olamadan büyük bir dikkat ve ısrarla yapar ve biriktirir.
Fotoğraf makinesinin çektiği fotoğraflar insanı nasıl etkiler tam olarak bilemiyorum ama kalbimizin çektiği fotoğraflar önce kalbimizi, sonra yüzümüzü ve gözlerimizi etkiler. Kalbimiz de çekilen her fotoğraf kalbimize bir çizgi çeker, kalbimize bir renk düşürür. Kalbimiz de karanlık veya aydınlık bir bölge oluşturur. Ve biz kalbimiz de oluşanlara benzer biçim alırız. Kalbimizin çektiği fotoğraflar bizi oluşturur. Yanı başında birisi vurulur, bu senin kalbine vurur. Bir kadının hıçkırıkları duyulur, gözyaşları kalbimize düşer. Terli bir yüze rüzgar çarpar, kalbimiz serinler. Fotoğraf kalbimiz olur, kalbimiz yüzümüz olur, yüzümüz gözlerimiz olur…
İki yönlü bir ilişkidir fotoğraf çekmek. Fotoğraf gözleri yaratır, gözler fotoğrafı. Bu nedenle kalbin enstantanesi ustaca ayarlanmalıdır ki, kalp yanmasın, çürümesin, yok olmasın. Bir göz nasıl bakarsa, fotoğrafı öyle çeker. Çekilen her fotoğraf gözü dönüştürür, gözü oluşturur. Ve bu şekilde sürüp gider. Bir merdiven gibi birbirini oluşturarak yükselir veya alçalır.
Görmesini bilmek gerekiyor.
Xelil Dağ