AMED – Gazeteci meslek örgütleri, Konya’da Kürt aileye yönelik ırkçı katliamı protesto etmek amacıyla gerçekleştirilen eylem ve etkinliklere yönelik polis müdahalelerinde gazetecilerin darp edilmesi ve JinNews muhabirlerinin polis olduklarını söyleyen kişiler tarafından alıkonularak tehdit ve ajanlık dayatmasına maruz kalmasında ilişkin İnsan Hakları Derneği (İHD) Diyarbakır Şubesi binasında basın toplantısı düzenledi. Dicle Fırat Gazeteciler Derneği (DFG), Mezopotamya Kadın Gazeteciler Platformu (MKGP), DİSK Basın-İş ve Türkiye Gazeteciler Sendikası (TGS) Diyarbakır Temsilciliği üyelerinin katıldığı toplantıda, ortak açıklamayı MKGP Sözcüsü Ayşe Güney okudu.
POLİS ŞİDDETİ
Gazeteci meslek örgütlerinin “Bu uygulamalardan vazgeçin: Gazeteciler kimsenin emir eri veya ajanı değildir” başlıklı ortak açıklaması şöyle: “Mevcut iktidarın gazetecilere dönük uygulamaları, artık bir işkence sistemine dönüşmektedir. Gözaltılar, tutuklamalar, açılan soruşturma ve davalar, mesnetsiz yargılamalar hızından hiçbir şey kaybetmiyor. Bununla birlikte bir süre önce Suruç Katliamı anmalarına yönelik, son olarak da Konya’da Kürt yurttaşların katledilişini protesto gösterilerinde, gazeteciler yine kolluk güçlerinin şiddetine maruz kaldılar. İstanbul’da ırkçı/faşist bir güruhun saldırısına maruz kalan gazeteciler Enes Sezgin, Taylan Öztaş, Derya Saadet, Ceylan Bulut, Rojin Altay ve Hayri Tunç darp edildi, görevlerini yapmaları engellendi. Üstüne üstlük 2 gazeteci arkadaşımız saldırıya maruz kalmalarına rağmen polis tarafından gözaltına alındı. Gazeteciler Enes Sezgin ve Taylan Öztaş, gözaltına alındıkları sırada da bu kez polisin şiddetine maruz kaldı. Ayrıca Diyarbakır ve Van’da da gazeteciler polisin saldırısı ve engellemeleriyle karşılaştı. Sahada haber takibi sırasında engellenen ve şiddete maruz kalan meslektaşlarımıza dönük bu uygulamalar aslında gazetecilerin nasıl etkisiz kılınmak istendiğinin açık kanıtıdır.
KANUN TANIMAZ NOKTAYA VARDI
Tüm bunlar yaşanırken, bir de gazetecilere dönük tehdit ve ajanlık dayatması artık çığırından çıkmış vaziyettedir. Geçtiğimiz ay Avrupa’da yaşamını sürdürmek zorunda bırakılan gazetecilere dönük bir ‘infaz listesi’nin kamuoyuna sızması ve gazetecilerin sürekli olarak tehdit içerikli mesajlarla rahatsız edilmesi, gazetecilerin nasıl bir ortamda çalışma yürüttüğünü açıklar nitelikte. Birazdan sizlerle paylaşacağımız son yaşanan iki olay, devletin bazı birimlerinin nasıl pervasızlaştığını ve kanun tanımaz bir noktaya vardığını daha bariz bir şekilde göstermektedir. Tehdit ve ahlaksız dayatmalara maruz kalanların kadın gazeteciler olması ve ülkenin tek kadın ajansı çalışanları olması olayın boyutlarını daha da büyütüyor.
JİNNEWS MUHABİRLERİNE AJANLIK DAYATMASI
28 ve 29 Temmuz tarihlerinde JinNews muhabirleri Gülistan Azak ve Dilan Babat, kendilerini istihbarat birimi mensubu olarak tanıtan kişilerin tehdit ve ajanlık dayatmasına maruz kaldılar. JinNews Amed muhabiri Gülistan Azak, 28 Temmuz günü saat 16.30 sıralarında Diyarbakır’ın Bağlar ilçesi Mavi Köşe Durağı olarak bilinen yerde iki kişi tarafından sivil bir araca bindirildi. Araçta bulunan iki erkek kendilerini istihbarat mensubu olarak tanıttıktan sonra ‘HDP’nin içinde örgüte yakın isimler hakkında senden bilgi almak istiyoruz’ diyerek, kendileri için ajanlık faaliyetinde bulunmasını talep ettiler. Daha sonra da yaptığı gazetecilik faaliyetine ilişkin sıkıştırmaya çalıştılar. Gülistan’ı araç içerisinde kent içerisinde bir süre gezdirdikten sonra, ‘Anlaşıldı sorularımızın amacını anlamıyorsun. O vakit bugünlük böyle olsun. Güven sağlayabiliriz umarım’ diyerek, serbest bıraktılar. Emniyet Müdürlüğü İstihbarat biriminden oldukları anlaşılan bu kişiler, açık ve aleni bir şekilde arkadaşımızı tehdit etmiş, ajanlık dayatmasında bulunmuştur.
Yine JinNews Ankara muhabiri Dilan Babat, 29 Temmuz günü tanımadığı bir kişi tarafından aranarak iletişim kurmak istemiştir. Söz konusu kişi iki yıl önce işyerine giderken Dilan’ı durdurmuş; kimliğini gösterip, kendisini emniyet istihbarat üyesi olarak tanıtarak, ‘Seninle bir çay içelim, konuşacaklarımız var, hayatının heba edilmesini istemiyoruz’ demiş, Dilan’ın tepki göstermesi üzerine ‘seni muhakkak arayacağım’ diyerek, kendisinden uzaklaşmıştır. Dilan bu olaydan uzun bir süre sonra ‘KOD Adım Yeşil’ adlı bir dijital medya hesabı üzerinden tehditler almaya başladı. Her ne kadar fazla ciddiye almasa da 29 Temmuz’da yeniden kendisini Hakan olarak tanıtan istihbarat elemanı tarafından aranınca, durumun vahametinin farkına varmıştır. Arayan bu kişinin, iki sene önce fiziki olarak kendisini rahatsız eden kişi olduğunu anlayan Dilan, her ne kadar aradığı telefonu engellese de birkaç kez daha bu kişinin normal hat ve özel numaralardan arama tacizine maruz kalmıştır.
SALDIRILARI KABUL ETMİYORUZ
Yaşanan her iki olay aslında ne kadar ciddi bir tehditle karşı karşıya olduğumuzu bir kez daha gözler önüne sermektedir. Her iki kadın gazeteci, devletin istihbarat birimlerinden olduğunu söyleyen kişiler tarafından tehdit ve ajanlık dayatmasına maruz kalmışlardır. Geçtiğimiz yıllarda gazetecilere dönük benzer yaklaşımları göz önünde bulundurduğumuzda, bu olayın öyle basit bir şekilde geçiştirilemeyeceğini kavramamız gerekmektedir. Bu nedenle bizler gazeteci örgütleri olarak yaşanan her iki olayı ve benzer şekilde gazetecilere yönelik saldırıları kesinlikle kabul etmediğimizi ve sert bir şekilde kınadığımızı belirtmek istiyoruz.
GAZETECİLER EMİR ERİ DEĞİLDİR
Gazeteciler, kamuoyunun bilgilenmesi, halkın haber alma hakkının teminatı kişilerdir. Kimsenin emir eri veya casusu/ajanı değildir. Gücünü mesleğinden ve okuyucusu/takipçisinden alır. Devletin ilgili organları da bir bilgiyi ancak gazetecinin haberini yayınladığı açık kaynaklardan alabilir. Bunun dışında farklı bir taleple gazeteciye yaklaşmak en hafif tabiriyle ‘suç’tur. Biz bu suçu işleyen kolluk güçlerinin bir an önce bu uygulamalarından vazgeçmeye çağırıyoruz. Arkadaşlarımızın bireysel hukuki başvuruları haricinde, buradan bir kez daha bu kişiler hakkında suç duyurusunda bulunuyoruz. Ayrıca başta İçişleri Bakanlığı olmak üzere devletin ilgili organlarına gazetecileri kriminalize eden, sahada onlara şiddet uygulayan değil, onlara sağlıklı çalışma şartlarını oluşturacak çabalar içerisinde olmasını salık veriyoruz. Gerçeğin yanında yer alan ve halkın haber alma hakkını savunan gazetecileri de bu tür uygulamalara karşı dayanışmalarını büyütmeye ve seslerini yükseltmeye çağırıyoruz.”
DAYANIŞMA ÇAĞRISI
Azak, maruz kaldığı durumu anlatarak, “Bu saldırılar mesleğe dönük saldırıların parçasıdır.Kürt basınına yönelik saldırıların parçasıdır. Bunun önüne dayanışmayla geçilebilir” dedi.
DFG: GAZETECİ ENGELLENİYOR
DFG Eşbaşkanı Serdar Altan, gazetecilere yönelik artan polis şiddetine değinerek, “Gazetecilerin kriminalize edilme çabası var. Her yol ve yöntem deneniyor. Sahada görevini yapması engelleniyor. Açılan soruşturma ve davalarla bir bütünen gazeteci engelleniyor. Gazeteciye dönük sistematik hedef alma söz konusu. Bir kez daha gazetecilere yönelik, JinNews muhabiri arkadaşlarımıza yönelik saldırıları kınıyoruz” diye konuştu.
İHD: BASIN ÖZGÜRLÜĞÜNE MÜDAHALE
İHD Diyarbakır Şubesi Başkanı Abdullah Zeytun, kötü muameleye maruz kalan gazetecilerle dayanışma içerisinde olduklarını belirterek, “Yaşanan durum, Türkiye’de basın özgürlüğü meselesine ne derece uzak, aykırı eylemler olduğunu gösteren birer örnek. Yapılan başvurularda da görüldüğü üzere kolluk tarafından insanlar yasadışı şekilde ifade vermeye zorlanıyor. Bu durumun hukuksuz olduğunu ifade etmekle birlikte kolluk birimlerinin bu şekilde rahat hareket etmelerinin kendileri üzerinde denetleyici bir mekanizmanın olmayışını ifade edelim. Bunlar tümüyle halkın bilgi almasını engelleyecek, aynı zamanda basın özgürlüğüne yönelik müdahalelerdir” diye belirtti.
Zeytun, şunları söyledi: “Bütün zorluklara rağmen halkın haber alma hakkını savunan, kötü muamelelere ve baskılara maruz kalan basın emekçisi arkadaşlarımızın yanında olduğumuzu, her türlü hukuki yardım ve dayanışmayı göstereceğiz.”
MGKP: TEŞHİR ETMEYE DEVAM EDECEĞİZ
MGKP Sözcüsü ve JinNews editörü Ayşe Güney, hedef alınmalarının nedenlerini bildiklerini dile getirerek, sözlerini şöyle sürdürdü: “Bize ajanlık dayatan, bizi sürekli telefonlarla ve sosyal medya hesaplarımızdan tehdit eden erkek zihniyetini, devlet zihniyetini çok iyi tanıyoruz. Onun karşısında mücadele eden temel bir güç olduğumuzun bilincindeyiz, bunun sorumluğunun da farkındayız. Bu yüzden hedef alındığımızı, büyüyen kadın mücadelesinin parçası olduğumuz için hedef alındığımızın bilincindeyiz. Şaşırmıyoruz. Bu bir teşhirdir. Son dönemde çok sayıda taciz, tecavüz teşhirleri oldu. Bu da devletin bize dönük hem Kürt kadınlarına hem Kürt kadın gazetecilerine dönük yapmış olduğu tacizin, tehdidin teşhiridir. Hem kadın örgütlerine gazetecilerle dayanışmayı büyütmek için hem de gazeteci arkadaşlarımıza yaşadıkları bu olumsuz tablo karşısında sessiz kalmayarak, seslerini yükseltmeye çağırıyoruz.
Biz halkı ve büyük bir mücadele verdiğimizi biliyoruz. Cesaretimizi çok büyük bir kadın mücadelesinin mirasından alıyoruz. Korkmuyoruz, bedeli ne olursa olsun, ödüyoruz, ödemeye de devam edeceğiz. Bu tehditlere, dayatmalara, baskılara, tutuklamalara, ölüm tehditlerine asla göz yummayacağız. Hakikatin yanında, halkın yanında haber yapmaya devam edeceğiz. Korkmuyoruz. Biz devletin, erkeğin şiddetini tanıyoruz, onlar da bizi çok iyi tanıyorlar. Asla boyun eğmeyeceğimizi onlar da çok iyi biliyorlar. Bu politikaların da özel savaş politikaları olduğunu, özellikle Kürt basınının, Kürt kadının basınının hedef alınarak bu savaş politikasının bir parçası haline getirilmeye çalışıldığını biliyoruz. Biz bu politikaları teşhir etmeye devam edeceğiz, yazmaya devam edeceğiz. Bu yolda yürümeye devam edeceğiz.”