HABER MERKEZİ
Kürtçe’de Jin, kadın ve yaşamı bütünleştiren bir anlama sahiptir. Yani kadın eşittir yaşam. Bu yönüyle kadın gerçekliğini, yaşam yaratan özelliğini en iyi Kürtçe dili ifadeye kavuşturmuştur. İnsanlığın ilk çağlarında toplumsal gelişme ana-kadın öncülüğünde
gelişmiştir. Kadın demek yaşamsal çekicilik dolayısıyla toplumsallaştırıcı güçtür. Kadının yaşam yaratan bu özellikleri de hep yüceltilmiş, kutsanmıştır. Toplumsal yaşama ana kadının güzellik, iyilik, doğruluk ve özgürlük ölçüleri damgasını vurmuştur. Yaşamın ilke ve kurallarını belirleyen ana kadının otoritesidir. Bu kadın gerçekliği aynı zamanda erkeği de şekillendirmiştir. Kadın, toplumsal yaşamın öncüsü, merkezi öğesiyken erkeğin rolü siliktir. Yani belirleyici değildir. Klan yaşamında toplayıcılık ve avcılık temelinde kadın ve erkek arasında doğal işbölümü bulunmaktadır. Ancak kadının temel işi olan toplayıcılık faaliyeti en başat olandır.
Neolitik topluma geçiş ise kadının bitkileri ve hayvanları evcilleştirme hamlesiyle gerçekleşmiştir. Neolitik, en büyük toplumsal gelişme olarak bir kadın devrimidir. Yaşam, toprak, ateş, su, ekmek, ev, köy, dağ vb. birçok ilk ve varlık kadın özellikleriyle özdeşleşmiştir. Öte yandan ana kadın eksenli bu toplumsal kültür erkeği de eğitmiş, yaşama çekmiştir. Toplumsal tarih ağırlıklı kadın eksenli gelişirken ana kadının toplumsal düzenin yanı başında, fırsatları kollayan avcı erkek şahsında da giderek toplumla çelişen ayrı bir zihniyet ve kültürün, erkek egemen zihniyetin özellikleri gelişmeye başlamıştır. Tarihte ilk egemen erkek kültürünün ilerini aradığımızda karşımıza ‘avcı erkek’ çıkacaktır. Avcı erkek diğer tabirle, ‘güçlü ve kurnaz erkektir.’ Önder Apo, kanlı ve vahşetlerle dolu bu uygarlık tarihini ‘zorba ve kurnaz adamın öyküsü’ olarak değerlendirmeyi hep önemle belirtmiştir. Bizlere düşen de bu öyküyü tarihin derinliklerinde aramak, incelemek, maskesini düşürmektir. Kuşkusuz zorba ve kurnaz adam karşımıza bazen açık bazen de gizli kılıklar altında görünecektir. Onu saklandığı tüm mekânlarda araştırmak, yalan ve sahte düzenini deşifre etmek, gerçek yaşama saygının bir gereği olmak durumundadır.
İlk insan toplumu olan klan toplumunun başlangıcından beri avcılık kültürünün izlerine rastlıyoruz. Avcı erkek, başından beri hep ana kadın toplumunun etrafında fırsat kollamıştır. Başlangıçta klan yaşamının beslenmesinde çok sınırlı katkıları vardır. Bunun için önceleri sadece yabani hayvanlara tuzak kurma, öldürme faaliyeti olarak gelişen avcılık seferleri sonraki süreçlerde öncelikle kadının avlanmasına, ele geçirilmesine doğru bir aşamaya erişecektir. Kuşkusuz klan toplumunda ve neolitik toplumda avcı erkek rolü çok sınırlıdır. Başat olan kadındır. Toplayıcılık faaliyetiyle uğraşan kadın sürekli yaşam yaratırken, can verirken avcı erkek; öldürme, can alma faaliyeti olarak kurgusal aklını tuzak ve komplolarla geliştirecektir. Bu yüzden avcı erkek; zorba ve kurnaz olarak karakter kazanacaktır. Neolitik toplumda da kadın hem tohumları evcilleştirip, tarımcılığı geliştiriyor hem de hayvanları evcilleştirerek hayvan yetiştiriciliği ekseninde ekonomik faaliyet geliştirmektedir. Oysa avcı erkek hayvanları öldürmeye devam edecektir. Ana-kadın kültürü ve avcılık kültürü arasında böylesine derin bir fark vardır. Ancak neolitik kültür yaşam yaratan bir kültür olarak öyle güçlüdür ki, avcı erkek henüz etkili değildir. Marksist teoride, ilkel komünal toplumdan bahsedildiğinde erkeğin avcılık seferlerinin erkeğin bilgisini daha fazla geliştirdiğine, dolayısıyla erkeğin neden toplumda giderek belirleyici rol oynadığının izahatı olarak ileri sürülmüştür. Avcılık kültürüne olumlu bakış vardır. Toplayıcı kadının ise, çocuklarının beslenmesi ve yaşatılmasından kaynaklı evde kaldığı, toplayıcılık yaptığı, bu nedenle erkek kadar uzak yerlere gidemediği görüşü ileri sürülerek bu şekilde neden kadın eksenli anaerkil toplumun gerilediğinin teorisi yapılmaya çalışılmıştır. Oysa burada doğal toplumun eksik ve yanlış dile getirildiğini görüyoruz. Doğal toplumun kurnaz ve zorba adamın zor örgütlenmesiyle nasıl giderek talan edildiği, toplumsal birikimlerin ele geçirildiği dile getirilmemiştir. Toplayıcılık ve onun ileri aşaması tarım ve hayvan yetiştiriciliği kadının icatları olarak toplumsal yaşamı geliştiren en büyük özellikler olarak hak ettiği önem verilmemiştir.
Oysa belirtildiği gibi Jineoloji bilimi en büyük toplumsal devrimin ilk geliştiği Kürdistan’da jin ve jiyan birlikteliğini dile getirmektedir. Yaşamı yaratan tüm özellikler kadın kaynaklıdır. Bu yüzden kadın yaşamın, bereketin, aydınlığın, iyiliğin, güzelliğin, yaratıcılığın, üretimin kaynağı olarak hep kutsanmış, sevgi ve saygının kaynağı olmuştur. Neolitik devrimle toplumsal yaşamda büyük bir devrim yaratan, yaşamı güçlendiren, boyutlandıran ve garantileyen ana kadın kültürüne, başından beri pusuda, fırsat kollayan avcı erkek, bu kez sadece hayvanlara göz dikme değil, aynı zamanda kabile toplumunun bu değerlerine göz koymayı kafasına yerleştirir. Önder Apo’nun belirttiği gibi; “Komünal anacıl toplum birikim sağladıkça yanı başında avare avare gezen, bazen başarılı avcılık seferleriyle gittikçe güç kazanan güçlü ve kurnaz erkeğin bu toplumsal düzen üzerinde ilk egemenlik arayışına yöneldiğini çıkarsamak zor değil… Güçlü ve kurnaz adam, kadının ev ekonomisine hırsız gibi girmiştir.” Bundan da anlaşılıyor ki avcı-zorba erkek, ana kadının toplumuna giderek göz dikmiştir. Göz dikmek, ele geçirmek gibi gaspçı zihniyet kavramları ve eylemi bu dönemde zorba erkeğin zihniyeti ve eylemi olarak toplumun altını oymaya başlayacaktır. Bu dönemde özellikle M.Ö. 4000’li yıllara tekabül etmektedir. Öncesinde mutlak kadın eksenli ve özgür yaşam söz konusudur. Bundan sonraki dönemde ise avcı erkek giderek kadın toplumunu aşındırmaya başlayacaktır.
Helin Murat
Devam edecek…