HABER MERKEZİ- İran rejiminin örtü mecburiyeti ve hicap polisinin şiddeti, her dönemde iran’da kadınlar için tehdit haline getirilmek isteniyor. Tüm bunlara rağmen kadınlar Jîna Emînî’nin katledilmesinden sonra da her yerde protesto ve eylemleriyle bu rejimin bütün baskılarına son vermek için canları pahasına da olsa mücadelelerini sürdürmeye devam ediyor.
Bu mücadele Jin Jiyan Azadî sloganıyla kadınların yeniden Jin Jiyan Azadî tarihini sorgulamaya götürdü ve mücadelelerine büyük umutlar kattı. “Jin Jiyan Azadî felsefesinin örgütlü gücü ile hesap soracağız! “diyen kadınlar alanlarda eylemleriyle İran rejimini protesto etmekte.
Tüm bunların yanı sıra İran rejimi kadınlara bu şiddeti dayatmakta ısrarlıyken, örtü mecburiyeti ve hicap polisinin şiddetine maruz kalan kadınlar var.
Doğu Kürdistanlı Kürt kadın aktivisti Roya Heshmati’ye parkta başı açık resmini paylaştığı gerekçesiyle 74 kırbaç cezası verildi. Tahran7. Bölge Savcılığı tarafından cezası infaz edilen Roya Heshmati’nin cezası infaz edildiği sırada baş örtüsünü takmadığı için yeni bir ceza ile tehdit edildi.
Kırbaçlandığı sırada “Jin Jiyan Azadî” sloganı ile direnişin süreceğini haykıran Roya Heshmati’nin kırbaç cezası infaz edilirken kafa, omuz, sırt, bacakları hedef alındı. Kırbaç cezası esnasında farklı şiddet türüne de maruz kalan Roya Heshmati; işkencede Jin Jîyan Azadî sloganı attım onurlu bir mücadele yürüttüğüm için cezalar mücadelemi etkilemeyecektir.” dedi.
Yaşananları anlattı
Heshmati, cezayı ve sonrasında yaşananları şu şekilde anlattı: “Bu sabah cezaların infazı için avukatımla iletişime geçtim ve birlikte 7. Bölge adliyesine gittik. Ancak giriş kapısında geri çevrildik ve infaz şubesine giderken başörtümü çıkardım.
Şubedeki yetkili ‘Başınızı belaya sokmamak için başörtünüzü takın’ dedi ama ben ‘Bu kırbaç için geldim, takmayacağım’ diye cevap verdim. Bir yere seslendiler, infazdan sorumlu görevli üst kata çıkıp ‘Başörtünüzü takın ve beni takip edin’ dedi. Ben ‘takmayacağım’ dedim.
‘O zaman ne yapacaksın? Seni nerede olduğunu bilecek şekilde kırbaçlayacağım ve sana yeni bir dosya açacağım, tekrar misafirimiz olman için yetmiş dört kırbaç daha atacağım’ dedi.
Yine takmadım. Aşağıya indik ve alkol içtikleri için birkaç adam daha getirildi. Görevli adam ‘Giymeyecek misin?’ diyerek otoriteyle tekrarladı ama ben yapmadım. İki peçeli kadın gelip defalarca peçemi taktı ama her seferinde başörtümü çıkardım. Arkamdan kelepçeleyip atkıyı üzerime taktılar, ben de birkaç kez peçemi açtım.
Bodruma indik; sonunda demir yataklı bir oda vardı. Yatağın her iki yanında demir kelepçeler ve ayak bileği kelepçeleri vardı ve bu tarafa biraz daha yakın bir yerde şövaleyi andıran demir bir yapıyla tutturulmuştu. Burası bir ortaçağ işkence odasıydı.
Hakim ‘Hanımefendi iyi misiniz? Bir sorununuz var mı?’ diye sordu. Sanki ben yokmuşum gibi cevap vermedim. ‘Hanımefendi, yanınızdayım’ dedi ama cevap vermedim. İnfazdan sorumlu olan adam ‘Ceketinizi getirin’ dedi. Ceketimi ve eşarbımı işkence odasının demir iskeletine astım. ‘Eşarbını tak’ dedi. Ben de ‘Yapmayacağım. Kuran’ı koltuk altına koy, sonra vur’ dedim.
Kadın gelip ‘Lütfen inat etmeyin’ dedi ve atkıyı başıma çekti. Hakim ‘Çok sert vurmayın’ dedi. Adam kararlılıkla omuzlarıma, sırtıma, kalçalarıma ve baldırlarıma vurmaya başladı. Kırbaçların sayısını unuttum ve fısıldadım: ‘Kadın adına, hayat adına: Esaret elbisesi yırtılmıştır. Esaretimizin kara gecesi şafak vakti olacak, bütün taze yaralar iyileşecek, bütün prangalar baltaya dönüşecek.’
Bitti ve dışarı çıktık. Acı çektiğimi düşünmelerine izin vermedim. Hakimin karşısına çıktık. Kapının önünde başımı açtım. Kadın ‘Lütfen şunu giyin’ dedi. Takmadım, hakim odasında yine eşarbı başıma çekti. ‘Biz de bu durumdan memnun değiliz ama bu bir cezadır ve infaz edilmesi gerekiyor’ dedi. Cevap vermedim.
‘Farklı yaşamak istiyorsan ülke dışında olabilirsin’ dedi. ‘Bu ülke herkesindir’ dedim. ‘Evet ama kanunlara saygı duymalısınız’ dedi. ‘Bırakın hukuk işini yapsın, biz direnişimizi sürdüreceğiz’ dedim. Odadan çıktık ve eşarbımı geri attım.”