Gençlik çağı insan türünün en akışkan, en coşkulu, en dinamik olduğu çağdır. İnsan küçük evren ise gençlik de onun enerjisidir. Gençlik ne anlama geliyor? İkisinin arasında bir katmandır. Ne çocuktur, ne yaşlıdır. Çocuk değil, çünkü bazı şeyleri bilince çıkarmıştır, yaşlı değil çünkü o düzeyde kaybedeceği çok şeyi yoktur.
Toplumu toplum yapan gençlik ve kadındır. Kapitalizm zihniyeti topluma gençlik ve kadın üzerinden bireyciliği, cinselliği, militarizmi dayatarak tek tipleştirmeye çalışmıştır. Gençliğe dönük yapılan tanımlamalarla, gençlik bilgisiz, her an yanlış yapabilecek bir toplumsal kesim olarak algılatılıp, hiçbir konuda dikkate alınmamasına dönük bir algı oluşturulmakta, gençlikle ilgili başkalarının alacağı her türlü karar meşru gösterilmektedir. Jerontokrasinin(yaşlı iktidar erkek) yoğun yaşandığı toplumumuzda bu durum dile de yansımaktadır. Gerek Kürtçe gerek Türkçe de bilgisizliği, toyluğu anlatmak için kullanılan cahil, nezan gibi kavramlar aynı zamanda genç, gençlik anlamına da gelmektedir. Önder APO’nun gençlik üzerindeki propagandalar olarak tanımladığı bu ve benzeri tanımlamalar, gençliğe dönük istismar ve tahakkümü meşrulaştırmak için kullanılan ideolojik saldırılardan başka bir şey değildir. Sınıflı uygarlığın gençliğe dönük yaklaşımı bu olurken, buna alternatif olarak ortaya çıkan ekollerin yaklaşımı da bunu çok aşacak düzeyde olmamıştır. Önder APO’nun toplumsal felsefesinde ise bütün bu yaklaşımların tersine gençlik temel toplumsal bir güç olarak ele alınmaktadır. En başta tanımlama düzeyinde, gençlik fiziki bir yaş grubu olarak değil sosyal yani toplumsal bir olgu olarak tanımlanmaktadır. Feodal değer yargıları çok fazla, aile korkuları çok fazla, bu anlamda kendisini ifade eden bir ortam bulamaması, bu durumları paylaşacağı insan ilişkilerini yaratamaması, sağlıklı bir ilişki ortamının, atmosferinin gelişmemiş olması, insanlarda en fazla gelişmeye açık olduğu süreçlerde çok farklı problemlerle karşı karşıya bırakıyor. Bu moral anlamında ve ruhsal anlamda çöküntüye sebep oluyor. Yaşamdan beklentisizliğe yol açıyor. Giderek çürümeyle karşı karşıya kalan bir gençlik ortaya çıkıyor. Yani kendi gelişim kontrolünü, yaşam iradesini, gelişim inisiyatifini elden çıkartabiliyor. Kendisi ile ilgili karar alma gücü kendisini geliştirme gücü, bütün bunları mücadelesini verme gücünü kendisinde görmüyor.
Gençlik bu dönemde kapitalizmin ve ulus devletçi sistemin hangi özellikleri ile mücadelesizliğe itiliyor? Bunu bilmek ve ona göre birer hakikat savaşçısı olabilmek gerekiyor. Toplumun tüm değerleri o toplumun hakikatidir. Bu değerlerin en büyük savunucusu ise gençliktir. Ulus devlet sistemi bu değerlere saldırarak kendini varediyor. Bu yüzden de sistemine tehdit olarak gördüğü her şeyi ya yok ediyor ya da kendi çıkarları doğrultusunda yönlendiriyor. Günümüzde gençliğin beyni saçma sapan dizi ve yarışmalarla boşaltılıyor, militarizmle sömürgeci barbar bir zihniyet yaratılıyor, cinsellik ile kadın bedeni hunharca pazarlanıyor. Askeri, ekonomik, siyasi, sosyal tüm aygıtları üzerinden de kendilerini meşrulaştırıyorlar. Verili egemen sistemlerin gençliği tüketme saldırılarında öncelikle çözümlenmesi gereken, gençliğin kurulu düzenle uyuşmazlığına karşılık geliştirilen tanımlamalardır. Çocukluk döneminin –her ne kadar sınırlandırılmaya, tanımsızlaştırılmaya çalışılmışsa da- komünal içerikli hayalleri ile bu hayaller üzerine kurduğu özgür gelecek ütopyaları gençliği sürekli olarak egemenliğe ve sömürüye dayalı toplumsal düzenlerle çelişkili kılmıştır, dozajı azalmış da olsa kılmaya devam etmektedir. (Toplumsal varlığın geleceği bu çelişkinin kendisini sürdürmesine çok yakından bağlı bir durumdadır.) Yani çelişkinin kaynağı, toplumsaldır. Fiziksel olarak genç olmaktan değil, toplumsal sistem içindeki yerinden kaynaklıdır. Bu nedenledir ki geleneksel toplum alt ve üst yapı kurumlarıyla en erkenden delikanlı, asi-avare gibi adlandırmalarla öncelikle gençliği toplum dışına itmek, toplumsallıkla olan bağını koparmak, bu gerçekliği çarpıtmak isterler. Aslında verili sistem sahipleri bu yolla gençlik olgusunun kökenlerinde yatan toplumsallığa tersten de olsa işaret etmiş olur. Delilik, asi-avarelik fiziksel değil, ancak toplumsal sistemle, verili toplumsal değer yargıları karşısındaki duruşla anlam yüklenecek olgulardır. Deli olmanın ya da asi avare olmanın özünde fiziksel ölçüler yoktur. Genç olmanın kendisi, dayandığı diyalektik nedeniyle verili ataerkil değerlerle çelişki içinde olmayı ifade eder. Ataerkil-geleneksel toplum ve resmi düzen öyle büyük tuzaklarla, öyle sistemli bir biçimde bu çelişkiyi öğütmeye, ehlileştirmeye çalışır ki gençliğin bu sınırları parçalayıp aşmaya yeltenmesini bile kabullenemez ve delilik yaftasıyla daha çıkışında toplum dışına itmek ister arayışlarını. Çelişki insanın çocukluk çağını ifade eden komünal toplum değer yargıları ile verili hâkim düzen arasındadır. Aslında egemen düzen sahiplerinin kendileri de gençlikte dile gelen isyanın kaynağının farkındadırlar. Bu nedenle kurdukları tuzakları büyük bir özenle koruyup geliştirmekten ve gençliğin enerjisini bu örülü tuzaklarda yutmaktan bir an olsun geri durmazlar. Sözüm ona en ileri geçinenlerinde bile gençlik üzerinde kurulu baskı o denli derinlikli bir olgudur ki kadınlık üzerinde kurulan toplumsal baskı sistemini andırmaktadır. Baskı sisteminin sahipleri ve uygulayıcılarının kendileri de gençliklerinin ya da kadınlıklarının hayallerine ihanet ederek, verili hâkim toplumsal düzen içinde kabul görmüşlerdir çünkü. Hayallerine ihanet ederek sisteme eklemlenmişlerdir. Nitekim kendileri gibi sistemle bütünleşme sinyallerini güçlü veren, tuzaklarına kapılan, özgürlük hayallerine ihanet eden, bir başka deyişle ehlileştirilen, düzenin sınırları içine çekilen, özgürlük ruhu ve mücadele gücü çalınan ve aslında bu nedenle yaşlanmış ‘fiziksel olarak genç olanlar’ hemen bir ayrıma tabi tutulup ‘olgunlar’ sınıfına alınırlar. Tıpkı ‘erkek gibi’ nitelemesini hak edip sınıf ‘atlayan’ kadınlar gibi. Bir başka ifadeyle kadınlık olgusunda olduğu gibi gençlik olgusunda da toplumsal kabul ölçüleri kendi kimliğini reddetmeye, başkalaşmaya dayanmaktadır, verili düzenin kanunlarında. Ama hangi biçimde ve ne kapsamda geliştirilirse geliştirilsin özünde büyük bir yalan ve aldatmacadır, bu türden sınıf atlama merasimleri. Çünkü özünde gençlik de kadın da tarihsel-toplumsal nedenlerden kaynaklı olarak dâhil edildikleri söylenen üst sınıflara hiçbir zaman gerçek anlamda dâhil edilmezler. Kadınlık da gençlik de egemen düzen sahiplerine her zaman tarihsel kökenleri bakımından tehlikeyi hatırlatan, stratejik olarak görülen hiçbir görev ya da mevkide yer verilemeyecek, kendileri adına attıkları ilk adımda boğdurulması gerektiğine inanılacak kadar özgürlüğü çağrıştıran, tehlikeli bulunan olgulardır. Tarihsel olarak birer kimlik ifadesidirler. Bu nedenle her iki olgu için de tarihsel gerçekliğine ve toplumsal kurtuluşa dayanmayan ne kadar ideolojik, stratejik, politik yaklaşım geliştirilirse geliştirilsin, bu tür yaklaşımlar bilinçli ya da bilinçsiz özgürlük olgusunun çarpıtılmasına ve sömürünün-baskının daha da yetkinleştirilerek sürdürülmesine yol açmaktan asla kurtulamazlar. Bu nedenle bir nevi oyalama, uyuşturma araçları olma rolünü oynamaktan öteye gidemez ve aslında tam da bu nedenle değersiz ve anlamsız olmayı aşamazlar.
Günümüz gençliği için yüksek hayaller, ancak toplumsal sistem krizinden nasıl çıkılacağına ilişkin olarak anlam taşıyabilir. Hayalleri olmayan bir gençlik yozlaşmaktan ve yaşamı tümden kaybetmekten ancak gerçek hayallere dönüşle kurtulabilir. Kapitalist sistemin sonul krizi olan kaotik durumu kavramak gençlik için çıkış yapma şartıdır. Bununla birlikte demokratik, cins özgürlüğü ve ekolojik toplum değerlerini özümsemiş olmak tarihsel başarı imkanını ona verecek, bir yandan kendini doğru yapılandırırken özlenen toplumu da yapılandırmada gerçek rolün sahibi kılacaktır. Her şey gençliğin tarihsel toplumsal hamleye yeniden doğru ve yetkin katılmasıyla belirlenecektir.