HABER MERKEZİ – Devletin son biçimi ulus devlettir. Kendi hakkında en çok propaganda yapan devlet biçimi ulus devlettir. Bu propaganda öyle çok ve yoğun yapılmaktadır ki insanın acaba ulus devlet sahipleri bir şeyleri gizlemek, çarpıtmak mı istiyor düşüncesine kapılmaktan kendini alamaz. Ortadoğu’daki ulus devletler propagandalarına kutsal değerleri de ekleyerek doğrudan ya da dolaylı devlet ile tanrıyı aynılaştırırlar. İran ve Arap krallıkları bunu açık yaparlarken, Türkiye devleti gibi görece laik olduğu düşünülen devletlerse ima yoluyla oldukça ince ve derinlikli yaparlar.
Birde Ortadoğu’da Irak devleti var. Irak ulus devlet tarihi, 1919’da Osmanlıdan ayrılmasıyla başlar. Başlar başlamasına da sürekli devlet mi değil mi, nasıl bir devlettir gündeminden kurtulamaz. Önce krallık sonra cumhuriyet rejimine geçtiği söylenir ama kralları kral, cumhuriyeti cumhuriyet olamaz. Devletler arasında Irak ulus devletinin en belirgin özelliği üzerinde kurulduğu topraklarının tarihin ilk devletinin ortaya çıktığı yer olmasıdır. Bu nedenle buradaki devlet son yüz yıldır, en büyük canavar gibi başta sahiplerini sonra da tüm halkı defalarca yuttu.
Baas rejiminin yıkılmasından bu yana 16 yıl geçti. O gün bu gündür Irak’ta gerçekten de bir devletin olup olmadığı tartışılıyor. Irak devletinin varlığını, hükümetlerinin ve devlet liderlerinin ağırlığını tartışamaya açan iki temel nokta var; Bunlardan birincisi dış müdahaledir. ABD ve batılı güçler ile İran arasında Irak topraklarında süren çelişki ve çekişme bu devleti tartışmalık yapmaya devam ediyor. Ulus devletlerin kendilerini tanıtınca en çok kullandıkları ‘bağımsızlık, hakimiyet, vatan sınırları, halkın bütünlüğü vb…’ söylemi Irak’ta çok fazla havada kalıyor. Türk devleti canı istediği zaman Irak sınırlarını geçebilmekte. Her ne kadar bu karadan ve havadan geçişler Türk devleti ile anlaşmalı oluyorsa da Irak devletinin bu saldırılardan ne çıkar sağladığı ise hep merak konusu oluyor. Irak devletinin devlet olma halini tartışmalık hale getiren bir diğer noktaysa anayasasını işletememesidir. Pek çoğumuz bilmeyebiliriz ancak Irak anayasasında başta Türkiye anayasası olmak üzere bölgedeki bir çok devletinkinden daha demokratik maddeler mevcuttur. Anayasasını işletmek yerine dış müdahalelerin de etkisi ile içerdeki guruplar kendi gizli yasalarını uyguluyorlar. Şii gurupların kendi içindeki görüş ayrılıkları, Şii Sünni ayrımı ve Arap Kürt çelişkisi yasalar yerine bölgeden bölgeye farklılık gösteren uygulamaları rutin yasal durum haline getirmiş. Yasaları uygulamak cumhurbaşkanı ve hükümetlerin birinci görevi olduğundan Irak’daki yasasızlık devlet yönetmeye talip olmuş kişi ve hükümetleri otoritesiz bırakmakta. Her gurup kendi grupsal çıkarları için dış ilişkiler geliştirmekte. Bu ilişki türü de içerde çelişkileri büyütmekte. Hepsi Iraklı, sözde vatansever ama halk tabiri ile herkes Irak’ı kendisi için satışa çıkarabilmekte. Buna en çarpıcı örnek KDP ile Türk devleti ilişkisidir. KDP ırak sınırları dahilindeki petrollerin önemli bir kısmını yok fiyatına Türk devletine satmakta. Bu satış Barzani ailesi tarafından ve bir biçimde kanunsuz olduğu içinde normal piyasa fiyatının çok altında satılmakta. Böylece başta Kürtler olmak üzere Irak halkları yoksullaşmakta, Barzani ailesi ve Erdoğan ailesi ise zenginleşmekte. Irak devleti bu kirli ilişkiyi deşifre edecek, Barzani ailesini mahkemeye verecek gücü bile gösterememekte. Çünkü ırak içinde Barzaniler sayıca fazlalaşmakta. Araplar içinde de ‘Barzanileşme’ yoğunlukta. Bunun için ‘pencere dibin kara senin ki benimkisinden daha kara’ diyalektiği ile dünyanın en zengin ülkesi Irak’da içilecek temiz suyu bulamayan milyonlara karşı bir kaç milyarder aile ortaya çıkmakta.
Irak devleti hırsızlar devletidir dersek ne birilerine hakaret ne de yaşananları abartmış oluruz. Zaten bunu sık sık kimi Şii guruplar da dilendirmekte. Hırsızlık konusu için Başur Kürdistan’da olup bitenlere bakmak yeterli olmakta.
Başur’da, KDP ve YNK içindeki kimi aileler, adeta Başur Kürdistan’ı ve Irak’ın zenginliklerini satmak için iç ve dış siyasetlerini ayarlamakta. Yani satıcının alıcıya göre kendini konumlandırması söz konusu olabilmekte. İfşa olunmuş iki örneği hatırlatmakta fayda var. Wikileaks internet sitesinin açıkladığı gizli belgeler içinde Başur Kürdistan hakkında iki önemli bilgi de vardı; Birincisi Başur hükümetinin Washington temsilci, Sami Abdurrahman’ın kızı hanım efendinin Başur’dan ABDye temaslara giden hükümet yetkililerinin ABD’deki görüşme sonuçlarını Başur hükümet yetkililerine rapor etmeden önce Türk devletine rapor ettiğini yazmıştı. İkinci örnek (Kürtçesiyle sosretlik) mesele ise Neçirvan Barzani’nin sahibi olduğu Rudaw adlı TV kanalında MİT yöneticilerinin olduğu bu TV’nin başta PKK olmak üzere Kürt yurtseverleri hakkındaki haberlerin, karşı propaganda faaliyetlerinin MİT tarafından yapıldığıydı. Diğer mevzuların ne olabileceğini siz tahmin edin.
Bir düşünün, Başur bölge başkanı olmuş birinin TV kanalını, Japonya devleti bir üniversitesinde Kürtçe dil eğitimi başlattı diye eleştiren ve bunu kabul etmeyeceğini söyleyen bir devletin istihbaratı yönetiyor. Bu başkan, Kürt ulusunun yeminli düşmanı Türk devleti ile daha doğrusu Erdoğan ailesiyle içeriğini kimsenin pek bilmediği 50 yılık petrol anlaşması imzalıyor. Gizli anlaşmayla, kaçakçılık sayılan biçimde petrol satıyor. Böylece Irak’ta devlet Başur’da hükümet olmadığı için ev odaları kirli paralarla dolduruluyor. Tırlarla gizliden Türkiye ve Avrupa’daki bankalara yatırmak için dolar gönderiyor. Barzaniler bu kirli paralarını temizletmek için Türk devletine bir taşla en az ‘altı Kürt kuşunu’ birden vurduruyor; Bir, Başur’u TC devletine peşkeş çekiyor. İki, Başur’u Kürt soykırımcı devletin Kürt özgürlük hareketine karşı savaş cephesi yapıyor. Üç, başta istihbaratını olmak üzere Rudaw adlı TV kanalı gibi Kürt halkının çıkarlarını savunması gereken temel kurumlarını Türk istihbaratının hizmetine veriyor. Dört, Türkmen cephesi adlı çete örgütünü güçlendirerek Kerkük’ü tehlikeye sokuyor. Beş, Başur’u Türk mallarının çöplüğü yapıyor. Altı, Başur’u Türk pazarı yaparak fukara Kürt çiftçilerin ürünlerini satmasını engelleyerek yoksulluğa ve açlığa mahkum ediyor… Burada bitireyim. Şimdi kendimi tutmaz elimde belgeleri de olan diğer bazı bilmem neleri de yazarsam iyi olmaz.
Mehmet GÖREN/Kürdistan Stratejik Araştırmalar Merkezi