HABER MERKEZİ
Kuşkusuz, gençlik kesiminin toplumsal yapıda ve toplumsal hareketlerde önemli bir yeri ve rolü var. Bunu genel planda herkes biliyor ve ifade ediyor. Söz konusu soru kapsamında her şeyden önce toplumsal yapıda gençliğin yerini, rolünü anlamak ve tanımlamak gerekiyor. Toplumların düşünce olarak, dinamizm olarak en yeni, yorulmamış, yıpranmamış, en dinamik kesimi kuşkusuz gençlik oluyor. Gençlik gelecektir, deniyor. Gençliği olmayan ya da genç nesil yetiştiremeyen, gençliğini eğitemeyen toplumların geleceğinin olamayacağı genel yaşam gerçeği olarak ifade ediliyor. Değişimi-dönüşümü gerçekleştirecek, toplumda yenilik yaratacak, toplumu yeniden yapılandıracak kesim gençlik oluyor. Bu çerçevede gençliği geleceğin toplumu, yeni toplumun yaratıcı gücü olarak tanımlamak mümkün. Tabii bu bakımdan da bugünkü toplumu anlamak kadar yarının toplumunun nasıl olacağını öngörmekte de gençliğin durumunun değerlendirilmesi önemli oluyor. Kendi varlıklarını, kültürlerini, geleneklerini sürdürebilmek için genç nesli yetiştirmeye önem veriyorlar. Hem fiziki olarak hem düşünsel olarak gençliğin kendilerini temsil edecek düzeyde oluşmasını, şekillenmesini esas alıyorlar. Bu anlamda gençliğin eğitimi, şekillendirilmesi önem taşıyor. Toplumsal yapı genç kuşağı hem gözbebeği gibi koruyor hem de kendini temsil edecek biçimde eğitmeye çalışıyor. Ne kadar güçlü bir gençliğe sahip olursa ve gençliği ne kadar kendi değerleriyle eğitirse geleceğini o kadar garantilemiş oluyor. Buna hem inanıyor hem de bunu bir gerçeklik olarak yerine getirmeye çalışıyor.
Yaşanan süreçte toplum açısından gençlik çok belirleyici gibi görünmeyebilir ama aslında geleceğin öngörülmesinde belirleyici olma konumuna sahiptir. Bu da gençliği yeninin, güzelin, geleceğin temsilcisi kılıyor. Bir tür toplumun geleceğini ifade ediyor. Toplumsal yapının temsilciliği oluyor. Tabii bu da toplumsal harekette bir tür öncülük konumunu ifade ediyor. Çeşitli kesimler zaman zaman kendi yaşamları gereği toplumsal harekette çeşitli düzeylerde etkin rol oynasalar da, gençliğin rolü toplumsal harekette sürekli önde, öncü düzeyde, esası ifade eden düzeyde oluyor. Genç nesil yetiştiremeyen, gençliğini koruyamayan, eğitemeyen toplumlar, geleceği güçlü bir şekilde öngöremezler. Bu bakımdan gençlik yakın geleceğin toplumunu oluşturuyor. Bu tüm toplumlar açısından sürekli yaşam diyalektiğinin bir gerçeği olarak yaşanıyor. Aynı zamanda gençlik en dinamik, taze, toplumsal özgürlüğü ve eşitliği en çok arayan, iktidarın-devletin kirine pasına bulaşmamış, demokratik toplum ve özgür birey olmada, demokratik komünal yaşamı öngörmede en açık bir duygu ve düşünce sistemini yaşayan kesim olma özelliğini de taşıyor. Yeniliğe, özgürlüğe, eşitliğe, dayanışmaya, paylaşıma, bir de örgütlenmeye açık, dinamik, mücadeleci, cesur, fedakar olma özellikleri taşıyor.
Toplumsal hareketlerin en etkin, öncü ve en mücadeleci gücü gençlik oluyor
Toplumsal hareketler açısından ele alındığında, genel bir doğru olarak; toplumlara düşüncenin dışarıdan götürüldüğünü bütün sosyologlar kabul ediyorlar. Sosyal bilimciler böyle bir değerlendirmede birleşiyorlar. Devrimci önderler de böyle bir durumu kabul ediyor, doğru görüyorlar. Topluma bilinç dışarıdan götürülüyorsa bu bilinci dışarıdan götüren dış kesim kim oluyor? Bunu aydınlar olarak tanımlıyorlar. Aydınlar da bu anlamda bir toplumun geleceğinin ve toplumsal yaşamın belirlenmesinde, düşüncenin toplumsallaşmasında öncü bir rol oynuyorlar. Pozitivist yaklaşımların öngördüğünün tersine, çok daha etkili role sahiptirler.
Önder Apo, Demokratik Ulusu, düşünce ve kültür birliği toplumu olarak tanımladı. Kültürel birliğin, düşüncenin toplum olmadaki çok önemli, belirleyici rolünü ifade etti. Bu bakımdan demek ki düşünce gücü olma, toplum olmada büyük önem arz ediyor. Çünkü; toplumun yaşam özelliklerini tanımlıyor, toplum için nasıl bir gelecek öngörmenin doğru ve gerekli olduğunu bu kesimler temsil ediyorlar. Bu anlamda, bilincin aydınlar tarafından oluşturulma ve topluma taşırılma durumu bir gerçek olarak yaşanıyor. Fakat toplumsal devinimin, hareketin toplumsal gücü olarak her zaman gençlik önemli bir rol oynuyor. Böyle bir devinimde zaman zaman farklı toplumsal kesimler etkili olsa da, gençlik her zaman en etkin, en öncü rol oynayan kesimler içerisinde yer alıyor. Bu bakımdan da toplumsal hareketlerin en etkin, öncü ve en mücadeleci gücü gençlik oluyor. Bu noktada aydınlar için toplumun beyni denirse; o beynin ortaya çıkardığı düşünceleri örgüte ve eyleme dönüştüren, onu yönlendiren, yürüten, koordine eden motor güç de gençlik oluyor.
Gençliğin toplumsal hareketlenmede de böyle bir yeri ve rolü var. Şimdi bütün bunlar ışığında Kürdistan gerçeğine baktığımızda, özellikle de PKK’nin ortaya çıktığı Kürdistan koşullarını ele alıp değerlendirdiğimizde, durum çok daha ilginç, farklı verileri de içeren bir özelliği yansıtıyor. Örneğin; Kürt toplumunun genç bir toplum olduğunu öncelikle vurgulamak gerekiyor. 20. yüzyılın ortası ve son çeyreğinde, dünyanın birçok alanında toplumlarda yaşlılık oranı artarken, genç nesil yetiştirmek son derece dar ve sınırlı kalırken, Kürt toplumu bunun tersi bir durumu yaşıyor. Özellikle kapitalist modernitenin çok etkin ve önde olduğu toplumlarda, günlük maddi yaşama kendini kaptırmış insanlar adeta geleceği unutan, öngörmeyen, geleceği kendileriyle sınırlayan bir ruh halini, düşünceyi bilerek ya da bilmeyerek yaşıyorlar. Birçok toplumda geleceğini var edecek genç nesil oluşturma ciddi bir sorun haline gelmiş bulunuyor. Bu çerçeveden bakıldığında Kürt toplumunun genç bir toplum olduğunu, nüfus yoğunluğu olarak toplumun yüzde 60-70’inin neredeyse gençlikten oluştuğunu görüyoruz. Çocuklar ve gençler toplumun yüzde 80’ini aşıyor. Bu anlamda Kürdistan’daki durumu ele almak, değerlendirmek gerekiyor. Kuşkusuz bunun nedenlerini başka biçimlerde de değerlendirebiliriz. Toplumsal yapının güçlülüğü, toplumun gelecek öngörmesi kadar, Birinci Dünya Savaşı’nın ortaya çıkardığı küresel siyasal sistemin Kürtler için öngördüğü soykırımla bağını başat olarak görmek gerekiyor. Topluma siyasi ve askeri bakımdan soykırımı dayattıkça, bunu gerçekleştirmek üzere de çok yönlü bir imha saldırısı yürütüldükçe, toplum geleceğini daha fazla genç nesil üretmekte, yetiştirmekte arıyor, bulmaya çalışıyor. Bu çok önemli, anlaşılır bir durum olarak ortaya çıkıyor, yaşanıyor. Bu da Kürt toplumunu 20. yüzyılın sonunda, 21. yüzyılın başında dünyanın en genç, dolayısıyla en dinamik, mücadeleci toplumlarından biri haline getiriyor. Kürt toplumsal yapısı ve onda gençliğin rolü açısından Kürdistan’a baktığımızda, öncellikle küresel kapitalist modernite sisteminin egemen alanlarının tersine, Kürdistan’da böyle bir gerçekliğin yaşandığını görüyoruz.
Aydın kırımı aslında toplumun geçmişle bağının kırılması için yapılıyor
İkinci temel farklılık; toplumsal hareketleri oluşturan, yönlendiren aydınlar bakımından yaşanıyor. Toplumsal hareketin beyni olarak geleceği öngörüp, bunu topluma taşıyan aydın kesim bakımından Kürdistan önemli bir farklılık ifade ediyor. Bu farklılık gençliğe göre tersi bir durumu içeriyor. Kapitalist sistem altındaki dünya genelinin tersine Kürt toplumu genç bir toplum olurken, kapitalist modernite merkezlerinin düşüncede yoğunlaşma, derinleşme, bu temelde aydın kesimler yetiştirmesinin aksine, Kürt toplumunda aydın kesimin bilinçli ve planlı sömürgeci-soykırımcı saldırılar karşısında ezildiğini, imha edildiğini görüyoruz. Planlı ve örgütlü bir biçimde geliştirilen saldırılarla aydınlanmanın hem önü alınmaya hem de bu yönlü gelişmeler ezilmeye, yok edilmeye çalışılıyor. Bu konuda idamlardan tutuklamalara, sürgünlerden ka§çırtmaya kadar her türlü yöntem deneniyor. Düşünceden kaçma, düşünce gücü haline gelmeme, Kürt toplumuna, insanlarına dayatılıyor.
Buradan baktığımızda, özellikle Birinci Dünya Savaşı’nın ortaya çıkardığı siyasi sistemin uygulanmaya çalışıldığı dönemler içerisinde, farklı Kürdistan parçalarında, farklı zamanlarda olsa da, hepsinde benzer bir biçimde ciddi bir aydın katliamının yaşatıldığını görüyoruz. Toplumun siyasi-askeri bakımdan ileri gelenleri, egemen olanları da benzer biçimde planlı, örgütlü kat-liamlara tabi tutuluyorlar. Fakat en çok, sürekli katledilmeye, yok edilmeye çalışılan kesim aydın kesim oluyor ve bu giderek toplumun geleceğini öngörecek bir aydın kesimin ortada kalmaması düzeyine kadar vardırılıyor. Böylece, topluma gelecek öngörecek, bilinç oluşturacak, bunu taşıyacak bir öncü aydın kesimin kültürel soykırım gereği yok edildiğini, ortada bırakılmadığını görüyoruz. Özellikle 20. yüzyılın son çeyreğine gelindiğinde Kürdistan’da ortaya çıkan bir durum da bu oluyor.
PKK’nin oluşumuna Önder Apo’nun düşüncesinin yön verdiği aydın gençlik kesimi öncülük ediyor
Böyle bir ortamda Kürdistan’a özgü olan, yeni olan bir gerçeklik, aydınlanma ile gençliğin iç içe geçmesi gibi bir durum yaşanıyor. Yeni genç nesilde bir bilinçlenme, dünyayı tanıma, aydınlanma yaşanıyor. Bu durum; Kürt toplumunun düşünce gücünü, toplumun beyinsel gücünü kültürel soykırım gereği kendi çıkarı için kullanmak isteyen sömürgeciliğin, soykırım rejiminin eğitimi ile oluşuyor. Aslında aydın olma ile genç olma bir yerde iç içe geçiyor. Bunu Önder Apo, “aydın gençlik’’ kesimi olarak ifade etti, tanımladı. Genel toplumsal yapıların gidişatından farklı, genel teorik doğruların ifade edilmesinden ayrı olarak, Kürdistan’daki somut durumu ‘aydın gençlik’ olarak tanımladı. Gençliğin en çok yönlendirici, örgütleyici, öncü kesimi olarak; yüksek okula, üniversiteye ulaşmış gençliği esas aldı. Aydınları kültürel soykırım kıskacı altında yok edilmiş toplumun yeni aydın düşünce gücü olarak yüksek okullarda, üniversitelerde okuyan gençleri gördü. Toplumun düşünen, gelecek öngören farklı bir beyni ortada bırakılmamıştı. Bu, kültürel soykırımın bir gereği olarak yapılıyordu. Bir dönem Önder Apo, kültürel soykırımın temel özelliklerinden bir tanesi ve birincisine, “zihniyet kırımı’’, “düşünsel sömürgecilik’’ dedi.
Kürdistan toplumunun diğer bir özelliği; tarihten yoksun kılınması, tarihten koparılması, geçmişle bağının kesilmesidir. Aydın kırımı aslında toplumun geçmişle bağının koparılması için yapılıyor. Bir toplumu geleceksiz bırakmak istiyorsanız onu geçmişsiz kılmak, tarihsiz kılmak gerekiyor. Tarihi olmayanın gelecek öngörüsü de olamıyor. Genel bir kural, geçmişi olmayanın geleceği de olmaz deniliyor. Böyle bir bilinçli, planlı ve örgütlü saldırı içerisinde aydın kırımı, buna dayalı olarak toplumun tarihsel geçmişinden kopartılması gerçekleştirilmeye çalışılıyor. Böyle bir ortamda da yeni bir gençlik ve yeni bir aydınlanma ortaya çıkıyor. Önder Apo’nun aydın gençlik diye ifade ettiği, tanımladığı aydınla gençliğin iç içe geçmiş olma durumu bu biçimde yaşanıyor. Bir iç içelik ve bütünlük ortaya çıkıyor.
Bunun olumlu-olumsuz yanları nedir diye sorgulanıp değerlendirilmek istendiğinde şunu görüyoruz: Evet, aydın olma ve genç olma bakımından yeni bir iç içe geçmiş toplumsal kesim ortaya çıkartılmaya çalışılıyor ama bu hangi toplumun aydını, hangi toplumun genci sorusunda muğlaklık yaşanıyor. Bir netlik ve somutluk içermiyor. Biyolojik orijin olarak, fiziki yapı olarak Kürt toplumu içerisinden çıkan aydınlar ve gençler oluyorlar ama duygu, düşünce, zihniyet bakımından Türkleştirilmeyi, asimile edilmeyi öngören, planlı bir eğitim sistemi içerisinde ortaya çıkartılıyorlar. Bu noktada, kimin aydını olacak, kimin genci olacak sorusu muğlak kalıyor. Böyle eğitilmiş, genç aydın kesimi ortaya çıkartmaya çalışan kesimler, aslında onlara bir gelecek öngörüyorlar, bir tanım getiriyorlar. Bunu kültürel soykırımın bir gereği olarak yapıyorlar, asimilasyon temelinde gerçekleştiriyorlar ve böylece bir Kürt aydınlaşması ve gençleşmesi değil; Kürt soykırımının bu biçimde gerçekleştirilmesi öngörülüyor.
Söz konusu aydınlaşma ve genç-leşme aslında Kürdistan’da, Kürt toplumu üzerinde Türk uluslaşmasının egemen olması, hakim hale gelmesi temelinde yapılıyor ve söz konusu aydın gençliğin kültürel soykırımın öncülüğünü yapması öngörülüyor, hedefleniyor. İşte burada aydın sorgulayıcılığı ile gençlik arayışçılığı bu hedefi boşa çıkartan, bozan bir rol oynuyor. Böyle bir aydınlaşma ve gençleşmeyi yaratanlar, bunu bilinçli, planlı bir biçimde örgütleyip gerçekleştirenler, bunu Kürt soykırımının temel bir yöntemi olarak, Kürdistan’da Türk uluslaşmasını gerçekleştirecek bir öncü gücün ortaya çıkartılması amacıyla yapıyorlar ama ortaya çıkarttıkları güç tabii kendilerinden isteneni, kendilerine dayatılanı olduğu gibi kabul etmiyor, edemiyor. Bir iç sorgulama yaşıyor. Çünkü; içinden çıktığı bir toplumsal gerçeklik de var. Onunla bağ kurabildiği, bu bağlamda o toplumun geleceği hakkında fikir-düşünce edinebildiği, tarihe ilgi duyup araştırabildiği ölçüde kendisinden istenenin tersine, Kürt aydını, Kürt genci olma tutumu, özelliği gelişiyor. Tabii, bunlardan uzak kalır, verili olanları, kendisine dayatılanları esas alırsa o zaman Türk dilinin, kültürünün, düşüncesinin, dolayısıyla Türk uluslaşmasının önemli bir temsilcisi, Kürt soykırımını gerçekleştiren öncü bir gücü olma durumunu yaşayabiliyor.
İşte böyle bir durumun yaygınca ortaya çıktığı bir ortamda Önder Apo’nun çıkış yaptığını, Kürdistan’ın ve Kürt toplumunun özgürlüğü, bağımsızlığı ve demokrasi için duygu, düşünce, örgüt ve eylem üretme fikrine ve kararlılığına ulaştığını biliyoruz. Burada aslında Önder Apo’nun, kültürel soykırımın öngörüp planlı olarak yürüttüğünün tersine bir duruş ve eylem geliştirmesi ve yaşam arayışına girmesi ile Kürt toplumsal hareketlenmesine öncülük eden bir aydın gençlik oluşumu, PKK gerçekliği biçiminde ortaya çıkıyor. PKK’nin oluşumuna Önder Apo’nun düşüncesinin yön verdiği aydın gençlik kesimi öncülük ediyor. Bu anlamda PKK bir gençlik hareketi olarak doğuyor. Önder Apo bir gençlik önderliği olarak ortaya çıkıyor. Bu, hem çağ olarak öyle hem de düşünce ve eylem alanı olarak öyle. Yüksek öğrenim gençliği içinde ortaya çıkıyor. Türkiye devrimci gençlik hareketiyle yakın ilişki içerisinde kendisini var ediyor. İlk örgütlenmesini, eylemini gençlik hareketi içinde gerçekleştiriyor. Hem 12 Mart 1971 darbesi öncesinde hem darbe sürecinde, özellikle de darbe sonrasında, Türkiye genelinde devrimci gençliğin örgütlenip eyleme geçmesine öncü düzeyde katılıyor. Ankara Demokratik Yüksek Öğrenim Derneği-ADYÖD pratiği bunu açıkça gösteriyor. Ama burada daha öncekilerden ve kendi dışında olanlardan bir farkı var: Türkiye devrimci gençlik hareketi için düşünce ve eylem örgütlerken, bunun içinde Kürt gerçeğini, Kürt varlığını, Kürt özgürlüğünü de öngören, bu anlamda Birinci Dünya Savaşı sürecinde küreselleşen kapitalist modernite sisteminin ortaya çıkardığı Kürt sorununa çözüm arayan bir düşünce ve eylemi de bunun içine koyuyor.
Türkiye devrimci gençlik hareketinin örgüt ve eylem haline gelmesinin temel bir ilkesi, hareketin çözmesi gereken temel sorunlardan bir tanesi olarak Kürt sorununu esas alıyor, ortaya çıkartıyor, öngörüyor. Sorunun kaynağını, nedenlerini, amaçlarını, dolayısıyla çözüm yöntemlerini düşüncede ve fiiliyatta ortaya çıkarıyor. Devrimci gençlik hareketini, onun etrafında Türkiye Sosyalist Hareketini teorik olarak, örgütsel ve eylemsel olarak yeni bir duruşa taşıyor. Onda var olan eksikleri gidermeyi ve yanlışlıkları düzeltmeyi amaçlayan; onu Türkiye Cumhuriyeti sınırları içerisinde ortaya çıkartılan toplumsal gerçekliği daha doğru anlayan ve dolayısıyla ona temel çelişkilerini çözme temelinde öncülük edecek daha doğru bir bilinç ve örgüt vermeyi hedefleyen bir düşünce sistemini ortaya çıkartıyor. Aslında bu gerçekliği görmek lazım. Şimdi genç başlamanın bütün boyutlarını, verilerini burada görüyoruz.
PKK Yürütme Komitesi Üyesi Duran Kalkan ile PKK’de gençliğin rolü ve önemi üzerine 2019 Ocak ayında alınan bir röportaj.
Devam Edecek…
Duran KALKAN