HABER MERKEZİ – Uzun yıllar hayal kurarsın. O elbiseleri giymek, keleş taşımak, sarp kayalıklardan, derelerden dolayıp derin vadilerin patikalarından Kürdistan’ın dört parçasını gören Şekif’ten yaşama bakmayı. Gözlerinin görebildiği ve göremediği her yere bakmayı.
Araya tutukluluk girer. Direniş girer. Geçikir kurduğun düşler. Ama vazgeçmezsin ulaşmak için daha da direnirsin. Ve sonunda bir gecenin en kuytuluğunda gecenin en karanlık dibini aydınlatan güneşin aydınlığıyla başlatırsın yolculuğunu.
Her yolculuk gibi değildir bu yolculuk. Bu yeni bir yaşamın ilk adımıdır. Bilenler yaşamıyor olan bir yol. Uzundur bu yolculuk, yeni yaşama başlamadan da bitebilir ama sonunda ne olursa olsun direniş olan bir yol. Ve başlıyor yolculuk bir dengbêj eşliğinde, gözlerin adım attığı yeri görmüyor. Aslında biraz da uçuyorsun. Yol yaşamın en karanlığından aydınlığa çıkıyor. Bir su çıkıyor 3 saatin sonunda adımların attığın su da ıslanmıyor. Suya basmayı öğreniyorsun. Su üzerindeki canbaz oluveriyorsun o an. Çabucak geçip kendini ağaçın altında güneşin doğuşunu izlemeye bırakıp bir hayale dalıyorsun.
Hayal kurup kurup duruyorsun. Bu kez yıkmıyorsun. Anlar sonra gerçekleşecek. Dar bir patikaya adım atıyorsun. Bir keskin rampa beliriveriyor önüne. Bunu aşarsa bitecek. İleri de aydınlığın olduğu yer de bekliyorlar. Nasıl Merheba denilir ki aydınlığa. Nasıl konuşulur. Ne yenilir. Ne sorsam.
Birden sorular eşliğinde aydınlığın ortasında Merheba sesinin eşliğinde uzatılan elin narin esmer uzun boylu zayıf genç bir Gerillaya ait olduğunu gördüm. Bir gülmenin ve Merheba’nın bu kadar bir birine bir sia yakıştığını ve ışık saçtığına tanıklık ediyordum Kürdistan’ın taa orta dağlarında. Evet gelmiş Merheba’nın tadına varmıştım. Ama asıl Merheba ile tanışmamıştım.
Serin bir havanın estiği Kürdistan dağların da yaşamın ne kadar onurlu, huzurlu ve mutlu olduğununa tanıklık ediyordum. Tarihi anlardır yaşam için. Merheba’nın verdiği huzur ile sıcak çay yudumluyordu hiçbir şeyin farkında olmadan. Yaşamım hep burada geçmiş gibiydi. Her baktığım Gerilla’yı uzun yıllar tanıyor ve yaşamımın içerisinde gibiydi.
An geldi. Gitmek zorundayız diye bir ses duydum. Tuhaf bir andı tarihi anların içerisinde. Bunu anlayan Gerilla ile göz göze geldik. Uzun yıllar beklemiş gibiydi benimle konuşmak için. Gözleri ışık saçıyordu. Bana hafif esmer ve güzel sesiyle söyle: Kürdistan dağlarında, Gerilla’da her Merheba bir Hoşçakal’dır.
O an Gerilla yaşamımın başladığını hissettim. Hislerimden iki sonra keleş ve elbiselerin ve bir mekapı oldu. Her attığım mermi de bir askere hoşçakal diyeceğim günlere….