İnsanların çok yüksek, meçhul bir kulede hep daha yukarıya çıkma çabalarını anlatan bir hikaye okumuştum. İlk kuşak beşinci kata kadar çıkabilmiş, ikinci kuşak yedinciye ulaşırken; üçüncü kuşak onuncu kata kadar ulaşabilmiş. Zamanla sonraki kuşaklar yüzüncü kata kadar gelmişler, ardından merdivenler çökmüştü. Yüzüncü katta kalan insanlar burayı kendilerine göre çok güzel döşeyip, yaşamaya başlamışlar. Atalarının alt katlarda geçirdikleri ömürleri ve onların uğraşa uğraşa yüzüncü kata kadar nasıl çıktıklarını unutup gitmişlerdi. Gerek kendilerini gerekse de katlarının perspektifi üzerinden kurdukları ilişkileri ve düşünceleri, bütün insanlığa mal etmeye kalkıyorlardı. Sosyal geçmişin unutulmasına iyi bir örnektir bu hikaye.
Hiyerarşik-devletçi sistemle beraber, yukarıda belirtilen hikayede olduğu gibi kendinden, geçmişinden uzaklaşma, bu gün bulunduğu konuma nasıl geldiği noktasında bir yabancılaşma ve inkar etme anlayışı yoğundur. Bu kendini unutma ve inkara varan anlayış ve yaklaşımlar hiyerarşik-devletçi sistemin doğal toplumun tüm değerlerine karşı geliştirdiği saldırılar sonucunda hayat bulmuştur. Toplumun temel değer yargıları olan ve toplumun dinamik gücü konumunda bulunan kadın ve gençliğin var olan öz dinamiklerinden uzaklaştırılmasıyla toplum çok rahat bir şekilde denetime girebilecek ve istenilen her türlü oyuna getirilebilinecekti. Bundan kaynaklı da tarihin her döneminde kadın ve gençliği sindiren, kendi beninden uzaklaştıran saldırılar gelişmiştir.
Hiyerarşik-devletçi sistem gençliğe karşı geliştirdiği saldırılarını çok ince bir şekilde, her hücresine işletircesine uygulamaya koymuştur. Fiziksel yönelimlerden çok, düşüncede ve yaşamda sindirme, yani kültürde yozlaştırma yöntemlerini kullanmıştır. Geçmişini bir utanç konusu haline getirdiği gençliği bu günden umutsuz, belirsiz yarınlara bağımlı hale getirmektedir.
Özellikle Kapitalist moderniteyle beraber, maneviyattan kopma, her tür manevi değeri boş şeyler olarak görme ve maddi yaşamın cilalanmış sokaklarında gezinme, gençliğe bir yaşam felsefesi olarak dayatılmıştır. Sistem, gençliği her tür toplumsal mücadeleden uzaklaştırarak, her şeye eyvallahçı bir konumda tutmak istemektedir. Tüm kirli yöntemlerini, özel savaş taktiklerini kullanarak kendisine bağlamaktadır. Tamamıyla şekilci, özden uzak hayallerle donatarak, zayıf kişilikler açığa çıkarmaktadır. İnançsızlaştırarak, toplumsal vicdandan uzaklaştırmaktadır. Nitekim İnancını yitirmiş bir gençlikten var olan sorunlar karşısında eyleme geçme ve doğru bir pratik sahibi olması beklenemez. Hep bir yerlere bağımlı, kendi ayakları üzerinde bir saat bile duramayacağı duygusunu yaşatır.
Gençlik bu haldeyken toplumun demokratikleştirilmesi, özgürleştirilmesi, geliştirilmesi ve kalkındırılması umutsuz bir hayal olur. Bundan kaynaklı sistem, özgürlük mücadelesine yeltenen toplumlara karşı öncelikle gençliğini yozlaştırma ve var olan gerçeklikten uzaklaştırma faaliyeti içine girmektedir. Bu faaliyet devletin tüm olanakları ve imkanları harekete geçirilerek en çok Kürdistan topraklarında, Kürt gençlerine karşı yürütülmektedir. Özgür bir yaşam yaratmada iddialı olan ve her geçen gün zafere daha çok yakınlaşan Kürt toplumuna karşı, gençliğine karşı her türlü çirkinlik mubah görülmekte ve bir nebzede olsa var olan mücadeleden uzaklaştırmak için insanlık dışı muamelelere başvurulmaktadır.
On yıllardır her türlü kirli savaş yöntemleriyle Kürt gençleri kendinden yabancılaştırılmak, kendinden utanır hale getirilmek istenmiştir. Bunu belli düzeyde başardıkları söylenebilir. Ancak bir gençlik hareketi olarak mücadelesine başlayan PKK hareketiyle beraber uygulanan her tür kirli savaş uygulamaları deşifre edilmiş ve Kürt gençlerinin yeniden kendi geçmişleriyle buluşmasını sağlamıştır. Kürt özgürlük mücadelesinin geldiği aşama göz önünde bulundurulduğunda bu çok daha açık bir şekilde görülecektir.
Evet mücadelenin geldiği aşama açık ve taktire değer. Aslanın ağzından kuzu alınmış halde. Şimdi sıra bu kuzuyu büyütmede. Ama gerçekten biz var olan sürece karşı ne kadar cevap olabiliyoruz? Bu sorunun en ince ayrıntısına kadar gençliğin cevap bulması ve bu cevap doğrultusunda etkili bir pratiği geliştirmesi gerekir.
Kürt gençleri on yıllardır mücadelesini verdiği özgürlüğün final bölümüne gelmiş bulunmaktalar. Bunu zaferle taçlandırmaya ramak kalmış. Ama yeterli düzeyde ve sistemin hız kesmeyen saldırılarına cevap olma, bertaraf etme noktasında noksanlıklar yaşanmaktadır. Bu noksanlıklar başarının gelmesini belli düzeyde geciktirmektedir. Yürütülen mücadele tarzına yönelip, gözden geçirilmesi gerekir. Eskiyen, sürece cevap olmayan, geriye götüren eylemselliklerin bir kenara atılması ve her an kendini yenileyen, sorgulamadan geçiren bir hareket tarzıyla, sistemin tahmin edemediği hedeflere yönelerek var olan eksiklikler ve yetmezlikler aşılabilmelidir.
Örgütlenmesi güçlü, kendinden emin ve kendi gücünün farkına varmış bir gençlik hareketinin aşamayacağı sorun, ulaşamayacağı hedef yoktur. Zaten gençlik örgütlendikçe, kendini sistemin var olan köhnemiş yaşantısından uzaklaştırdıkça bir misyon sahibi olur ve dikkate alınan bir konuma gelir. Mutlaka; gençliğin dikkate alınma gibi bir derdi olmamalıdır. Ancak sistemin gençliğe ilişkin, toplumda oluşturduğu algıdan kaynaklı bu gereklilik arz etmektedir. Var olan bu bend Kürt toplumunda belli düzeyde yıkılmış olsa da, gençliğin yeterli düzeyde toplumun ihtiyaçlarına cevap olamamasından kaynaklı yer yer devam etmekte ve bu da sistemin ekmeğine yağ sürmektedir.
Gençlik olarak eğer kendimize toplumun öncü gücüyüz diyorsak, bunun gereklerinin de yerine getirilmesi önemli ve acil bir konuma sahiptir. Sistem tarafından geliştirilen; halka, Kürdistan’ın kutsal doğasına ve her tür değer yargısına yönelik saldırılara karşı gençlik, inisiyatifli bir şekilde, sorumluluk bilinciyle cevap olması gerekir. Öncelikli olarak Önderliğimizin; “gençlik özerk örgütlenmelerini kurarak inisiyatifi eline almalıdır. Kimseyi esas almadan, her yerde örgütlülüklerini sağlamalıdır.” perspektifine denk bir pozisyon yakalamalıdır. Bundan kaynaklı gençliğin her köşe başında geliştireceği örgütlülükle, bir yerlere bağımlı, talimat bekleyen tutumundan kendisini sıyırması gerekir. Buna engel olabilecek herkesin de gerekli ve doğru tarz ve yöntemle aşılması gerekir.
İnsanlık namına yüreklerinde ve beyinlerinde hiçbir şey kalmayan, kadın-erkek, çocuk-yaşlı demeden acımasızca saldıran, cepleri parayla beyinleri samanla doldurulmuş sistem uşağı polisin ve diğer yardakçılarının Kürtlere karşı doruğa ulaşan saldırılar geliştirdiği apaçık ortadadır. Gençlik olarak yürütülen mücadele, sistemi püskürtmekten, korkutmaktan çok cesaret vermekte ve saldırılarını daha da azgınlaştırmaktadır. Toplumun, var olan değerlerin korunmasında yaşanan yetersizliklerden kaynaklı sistemin polisi rahat bir şekilde elini kolunu sallaya sallaya en örgütlü olduğumuzu söylediğimiz mahalle ve alanlara girmektedir. Bunu aşmanın yolu, derin ve güçlü örgütlülüğün sağlanmasıdır. Yaratılacak hücre örgütlenmeleriyle hemen hemen her sokağın savunma birlikleri oluşturulacaktır. Oluşturulan bu savunma birlikleri sistemin oralara girmesine engel olup, var olan tüm kirli oyunlarını(fuhuş, uyuşturucu madde vb…) boşa çıkarıp, bertaraf edecektir.
Polise karşı içine girilen eylemselliklerde korkusuz, gözü pek, geri adım atmadan ilerlenmelidir. Kararlı bir gençlik kitlesinin önünde hiç kimse duramaz. Ancak büyük bir karar gücüyle Kürdistan sokakları çapulculardan, sistem uşaklarından temizlenebilir. Çekinceler içine girip, tereddütler yaşamak var olan mücadeleyi geriye çeker. Verilen mücadelede tereddütlü olmamalıdır. Tereddüt ölüm demektir, yok olmak demektir. Bundan kaynaklı, amaçlarında güneş kadar net olunması gerekir. Amaçlarında netleşen gençlik hedeflerini başarıya götürme yol ve yöntemini de bulacaktır. Hesap verecekleri tek yerin Önderlik olacağı bilinciyle, korkusuzca ve kaygısızca hedeflerin üzerine yürümelidirler.
Seçilecek hedefler öyle seçilmelidir ki; düşman beyninden vurulmuşa dönsün. Nasıl olduğunu, darbenin nerden geldiğini anlamadan bir başka yerden darbelenmelidir. Darbeler arttıkça sistem zayıflar, zayıfladıkça mücadele büyür. Büyüyen mücadele de özgürlüğün ayak seslerinin duyulması demektir.
Kürt toplumunun içinden geçtiği süreç hiçbir şekilde ertelenmeyi, zamana yayılmayı ve bekletilmeyi kabul etmez. Özgürlük mücadelesinde final yaşanırken, kendini geride tutmak, seyirci konumunda kalmak ve bekle gör pozisyonunda durmak, köle yaşamda ısrar etmenin adı olur. Hele hele gençliğin kendisine bu durumu kabul etmemesi ve özgürlük türküsünü daha gür bir şekilde, düşmanın beynini patlatacak bir çığlık gibi eyleme geçirmesi gerekir. Hareket berekettir. Hareketi güçlü olanın eylemi de güçlü olur.
Özgür bir yaşamın yaratılmasında bedeller ağır olur. Çünkü büyük bedeller büyük zaferler doğurur kendisiyle. Eğer şimdi Kürt toplumu bu günlere, özgürlüğün yakın olduğu umuduyla bakıyorsa, Kürt Özgürlük Hareketinin ve Kürt toplumunun vermiş olduğu ağır bedeller sonucunda olmuştur. Kaygısızca ve özgürlüğe sevdalı tüm güzel hayalleriyle savurmuşlardır karanlıkları. Kürdistan’da ve Türkiye’nin her yerinde yaşayan her bir Kürt gencinin, taşın altına elini koyması gerekir. Sorumluluk bilincinin farkına vararak üzerine düşen görevleri aksatmayan gençlik, zamanında ve anı anına kendini sorgulayıp, kendini yenileyen bir tarzla, inisiyatifi elinde tutarak özgür yarınlara uzanmalıdır. Eski, yıpranmış, kendi sessizliğinde kokuşmuş olan yaşama dur deme zamanıdır. Gün özgürlük türkülerinin Kürdistan toprağının her bir karışında dillendirilmesi zamanıdır. Gün gençliğin zafer sancağını eline alıp en önde yürüme zamanıdır. Gün bin yılların özgürlük hayalinin zaferle taçlandırılması zamanıdır.
Örgütlü gençlik inisiyatifli gençliktir, inisiyatifi elinden bırakmayan gençlik özgür yaşama en yakın gençliktir. Eyleme geçmiş gençlik, anlamın özüne ulaşmış gençliktir.
Zerdeşt TOLHILDAN