HABER MERKEZİ – Anlatabilmek seni ağaçlara, topraklara, dağlara halden bilmez kahpe yalana…
Çocuksu gülüşü,
İnsanlara olan sevgisi,
Önderliğe sonsuz bağlılığı,
Yaşama olan sonsuz sevgisiyle güzel insan Sinan yoldaş…
Okulda arkadaşlarla oturmuş Önderliğin gelmesini bekliyorduk, birden Sinan arkadaş yanıma oturdu. Gülümseyerek bana baktı ve “eğer bir gün bana bir şey olursa benim hakkımda yazar mısın” diye sordu? Ben çok fazla anlayamamıştım her şey o kadar acele olmuştu ki birden kızdığımı hatırlıyorum ne sen şehit düş heval, ne de ben senin hakkında yazılar yazayım dedim. Sinan arkadaş tekrar güldü “şahadet bizim açımızdan oldukça kutsaldır. Herkes onurlu bir şekilde şahadete ulaşmak ister, yaşananlar anlatılmalıdır bu önemli bir görevdir” demişti. Ben çok fazla anlam verememiştim neyi yazacaktım ya da ne anlatılmalıydı. Arkadaşı çok fazla tanımıyordum ve tanımadığım bir insan hakkında nasıl yazacaktım bu benim açımdan oldukça zordu.
Sinan arkadaş partiye katıldıktan bir süre sonra 1992 yılında Önderlik sahasına gitmiş. O süreçte düşmanın yoğun baskısı karşısında Mahsum Korkmaz Akademisi kapatılmıştı ve arkadaşlar önderliğe söz veremeden ülke sahasına geri dönmüşlerdi. O süreçte Sinan arkadaş da bu arkadaşların arasında yer alıyordu. 1998 yılında tekrardan Önderlik sahasına gelmişti ve o günleri bizlerle paylaşırken bizim Önderlik karşısında yaşadığımız heyecan ve coşku karşısında kendi yaşadıklarını bizlerle paylaşıyordu. İlk olarak Önderlikle rahat konuşabildiğini fakat Önderliğin ağırlığını hissettikçe artık eskisi gibi rahat olamadığını dile getiriyordu. Bazen Önderliğin karşısında dizlerinin tir tir titrediğini söylüyordu ve bizde ona gülüyorduk. Aslında Sinan arkadaşta yaşanan Önderlik gerçeğine olan bağlılığı karşısında yaşadığı iç sorgulamaydı. Önderliği anlıyordu ve yaşamış olduğu pratik süreçler onda müthiş bir olgunlaşmayı yaratmıştı. Partiye katılmadan önce Türkiye’de matematik birincisi olmuş. Partiye katıldığını duyan Türkler gazeteye manşet atarak “Altın çocuğu kaybettik “demişlerdi. Belki Türklerin altın çocuğu değildi ama Kürtlerin ve PKK’nin Altın çocuğu oldu.
Şahadet haberini aldığım zaman Gare’deydim ve yağmurlu bir gündü.
Büyük cihazda operasyonda şehit düşen arkadaşların isimlerini veriyorlardı. Yanımda bulunan arkadaşın sesinde bir farklılaşma hissettim. Çünkü isimler açıktan verilmiyordu düşman cihazların hepsini dinliyordu ve bu yüzden isimler şifreyle veriliyordu. Tabur komutanı olan Rubar Mardin arkadaşın sesi birden değişti. Yüzüne baktığımda birden yıkıldığını gördüm. Bir anda birlikte Metina’ya gideceğimiz ve birlikte gidemediğimiz gruptan arkadaşlara bir şeylerin olduğunu anladım. Rubar arkadaşla en son önderlik sahasında birlikteydik ve orada tanışmıştık. Hemen hemen aynı dönemlerde ülkeye gelmiştik. En büyük hayalim bizden önce gelen arkadaşlara ulaşmak ve onlarla Kürdistan dağlarında gerillacılık yapmaktı. Düşman bu süreçte oldukça fazla yükleniyordu ve bizimde birçok kaybımız vardı. Arkadaş cihaz konuşmasını yaptıktan sonra kendisinde değildi. Ben ne oldu diye sorduğumda bir şey olmadığını ve arkadaşların operasyon çıkacağına dair bilgi verdiklerini söyledi. O da biliyordu o arkadaşlardan yeni ayrılmıştım ve bütün arkadaşlarla da uzun bir süre kalmıştım öyle bir yoldaşlık gelişmişti ki aramızda ben bu haberi kaldıramazdım. Arkadaş ısrarla beni mangadan çıkartmaya çalışıyordu. Fakat ben hislerime güveniyordum, arkadaşlara bir şeyler olduğunu biliyordum. Artık benim karşımda çaresiz kalmıştı Sinan ve Rojbin arkadaşların şehit düştüğünü söyledi…
Yüzünü dönüp baktığında güç aldığın ve seni sen yapan hep anılması gereken, gerçekler vardır. Benim açımdan da önceden tanıdığım ve güç aldığım arkadaşlardan birisidir Sinan arkadaş…
Yaşamım boyunca kutsal topraklara gelip bu güzel insanlarla tanışmak en büyük hayalimdi. Yıllardır dağlarda mücadele veren ve kanının son damlasına kadar savaşan yiğit insanlardı bunlar. Bu insanların yiğitlikleri dilden dile hep anlatılırdı. Gerilla bizim için ulaşılamazdı. İlk gördüğüm gerilla Sinan arkadaştı. Onda hep bir farklılık olduğunu fark edebiliyordum, diğerleri gibiydi ama kendisinin farklılığını yaşamda ortaya koyabiliyordu. Yüzünde çocuksu masum gülüşü hiç eksik olmazdı. İlk olarak Amed eyalet sorumlusu olduğunu duyduğum zaman hiç onun yanına yaklaşamayacağımı düşünüyordum, çünkü kafamda farklı bir komutan çizivermiştim. Otoriter, soğuk, kendisini beğenmiş, karşısındaki insanları küçük gören ve arkadaşlara hep yukardan bakan bir tipolojiydi kafamdaki…
Bu bakış açısını Sinan arkadaş farkında olmadan belki de çok büyük bir çaba harcamadan bir anda benim kafamda yıkabildi. Benimle konuşmaya başladığında oldukça doğal, anlayışlı, insan canlısı bir arkadaş olduğunu gördüm. Belki bunu hiçbir zaman ona söyleyemedim ama arkadaşın bizlere yaklaşımı karşısında utandığımı belirtebilirim. İnsanları tanımadan onları anlamadan onlara karşı ön yargılı olunmaması gerektiğini Sinan arkadaş farkında olmadan bana öğretmişti.
İnsan bir insanı tanımadan da ya da uzun bir süre onunla aynı ortamda kalmadan da onu tanıyabiliyordu. Birbirini tanımak nedir diye her zaman kendime soruyorum? Tanımak o insanın acılarını ve sevinçlerini paylaşabilmek ve kendini onda görebilmekle olabiliyor. İlk tanıdığım anda bir grup arkadaşla önderlik sahasında spor salonunda volta atıyorduk. Arkadaşlarla aynı ortamlarda uzun bir süre kaldığımız için tartışacak birçok şeyimiz vardı. Balkanlardan önderlik sahasına çıkış yaptığımız gece yaşamımda yeni bir sayfanın açılacağını görebiliyordum. En büyük hayalim bu hareketi yaratan yüce insanı görebilmek ve ona sımsıkı sarılmaktı. Belki gidiyordum fakat hala bunun gerçekleşebileceğine inanmıyordum. Benim açımdan hep hayaldi ve gerçekleşebileceğine inanamıyordum. Havaalanından indiğimiz vakit ismimizi bilmemesine ve bizi tanımamasına rağmen bir arkadaş yanımıza yaklaşarak hoş geldiniz arkadaşlar gidelim dedi. Ben o zaman çok şaşırmıştım. Arabaya bindiğimizde arkadaşı soru yağmuruna tutuyorduk, artık arkadaş bize cevap vermekten sıkılmıştı. Ama sorularımız karşısında yaşadığımız heyecana da anlam verebiliyordu. Gece yarısıydı, okuldan içeriye girdiğimizde direk bizi yönetim odasına götürdüler. Arkadaşlar selam veriyorlardı, fakat kimseyi tanımıyordum hep gözlerim eğitimde bizimle kalan ve bizden önce eğitime gelen arkadaşlardaydı. Birden bir odaya girdik ve tüm arkadaşlar oradaydı. Bizden önce gelen arkadaşların hepsi uyumamışlardı ve bizim gelmemizi gece yarısına kadar beklemişlerdi. Tabi bizde onları gördüğümüz için oldukça mutluyduk. Birden içeriye bir arkadaş girdi ve arkadaşların hepsi birden sessizleşti. Ben o kadar heyecanlıydım ki arkadaşlara o anda onlardan sonra gelişen olayları bir nefeste anlatmak istiyordum. O arkadaş gelince herkes sustu ve arkadaş bana doğru yaklaşarak selam verdi. Tabi bende benden önce gelen arkadaşlara bakarak kim olduğunu sordum. Arkadaşlar Amed eyalet sorumlusu olan Sinan arkadaş dediler. Tabi Sinan arkadaş yanımızda oturdu ve ben eskisi gibi rahat konuşamıyordum. Bir arkadaş bana eğilerek rahat konuşabilirsin dedi.
Sinan arkadaş devreye girerek nedir ahbap çavuşluk mu yapıyorsunuz dedi ve herkes gülmeye başladı. Tabi ki ilk olarak gördüğüm gerilla Sinan arkadaştı onu soru yağmuruna boğduk Ş. Adil bana gülerek heval daha çok zaman var arkadaşla tartışabilirsin, herkes gülmeye başladı tabiî ki Sinan arkadaşta gülüyordu. Hem bir gerillayla tanışmak hem de gerilla komutanıyla karşılaşmak benim açımdan çok farklıydı.
Rojda Siverek