HABER MERKEZİ- KCK Halklar ve İnançlar Komitesi Üyesi Mîrxan Karker yazdı:
“İmparatorlukları yıkan Makedon ve Yunan kuvvetlerinin, imparatorlukların çöplüğü olan Kurdistan’da geçerken Zap suyu kıyısında Kurdistan doğası ve Kürt savaşçılar karşısında içine girdikleri acziyet ve verdikleri kayıpları Ksenofon, Anabasis adlı kitabında trajik bir biçimde dile getirmektedir. Bu coğrafya ve burada yaşayan kahramanlar her dönemde istilacılara tarihi dersler vermelerine rağmen bunların bir türlü akıllanmadıkları Zap ve Metina’da gerillanın eylemlerde çektiği görüntülerle ortaya çıkıyor.
Şimdi aynı vadi ve aynı coğrafyaya TC asker sokmaya başladı. Üç yıldır labirent gibi olan bu arazinin birkaç tane savaş tünelini düşürmek için komutan üstüne komutan değiştiriyor, asker üstüne asker gönderiyor. Ölen askerlerin cenazeleri çoğu zaman bu labirentlerin içinde bırakılıyor veya cenazeleri yakarak ortadan kaldırılmaya çalışıyor. Askerlerin psikolojisi bu araziye ve arazi ile uyumlu gerillaya ancak birkaç gün dayandığı için haftada birkaç defa askerlerin değişimine gidiyor, bu yetersiz kalınca DAİŞ çetelerini bölgeye taşıyıp burada tutunmaya çalışıyor. Burada zorunlu askerlik yapanları savaştıramayacağını bildiği için paralı askerleri gönderiyor. Bunu gecenin karanlığında yapıyor.
Gecenin karanlığında ya gerillanın saldırmayacağından emin olduğu KDP ihanetçilerinin yol güzergahını kullanıyor ya da sarp yamaç, derin vadi, ve yüksek dağlar arasında yol alan skorskiler, savaş uçakları, savaş helikopterleri ve İHA ile SİHA’larla yaptığı bombardıman eşliğinde askerleri uygun bir yere indirmek için uğraşıyor. Derin vadi ve sarp dağlardaki savaş tünellerinde ve arazide konumlanan gerilla geçen her helikopteri hedef alıyor. Darbelenen geri dönüyor, düşürülen zap ve metina vadisinin derinliklerinde kayboluyor. Kendini koruyabilen skorski gerilla namlusundan uzakta üç senedir alınamayan birkaç tepenin etrafına konumlanan askerlerin yanına bunları indiriyor. Aynı Helikopter cin görmüşe dönen askerleri, yaralıları ve ölüleri morglara, askeri hastanelere ve psikolojik tedavi merkezlerine kaldırıyor.
Işıklı evlerden, sokak ve şehirlerden gelen askerler derin vadilerin karanlık dehlizlerinde indirildikten sonra onlara göre tecrübeli olanlar tarafından hemen uyarılır: taşların ve ağaçların arasına saklanın, mevzi alın, ses çıkarmayın, sigara içmeyin, kaskınızı ve yeleklerinizi çıkarmayın, çömelin ve ikinci bir emre kadar yerinizden kıpırdamayın, ihtiyaç için plastik şaşal kulanınız. Zifiri karanlıkta Heron ve dronlar onların psikolojilerini rahatlatmak için kesintisiz araziyi tarıyor, uçak ve helikopterler onların etrafını ve muhtelif gerilla savaş tünellerini bombalıyor, obüs, havan ve füzeler bir an bile durmuyor.
Işıksız arazinin tek aydınlatıcısı bu savaş makinalarından çıkan ve etrafı cehenneme çeviren savaş makinalarının mühimmatından başkası değil. Sürüngenler bu dağların doruklarında onların etrafında dolanıyor, kurt ve çakal ulumaları vadinin derinliklerinde yankılanıyor. Sert rüzgar askerleri iliklerine kadar dondurmasına rağmen siper alınan yerden kimse milim kıpırdayamıyor. Gece ilerlerken termal dürbünüyle onları derviş sabrı ile saatlerce gözlemleyen gerillanın açık veren herhangi bir askeri indirmesi ile feryat kopuyor inlemeler namlulardan çıkan ve havada süzülen mermi ve füzelerin sesine karışıyor. Tahmini koordinatlar verilip hareketli tim veya savaş tüneli olduğundan şüphenilen yer ateş topuna çevriliyor. Saatler sonra başka bir gerilla tetiğe basıyor ve başka bir mevziden feryat kopuyor ve hengâme yine başlıyor. Yeni gelen ve geleceğini yurt dışı ödenek ve maaşına bağlayan asker sabaha kadar bu duruma ve yaptığı işe lanet okuyor.
Sabah oluyor mevzide yaralı ve ölülerle koyun koyuna bulunan asker gün ışığının onu gerilla gazabından ve doğanın korkulu yapısından koruyacağını düşünüyor. Ne de olsa gökyüzünde onlarca iha ve yerde onlarca kamera kuş uçmasına izin vermeyeceği hesabını yapıyor. Gelirken kendisi bu şekilde motive edilmiş. Geceleyin kendinizi koruyun gündüz tekniğimiz devreye girecek, zaten gerilla de gündüz hareket etmez, siz rahat olursunuz denilmiş. Her tarafı uyuşan asker hareket edecek gibi olunca okkalı bir küfür yiyiyor ve gerillanın gözleri onların üstünde olduğunu küfürlü bir şekilde bu zavallıya aktarılıyor. Bir ayağı uyuşan asker bari ayak değiştireyim derken ikinci bir küfür geliyor. İşini gece yapsana diye küfür devam ediyor. Gece mi yoksa gündüz mü tehlikenin daha fazla olduğu noktasında beyin devreleri işlevini yitiriyor. Askerin gerçekleri anlaması uzun sürmüyor. Tam karşılarındaki heybetli Zap kayaların ortalarında buluna ama kayanın girifliğinden dolayı nerede olduğu anlaşılmayan bir savaş penceresinden karnas kullanan bir keskin nişancı gerillası, kaskı kafasına ağır geldiğinden dolayı kaskını birkaç saniyeliğine çıkaran askerin hatasını affetmiyor ve beynini işlevsiz bırakıyor. Gerillanın bu rojbaş atışına karşı uçurumlu zap kayaları uçaklar, füzeler, havanlar, A4’ler, obüslerle dövülmesine neden oluyor, ama milyarlarca yıldır oluşum aşamasında olan Zap kayaları bana mısın demiyor. Asker vay anasına diyor bir kuşun bile konamadığı bu sarp kayaya bunlar nasıl tırmanmış ve tünel yapmış. Aklını kaçırmamak için bildiği tüm duaları okuyor.
Gerilla savaş tünelinin içine uzanarak dinleniyor ve bir sonraki hedefi hangi pencereden vurabileceğinin hesaplarını yaparken sigarasından derin bir nefes çekiyor. Askerin gözü karşı kayalarda ve eller tetikten hiç çekilmediği anda bir anda havada bir vızıltı ve uğultu duyuluyor. Komutanları küfürler savurarak herkesin siper almasını emrediyor. Ama zaten siperde değiller mi? Kimse bu emrin ne anlama geldiğini anlamıyor. Gerillanın asimetrik savaş taktiklerine hiçbir simetrik savaş kuralı cevap olamıyor. Artık suikastçı uyumuş hava kuvvetlerinden arkadaş devreye girmişti. İntihar hava aracı onlarca patlayıcı ile beraber asker mevzilerinden birisine isabet ediyor. Kıyafet ve kasklar havada uçuşuyor. Asker fakirliğin onu sürüklediği bu askeri mesleğe ve kendi hayatına lanetler okuyor. Ama annesinin ettiği duaların etkisi ile yaşadığına inanmaya başlıyor. Bayrağından devletine kadar herkese saydırıyor. Bir yudum su aldıktan sonra gözlerini kapatarak bu kâbustan kısa sürelide olsa kurtulmaya çalışıyor. Bu görevden sonra alacağı ek maaş ve tazminatla taksitleri ve ev kirasını ödeyeceğini, bakmakla sorumlu olduğu insanlara takside girmeden peşin para ile kışlık kıyafetler alabileceğini düşünerek kendisini biraz teselli etmeye çalışıyor. Çocuğun okul masrafları da çıkacak, yeter ki dişimi sıkayım ve birkaç gün bu cehennemde ölmeyeyim diye düşünüyor. Atan kalp atışların ve korkuların bu polyonacılıkla bastırmak istiyor.
Gerillanın hareketli timleri, ağır silahları, havancı ve füzecileri sanki zamanı bölüşmüş gibi gün içerisinde bir mevziden diğerine saldırı düzenliyor. Saldırılar tek atış ve isabetli oluyor. Sanki gerilla ve doğa anlaşmış gibi mermiyi namludan alan doğa onu bu insanlık ve doğa düşmanı lejyoner askerin bedenine teslim ediyor. Adrenalin askerin tükürük bezlerini kuruttuğu için sürekli su tüketmek istiyor, ama suları sınırlı çantasında birkaç şaşal ile idare etmek zorunda. Helikopterle gelecek lojistik desteğin onlara ulaşıp ulaşmayacağı belli değil. Yemek boğazından geçmiyor. Yemesem daha iyi diye düşünüyor. Çünkü bunun için dışarı çıkma şansının olmayabileceğini de hesaplamak zorunda.
Askeri doktor sürünerek mevzilere geliyor, yaralılara müdahale ederek helikopter gelene kadar onların kan kaybından ölmesini engellemeye çalışıyor. Konuşmayı unutmuş gibi sadece gelen komutları yerine getirmeye çalışıyor asker. Sözleşme imzalamış bu işten çıkarsa dımdızlak ortada kalacak. Birkaç gün şans eseri hayatta kalıyor. Askeri kuvvetlerin bir haftada değişmesi gerekir ve askerin bir haftası bu cehennem ortasında geçiyor, asker yaralanmıyor ve ölmüyor. Artık kuvvet değişikliği zamanı gelmiş, karakola çekileceğim diye sevinirken gerillanın hava kuvvetlerinden dolayı helikopterin bir süre onları almaya gelmeyeceğini ve kuvvetin değiştirilemeyeceğini öğreniyor.
Asker kredi ödemelerini, ev kirasını, okul masraflarını unutuyor. Günler ona sene gibi geliyor. Zamanın göreceli olduğunu bu arazide öğreniyor. İnandığı veya inandırıldığı bütün değerlere küfrediyor. Saraydan başlayıp, parti binalarına kadar her şeye saydırıyor. En büyük küfürleri ise kendisi için saklıyor. Türk askerinin niye küfürbaz olduğunu yaşayarak öğreniyor. Aslında birkaç yıl görev yapıp kendisine ev belki araba almayı tasarlıyordu. Ama gerilla ona günleri bile yıla çevirdikleri için sadece asfaltlı caddeler ve ışıklı evlere ulaşmak bana yetecek diye düşünüyor. Bir kahvede oturup çay içmenin ve bir yerde ayaklarını rahatça uzatmanın hayallerini kuruyor. Tanrıya onu o günlere ulaştırması için bildiği bütün duaları okuyor. Ama helikopter gelmiyor, haftalardır kendi çöplüğünün içinde debeleniyor. Kaya oyuklarının içerisinden geçen rüzgârlar dahi onun halüsülasyonlar görmesine neden oluyor. Artık insan üstü varlıklara karşı savaştığının sanına kapılıyor. Beyin devreleri her şeyi birbirine karıştırınca Asker namlunun ucunu uyuşan ayağına dayayıp tetiği çekiyor. Kayaların arasında bir meşe ağacının altında kanlar içinde uzanırken yüzüne bir gülümseme yayılıyor. Helikoptere bindirilirken belki de gerilla yoktur, bizi kandırıyorlar aslında başka varlıklara karşı da mücadele ediyor olabileceğini, onca çatışmaya rağmen karşılarında tek bir insan göremediklerini düşünüyor. Yan tarafında kendilerini ayaklarından vuran askerlere bu düşüncelerini açacak gibi oluyor, sonra vazgeçiyor. Bu yara sayesinde özlemini duyduğu ve sanki yıllardır ayrıldığı ışıklı şehirleri görünce yüzüne bir tebessüm yayılıyor. Geç müdahaleden dolayı kangren olan ayağı kesiliyor. Tazminatını alan asker dünyanın en şanslı insanı olarak kendini görüyor. Göğsünde savaş gazisi madalyasını gururla taşırken ailesine de ev ve araba almanın kıvancını duyuyor. En önemlisi bu yara sayesinde Gerilla ile ürkütücü Zap Metina arazisinden kurtulduğu gibi erken emekli oluyor. Her odadaki lamba sayısını ikiye çıkarıyor. Bir daha o karanlık günleri görmek istemiyor…”