HABER MERKEZİ
Bu durumda gençlik nasıl yapılanacak? Doğal olarak tüketim kültürü üzerine oturtulacak. Çalışacak, bir meslek edinecek, emeğini satacak, kendisini özgür hissedecek. Özgürlüğü de kazandığı para sınırı içinde kendi kafasına göre harcayacak. Herhangi bir ailesel, toplumsal ve insansal sorumluluk almayacak. Böylece tüm toplumsal bağlardan yalıtılmış, tamamen devlete bağlı biri haline getirilir. Popüler kültür, eğlence, disko, müzik hendesi haline getirilen gençlik, tüketime dayalı müzik ve futbol-sporla duyarsızlaştırılır. Bu durumda gençlik kendisini nasıl örgütleyebilir, toplumsallaşabilir, yeni toplumun öncüsü kurucusu olabilir? Tabi ki bu durumda toplumsallaşmak kolay olmasa gerek. Gençlik isyan da etse, anarşizme de kaysa dönüp dolaşacağı yer ihtiyaçlarını karşılamak için kapitalist sistem ve onun için çalışmaktır. Ya çalışacak ya da aç kalacak. Devletin kapısında sosyal yardıma muhtaç hale gelecek. Bütün itirazları ve isyanları da sistemin içinde, bir kısır döngü ortamında zamanla sönüşe geçecek. Yani sisteme entegre edilecek, eritilip asimile edilecek.
Bu genel çerçeve içinde kapitalist modernite, ulus-devlet ideolojik olarak gençliği nasıl şekillendiriyor, nasıl kullanıyor, hangi araçlarla gençlik üzerinde daha çok etkili oluyor. Tabi burada sadece zor aygıtları kullanılmıyor. Yaşamın tümü kapitalist sistem tarafından düzenlendiği için, yetişen gençlik aileden başlanarak düzen için hazırlanıyor. Sırasıyla kreş, ilkokul, ortaokul, lise üniversiteye gidecek, ya da bir meslek edinecek. Sonra ulus-devletlerde halen devam eden zorunlu askerliğe gidecek. Ordunun ırkçı, eril, şiddete dayalı eğitim ortamında devletin ordunun disiplini, ihtişamı içinde adeta iğdiş edilecek, devletin gücü, kudreti gösterilecek. Muazzam binalar ve silah donanımları gibi dehşet ve ihtişam görüntüsü karşısında birey kendisini adeta sinek gibi, hiçleşmiş gibi görür. Böyle bir devlete kafa tutacağını nasıl düşünsün. Tepkileri olsa da bireysel sınırların ötesine geçmez. Devlet onu eğitiyor, ortamı da hazırlıyor. Bir iş bulmak zorunda, iş disiplinine uymak zorunda, gününde-saatinde kendini işine göre düzenlemek zorunda, aybaşını kazandığı para ile getirmek zorundadır. Başka bir geliri yoktur. Topraktan, kabileden, aileden, aşiretten büyük oranda koparılmıştır. Olabildiğince yalnızlaştırılmış, ?sanal dünya? dediğimiz, aslında nasıl ki bugün tohumlar iğdiş edilmiş, tohum üzerinde bile bazı devletler-şirketler tekel kurmuş, hormonlu gıdalar ortalığı kaplamış ise, öyle insanlar da yetiştiriliyor.
Günümüzde salonlarda, nemli yerlerde mantar, seralarda naylonların altında ise sebze meyve yetiştiriliyor, suni yemle hayvanlar çok kısa sürede büyütülüyor, şişiriliyor, kilosu arttırılıyor ve gıda diye insanlara sunuluyor. Şekli parlak ve büyük olabilir, ama tadı yoktur, sağlıklı değildir. İnsan tipolojisi de öyledir. Ağzı laf yapan, modaya uyan, kendini abartan, sahte özgürlük havalarını soluyan, ama toplumsal sorumluluğa gelmeyen, adalet ve vicdan ölçüleri gelişmemiş, kolay yönetilebilen, sömürüye açık bir gençlik yetiştiriliyor, hazırlanıyor. İşte bu gençlik serada yetişen bitki gibidir. Gerçekten, doğadan, toplumdan, aileden, kabileden koparılmış, toplumsallığı heba edilmiş, yıkıma uğratılmış bir birey ne kadar sağlıklıdır. Bu bireyin çok fazla felsefeye, tarih bilgisine, derin toplumsal kültüre ihtiyacı yoktur. Kapitalizmde bir iş kurabilecek, bir işte çalışabilecek çapta teknik, yüzeysel bilgisi olsun yeterlidir. Onun için popüler kültür, pop, spor, futbol bugün kapitalist ülkelerde bu kadar gelişmiş, adeta gençliği sürüklüyor. Geri kalmış daha da yoksul ülkelerde ise, müthiş bir şekilde gelişmiş olan reklamcılık, ideolojik ve psikolojik propaganda araçları, internet aracılığı ile dünyanın bütün alanlarına, en ücra köşelerine ulaşabiliyorlar. Yoksul toplumlar ise, Avrupa’ya Amerika’ya kaçmaya, ayak işleri, tortu işleri yapmaya hazır. İşte bugün Akdeniz’de binlerce insan Avrup’ya gitmek için şebekelere varını yokunu kaptırıyor. Birçoğu da denizde boğuluyor. Avrupa?da ne var? Gidip iş bulacak, rahat yaşam imkanına kavuşacak. Bu kadar çekici, cazibe merkezi haline getirmişler. Ancak toplumlarına bakıldığında intihar oranların yüksek, alkol-uyuşturucu bağımlılığı çok yüksek, psikolojik hastalıklar çok yaygın, herkese adeta bir psikolog düşecek kadar aileden, doğadan, toplumdan koparılma yaşandığı için insanlara başvuracağı, sığınacağı tıp alanı kalmış durumda. Avrupa ülkelerinde bugün yaygın olan psikologlardır. Evet bunlar birçok boyutu ile açılabilir.
Gençlik gerçekten kapitalizmin kişiler üzerindeki yıkımını, kişileri nasıl kuşattığını, nasıl kendisi için üreten bir işçiye, bir teknik elemana çevirdiğini ya da rekabet içinde hayallerini paranın aldığını ve daha iyi yaşam dediği kafada tüketime endekslendiğini görmelidir. Moda adı altında kimin ne yiyeceğini, ne giyeceğini, kimin hangi müziği dinleyeceğin, kimin nereye tatile gideceğini belirleyenin şirketler, reklam dünyası ve devletlerin eğitim sistemleri olduğunu bilmelidir. Eğitimler toplumsallıktan, tarihsellikten tamamen kopuk düzen için iş görebilecek eleman yetiştirmeye dönüktür. Akademik dünya da çok bunun ötesine geçmiyor. Muazzam bir akademik dünya yarattılar, on binlerce akademisyen, profesör çalışıyor, ders veriyor ama dünyada muazzam bir sömürü var, dünya yaşanmaz hale geldi, doğa tahrip ediliyor. Bu akademik dünyaya baktığımızda buna ne kadar itiraz ediyor, toplumu aydınlatıyor, toplumsal muhalefete öncülük ediyor? Bunu göremiyoruz, bilgi de güce dönüştü. Bilgi üretime, paraya dönüştü, paranın hizmetine verildi, para tarafından yönlendiriliyor, para tarafından satın alınıyor. Bunun ötesine çok geçemiyor. Bu açıdan gençliğin tarihsel ve toplumsal gelişim dinamiklerini bilmesi, ilgi duyması, doğadan, insandan kopmaması çok önemlidir.
Tarihsel kökeninden, toplumundan, toprağından koparırsan ne olur? Herkes şehre akar, şehirde hayat düzenlenmiştir. Nerde hangi işe gidecek, hangi tren veya hangi arabaya binecek, saat kaçta gelecek, işyerinde saat kaçta hazır bulunacak, kaç saat çalışacak, ne kadar para alacak, aldığı parayı bir ay boyunca nerelere harcayacak belirlenmiştir. Bütün ömrünü kuracağı küçük bir aile, onun sorunları ve masrafları ile harcayıp tüketecek. Buna da gelişkin toplum ya da özgür toplum-birey ismini takacaklar. Özgürlüğü kazandığı maaş kadardır, hareket alanı daha çok işyeri ile evi arasındaki mesafedir. Onun ötesinde ne topluma vereceği bir şey var nede toplumdan alacağı bir şey var, çünkü gerek kalmıyor. Bir meslek edindin mi, bir işe girdin mi, işin, paranın peşinden koştun mu dünyanı o doldurur. Öyle olunca da kültür, adalet, vicdan, özgürlük doğal olarak geri plana düşer. Yani doğal toplum, ahlaki toplum, politik toplum, onun bir üyesi olma, onun mücadelesini verme, onu amaç edinme çok gündeme gelmez. O bilinç bile oluşmuyor, onun çok çok uzağına düşüyor. Zaten bugün genel olarak gençlik tarafından sanal alemde sörf yapma moda olmuş, zamanın yükselen trendidir. İşten, insandan, doğadan, emekten hareketten kopmuş, zamanın çoğunu bilgisayar, bilgisayar haline getirilmiş telefonla, sanal dünya ile dolduruyor. Bütün bunlar çağın, gençliğin araçları olarak lanse edildiği için, gençlik bunun mücadelesine kapılıyor ve bunun içinde dönüyor, kendisini gelişmiş sayıyor. İşte bu ideolojik aygıtlar, tüketim araçları, rakam sistemi gençliği pençesine alıyor. Mesela şimdi dünya yıkılsa Avrupa?da 10 bin 20 bin insanı bir mitinge, toplumsal dayanışmaya çekemezsin. Ama bir pop konserine, bir futbol maçına on binlerce insan gelir, bazı yerlerde trafik bile tıkanır. 50 bin, 100 bin kişiyle stadyum doldurulur. Diskoya gitmeyen, eğlence dünyasına dahil olmayan ya da sevgilileri olmayan insanlar adete kusurlu, eksiği olan insanlar gibi ele alınırlar. Sigaradan, alkol, uyuşturucuya kadar çok yaygın bir yaşam sapması, bozulması, yozlaşma söz konusu. İnsanı ve ahlaki değerlerden uzaklaşma söz konusu.