HABER MERKEZİ
Gerilla olmak, benim için bir vazgeçilmez, bir hayal idi. Gerilla olmak adında zihnimde biriktirdiğim tüm felsefeleri birbir çözümlemeye başladım. Yaşamda savaş nasıl verilir bunun net tanımını görmeye duymaya başladım. Gerilla olma yolculuğum bu vesile ile başlamış oldu. Yolculuk diyorum, çünkü özgürlük uğruna verilen mücadele durgunluğu ifade etmemekle beraber hep bir yürüyüşü yaşatır. Özgürlüğü kendimde hapsetmenin de bir anlamı yok, bunu da gerillayı yaratan, Kürdistan gerillasını yaratan Önder APO’nun dershanelerinde açık ve net olarak anladım. bir ülkede yaşam hançerlenmişse, topraklarında kan emiciler cirit atıyorsa ve özgür yaşamı daraltıp bizler kalıp içine alınıyorsak gerillalaşarak buna cevap vermemiz gerekiyor. Gazeteci olabilirdim, tiyatro oyuncusu, bilim adamı, şair olabilirdim. Bir Kürt olarak ne yapabilirdim. Kürdistan’da yaşanılan savaşta kaç kişinin öldüğünü, kaç köyün yakıldığını gazete manşetine alırdım ancak sonrada meçhule giderdim. Hiç kuşkusuz. Sahnede ezilen bir işçinin figürünü de oynayabilirdim, oyun bittiğinde yaşam yine de kendini acılarıyla devam edecekti. Bir bilim adamı olarak sistemin eline su dökmekten ibaret olacaktım. Bir ölçüde özgürlük arayışı olan şiire, belimi yaslayıp imgeler içinde boğulup adım şair olarak kalacaktı. Annem yine de ağlayacaktı ve başını acıdan belki kaldıramayacaktı. Oyunda oynadım, şiir de yazdım annemin sessiz haykırışlarını, iç zelzelelerini dindiremedim. Hakkı vermek, layık olmak çok köklü çözümlemelerden geçtiğini ve ancak özgür yaşam ile bunların gerçekleşebileceğinin kabiliyetine vardım. Buna cevap olmam bir ölüm veya yaşam arasında seçenek şartını koydum. Yaşam ise nasıl bir yaşam, ölümse nasıl bir ölüm. Yaşamı med- cezirlerden kurtarmak, buhranlardan kurtarmak ve adına herkesin herkesçe, adaletli demokratik ve özgürlükle kaynayan bir güneşin etrafında toplanmak… ölüm bu şekliyle zaten tanımlanmış oldu. Kör bir kurşunla olması pek de önemli değil. Buna ben gerilla dedim.
Gerillanın yaşam nedeni ve gerekçeleri vardır. Bir halk savaşçısıdır. Devrimci bir gelenekten gelmedir. Çantası umutlar ile doludur. Bunu anlattım nereye vardıysam. Kahvehanelerde, parklarda, tartışmalarda, sokakta, kimi ağzı açık dinledi kimisi betondan filizlenemedi… aşk budur dedim, hakikat budur dedim. Aşka yolculuğum, hakikate yürüyüşüm başlamış oldu.
Olmasaydı bu yürüyüş azami derece deli gömleğini giyip durmadan topluma saldırırdım, tıpkı bugün deli gömleğini giyenler gibi. Annemin yaşam kanunlarını çiğnerdim bugün çiğneyenler gibi.. kendimi kurtaramazdım. Köleliğin derin sularında boğulup akacaktım köleler okyanusuna…
Buna gerilla dedim, okyanus damlacığından güzel deryalara akıtmak berrak sularını… tıpkı su gibi azizlik gibi azizelik gibi…
Bunları anlatmak için şiir yetmedi, eksik kaldı, doktorluk da mühendislik de yetmezdi, çünkü yara derin ve çarpık bir insanlaşma var devasa ameliyathanede ve haritalarda
Özgürlüğe ulaşıncaya dek
Tarihin yaşam topraklarında
Karargahlarımız olacaktır,
Savaşım verilecektir.
Özgürlük Savaşçıları