HABER MERKEZİ -Gerilla Kaleminden
6-7 Kasım 2016 tarihinde Dersim’de şehit düşen 14 arkadaşın anısına yazılmıştır bu yazı. Alçak TC güçlerinin ölüm kusan demirden canavarlarıyla Dersim’in semalarını kararttığı, ovalarını, vadilerini kara buladığı bir gün olarak bizlerin hafızalarında kaldı. Dersimin tarihi; halkımızın, bizlerin yaşadığı ağır süreçlerden biridir. Her yıldızlaşan arkadaş yüreğimizde unutulmazdır. Bu yitiriş hiç olmamalıydı. İnsana daha ağır gelen yönler içeriyor. Pusuya yatan düşmanın bu saldırısı, bu açıdan bizim yetmezliklerimiz, öngöremediklerimiz, rahat yaklaşımlarımızdan kaynaklı bize çok ağır geldi. Ağır geliyor. Savaş büyük, keskin düşünceler istiyor. Bunlara doğru ve yeterli yaklaşmak açısından ele alınması gerekenler oluyor. Bunları düşününce böyle olmamalıydı, hiç olmamalıydı.
Aktılar Munzur mavisine. Faraşin’in göz rengi ve nice genç kızın özgürlük çığlıklarına tanık olan doğanın en harikasına…
Ve yürüdüler, Hıngırvan patikasından. Sonra Ferhat’ın anısına, Merga Çekere’nin yaylalarının buz gibi berrak sularından bir tas içtiler.
Bak dediler! Yayla çocuklarının sadeliğine, umutlu ve bekleyiş içindeki gözlerine. Bir de postta ayran sallayan anaların yürekleri derin acılara tanık olsa da; yaşamı inadına, inadına inşa eden özgürlükçü duruşlarına…
Oradan da Akvaros’a… Vadinin derin deryalarına daldılar. Tarih kadar yakıcı ve heybetli duruşuyla Sultan Baba büyüledi onları. Seyit Rıza’nın direniş kalesi destanlarını fısıldadı kulaklarına, bak dedi: Alişêr’le Besê’nin omuz omuza direndiği mağara, tam şurada da Avka Sor. 38’de kanların karıştığı suyundan adını alan ve katliamlara tanık olan patikasında yürüdüler anıların peşi sıra. Roza’nın asaletli duruşu ve güler yüzü… Ceylan’ın ceylan gibi seken kalbinin heyecanı ve coşkusu… Ya Bahoz arkadaşa ne demeli? ARGK gerillasına özenen bu küçük gerilla kocaman yüreğiyle her anımıza umut olarak iz bıraktı benliğimizde.
Ya evlatları gibi onurlu ve dik dağlarına ne demeli Dersim’in? O isyanların ana kucağı dağlar, yine her gerillaya aynı sıcaklıkla kucağını açmadı mı, korumadı mı kucağında?
Ey can güzellik
Doyasıya kucaklayasım var sizi
Atsam kolumu Munzur’una
Diğerini Mercanlarına
Tütse burnumda
Kınalı örüklerinin kokusu
Yılların ağıtı hala dökülürken
Halbori Vadisi’ne
Vurmasın artık kokimlar dizlerine
İhanetin boyun köküne insin elleri
Her way çekişleri
Ki şayet varsa
Öte dünyaya kadar düşsün peşine axx’larımız
Zıkkım olsun iblislere cehennemleri
Tüm dertler onların olsun
Sen canımızsın bizim
Sana kıyanlara lanet okumak
Tufanlara tutmak yetmez
Kırkında sütsüz kalan bebelerin
Ingalarında boğulsun kokuşmuş solukları
Sen yurtsun, divanısın gönlümüzün
Sen dağlarımızın fermanı
Ovalarımızın kavalı
Ana Fatma kokan meskenimizsin
Ant olsun
Ya sana kavuşacak
Rüzgârlarının çocuğu olacağız
Ya küllerim savrulacak eteklerine
Heybetli zirvelerine çıkacak
Volkan gibi yakacağım yüreğimi
Özgürlüğün huyu, suyu hürmeti adına
Ant olsun sana
Ülkemize, ülkemizi armağan edinceye kadar
Sen adım, sen aşım
Sen ciğerimsin benim.
Kaynak: PAJK Online Sitesi