HABER MERKEZİ
Bizler var olan bir dünyanın içine doğduk. Bu var olanın içine doğmak bizim irademiz dışında bir doğuştur.
İnsan toplumsal bir yaratıktır. Toplumsallık bir olgu olarak inşa edilmişliktir. İnsanların yaratımıdır. İnsanların çabalarıyla tarih içerisinde süzülerek gelen bir yaratım.
arihin belli bir sürecinden sonra bu inşa edilmişlik insanın doğasına karşıt bir seyir izlemiştir. Doğasında toplumsal yani ortakçı olmak, şefkatli, sevgi ve kendi içerisinde uyumlu olmak zorunda olan bir insan dünyası giderek kirletilmiştir. Kimisi buna birinci kırılma diyor. Yani insanlığın kirlenmeye başladığı tarihin başlangıcı. Ortakçı, komünal, boyun eğmeyen insanın-ki bu bir kültür olarak yeşermiştir-kaybetmeye başlamasının da adıdır.
Kimisi buna ilk ezilen sınıf olan kadının tahakküm altına alınması diyor. Ve kimisi de bunun peşinde sınıfların ortaya çıkışıyla özel mülkiyetçi maddi dünyanın oluşmasıyla ruhsal olarak insan uyumunun bozulması diyor. Böyle sıralamaya devam edebiliriz.
Ezilen ilk ulus olarak kadınlar, ardından baskılanmış bir insanlık ile tüm maddi değerlere bir kesim adına el konulmayla gelişen yeni kültür ya da kültürleşmeyle insanlık o gün bugün boğuşuyor.
Bu yeni komünaliteden uzak kültürleşmeye biz tahakkümcü kültür diye isimlendirelim. Tahakkümcü iktidarcı kültürün kendisini en iyi kurumlaştırdığı yer ve organa biz devletçi zihniyet diyelim.
Tahakkümcü kültür, iktidarcı ve devletçi zihniyet esasen insanın cüceleşmesi üzerine büyüyen bir yapılanmadır. Bireyler ne kadar küçülmüşlerse orada tahakkümcü ve devletçi zihniyet o kadar büyümüştür. Tersi de doğrudur, tahakkümcü ve iktidarcı zihniyet ne kadar büyümüşse insan da o kadar küçülmüştür.
Bu kültürü bugüne vuracak olursak, kendisinden oldukça uzak, kendisine güvensiz, korkak, ürkek, ikiyüzlü, çıkarcı, içi ile dışı bir olmayan, boyun eğmeci, kompleksli, taklacı, boş hayalci, yaranmacı, yalaka, psikolojik olarak hasta, ruhen sakat ve tabii ki kendisine yabancılaşmış bir kişilik.
Bu yukarıda sayılanlar kapitalist modernitenin bireylerde yarattıkları hastalıklardır. Bireylerin niyetlerin çok ötesinde var olan genel toplumsal vakalardır. Birilerinde bunlar çok olur ya da az olur, hiçte fark etmez. Önemli olan sınıflı toplumun tüm insanlığı kirlettiğidir. Denile bilir ki hiç mi temiz insan kalmamış? Kalmış olsa da bunlarda bir elin parmak sayısı kadar vardır ya da yoktur. Ya da soruyu tersten soralım, bir kendimize bakalım…
Gerillayı tanımlamak istiyorsak ilk elden komünal olandan, ortak olandan, kendine güvenenden, kendisiyle barışık ve uyumlu olandan, insanlığı sevenden, geleceğin mutlu yarınları için kendisini feda eden kültürden uzaklaştıran kültüre karşı bir başkaldırı hareketi olmasıdır.
Gerilla bir kere boyun eğmeye gelemez. Zaten gelemediği için dağların doruklarına çıkmıştır.
Gerilla içi ile dışı çelişik olamaz. Zaten olamadığı için dağların doruklarını kendisine mesken seçmiştir. Bir gerilla sözüyle eylemi bir olan, sözü ile özü bir olan kültürün kendisidir.
Gerilla hor görmelere, hakaretlere uğramalara karşı kendi olma mücadelesi olarak yeniden kendisiyle buluşan kültürdür.
Gerilla toplumda-bunlar kimler olursa olsun ve niyetler neler olursa olsun-küçük görmelere, değersizleştirmelere, saygısızlıklara karşı yükselen ve haykıran özgürlük çığlığını açığa çıkaran kültürdür.
Gerilla adaletsizliklere karşı ilk toplumdan bugüne bizim içimizde kalan adalet arayışının ta kendisidir. İlk eşitlik, özgürlük ve kardeşlik sloganlarıyla paylaşımcılığı dorukta yaşayan tanrıçaların kültürlerine doğru akan kültürdür.
Gerilla ilk tahakkümcü toplumda köreltilen sevginin yeniden sevgi olabilmesi için, çıkarlardan uzak, menfaatleri düşünmeden kendisi adayan kültürdür. Özveri kültürüdür.
Özcesi Başkan Apo’nun deyimiyle “Dar anlamda kültür bir toplumun zihniyetini, düşünme kalıplarını, dilini ifadelendirirken, geniş anlamda buna maddi birikimlerinin de (ihtiyaçları gideren tüm araç gereçler, besin üretme, saklama, dönüştürme biçimleri, ulaşım, savunma, tapınma, güzellik araçlarının toplamı) eklenmesini ifade eder.”
Gerilla kültürü ise yeniden yaratılmak istenen geleceğin çağdaş yeni insanın tüm özelliklerini bugünden kendi şahsında yaşayarak geleceğin aydın günleri için bir toplum inşasıdır. Yaratılmak istenen üstün insanın tüm zihniyet kalıplarını bugünden-en zor şartlar altında-bir halkın geleceği için yaşamaktır.
Gerilla bu bağlamda, ilk insanların yaratımı olan eşitlikçi, adaletli, özgürlükçü, paylaşımcı, komünalcı, ortakçı, dayanışmacı, kadın rengiyle oluşmuş olan şefkatli yaşam kültürünün kendisidir.
Bu bağlamda gerilla yeni bir kültürel kimliktir. Başkaldıran kültürün kimliği, boyun eğmeyenlerin kimliği, kendilerine, kaderlerini ellerine alacak kadar güvenlerin kimliği ve kültürüdür.
Böylesi bir kültür bugün Kürdistan dağlarında yaratılmışken ve de daha da derinleştirilirken bundan uzak kalmak sadece ve sadece büyük bir talihsizlik olabilir. Bu talihsizliği aşmak için gençler bir an evvel dağların ortaklaştırıcı tanrıça kültürüyle buluşalım.
Kasım Engin