HABER MERKEZİ
1996 yılında Amed’in Dorşîn alanında kalıyordum. O kış çok kar yağmıştı. Ne kadar zorlu bir kış olsa da bizim için çok verimli geçti. Bütün arkadaşlar çok iyi yoğunlaştı eğitim boyunca. Önderlik sahasından gelen arkadaşlar da vardı. Bu bizim için büyük bir şanstı.
Özellikle takım komutanımız olan Heval Şergeş’in o kış bize kattığı çok şey oldu. YAJK meclis üyesiydi. Dorşîn dağlarında yankılanan sloganlar Önderlik sahasından gelen arkadaşların arasında o da vardı. Heval Şergeş Amed’li bir arkadaştı. Mücadeleye eşiyle birlikte katılmıştı. Eşi de, kendisi de öğretmendi. Bir kızları da vardı. Tam hatırlamıyorum ama yanılmıyorsam kızının ismi Hebun’du. Kızını annesine emanet edip öyle katılıyor. Eşi Dersîm alanında şehit düşmüştü. Bir önceki yaşamından, evliliğinden, anne olmasından pek bahsetmezdi. Daha çok Önderlik sahasında gördüğü eğitimden bahseder, arkadaşlara eğitim verirdi. Yaşamda çok istekli ve bilinçli bir katılımı vardı. Çok birikimli bir arkadaştı. Önderlik sahasından kendi önerisiyle Amed’e gelmişti. Yaşam içerisinde çok moraliydi. Yaşamdaki moralliği bizim de moralli olmamızı sağlıyordu. Önderlikle yaşıyordu bizim de bunu yaşamımız için elinden geleni yapıyor ve eğitimde, yaşamda bize de yaşatıyordu. Önderliği heval Şergeş’ten dinlemekten çok büyük bir zevk alıyorduk.
Kışın eğitimimiz çok verimli geçmişti. Aynı şekilde baharın pratiğe dönüştürmek için yoğunlaşıyorduk. Bu güçle bahara hazırlanıyorduk kendimizi. Bir an önce baharın gelmesini istiyorduk. Halkımıza, Önderliğe cevap olmak için bir an önce baharın gelmesini istiyorduk.
…
Karlar yavaş yavaş eriyordu. Bahar yavaş yavaş yüzünü göstermeye başlamıştı. Dorşîn gücü olarak kamplarımızdan çıkmaya başladık. Baharın başlamasıyla birlikte bizler de dışarıya yani pratiğe çıkmaya başladık. Düşman da kendini bahara çok kapsamlı bir şekilde hazırlamıştı. Baharla birlikte düşman operasyon başlatmıştı. Başlattıkları bu operasyona “Murat Operasyonu” ismini vermişlerdi. Çok kapsamlı bir operasyondu. Operasyon on altı gün sürdü. Operasyonda takımımızla birlikte bir kayanın altında kaldık. Küçük bir kaya taşıydı. Şu an tam olarak hatırlamıyorum ama sayı olarak çok fazlaydı. Yer dardı uzanamıyorduk, uyuyamıyorduk. Kaya çok gevşek olduğu için altından da su akıyordu. Bahar olduğu için sürekli yağmur yağıyordu. Bir insan düşünün; on altı gün boyunca hiç hareket etmesin ve olduğu yerde, hep aynı pozisyonda dursun. Bu çok zor bir durumdur. İnsanın ağrımayan kemiği, eklemi kalmaz. Bizim için de öyle olmuştu. Ağrımayan bir yerimiz kalmamıştı. İnsan bu kadar süre hareket etmeyince, ayağa kalktığında tek bir adım bile atamıyor. Ayağa kalkmaya başladığımızda, ilk birkaç gün kalkıp düşüyorduk.
Erzağımız da yoktu. On altı gün boyunca hiçbir şey yiyemedik. Bir köye çok yakındık. Şu an ismini hatırlamıyorum. Üç arkadaşı erzak getirmesi için görevlendirdik. Serhat, Farqîn ve Binevş arkadaş köyden erzak almak için gittiler. Köyden döndüklerinde düşman önlerine pusu atıyor. Heval Serhat orada şehit düşüyor. Farqîn arkadaş yaralı halde o gece bir taşın altında saklanıyor. Sabaha doğru düşman heval Farqîn’i fark edince düşmanın eline geçmemek için bombasını kendinde patlatarak şehit düşüyor. Binevş arkadaş ise yara almadan bize yetişti.
…
Koşullarımız zor olmasına rağmen Heval Şergeş bize hep; “doğrudur koşullarımız zor ama bundan daha zor koşullarda yaşadık ve yaşayacağız. Onun için moralinizi bozmayın. Bir Apocu militan zor koşullara karşı asla pes etmemeli” diyordu. Tüm zor koşullara rağmen Şergeş arkadaşın morali asla bozulmuyordu. Tam tersine etrafına moral veriyordu. Bu duruşundan bizler de çok etkileniyorduk. Moral kaynağımız Heval Şergeş’ti. Tüm zor ve zahmet durumlar karşısında arkadaşlar müthiş bir direniş ve irade sergiliyorlardı. Moral ve coşkumuzun kaynağını Şergeş arkadaştan alıyorduk.
O dönem çok zorlu geçti. Erzağımız yoktu. Operasyon ve çatışmalar devam ediyordu. Çok sayı da arkadaş yaralanmıştı. İlaçlarımız da olmadığı için arkadaşlara müdahale edemiyorduk.
Murat Operasyonu’nda alan gücü olarak kendimizi koruyabildik. Operasyondan sonra karargah haber gönderdi. Haber Heval Şergeş’e gelmişti. Takımımız iki gün içinde karargaha gitmeliydi. Bir an önce yola çıkmak için hazırlandık. Karargah o zaman şehit Remzi alanındaydı. O zaman Garzan’dan bir grup yeni şervan gelmişti. Grup yol sürecinde düşmanla çatışmıştı. Arkadaşların çoğu şehit düşmüştü. Kalan grup ise bizimle karargaha gelecekti. Yeni şervanlar ve iki kurye ile birlikte yola çıktık. Yeni şervanlar daha gerilla kıyafeti bile giymemişti. Şehit düşen genç arkadaşlar o kıyafetleri giyebilmek için ne kadar heyecanlanmışlardır diye kendi kendime yol boyunca düşündüm.
Yol güzergahımızda büyük bir dere vardı. Bahar olduğu için su çok yükselmişti. Su bize geçit vermiyordu. Birkaç kez denedik ama yarı yoldan dönmek zorunda kalıyorduk. Arkadaşlar “sabaha doğru suyun inebileceğini” söylediler. Biz de o gece suyun yanında kaldık.
Sabah erken saatte kalktık, gerçekten de arkadaşların dediği gibi su inmişti. Suyun öbür tarafına geçtik. Hala üzerimizde Murat Operasyonu’nun etkisi vardı. O süreçte baya yıpranmıştık. Gündüz yürüdüğümüz için hava sıcaktı, sıcaklık daha da yorulmamıza neden oluyordu. Randevu yerine az kalmıştı, cihazla bağlantı yapmak istedik ama cihaz çekmiyordu. Gideceğimiz yerde operasyon başlamıştı. Biz ise habersizdik. Randevu yerine yarım saat kala arkadaşlar dürbünle tepeye baktılar. Çok uzak olduğumuz için arkadaşlar askerleri bizim arkadaşlar zannetmişti. Dürbünümüz bozuk olduğundan net göremedikleri askerler bizi takibe almıştı. Şergeş arkadaş öndeydi, ben de arkasındaydım. Kobraların bize doğru geldiğini gördük. Kobraların gelişiyle birlikte hepimiz olduğumuz yerde oturduk. Heval Şergeş; “bizi gördüklerini sanmıyorum, büyük ihtimalle Sengasor köyünü vuracaklar” dedi. Sengasor köyü deşifre bir yerdi, arkadaşlar birkaç kez orada çatışmışlardı. Düşman onun için sürekli orayı vuruyordu. Kobralar o zaman genellikle bir çember attıktan sonra gelip hedefini vuruyordu. Ama o zaman hiç çember atmadan birinci dönüşte vurdu. Hepimiz kendimizi bir yere attık. Kimisi bir ağacın arkasında kimisi de eski evlerin bulunduğu yere koştu. İkinci rokettin Heval Şergeş’in olduğu yere vurduğunu arkadaşlar görmüştü. Yıkılan bir evin içine girdim. Benim yerim kapalı olduğu için kimseyi göremiyordum. Arkadaşlar bana seslenip neler olduğunu söylüyorlardı.
Askerler karadan mermi atıyordu, kobra da havadan saldırıyordu. Nefes aldırmıyorlardı. Düşman akşama kadar durmadan ‘teslim olun’ çağrısı yaptı. Korucular da operasyonda olduğu için anonsları hem Türkçe hem de Kürtçe yapıyorlardı. “Kaçacak yeriniz yok, teslim olun, teslim olmak isteyen ya mendilini sallasın ya da ağacın dalını sallasın” deyip duruyorlardı. Arkadaşlara sesimi ulaştıramıyordum. Kobranın sesi kesildiğinde heval Evin’e arada bir sesleniyordum. Arkadaşların durumunu soruyordum. Evin arkadaş yeni bir arkadaştı. Heval Evin, “Rojda yaralandı, durumu çok kötü” diye bağırdı. Rojda arkadaş Batman’lıydı. Daha katılalı bir yılı olmuştu. Heval Şergeş’in de şehit düştüğünü söyledi. Hiç unutmam heval Şergeş’in ismini bilmediği için Şerger diyordu. Heval Evin’e olduğu yerde hiç kıpırdamamasını söyledim.
Akşama kadar saldırı devam etti. Ağır silahlarımız yanımızda olmadığı için kobra çok cesaretlice gelip vuruyordu. Şehit düşen arkadaşlar oldu. Ama kimse teslimiyeti kendisine yakıştırmadı. Bu beni çok etkilemişti. Arkadaşların birçoğu yeni olmasına rağmen çok cesurlardı. Rojîn Koçer diye bir arkadaş vardı. Çok yeni ve genç bir arkadaştı. Amca kızı olan heval Adar Murat’la birlikte saflara katılmıştı. Heval Adar, Murat Operasyonu’nda şehit düşmüştü. Heval Rojîn de yaralanmıştı. Yarası çok ağır olduğu için bizden yardım istiyordu. Bağırışları düşmana kadar gidiyordu. Düşman teslim olmak istediğini zannediyordu. Biz yanındaydık ama bir şey yapamıyorduk. Çünkü yarası çok ağırdı. Bu durum bizi gerçekten de kahrediyordu.
Yeni arkadaşlar ortalarına bir bomba koymuşlardı. Akşama kadar şarkılar söyleyip, sloganlar attılar. “Bu bomba bize onursuzluğu değil, onuru ve yaşamı getirecektir. Bizleri teslimiyete karşı koruyacaktır” diyorlardı. Bunun karşısında tüm arkadaşlar büyük bir coşku ile “bijî Serok APO” sloganını atıyor ve “herdem bijî Apê me” şarkısını söylüyorlardı. Arkadaşların o seslerini duyunca inanılmaz derecede moral ve heyecan alıyorduk.
Üstümde sadece bir ağaç kalmıştı. Kobra yakına her vurduğunda ağaç kesin üzerime düşecek diyordum. Benim korkum ise düşüp onun altında kalmaktı. Kendi kendime diyordum ya şehit düşersem burada arkadaşlar cenazemi kesinlikle bulamaz. Arkadaşlara seslendim. Onların yanına gitmek istediğimi söyledim. Arkadaşlar çok tehlikeli olduğunu ve yerimde kıpırdamamı söylediler. Heval Melsa gelmemi söylüyordu. Heval Melsa manga komutanımızdı. Ben de tamam dedim.
Saat dört’e kadar heval Evin’in sesi hep geliyordu. Akşam karanlığında düşman saldırıları daha da arttı. Gündüz inisiyatif düşmanın elindeydi, akşam olduğunda inisiyatif bizim elimize geçiyordu onun için akşama doğru düşman saldırılarını daha da yoğunlaştırdı. Karanlıkta kendimizi güvenli bir yere verebilirdik. Kobranın her tur atışıyla beraber saatim olmadığı için heval Evin’e saatti soruyordum. Bir ara yine heval Evin’e saati sordum. Heval Evin cevap vermeyince şehit düştüğünü anladım. O an çok kötü oldum. On dakika önce de bana ses veren heval Evin’in bir daha sesini duymayacaktım.
Arkadaşlar, düşmanın bize saldırdığını biliyordu. Akşama doğru arkadaşlar gelip çemberi kırdılar. Çemberi kırmak için akşamı beklemişlerdi. Birden arkadan bir ses duydum. “Heval, heval Melsa, heval” diye sesleniyorlardı. Heval deyince ben de korucu zannettim. Kendi kendime her şey bitti dedim. Hani diyorlar yaşamım bir film şeridi gibi gözümün önünden geçti. Yüksek bir sesle demek ki buraya kadarmış dedim. Silahımı taramaya verdim. Şehit düşeceğim ama düşman da kayıp versin dedim. Büyük ihtimalle o da bana vuracak diyordum. Silahımı aldım kalktım birden heval Akif’i gördüm. Heval Akif “durumun nasıl?” dedi. İyidir heval dedim. Arkadaşların yerini sordu ben de yerlerini söyledim. Arkadaşlar düşmana büyük darbe vurdu. Yaralı arkadaşları çıkarttık. Bu operasyonda Heval Azad, Ayten, Şergeş, Rojda, Evin ve Rojîn arkadaşlar şehit düştü. Çemberden çıkarken bir arkadaş bizden kopmuştu. Biz şehit düştüğünü zannediyorduk. Ama iki gün sonra bir anda geldi. O arkadaştan çok etkilendik. Yeni bir arkadaş olmasına rağmen iki gün boyunca tek başına mücadele edip bizi bulmuştu.
Heval Şergeş kızı için bir günlük yazmıştı. Çantasında günlüğünü almak için cenazesinin yanına gittim. Çantasının içindeki eşyalar darmadağınık olmuştu. Çok üzüldüm. Heval Şergeş’ten kalan son bir şeyi kızına vermek istiyorduk. Düşman buna izin vermemişti.
Bu anım aklıma her geldiğinde düşmana karşı daha da cesaret kazanıyorum. Düşmana olan kinim ve öfkem daha da artıyor. Hala bazen yeni şervanların sloganları kulaklarımda yankılanıyor. Çatışmada birçok arkadaş şehit düştü. Şehit düşen arkadaşların anılarını yaşatmak boynumuzun borcudur.
Şehit Gulan Çekdar