HABER MERKEZİ
İnsanlığın , tarihsel süreç içindeki gelişiminde ; her zaman öncü rolü ile toplumun dinamiği olan gençlik. Gelişen süreçler içerisinde erkek egemen zihniyetin gelişi ile toplumun doğal öncülüğünün denetime alınması ile başlayan “denetime alınmış öncülük” aslında gençliğe vurulmuş ilk büyük darbe niteliği taşımaktaydı.
Bu darbe öncesinde sürekli olarak içinde doğup büyüdüğü klanın , kabilenin , aşiretin ; sürekli gelişen , geliştiren ve koruyan gücü olan gençliğin darbelenmesi ile zayıflatılan toplum , kısa süre içerisinde teslim alınmıştır. Bu birkaç birey şahsında yapılmış bir esaret veya bir küçük topluluk karşısında yapılmış kırım-teslim alma hareketi değildi. Bir Çığ misali toplumun temel öncü gücüne vurulan her darbe onun şahsında içinde bulunduğu toplumun geleceğine vuruluyordu.
Bu durumun bilincinde olan toplumlar kısa süre içerisinde kendini öz güçleri ile örgütlemiş ve saldırılara karşı varlığını koruma savaşları vermişlerdir. Bu direniş ruhunun o gün atılan tohumları , günümüze dek varlığını sürdürdüğünden egemenlik , sömürgecilik hayalleri ile yaşayanların her türlü vahşice saldırılarına karşı toplumların varlığını sağlamada başat rol oynamıştır.
Toplumlar ; Özgür Yaşam Heyecanı ile , eşi benzeri görülmemiş vahşice saldırılara karşı eşi benzeri görülmemiş direnişler geliştirerek kendilerini geleceğe aktarmayı başarmışlardır. Bu mücadelede kendini geliştirip daha da güçlendirmeyenler ise yok olmaktan kurtulamamıştır.
Tarih toplumların belleğidir sözünün özünde ise yaşanmışlıklar bolca yerini alırken Faşist-Sömürgeci güçlerin saldırıları bu yaşanmışlıkları tersyüz ederek toplum belleğini yanlışa bir başka deyiş ile kendi çıkarına hizmet edecek hale getirmeyi bir temel yöntem olarak kullanmaktadırlar.
Tarihte direnen halkları “ ilkel,vahşi ve barbar” ; işgalci,talancı güçleri ise “direnen,meşru,mazlum” olarak tanıtarak toplum belleğini kendine göre dizayn etmektedir. Bu etkili yöntemini ise “aydınlanma merkezleri” olarak tanımladıkları Zihinsel Köleleştirme Merkezlerine yani okullarında uygulamaktadır. Çocuk yaşta aileden alınan,koparılan bireyler biyolojik olarak kimlik arayışına girdiği bir süreçte artık söylenen “doğruları” kendi doğrusu olarak görmekte ve geleceğini ona göre şekillendirmektedir. Bu şekillendirme döneminde ise dillendirilen doğrular özünde ise ihanetin temel taşlarını oluşturmaktadır.
Kimlik arayışı çağına ulaşan bir birey , kabul red ölçülerini içinde büyüdüğü toplumun ahlak ölçülerini esas alarak belirlemektedir. Sömürgecilik ise bu branşta da sinsi planlarını devreye koymakta ve gelişen dünya imkanlarınıda kullanarak bireyler şahsında toplumun geleceğini denetime alma amacında kendini hedefine daha da yaklaştırmaktadır. İnsanın biyolojik gelişimin dönemlerindeki evrelerdeki ruh hallerini yıllarca analiz eden sömürgecilik , elde ettiği sonuçlar doğrultusunda gençliğin “zayıf “ yönlerini tespit ederek ona göre özel politikalar geliştirmektedir. Günümüzde ise bu politikalarını daha da geliştirerek 24 saat yoğun bombardıman ile ahlaksız yaşamı gençlik şahsında topluma dayatmaktadır. Bu politikaları ise 3 S (Spor,Seks,Sanat ) kuralı olarak tanımlanmaktadır. Sürekli olarak çeşitli sosyalleşme görünümlü projeler ile toplumsallaşma arayışında olan bireyi kendine çekmekte ardından ise 3S argümanları ile bireye kölelik zehrini en uç hücrelerine aşılıyarak kendine %100 biat edecek , varlığını onun gelişimine adayacak , sorgulamayacak bir nesil geliştirmek Sömürgeci Faşist sistemin temel amacı olmaktadır.
Günümüzde bunu red eden buna gelmeyen gençlik kesimlerini özel ve bilinçlice karalama çalışmalarında 24 saat çalışmayı esas alarak gençliğe kendi dayatmaların dışında bir seçenek seçme ortamı bırakmayan sistem düşürdüğü her birey ile kendini moralize etmekte ve politikalarına daha da sarılmaktadır.
Genel gençlik boyutunda bu politikalarını geliştiren Sömürgeci – Faşist Sistem bu politakalarının bir o kadarınıda özel olarak genç kadın üzerine uygulamaktadır. Mitolojilerde de sıkça dile getirilen Tanrı ve Tanrıça Savaşlarındaki gibi günümüzde de bunun gerçeği güncel olarak yaşanmaktadır. Sistem tarafından köleleştirilmiş genç erkekler zamanla mitolojideki “ENKİ” leşme yönünde denetime alınırken , tarihsel kökene daha fazla bağlı olan genç kadınlarda ise “İNANNA” laşma öne çıkmaktadır. Her 2 birey arasında gelişen bu 2 ayrı hat özgürlük ile köleleşmenin savaşımı da olmaktadır. Dönemler ve olaylar değişsede özdeki kök bunu temsil etmektedir. Kadını özünden koparmadaki yöntemlerinde ise şekli değişimler olsa da öz aynıdır. Dahada sinsileşen eril zihniyet karşısında dahada direngenleşen ve güçlenen genç kadınlar tarihin değişik dönemlerinde “Cadı,büyücü,oruspu” tanımlamaları ile toplumdan dışlanıp yalnızlaştırılarak “idam,taşlama,yakma” gibi vahşice yöntemlerle katledilmişlerdir. Oysaki hakikat , bunun tam aksinin olduğunu göstermektedir. Direnen kadınlara yönelik , özel olarak geliştirilen sinsi tuzaklarla düşürmeyi hedefleyen sistem , sonuç alamayınca kökten imhayi gündemine almakta hiçte tereddüt etmemiştir. Ancak buna rağmen tarihsel köküne bağlılığın gereği olarak direnişini geliştirerek varlığını daha da geliştirerek koruyan genç kadınlar özlemi duyulur hale gelen özgür yaşamın en güçlü umudu olmaktadır.
Önder Apo nun “Kendini Özgürleştiremeyen Toplumu Özgürleştiremez” tespitinin en somutunu bulduğu yer olan gençlik kendi şahsında bir toplumun geleceğinin yattığının bilinci ile hareket etmeyi kendine temel olarak ele almalı ve bunu yaymalıdır. Bu ; kendine gençlik gözü ile bakan her bireyin birinci adımı olmalıdır. Çin atasözünde de denildiği gibi “1000 km lik yol ilk adımla başlar”. Kendinden başlamayan , harekete geçmeyenlerin özgürlüğü birilerinden beklemesi tamamen kendini avutma dır.
Tarihin belirli dönemlerinde gelişen kimi olaylarla tarihsel bir çok gelişme yaratılmıştır. Her zamanda bu gelişimlerin en etkili rolü gençliğin olmuştur. İçinde bulunduğu toplumun geleceğe dair umutları onlarla beraber seyrini almıştır. Her zaman geleceğe umut olmasını bilmiş gençlik , bu özelliği ile en etkili güç olmaktadır.
Sömürgeci faşist sistemin gençliğe yönelik propagandasında işlediği önemli bir hususta gençliği toy görme ve bu şekilde gençliğe kabullendirmesidir. Kendini ; vasıfsız,niteliksiz,işe yaramaz gördürülen bir gençliğin denetime alınması en kolay yöntemlerden biri olmaktadır. Boşluğa düşürülmüş bir gençliği istediği yönde yönlendirmek en kolay yöntem olmakta ve bu yöntemde de faşist sömürgeci sistemde oldukça tecrübe sahibidir.
Ancak tüm bu politikalara rağmen tarihin seyirini değiştiren önemli gelişmelerde yaşanmıştır. Bunun en somut örneği Önder kişilikler , tarihte ; Roza Lüksemburg , Mahir Çayan , Che , Deniz Gezmiş , Haki Karer ve ardılları olarak öne çıkmıştır. Kuşkusuz dünyanın dört bir yanında bu tür öncü kişilikler çıkmıştır ve çıkmaya da devam edecektir. Tüm bu öncülerin en büyük handikapları ise faşist sömürgeciliğin saldırıları ile kısa sürede karşılaşmış olmaları ve mücadelelerinin şahıslarında somutlaşan formlarını somut olarak kitlelere yansıtmada yeterli düzeyin yaşanamamasıdır. Ancak tüm bu handikaplara karşın 1978 yılında Amed’ in Fis Köyünde Resmen kurulan PKK ile tarihin seyrinde büyük bir eşik aşılmaya başlanmıştır. İlk adımının doğru , temellerini tarihsel gerçekliğe ve bilince dayandırarak kendini örgütlemeye başlayan PKK Felsefesi kısa bir süre içerisinde Ortadoğu gibi insanlığın beşiği olan bir alanda özlemi duyulan çıkışı yaratmış ve özgürlük aşkı ile yanıp tutuşan milyonların İnsanlık değerleri üzerinde yeniden özgür yaşamı inşa etmesi umudunu artırmıştır. Sadece umudu artırmakla kalmayıp , Kemal Pir, Mazlum Doğan, Mehmet Hayri Durmuş , Ali Çiçek, Sakine Cansız gibi öncü kadroları ile Tarihin en vahşi gayri insani uygulamalarına karşın AMED ZINDANINDA direnerek sömürgeciliğe asırların o zamana kadar vurulmuş en büyük darbesini vurmasını bilmiştir. Zindanlarda direnen bedenler aşılarlardır halkların umutlarını kemiren İhanete en büyük yenilgiyi tattırarak Halklar için artık bir yaşam tarzı haline gelmiştir.
Asırlardır bu denli yenilgi yüzü görmemiş sömürgecilik bunun şokunu atamadan 15 Ağustos 1984 ‘ te Egid(Mahsum Korkmaz) öncülüğünde Eruh Baskınını gerçekleştirilerek “dokunulmaz” tabulara dokunmuş ve yaratılan korku perdesini parçalamaya başlamıştır. Egidin öncülüğünü yürüttüğü bu savaş tarzı kısa sürede karşılık bulmuştur ve sömürgeciliğin hayallerini kurduğu “bastırılmış-biat ettirilmiş halk” ı oluşturmasının önünüde almıştır.
Tekrardan kendi küllerinden yaratılan toplumlar her geçen gün koşarcasına kendini örgütlemiş ve özgürlük savaşımını vermiştir. Günümüzde de bu savaşım daha da büyümüş ve artık Lokal bir alana değil tüm dünyaya hitap edecek konuma gelerek , tüm insanlığın karanlıktan çıkış arayışındaki tek umudu olmaktadır. Kuşkusuz tüm bu gelişmeleri yaratan ise Önder APO nun dediği gibi “ biraz insanlık onuru , biraz değerlere bağlılık, biraz inanç “ ile bir elin sayısını geçemeyecek kadar az olan gençlerin attığı adımdı. Fizikken geçen yıllara rağmen gençlik ruhunu korumayı başaran PKK , Tarihin ilk başlarında olduğu gibi insanlığa karşı sorumluluğu gereği kendini geliştirmekte , büyütmektedir.
Tüm Faşist sistemlere karşı tarihi bir direnişi geliştiren PKK ye karşında sömürgeci faşist sistem 24 saat karalama çalışmalarını sürdürmektedir. Ak ile karayı karıştırıp beyinlerde muğlaklık yaratarak toplumların geleceğini ipotek altına almayı hedefleyen sistemin PKK karşısındaki mutlak yenilgisi bugün daha da somutlaşmaktadır. Bundan dır ki en vahşice yöntemler ile saldırılmaktadır. Ancak bu saldırılara karşın asırların engin tecrübesi ve mutlak zafer inancı ile kendini geliştiren, örgütleyen gençlik asırların intikamını almaktan da geri durmayacaktır.
Tüm bu gelişmelerin bilincine varan faşist sömürgeci sistem tarafından mutlak yıkılışının önünü almak için gençliğe saldırılmaktadır. Artık gün gençlik için karar verme günüdür. Ya direniş ve özgür yaşam yolunu seçerek geleceğini korumaya alacak ya da sahte özgürlük ile mutlak köleliği yaşayacaktır. Mutlak köleliğin gelişmesi demek asırların kahramanlık değerlerine karşı ihaneti yaşamaktır . Mutlak özgürlüğün gelişmesi demek ise asırların kahramanlık değerlerine sahip çıkma ve onların anılarına bağlılığın da bir gereği olarak geleceğe özgür bir yaşamı yaratmak demektir.
Renas Awesta