HABER MERKEZİ –
Kültür bir toplumu var eden onu öz değerleriyle insanlık tarihinde görünür kılan bütün maddi manevi değerlerinin toplamıdır. Her toplumun kendisine has öz değerleri vardır. Toplum kültürleşerek değer üretmiştir, Yaşam örmüştür, birarada yaşamanın imkanlarını oluşturmuştur, ilke, ölçü, ahlak oluşturmuş, koşullar geliştirmiş, yaşam kurallarını yaratmıştır, moral ve coşkusunu geliştirmiş, tarz, tempo ve dilini yaratmıştır, etik, estetik değerlerini oluşturmuş, yaşama güzellik, sanatsallık katarak doğru yaşamanın toplumsallığını kurmuştur. Bunu da her şeyden kutsal saymışlardır. İnsan Toplumsuz yani Kültürsüz yaşanamayacağını, bunun bir ölüm, yok olma olduğunu daha en başından tespit etmiş, bütün gelişimini buna bağlayarak kutsallık derecesinde bağlanmıştır. Bunun inancını, ahlakını, bilincini, ibadetini, ritüellerini, yaşam biçimini oluşturmuştur. Buna karşı durmayı, buna gelmemeyi en büyük ayıp olarak görmüş ve lanetlemiştir. Güdüsel, bilinçsiz, bireyci, mülkiyetçi yaşamı red etmiş bunları en aşağıllık yaşam biçimi olarak değerlendirmiştir. Kültür bir toplumun yaşam biçimi, kimliği varlık-yokluk gerekçesi olmuştur.
Her toplum kendini bununla var etmiştir. Ahlaklı yaşamanın gereğini de insan buna bağlamıştır. Bu açıdan ahlaklı olmayı özgürlükle eş değer tutmuşlardır. Toplumlar varlığını ve özgürlüğünü yani toplumsallığını korumak için en çok önem verdikleri de gençler olmuştur. Çünkü gençler bir toplumun geleceği, yarınıdır. Gençliği toplumsal bir kültür ve değer durumlarından uzaklaşan bir toplum değerini yitirir ve kültürsüzleşir. Toplumlar bunun için sürekli gençlerin gelişimine önem vermişlerdir. Çünkü gençliği gelişmeyen bir toplum gelişemez. O açıdan toplumsallığı kutsal gördükleri oranda gençlere değer vermişler önemsemişlerdir. Gençlerde bu bilinçle toplumu ve toplumunu oluşturan öğeleri, kültürü kutsal görmüşler sahip çıkıp sürekli geliştirip büyütmüşlerdir. Eğer bir toplumun, bir halkın gençleri değer, kültürel olarak biterse o toplum da biter. Kültür olarak, ahlak olarak, toplumun yaşam ve değer yargıları olarak, ilke ve ölçüleri olarak yaşamaktan bahsediyoruz. Toplumlar onbinlerce yıl bu şekilde yaşamışlar ve varlıklarını korumuşlardır. İnsan yaşamında hegemonya denilen, iktidar ya da uygarlık veya en dar anlamda bilinen adıyla devlet denilen olgu kültürel değerlere, toplumsallığa sürekli bir saldırı geliştirmiş ve toplumları toplum yapan bir çok öz değer işlevselliğini yitirmiş, zayıflamaya başlamıştır. Çünkü Devlet denilen olgunun hile, gasp, zor aygıtıyla bir iktidar gücü olarak oluşup gelişmesiyle birlikte savaş, yıkım, sömürü, talan kıyım, kırım ve sapma gelişiyor. Her türlü değeri ve kültürü ortadan kaldırmanın yanında özünden de saptırılıyor.
Yeni bir ‘’kültür’’ olarak Bizim kültürsüzlük olarak değerlendirdiğimiz bir süreç devlet olgusuyla binlerce yıldır toplumların başına bir bella olarak çökmüş ve günümüzde Önderliğimizin değimiyle toplumları yok eden, yutan bir laviathan canavarına kadar dönüşmüştür. Çok iyi bilincinde olmak gerekir ki bu canavarın en çok saldırdığı ve üzerinde en çok politika geliştirdiği kesim de gençlerdir. Binlerce yıldır iktidarlar bütün hegemonya politikalarının merkezine gençleri koymuşlardır. Gençleri toplumları bitirmek için hedef almışlar aynı zamanda kendileri için bir araç konumuna getirmişlerdir. Eğitim sistemlerinden tutalım aile kurumuna kadar, iş, aştan tutalım askerlik kurumuna kadar, geliştirdiği teknikten tutalım her türlü sahte yaşam arayışlarına kadar bütün kurumlaşmalarını ve gelecek umutlarını gençliğin hayallerini, enerjisini, dinamizmini, arayışçılığını, yenilikçiliğini çalarak kendi hizmetine alarak ve kendi özüne karşı kullanmak için oluşturmakta ve sürekli yenileyerek politikalar geliştirmektedir. Bunuda günümüzde her şeyden önce düşünemeyen, üretemeyen, cahil, kültürsüz kılarak ve onu oluşturan ahlaki değerlerden kopararak uzaklaştırarak gerçekleştirmektedir. Devlet köleci bir sistem olarak hegemonyasını oluşturduğunda gençlerin beden olarak güçlü kalmasına fakat beyin olarak bitirilmesine önem vermişlerdir. Çünkü bedenlerini kullanmak istemişler bedenlerini kullanmak içinde beyinlerini teslim almaları gerekiyordu. Günümüzde özellikle kapitalizm ve onun canavarı olan ulus devlet bu kültürsüzlüğü ve ahlaki değerlerden kopuşu en üst boyuta taşımıştır. Liberalizm dediğimiz bireycilik hastalığıyla insanın varlık gerekçesi ve binlerce yıl var olmasını sağlayan toplumsal kültürü ve değerleri paramparça edilmektedir. Değer, düşünce, onur, namus, ahlak, özgürlük, yurtseverlik, irade, arayış, sorgulama adına hiçbir şey bırakmamaktadır. Özünden çıkararak, içini boşaltarak, anlamsızlaştırarak karşıtlaştırarak bu şekliyle köleciliğin binbir şeklini geliştirmektedir. Herşeyden önce çok iyi anlamak gerekir ki köleci sistem bir zihniyet meselesidir. Zihniyet değiştirilmeden özgür düşünce, özgür irade, özgür insan da oluşturulamaz. Eskiden bir toplum ortadan kaldırılmak istendiğinde bütün bireyleri yok edilir köleleştirilirdi. Günümüzde ise hiçbir toplum tümden ortadan kaldırılamaz fakat yozlaştırılarak, asimile edilerek başkalaştırılarak, göçertilerek, yaşam adına bütün değerleri, kültürü özünden kopartılarak, eritilip yok edilebilir, ortadan kaldırılabilir.
Önderliğimiz; devlet olgusunun oluşturduğu kültür dünyasını ve değerlerini yalan Kültürü olarak tanımladı. ‘’Yalan kültürü etrafında dönen her şey devlet kültürüdür’’, dedi. Özellikle kapitalizm için Önderlik kültürsüzlüktür dedi. İnsan özgürlük ve kültürlü olma çizgisinden koparılıp kapitalist modernite sistemine entegre edilme noktasına getirilerek kültürsüz bir konuma getirilmektedir. Insanı, kültürü, ahlakı, yaşamı ve ona yol açan ilke ve ölçüleriyle ele almak gerekiyor. Bu açıdan özü doğru temsil edeni yaşar ve yaşatır kılmak gerekir. Kürt toplumunun özellikle gençliğinin en çok bilmesi ve sahip çıkması gerektiği bir konu Kürtlerin ve Kürdistan’ın bu kutsal yaşamda, toplumsal değerler konusunda tarihten günümüze kadar beşiklik ve temsillik ettiğidir. İnsanlığın en kadim halkı ve çoğrafyasıdır. Bu açıdandır ki Kürdistan ve Kürt halkı üzerinde tarihin en ideolojik saldırıları geliştiriliyor. Çok köklü ve çok yönlü yıkım ve soykırım saldırıları geliştirildi, geliştiriliyor.Tarihte eşi benzeri olmayan bir işgal ve katlima tabi tutuluyor. Bu tam olarak başarılmayınca ve buna karşı bir direniş ve diriliş geliştikçe saldırıların boyutuda saldıranlarda artıyor. Önderliğimiz ilk manifestosunda “Kürdistan’ın ve Kürt toplumunun içine düşürüldüğü durumu utanç duygusu” olarak ortaya koydu ve en son ‘’Kültürel soykırım kıskacında bir halk’’ olarak tanımladı. Kültürel soykırım için öncelikle Kürt toplum örgütlülüğünün dağıtılması gerekiyor. O nedenle kültürel soykırım sisteminin günümüzde yönelttiği saldırılarının önceliğinde toplumsal örgütlülüğü parçalamaya, dağıtmaya, yok etmeye dönük olduğunu bilmek gerekiyor. Bunun için Kürdistan gençliği üzerinden geliştirilen çok kapsamlı bir kültürsüzleştirme, toplumundan ve toplumunun değer yargılarından ve kültüründen koparma politikaları söz konusudur. Diline, yaşam biçimine, coğrafyasına, giyimine, şekline, ahlakına, komunal değerlerine kollektivizmine, kutsallığına her türlü varlığına karşı bir kırım ve asimilasyon geliştiriliyor. Çünkü Kürt toplumu Önderlik ve PKK gerçeğiyle köklü bir paradigma oluşturarak büyük bir değişimi ve gelişimi yaşıyor ve yeni bir umut olarak bütün insanlığa ilham veriyor. Kürdistan gençliği bu değişim ve gelişimin en öncü gücü olarak çok önemli bir rol üstlenmiştir. Bu açıdan işgal güçleri üzerinden özel ve psikolojik savaşın bütün yöntemleriyle Kürdistan gençliği asimile edilmeye, yozlaştırılmaya, ajanlaştırılmaya, kaçırtılmaya ve umutsuz, inançsız bırakılmaya çalışılıyor. Tarihte örneği bulunmayan bir politika dayatılıyor. Asimile edebilmek toplumsal yapıyı dağıtmak ve parçalamak için hemen hemen her şey geliştirilmektedir. Özellikle mücadelemizin zafere yakınlaştığı bu süreçte üzerinde en çok oynanan, en fazla saptırılmaya, tersyüz edilmeye ve mücadeleden kapartılmaya çalışılan kuşkusuz gençlik olmaktadır. Özel savaş yöntemleri ile cahilleştirilerek, hafızasız, düşüncesiz, yaşam moral değerlerinden koparılmış, dinamizmden, arayışçılıktan, mücadeleci ve hesap soran duruşundan koparmak uzaklaştırılmış bir gençlik oluşturulmak, sadece güdüsel yaşayan bir konuma getirilip özgürlük ve direniş mücadelesinden koparılmak istenmektedir.
Reşit Artos/Yurtsever Gençlik Dergisi