HABER MERKEZİ
Halkın eylemimizin alevlerini izlediğini duyunca insan daha farklı duygular yaşıyor
Silahlarımızın seslerini duyan Rojhat arkadaş onlar da karakola saldırmaya başlıyorlar. Onlar da bir anda kendilerini karakolun içinde buluyorlar. Karakolun binalarından birini alevler sardı. Zaten eylem başlar başlamaz, elektrikler kesilmişti. Ama ateş alan karakolun binasının alevleri bu kez çevreyi aydınlatmaya başladı. Ortalık gündüz gibi aydınlandı. Çünkü alevler o kadar yükselmişti.
Eylem genel koordinesi saatinden önce eylemin başladığını görünce eylemin sabote olduğunu düşünerek, eylem kol komutanlarından eyleme ilişkin bilgi alıyor. O sırada Halil arkadaş, “Tepeyi çabucak temizleyin.” Karakola gelen diğer koldaki arkadaşların zorlanmaması için, “Karakola doğru gidelim” dedi. Karakol, güvenliği için çıkardığı güçlerin hepsi imha oldu. İçindeki askerlerin çoğu da canlarını kurtarmak için sağa sola doğru kaçmaya başladı. Askerler can havliyle kendilerini rastgele oraya buraya vuruyorlardı. O sırada bütün gruplar birbirine karıştı. Çünkü artık ne uzak savunma, ne yakın savunma nede saldırı grubu diye bir şey kaldı. Çünkü bir anda kendimizi askerlerini içinde bulduk. Askerlerin hiç beklemediği bir anda onları hazırlıksız yakaladık. O yüzden büyük darbeler vurduk. Dolaysıyla grupların hepsi yönlerini karakola verdiler. İşte o sırada uzak savunma grubu komutanı geldi. Yan tarafımızdaki mevzide üç asker cenazesinin olduğunu, silahlarını almaya çalıştığını, ancak tek başına başaramadığını bizden bir arkadaşın ona yardım etmesi gerektiğini” söyledi. O arkadaşla birlikte o mevziye doğru gittik. Grup komutanı dışarıda güvenliğimi aldı, ben mevziye girdim. Cenazeleri çevirdim. Altlarında kalan silahlarını alıp çıktım. Silahlardan biri melezdi. Zincir de takılıp çok seri ağır silah gibi çalışabiliyordu. Silahları alıp getirerek Halil arkadaşın önüne koydum. Ardından, bir silah getirdiğimizi ama M16 mermileri ile çalıştığını söyledim. O sırada Halil arkadaşın birileriyle konuştuğunu gördüm. “Konuştukların kimdir?” diye sorduğumda Rojavayê Kurdistan’dan birileriyle konuştuğunu, halkın damlara çıkıp karakoldan yükselen alevleri izlediğini söylediklerini belirtti. Meğer kurye Haşim diye bir arkadaşımız varmış, onunla konuşmuş. Çünkü kuryelerin de telsizleri vardı. Normalde eylem kanalında konuşuyorduk. Ama meğer aynı kanal Haşim arkadaşın da kanalıymış. Bir ara kanalda bir hareketlilik olduğunu fark ediyor. Ardından Gabar’ın bir yerinden alevlerin de yükseldiğini görüyor. Kanala girip kim olduğunu soruyor. Halil arkadaş cevap vererek durumu anlatıyor. O da bulunduğu köyde o haberi anında her tarafa yayıyor. Halk da bu yüzden bayram ve kutlama havasında damlara çıkıp, eylemde ateşe verilen karakoldan yükselen alevleri izlemeye başlıyor. Telsizi arada bir halktan birilerinin ağzına tutuyor, kadınlar zılgıt çekiyordu. Tabii bu durum heyecanımıza heyecan katıyordu. Bir de halkın eylemimizin alevlerini izlediğini duyunca insan daha farklı duygular yaşıyor. Daha doğrusu insan bir tuhaf oluyor. Sanki özgürlük sağlanmış, halk evlerinin damlarına çıkmış, devrimi gerçekleştiren gerillaları karşılıyormuş gibi bir hayal etmeye başlıyor. Bana biraz öyle geldi. Birkaç dakikalık bu sevinçten sonra dönüp bana, “Heval neydi o getirdiğin” diye sordu. “Heval bir silah getirdim ama ne olduğunu daha doğrusu adının ne olduğunu bilmiyorum” dedim. Karakola doğru giden yoldan devam ettik. Birkaç adım atınca Pale arkadaşın bir mevzinin yanında durmuş birini beklediğini gördüm. Tabii “Heval dikkatli olun” dedi. “Ne var?” diye sorduğumuzda “Bu mevziden ses geliyor ve kendinizi eğerek gelin” dedi. Yanına vardığımızda “Savunmaya geçin mevziye bomba ile saldıracağım” dedi. Heval Pale daha bombasıyla uğraşırken, bir anda ikimizin ortasında büyük bir patlama oldu. İkimiz yere atlamıştık. Pale arkadaşla ikimize de bir şey olmadı. Mayın mı, ışıldak mı ne olduğunu anlayamadık. Halil arkadaş arkadan, “Ne oldu” diye bağırdı. Pale arkadaş, “Heval bir şey patladı ama, ne olduğunu bizde anlayamadık” diye cevap verdi. İkimizin ortasında olmasına rağmen, bize bir şey olmayınca o mevziden olmadığını anladık. Durmadan mevzinin üzerine yürüdük. Pale arkadaş bir tarama yaptı. Ama onlardan bir karşılık gelmedi. Sadece inilti vardı. Meğer yaralanmışlar. Tabii Pale arkadaşın taramasından sonra o sesler de kesildi. Sesler kesilince silahlarını toplayıp oradan çıktık. Karakola doğru yolumuza devam ettik. Geçtiğimiz yerlerden arkadaşlar cephane, silah vb gibi diğer malzemeleri topluyorlardı. Kısa bir süre sonra karakolun dış bahçe duvarına ulaştık.
Karakoldan aşağıya doğru kaçan askerler korkudan rastgele çevreyi tarayarak kaçışıyorlardı. Önümüzde daha birkaç mevzi vardı. Ama boş ya da dolu olduğunu bilmiyorduk. Rojhat arkadaşın başında olduğu kolunun gelmesini bekledik. Heval Pale ön tarafımızdaki mevzileri vurup, öyle beklememiz için yanına bir BKC kullanan arkadaşın silahıyla birlikte gitmesini istedi. Amaç o kontrol etmediğimiz mevziyi vurmak bir de karakolun çeşitli yerlerinden gelen tek-tük mermilerin geldiği yerleri vurup etkisizleştirmekti. BKC kullanan arkadaşlardan biri Sabri adındaki arkadaştı. Pale arkadaşın yanına gitmesi için onu çağırdık. Her zaman yaptığımız ve kayıplarımıza neden hatanın aynısını orada da yaptık. Düşman tepesinde olduğumuzu adeta unuttuk. Sanki orada hiç düşman yokmuş gibi hareket etmeye başladık. Sağ kalan, yaralanıp saklanan askerlerin olabileceğini hiç düşünmedik. Pale ve Bargiran arkadaşla duvarın dibinde mevzinin altına oturmuş, BKC kullanan arkadaşın gelmesini bekliyorduk. O sırada Sabri arkadaş bize doğru gelmeye başladı. Ama eğilmeden geliyordu. Pale arkadaş, “Heval Sabri, kendini eğerek” gel diye uyarı yaptığı sırada, bizim birkaç metre yakınımıza kadar gelen Sabri arkadaşı bir mermi gelip buldu. Yanımıza kadar ulaşmadan yere yığılıp kaldı. Tek bir kelime edemeden şehit düştü. Onu bulan mermi karakolun ana binasından gelmişti. Pale arkadaş, hiç durmadan Sabri arkadaşın cenazesini götürmek için onların savunmasını yapmamı istedi. Biz savunmayı yaparken Pale arkadaş, Sabri arkadaşın cenazesini alıp, Halil arkadaşın olduğu yere götürdü. Arkadaşların yanında kalan bombaları alıp geldi.
Karakolda asker diye bir şey kalmamıştı
O sırada arkadaşlar Rojhat arkadaş onlarla bağlantı kurdular. Rojhat arkadaş tüm mevzileri temizlediklerini ve karakola girdiklerini söyledi. Rojhat arkadaş karakola girdiklerini söyleyince Koordine, bizim kol için “Karakol düştü artık fazla ileri gitmeyin” dedi. Düşmanın üzerinden bir sürü silah ve cephane kaldırmıştık. Bir de Rojhat arkadaş onlar da karakolu alırken tıpkı bizim yaşadığımız gibi bir olay yaşıyorlar. Onlardan da Cuma Cizre arkadaş şehit düşüyor. Bu arkadaş da tıpkı bizim gruptaki Sabri arkadaş gibi BKC kullanıyordu. Deşta Mişarê tarafında karakolun nizamiyesinin mevzilerinden birinde sağ kalan bir asker tarafından şehit düşürülüyor. Bu arada arkadaşlar o gün karakola gelen konvoyun cephane getirdiğini görüyorlar. Çünkü karakol gelen cephaneyi dışarıda üs üste yığıp naylon çekmişler. Fazla miktardaki bu cephaneyi arkadaşlar ne yapabiliriz diye düşünüyorlar. Geri çekilme talimatı geldi. O sırada bizim gruptaki arkadaşlar 8 tane G3 ile yirmiye yakın çanta almışlardı. 12 raxt, iki tane MG3 bir tane M27 silahı almıştık o silahlarla birlikte geri çekilmeye başladık. Rojhat arkadaş onların grubu bir tane 82’lik havan, çok sayıda Lav silahı, üç tane 60’lık havan, bir tane 65’lik havan, yaklaşık 20 tane de G3 silahı alıyorlar. Geri çekilmeden önce gelen cephaneye de bir çözüm düşünüyorlar. Karakol uçurumlu bir tepenin başında olduğu için cephaneyi o uçurumlardan atmaya başlıyorlar. Kaldırılması mümkün olmadığı için böyle bir çözümü düşünüyorlar. Gelen cephanenin içersinde Doçka mermilerinden, havan mermilerine, ferdi silah mermilerinden MG3 mermilerine kadar her şey var. Arkadaşlar cephanenin hepsini uçurumdan attıktan sonra geri çekilmeye başlıyorlar. Bizim grupta şehit düşen Sabri arkadaşı getirip köye giden şose yolunda düşmanın göremeyeceği bir yere defnettik. Tepeye ilk gidişte grubumuzdan hafif yaralanan Sinan ve Çekdar arkadaş da yanımızdaydı. O yüzden geri çekilmede gecikme oluyordu. Her arkadaşın üzerinde kendi silah, raxtı dışında düşman üzerinden kaldırılan en az iki silah daha vardı. Bundan dolayı önden giden bir gruba yaralı arkadaşları taşımak için köyden iki katır almasını söylemiştik. Biz köye ulaşana kadar onlar katırları alıp yolumuza çıktılar. Yaralı arkadaşları bindirerek yolumuza devam ettik. İki tane katır da Rojhat arkadaş onların önüne götürüyorlar. Onlar da şehit düşen Cuma arkadaşı katıra bindirip karakoldan bir hayli uzaklaştırdıktan sonra, defnedip, mezarını kamufle edip yollarına devam ediyorlar. Arkadaşlar için yaptığımız mezarlara, daha sonra kolayca bulmak için işaretler bırakmıştık. Daha sonra arkadaşlar gidip her iki arkadaşın da cenazelerini alıp getirerek denetimimizdeki bir yere defnetmişlerdi. Arkadaşlara ait hiçbir şey karakolda kalmadı. Zaten arkadaşların şehadeti de büyük bir talihsizlik ve tesadüfle olmuştu.
Arkadaşlar, karakolu perişan etmişlerdi. Her yeri yakıp-yıkmışlardı. Karakolda asker diye bir şey kalmamıştı. Vurulan vurulmuştu, kaçanlar da korkudan rastgele araziye dağılmıştı.
Geri çekilmeyi sabaha karşı tamamladık
O karakolun şahsında perişan olan devletin kendisiydi. Yenilen devletti. Oraya karakol kurup, askerleri yerleştirmişlerdi ama onları koruyamıyordu. Karakolun ana binası ve yan binalarının hepsi sabaha kadar yanmıştı. Biz de iki şehit vermiştik. Eylem ardından da aynı gece Gabara kadar çekilmiştik. Halil arkadaşla telsizle görüşen Haşim arkadaş, biz daha eylemin tekmilini örgüte vermeden o halka dağıtmıştı. Halk onun sevincini günlerce yaşamıştı. Tabii o kadar saat süren bir eylemde kullanılan bomba, silah sesi, barut kokusu yine karakolun alevlerinden çıkan dumanlarla kafam davul gibi olmuştu. O yüzden zar zor yürüyordum. Bu durumu gören milislerden biri yaralı olduğumu sanıp, beni taşımak için kaldırdı. “Ne yapıyorsun heval?” diye sorduğumda, “Yaralısın seni taşıyorum” dedi. Yaralı olmadığımı, silah sesi, barut kokusu, karakolun alevlerinden etkilendiğimi söyledim. Ona rağmen milis beni taşımaya devam etti.
Geri çekilmeyi sabaha karşı tamamladık. Öğle saatlerine kadar dinlendik. Öğleden sonra eylem toplantısını yaptık. Eyleme katılan arkadaşlara çeşitli ödüller verildi. Bu eylemlerden sonra düşman, karakolları bırakmaya başladı. Birçok karakol boşaltıldı. Bazı köylerde korucular da silahlarını bırakmaya başladı. Düşmanda bu panik ve korku yaşanmaya başlayınca, biz de daha önce çok gizli bir şekilde girdiğimiz ve içinde karakol olan köylere bu kez büyük gruplarla bayraklarla girmeye başladık.
Bu eylemde yer alıp daha sonra şehit düşen birçok arkadaş oldu. Şehit düşen arkadaşlar arasında olan Halil 96 yılında Garzan eyalet yürütmesindeyken şehit düştü. Pale arkadaş, Mava’da Çiyayê Suskê’de bölük komutanıyken şehit düştü. Çekdar arkadaş ise 1997 yılında Gabar’da şehit düştü. Sinan arkadaş, 1994 yılında Çêlika Ber Avê Karakolu eyleminde şehit düştü. Bargiran Kiçi arkadaş akrabamdı. Halamın oğluydu. Sinan arkadaşla birlikte şehit düştü. Rêzan arkadaş ise Apê Musa’nın yakın akrabasıydı. 1993 yılında Bülcüna tepesine yönelik gerçekleştirilen bir başka eylemde şehit düştü. Besê Cizre arkadaş 1997 yılında şehit düştü. 1989 katılımlıydı. Özgürlük Mücadelemiz, bu kahraman direnişçilerin verdiği mücadele ile büyüdü. Onların anısı önünde saygıyla eğiliyoruz.
https://www.nuceciwan40.com/2020/01/12/gerilla-ani-gece-karakolun-atesiyle-gunduz-gibi-aydinlanmisti-i/