HABER MERKEZİ
Günümüzde etki gücüyle dünya çapında yasama, yürütme, yargı gücünden sonra gelen ve ‘dördüncü kuvvet’ olarak tanımlanan medya ulaştığı düzey ve kapsam itibariyle birçok çevre tarafından ‘birinci kuvvet’ olarak ele alınıp değerlendirilmektedir.
20.yy’ın son çeyreğinde yaşanan teknolojik ve sosyal gelişmelerin iç içe gelişmesi medyayı siyaset sahnesinin en etkileyici aktörlerinden birisi haline getirmiştir. Bilindiği gibi egemen siyaseti belirleyen temel kurumlar vardır. Bunların başında parlamento, bakanlıklar, ordu, haber alma teşkilatları, psikolojik savaş birimleri, stratejik araştırma merkezleri, işveren ve sermaye çevreleri (IMF, Dünya Bankası), üniversiteler ve medya gelmektedir.
Siyasal konularda yerleşik kanı ve yargılar oluşturmak, bunu yaparken sürekliliği ve iknayı profesyonelce geliştirmek sistem medyasının temel işlevidir. Egemen siyasal düşünce kalıplarını insanların zihinlerine yerleştirmek, bakış açılarına ve yaşamlarına yön vermek medya gücüyle sağlanır. Bu güç sayesinde insanları denetim altında tutmak, yönetmek ve yönlendirmek kolaylaşır.
İşte tam da bu yönlendirmeden bahsederken bir genç arkadaşım son günlerde yayına girmiş olan “MALA MİNÊ” isimli bir diziden bahsederek bunun bilinçli bir şekilde bu dönemde yayına girmiş olduğunu söyledi. Bunun üzerine dizi üzerine bir takım araştırmalar yaptık. Ve ortaya çıkan sonuç tam bir kelpazelik. Konuya giriş yapmadan önce mevcut süreci hatırlatacak olursak.
Bilindiği üzerine işgalci Türk devleti yanına aldığı çetelerle beraber 9 Ekim günü Rojava Kurdistanı’na yönelik bir işgal saldırısı başlattı. Geçtiğimiz 37 gün içerisinde işgalciler yüzlerce sivil yurttaşı kadın, çocuk demeden katletti, binlercesinin evini, malını yağmalayıp işgal etti. Bu vahşi saldırılara karşı dünya’nın her yerinden halklar ayağa kalktı. İşgal saldırılarını sadece Kürtler değil her milleten insanlar protesto etti.
İşte tam da bu süreçte TRT Cehş ve birkaç sistem insanını toplanarak “Mala Minê” adında bu dizinin çekimlerini başlatmış. Daha önce Kürt halkını karalayan, işbirlikçiliğe yönlendiren ve yine son dönemlerde ise Kürt gençliğine sistem yaşamını özendiren kişiliksizlerin hepsi dizinin kadrosunda toplanmış.
GENÇLİĞİ MÜCADELEDEN UZAKLAŞTIRIYOR
Hatırlarsınız AKP ile FETÖ’nün sarmaş dolaş olduğu günlerde, özel savaşın sözcülüğünü yapan Samanyolu TV’de “Tek Türkiye” isminde bir dizi vardı. Tekrardan açmaya gerek yok bu filmi. İsminden bile Kürt halkının yok sayıldığı anlaşılmalı. Bu Kürt halkını hor gören, karalayan, işbirlikçiliğe yönlendiren dizi de Özlem Taş’da rol alıyordu. Bir işbirlikçi rolünü canlandırıyordu. Aynı kişi bu gün bu “Mala Minê” dizisinde de rol alıyor.
Dizinin bir diğer oyuncusu ve aynı zamanda diziyi yöneten kişi ise Selim Akgül. Selim Akgül işgalci Türk devletinin filminde Türk askeri rolünü oynamış. Daha öncede “Kürtçe”yi kendisine malzeme ederek menfaati için kullanan bir şahıs.
Dizinin bir diğer oyuncusu ise Deniz Özer. Bu şahıs ise son yıllarda Kürt gençliğini temsil ediyormuş görüntüsünü vererek sanal medyada birçok video paylaşmaktadır. Kürtçeyi, Kürt kültürünü kendisi için adeta kullanmaktadır. Bu şahıs’da TRT Caxşın bir numaralı ismi ve bulduğu her fırsatta faşist Erdoğan’ın sarayına giden Berdan Mardin’in çok yakın arkadaşı. Deniz Özer ve Berdan Mardin beraber çektikleri bir videoda işgalci Türk Devletini övmekten yere göğe sığdıramadıkları görülüyor. Yine dizinin diğer karakterleri ise TRT Cehş dediğimiz Özel Savaş kanalında yıllardır 5 kuruş para için rol yapan kişiler.
Dizinin içeriğine dair de baktığımızda dikkatimizi ilk çeken dizi dilinin Kürtçe olması. Dizi Kürtçe ama Kürtlüğe dair bu gün Kürt halkının içinde olduğu duruma dair bir gram bile bir şey bulamıyorsunuz. Tamamen sistemle bütünleşmiş kişilikler, yoz bir yaşam yaşayan gençlikten başka bir şey bulamıyorsunuz. Tamda faşist AKP-MHP rejiminin istediği gençlik profili.
Dizinin vermek istediği psikoloji şu:
“Bakurê Kurdistan’da her gün belediyelere kayyım atanırken, gözaltılar yapılırken, Rojava’da vahşi katliamlar gerçekleşirken yine Başurê Kurdistan’ın dağları her gün bombalanırken gençlik hiç bir şey yokmuş gibi davranıp sistem hayatını yaşasın.Tabi aslında bütün bu saldırıları Kurdistan gençliğinedir. Özellikle de Bakurê Kurdistan gençliğinedir. Bakurê Kurdistan gençliğinin Kürt halkının motor gücü olduğunu biliyorlar çünkü. Bunun en açık örneği Kobanê Zaferi. Kobanê direnişinin zafer haline gelmesinde en fazla aklımızda kalan, sınır tellerine sel olup akan ve tel örgüleri yerle bir ederek Rojava’ya geçen ve yüzlercesi o topraklarda can veren Bakurê Kurdistan gençliğinin emeği var.
Tam da yine gençliğin Kobanê direniş günlerindeki gibi isyanı ve intikamı yüreğinde hissedip eyleme geçmesi gereken bir zamanda işgalci Türk devleti bir yandan bu tür diziler gençliği ile liberalizme, pasifsizime çekmek istemektedir. Kurdistan gençliği bu oyunları görmeli ve bu oyunlara gelmemeli. Yönünü mücadeleye, direnişe dönmelidir.
NC/Mazlum Yılmaz