HABER MERKEZİ-NÛÇE CIWAN
EFRÎN’E DAİR…
Kaç kulağı olmalı ki insanın ağlayanları duyabilsin ve kaç insan hayatını kaybetmeli ki artık bu kadarı fazla diyebilsin.
Top ve uçak sesleri altında bu yazıyı yazarken ‘’ Çağın Direnişi:EFRÎN’’ 16. gününü geride bıraktı. Direniş, irade ve umutla geçen on altı gün… Efrîn Amanoslar’a sırtını vermiş Hatay, Kilis, Antep, Azez ve İdlib’e komşu nari ve zeytiniyle ünlü. Yaz kış envayi çeşit meyvesi olan bir kent. Sulak olmasından kaynaklı eski adı Avrin olan bir Kürt kenti ancak zamanla Araplarında bölgeye yerleşmesiyle beraber kültürel etkileşim sonucu adı Efrîn oluyor. Arap alfabesinde olmayan v doğal olarak yerini f’ye bırakıyor. Avrin’i ise yaşlıların lugatında, dükkan ve çocuk isimlerinde görmek mümkün. Bunun yanı sıra kentin en büyük hastanesinin de ismi. Verimli kahverengi toprağı ve göz alabildiğince yeşil ovalarıyla dört mevsim renk cümbüşü. Hitit ve Roma döneminden kalma tarihi eser, yazıt ve tapınaklara sahip. Bunların bir çoğu faşist Erdoğan rejiminin saldırıları sonucu ya tahrip oldu ya da yok oldu. Yerli halkın nüfusu 500 bin ancak Halep, Azez ve İdlib’teki savaş ve çatışmalardan sonra nüfusu 1 milyona yaklaştı. Farklı ulus mezhep ve dinleriyle tam bir kültür mozayiki. Kürt, Arap, Ezidi, Alevi, Türkmen, Asuriler’in birlikte yaşadığı kadim bir kent.
2013 yılında yer yer çetelerin saldırısına uğrasa da Suriye savaşından bu yana Suriye ve Rojava’nın en sakin kentlerinden biri. Suriye savaşından sonra merkezi elektirik sistemi ortadan kalkmış halk elektirik ihtiyacını ortak kullandıkları jeneratörlerden karşılıyor. Jeneretör seslerini saymazsak sessiz ve huzurlu bir kent. Şimdilerde ise top, uçak ve mermi sesleri jeneratör sesini bastırıyor. İnsanları doğal, üretken, emekçi ve tabiki yurtsever ve de oldukça direngen. Okuma yazma oranı yüksek, sanat ve kültür alanında gelişkin. Toprağına, ağaçına ve ülkesine bağlı bir halk. Neredeyse her evde YPG ve YPJ’ye katılım var.
Son yıllarda ise sürekli faşist Erdoğan devletinin tehditleriyle karşı karşıya kalmış son olarakta 20 ocak tarihinde 72 uçaklık hava saldırıysıyla savaş başladı. Erdoğan bir gece ansızın gelmedi bağıra bağıra bir gündüz vakti geldi ama acısı uzun sürecek bir yola girdi. Musolini, ‘’Dünya yüksek sesle konuşanları dinler’’ dedi. Dünya Musolini’yi dinlemedi. Erdoğan yüksek sesle konuşuyor dünya bu çığırtkanlığı dinlemeyecek. 16 gündür hiç aralıksız saldırılar devam ediyor. İlk günlerde ki korku çoktan yerini cesaret, öfke ve umuda bıraktı. Yaşam normal akışına girmiş durumda. Şehrin sokaklarındaki dükkanlar geç saatlere kadar açık. Dış göçten ziyade daha çok çatışmanın yoğun olduğu köylerden şehre doğru bir akış var. Ve genel olarak halk sonuna kadar Efrîn’de kalma üzerinden hazırlığını yapıyor. Çünkü savaş mevzilerinde özgürlüğü için, ülkesi için savaşanlar kendi çoçukları. Ne çoçuklarını ne de her santimini emekle inşa ettikleri topraklarını bırakmaya niyetleri yok. Direngen ve boyun eğmeyen bir halk. En iyi mesajı 4 şubatta yani direnişin 16. gününde verdiler. Binler özgürlüğe aktı. Kadınıyla, erkeğiyle genciyle, yaşlısıyla ve çoçuklarıyla boyun eğmeyeceklerini gösterdiler. Daha fazlası sonuna kadar çoçuklarının arkasında yürüyeceklerinin mesajını verdiler. Çok etkileyiciydi. Bir taraftan top ve çatışma sesleri diğer taraftan özgürlük nidaları. Üstelik orda bulunan hiç kimsenin can güvenliği yoktu. Çünkü neredeyse her gün şehir merkezi başta olmak üzere rastgele top atışları yapılıyor ve onlarca sivil bunun yarısı da çoçuk hayatını kaybetti. Yüksek bir binanın tepesinde kalabalığı izlerken aklıma Marquez’in şu sözü geldi; insanın oturduğu toprakların altında ölüleri yoksa, o adam o toprağın insanı değildir. Bu toprakların altında bu insanların ölüleri var ve bu insanlar bu toprakların adamları ve kadınları. 16 gündür devam eden yoğun bombardımana karşılık iradeleriyle savaşıyorlar. Bunun başka açıklaması yok. Teknolojiyle donanmış topları ve uçakları yok inançları, iradeleri var ve topraklarına bağlılıkları bir de öfkeleri… En çokta Barin Kobani’nin cenazesine yapılan vahşete karşı öfke var. Yaşarken yenemedikleri kadını cansız bedeni üzerinden tahakküm kurmaya çalışıyorlar. Halk bunun farkında. Ve YPJ savaşçıları en büyük moral kaynakları. Şiddetli şavaş olmasına rağmen bir trajedi havası yok aksine olumlu ve umutlu bir atmosfer var. Operasyonun adının Zeytin Dalı Harekatı olarak açıklanması Erdoğan açısından büyük bir talihsizlik olarak yorumlanıyor. Çünkü bu topraklarda zeytin kutsaldır. Üzerine şarkılar yapılmış, şiirler yazılmış. Geçim kaynağının yanında emek ve kültürle özdeştir. Ve Zeytin Dalı işgalin değil, direnişin sembolü olmuş durumda. Her yürüyüşte halk toprağına, ülkesine sarılır gibi zeytin dalına sarılıyor. Tam da Filistin Özgürlük şarkısında söylendiği gibi; güçlü bir duruşla yürüyorum, gururla yürüyorum. Bir elimde zeytin dalı ve kefenim elimde yürüyorum. Yürüyorum ve yürüyorum…