HABER MERKEZİ
Fırat Munzur yani Kazım Kızıldemir Arkadaş Avrupa’dan partiye katılmış ardından Önderlik sahasına geçerek oradan Zagroslara çıkar. Zagroslar gibi zarif ve ince boyu olan Fırat yoldaş 1997 yılında Dersim sahasına geçer. 1999 yılında örgütün genel olarak aldığı geri çekilme kararıyla birlikte güneye geçer.
2003 yılında tekrar kendi önerisi ve belki de biraz dayatması üzerine Dersim’e gider. Bu arada güneyde önemli siyasal ve örgütsel tecrübe kazanmıştır. Giderek örgütü daha iyi anlayan, anlamlandıran pozisyondadır. Eğitimlerde geçmiştir. Subay okulu diye bilinen Mahsum Korkmaz Akademilerinde eğitim alır. Edindikleri çoktur. Bu donanımla yeniden memleket yollarına düşer.
Dersim’de daha çok Nazimiye bölgesinde komuta düzeyinde çalışmalara katılır.
Fırat yoldaşla birlikte kalan bir yoldaş Fırat yoldaşı anlatırken: “Fırat arkadaş hareketli canlı ve moralli bir arkadaştı. Bir gülmesi vardı dağlarda yankılanırdı. Moralliydi. Espri yönü çok güçlüydü. Fırat arkadaş yanında kalsaydın yaşlanmazdın. Hiç morali bozulmazdı. Hep güler yüzlüydü. Cesaretli fedakâr yönü güçlüydü. Eylem çalışmalarında en öndeydi. Sürükleyen özellikleri vardı. Eleştirilerinde, düşüncelerinde açıktı. Biraz dar olsa da aniydi. Duygusal yönü daha ağır basardı. Daralması birkaç dakika sonra geçerdi. Ve hemen aynı Fırat olur ve yine gülücük saçan Fırat arkadaş olurdu.
Arkadaşlar bazen ona takılırlardı. Espri yaparlardı. Kendisine, “Heval Fırat eleştirilere dikkat etmen gereklidir çok üzerinde durmalısın” derlerdi. O ise “kışın eğitimde, şimdi çalışma var” diye cevap verirdi nazikçe.
2004 yılında ovacıkta toplantı vardı saha yönetimi çoğulluğu oradaydı. Bir sabah uyandım. Rojbaş çekilmiş ama hiçbir arkadaş başını bile kaldırmıyor. Yana uzanmış yatıyorlar. Sabri arkadaş, Ş. Ferhat ve Brusk, Murat, Baran arkadaşlar ve daha başkaları.
Hâlbuki hepsi uyanıklar ancak iş olsun diye kalkmıyorlar. Belki de hantal komutan uykusu dedikleri uyku çekiyorlar. Gerilla da bu tarz uykuya şerbetleme diyorlar. Yani şerbetliyorlar. Kalkacakları yoktur komutanlarımızın. Battaniyenin üzerinde Fırat arkadaşın boğazına asılmıştım. O ise korkunç bağırmıştı. Ama bırakır mıyım? Ancak bırakır bırakmaz da tüm komutanlar birden arkama vermişlerdi. Ancak yakayı ele vermemiştim. Tabana kuvvet demiş ve uzaklaşmıştım. Ama ben de bilirim ki onlar yakalasalardı da bir şey yapmayacaklardı. Hem yılların yoldaşıyız hem de gerillada bu tür şakalar her zaman yapılır. Var mıdır yoldaşlıktan daha güzeli ve şirini. Var mıdır yoldaşlıktan daha sade olan yoldaşlık. Gerçekten var mıdır?
Fırat arkadaşla Dersim sahasında onunla uzun süre birlikte kalan bir yoldaşı da Fırat yoldaşı ve 10 Nisan 2008’de yaşanan çatışmayı bir kadın yoldaş anlatıyor bize.
“Dersim’de heval Fırat’ın lakabı gülen adamdı. Gerçekten çok gülüyordu. Savaşta pişmiş olmanın vermiş olduğu bir şey de olabilir Fırat arkadaş, gülmeyi daha çok tercih ediyordu.
Hani Dersim kişiliğinin duygusal yanlarından bahsedilir, duygusaldırlar, biraz sulu gözlüdürler. Heval Fırat’ın gözyaşları gülüşüyle akıyordu. Çok gülen bir insandı.
Diyebilirim ki benim beraber çalıştığım en sade insandı. Erkek arkadaşlarla bir çalışma tecrübesi gelişmişti, ondan önce de yönetimlerde beraber kaldığım arkadaşlar vardı, ama çalışırken kendimi en rahat hissettiğim, zerre kadar güven sorunu yaşamadığım ilk arkadaş heval Fırat oldu. Bu heval heval Fırat’ın yaşam duruşu ile de bağlantılıydı. Çok adil bir arkadaştı, çok adaletliydi. Bir de yoldaşlık duyguları, ilişkileri çok dürüsttü. Zaten kişiliğinin en belirgin özelliği dürüstlüğüydü. Çok dürüsttü ve yoldaşlık ilişkileri dürüstlük esası üzerindendi. O anlamda siz de onunla yoldaşlığınızda, onunla ilişkilenirken, beraberken, yaşarken, çalışırken onun dürüstlüğünün getirdiği güven duygusu ile katılırdınız.
Mesela Fırat arkadaş da hiçbir zaman ayrımcılık yoktu. İşte, “eski arkadaş, yeni arkadaş, erkek arkadaş, bayan arkadaş, şu arkadaş, bu arkadaş” demiyordu. Hiçbir zaman ayrımcılık yapan, ayrımcılık gözeten bir tarzı yoktu. Her arkadaş nasıl yapabiliyorsa, nasıl katılabiliyorsa o rahat katılımı sağlayacak bir tarzı vardı.
Kompleksleri hiç yoktu, “ben bölük komutanıyım, eskiyim, her şey benim denetimimde olsun, bilgimde olsun, kontrolümde olsun” merkezleştiren bir tarzı yoktu ama bu şey anlamına da gelmiyor, çok dağınık, hâkimiyetsiz de değildi. Belki çok teorik sözleri siz onda göremeye bilirdiniz. Ama örgütsel hâkimiyeti olan bir arkadaştı. Yaşam ve savaş tecrübesinden sağladığı bir birikim vardı onda, yaşam birikimi vardı. O anlamda örgütsel hâkimiyeti vardı, hakeza pratik çalışmalara çok hâkimdi.
Dersim’e daha öncesinden de gitmişti. 97’de Zagros’ta kaldıktan sonra Dersim’e geçmişti. Hep Nazimiye’de kalmıştı. Yani Fokus alanında kalmıştı, Nazimiye, Mazgirt alanları civarında kalmıştı. 2003’te tekrardan gittiğinde yine Fokus alanında kaldı. Alana da çok hâkimdi. Her anlamda hâkimiyeti olan bir arkadaştı. Bu bağlamda da bir rahatlık ve güven yaşıyorduk.
heval Fırat mesela bizi keşfe gönderdiğinde, aslında biz daha keşfe gitmeden neyi keşif edeceğimizi gözümüzün önünde canlandırıyordu. Hepsini söylüyordu. “Nereye gideceğiz, nereden bakacağız, nereden bakarsak daha iyi görülür, neleri göreceğiz daha başka nelere dikkat edebiliriz, neleri görme ihtimalimiz olabilir” hepsini söylüyordu.
Ben ilk defa Fırat yoldaşta böyle bir tarz görmüştüm. Dersim’deki üçüncü bölük komutanımdı. Gerçekten de ilk gittiğim keşifte de hepsini anlattı, gittiğimde de anlattıklarının hepsi ile karşılaştım. hiçbir değişiklik yoktu, çok hâkimdi. Bir de tarzında şu vardı; yapmak isteyen arkadaşın iradesine hiçbir şekilde hükmetmiyordu. Sonuna kadar ona güven duyuyordu. Bireyin kendi düşüncesinin, kendi fikrinin, kendi önerisinin, kendi kararının açığa çıkmasını sağlayacak bir güven ve rahatlık veriyordu. O da doğal olarak işlerin daha da başarılı olmasını getiriyordu.
Mesela o yılki pratikte heval Fırat’ın pratiği değerlendirildiğinde, diğer alanlarımızda, yönetimlerin bölük komutanlarını tamamlamadıkları eleştirisi vardı. Daha somut söylersek; tim komutanları yeterince inisiyatifli değil, girişken değil, takım komutanları girişken değil, sorumluluk üstlenmiyor ve benzeri eleştiriler gelmişti. Heval Fırat’ın bölüğüne o tür eleştiririler gelmemişti, çünkü heval Fırat hemen hemen her arkadaşı işletmişti. Yönetim, yapı her arkadaşı işletmişti, işlevli kılmıştı.
Bu kaynağını nereden alıyordu? Tarzından ve duruşundan kaynaklıydı. Siz heval Fırat’ı kendi yanınızda bir üst olarak görmüyordunuz. Yanı başınızda bir yoldaş olarak vardı. Rahatlıkla danışabileceğin, sorabileceğin, rahatlıkla fikrini, görüşünü paylaşabileceğin, önerini yapabileceğin, yanı başında olan bir komutandı. Gerçekten yoldaş bir komutandı. Onun ilişkilenmeleri hep öyleydi.
Öncelikle yoldaştı, ardından komutandı, bir ağırlığı da vardı, bir otoritesi de vardı. Açıktı, çok açıktı. Bir de duygusallığından kaynaklı, sinirlendiğinde çok sinirleniyordu, sen diyordun “gitti artık, ortalık toz duman olacak, günlerce burnumuzdan getirecek,” o kadar sinirleniyordu ama sinirlenmesi bir dakika bilemedin beş dakikaydı. Beş dakikayı kesinlikle geçmezdi. Onun ötesini geçmiyordu. Hiçbir zaman böyle, yani ortamın şeyini bozsun, en sinirlendiği olayda bile beş dakika sonra unutup gidiyordu. O anlamda çok yapıcıydı.
Mesela sorunlar çıktığında büyütme, dallanıp budaklanmasına yol açma gibi bir tutumu yoktu. Fırat arkadaşın bölük komutanlığına herkes saygı duyardı. Sorunlarımız çok farklı boyutlara varmıyordu. Onun yapıcı tarzı herkesle birebir ilişkilendiğinden bire bir emeği, çabası ı ve güven sağlamış olduğundan dolayı, herkesin birleştiği bir merkezdi. O anlamda doğal bir çözüm merkezi haline gelmişti. Belki komutan olarak zaten rolü, görevi oydu. Ama o onda doğal olarak ortaya çıkıyordu.
Ben ondan çok şey öğrendim. Çoğu arkadaşta ondan çok şey öğrendi. Çok paylaşımcıydı da, mesela komuta tarzında o yönlü bir tarzı da vardı. Ben, onda otorite paylaşımı vardı ki bu çok ender arkadaşta gördüğüm bir husustu.
Belki herkesin ona gücü yetmez, heval Fırat’ın öyle gizli bir gücü de vardı. O anlamda kendinden emindi, otoritesini paylaşıyordu, mülkleştirmiyordu. Böyle bir tarzı vardı onun, halkla ilişkilerinde, halk içerisinde doğal olarak çok seviliyordu, Kürtçesi de Mazgirt Kürtçesiydi. Direkt halk anlıyordu, en tanımayanlar bile anlıyorlardı Kürtçesini. Tanıyanlar içerisinde çok farklı bir yeri vardı.
Biz Pertek kitlesi ile bir ara ilişkilendik hemen benimsemişlerdi, çok sevmişlerdi. Heval Fırat’ın korktuğu tek şey vardı, bir sulardan atlamak, iki de köpeklerdi. Çok korkuyordu, o yönlü böyle bazı komik anılarımız vardı.
Bir ara biz çadırların geldiğini duyduk, 93’ten bu yana çadırlar hiç gelmemiş, yaylalar gelmemiş, düşman izin vermemişti. Bilgi geldi, dediler “çadır gelmiş gidin” diye, sonra birim gönderdik gerçekten doğru çıktı. Çadırlar gelmişti. Onun üzerinden alanın planlaması değişti.
Bir eylem grubumuz çıktı, bir üslenme grubumuz çıktı. Üslenme grubunda ben görevlendirildim. Heval Fırat önce bizimle geldi, bizimle hareket edecekti, eylem grubu ile cephe komutanı arkadaşlar hareket edince o da bizimle geldi. Bir gün biz gidiyoruz, bazı isimler almışız, gidip onları tanıyacağız. Biz çadırlara doğru gittik. Heval Fırat önümüzde biz de arkasında böyle sıralanmışız gidiyoruz. Upuzun bacakları vardı, boyu da uzundu ince yapılıydı. Bir endamı da vardı. Bir de doğal olarak o gerilla grubunun önünde cihazı cebinde bellidir, komutandır.
Gidişte hava tam kararmamış herkes döndü bize baktı, o zamana kadar görüntü çok etkileyici, birden bir köpek geldi, Fırat arkadaş neredeyse bırakıp kaçacaktı, neyse biz toplanıp çaktırmamaya çalışıyorduk. Sonra gittik noktaya “ben anladım, siz beni öne koyuyorsunuz, bu köpek önde gidene saldırıyor, ben bugün arkaya geçeceğim, Jinda arkadaş geç grubunun önüne ben arkada yürüyeceğim” dedi.
İkinci gün ben grubun önüne geçtim, yürüyoruz, bu köpek yine Fırat arkadaşa gitmişti ama bu kez arka sıraya yöneldi. Zaten heval Fırat oradaydı. Arkadaş köpekten korktuğu için köpek ona doğru gidiyordu.
İkinci gün yine öyle. “Sen biz de karizma bırakmadın, bu kitle bizi tanımıyor, yıllar sonra ilk defa gelmişler, ilk izlenim önemlidir” diye takılıyorduk. Ama öyle değildi, halk etkilenmişti, çok sıcakkanlıydı, sen ikinci dakika da ısınıyordun ona. Halkla da ilişkileri çok doğal, çok sıcakkanlı olunca hemen halk onu benimsemişti. Sevmişlerdi, doğalında onun etkisi gelişti de, ama bizim elimize koz geçmişti artık, ha bire takılıp duruyoruz. O da her gün bir yöntem deniyordu, “ben bugün ortada yürüyeceğim bu arkadakilere saldırıyor” diyordu, ortada yürümesi de kâr etmedi.
O yıl beraber kaldık, sonra karargâhta da beraberdik. Karargâhta da bizim bölük komutanımızdı. Heval Fırat’ta o yoldaş canlılığı hiç değişmedi, çok yoldaş canlısıydı. En son Haçik vadisinde şehit düştüler. Orada bir arkadaş yaralı ele geçti, gurupta bir arkadaş geri dönmüştü. Diğer yoldaşlar şehit düşmüşlerdi. Dile kolay tam 10 değerli halk militanı, 10 yürek, 10 halk evladı, 10 PKK’li.
Arkadaşlar normalde kampı terk etmişler, baharın kampı terk etmişler fazla eşyaları gömmüşler. Bahar noktasındalar mevzilerini, mangalarını yapıyorlar, oradan bir düşman konvoyu geçiyor. Bir düşman hareketliliğini fark ediyorlar. Kendi aralarında bir durum değerlendirmesi yapıyorlar, diyorlar “bu nokta iyi değil yapraklar tam açmamış, görüntü vermeye açıktır. Olası bir durumda manevra yapmaya el verişli değil”. Öyle tartışıyorlar biraz da sezgisel bir durum da var aslında. Hemen hemen her arkadaşın sezgileri o anlamda harekete geçiyor, “burada kalmayalım değiştirelim” diyorlar.
Nereye gidelim meselesini tartışırken eski kamp yerleri akıllarına geliyor. Önceki yıl Faik arkadaş onlar Ovacık’ta aynı nisan ayında çıkan operasyonda kayıp vermişlerdi. Arkadaşlar girdikleri çatışma değerlendirilirken: “arkadaşlar orada çatışmaya girmeyip kendi kış kamp yerlerine gitselerdi, operasyona da takılmazlardı, bu kadar kayıp ta vermezlerdi”. Bu tür değerlendirmeler gelişmişti. Herhalde onun da payı olsa gerek arkadaşlar tartışıyorlar ve “en iyisi bizim kamp yerimizdir” diyorlar.
Kamp yerleri çok gizli olan bir yerde yapılmıştır. Epey gizli bir yer, tartışıyorlar Viyan arkadaş dışında, Viyan arkadaş uygun görmüyor “gitmeyelim” diyor, diğer arkadaşlar uygun görüyorlar, gidiyorlar.
Operasyon zaten başlıyor, iki arkadaşı dışarıda, şıkeft dışında bırakıyorlar. Operasyon daha çok Dokuz Kaya tarafındadır. Onların bulunduğu yeri kapsamıyor. Fakat daha sonra kobralar gelip arkadaşların bulundukları yerlerini dolaşıyor, keşif yapıyorlar. Sonra kampın hemen altında eskiden yapılmış, arkadaşların manevra yaptıkları bir noktadır, bir taş altında duvar örüp manga yapmışlar, kobra o duvarı fark ediyor. Ondan evvelde arkadaşlar tartışıyorlar, kimileri o duvarı yıkalım diyor, kimileri de “yıkmayalım zaten eskidir, ta 2000’lerden kalmadır. Kesin keşiflerde bu fark edilmiş yıkmayalım, yıkarsak dikkat çeker” diyorlar. Bir grup arkadaş diyor “yıkalım,” bir grup diyor “yıkmayalım” sonra “yıkmayalım” diyorlar.
İşte kobra keşif yaparken önce orayı görüyor, duvarı fark ediyor. Örülmüş bir duvar olmadığı için zaten doğal görünümü yoktur. Daha sonra şkeftin ağzını Kobra fark ediyor. Sabah saat dokuzdan, aralıksız, kesintisiz öğleden sonra dört buçuğa kadar çok şiddetli olarak bombalıyor.
Şkefti terk edip etmeyi tartışıyor arkadaşlar. Bir yıl önce ki çatışmada Faik arkadaşlar gündüz çatışarak düşmana çok büyük kayıp verdikten sonra gece çemberden çıkmak isterlerken düşmanın Termallerine takılarak akşam karanlıkla beraber arkadaşları suikastla şehit düşüyorlar. Hepsi mevziden çıkacak, çıkıyor öyle teknikle şehit düşmüşlerdi kayıp vermişlerdi. Bu durumu da arkadaşlar tartışıyorlar.
Bunun için karanlık olmadan çıkmayı tartışıyorlar. Termale yakalanmadan çıkmayı daha uygun görüyorlar. Ancak Zage köyüne tam karşılarındadır, düşman mevzilenmiştir. Bunu fark edemiyorlar. Oradan atışlar yapılıyor bir yoldaş fark etse de arkadaşlar oradan bir atışın yapılmadığına inanıyorlar. Hâlbuki düşman kobraları vururken etrafına da asker indirerek çember atmıştır. Hava ve iklim şartları düşman lehinedir. Düşman bunu da biliyor.
Arkadaşların şkefti uygun bir yerdedir. Sarptır. Kayalıktır. Uçurumludur. Dışarıya giden küçük bir patika vardır. Eğer buradan geçerek küçük boğazı da aşabilirlerse kendilerini Dokuz Kayalara atabilir, ardından da çatışabilirler, manevra edebilirler. Dokuz kayalara Dersimliler “Ağlayan Kayalar” nedeni ise Dersim direnişinde çok sayıda insanımızın katledildiği yer olduğu içindir. Özcesi oraya ulaşırlarsa her şeyi yapabilirler.
Hazırlıklarını yapıyorlar çıkma temelinde, çantalarını, erzaklarını alıyorlar. En son çıkarken kampı da mayınlıyorlar. Çiya Hakkâri arkadaş var, Çiya Hakkâri arkadaşı mayınlaması için en son o arkadaş kalıyor. Mayınlamasını yapıyor ve çıkıyor. Düşman karşıdan suikast atışları yapıyor. Arkadaşlar peşpeşeler hepsi toplu çıkıyorlar. Düşman yoğun atışlarda bulunuyor. Daha sonra karanlık olduğunda termalleri kullanarak yoldaşları hedefliyorlar.
Düşman karanlığı kullanıyor, termaller, gece dürbünleri, uzun namlulu silahları kullanarak arkadaşları şehit düşürüyorlar. Daha sonra üç arkadaşın bunlardan bir tanesi Sipan bir diğeri Fırat ve de bir bayan yoldaşın cenazesi suda bulunmuştu. Arkadaşlar suyu da geçemiyorlar. Harçik suyu bahardır çılgınca akıyor. Harçik suyu da baharın çok coşkun sudan geçmek mümkün değildir. Kutudere’de Harçik suyunun ağzında halk bulmuştu. Kalleşçe diye bileceğim bir tarzla 10 yoldaş şehit düşmüştü. Güneş ismindeki arkadaş yaralı düşmanın eline geçmişti. Ağır yaralıdır düşmanın bir subay nefes alıp verdiğini görüyor ve götürüp işkence ediyorlar. Ancak Güneş yoldaş tek bir kelime söylemiyor. O da şehit düşenlerin direnişine böyle katılıyor. Arkada gelen bir Çiya yoldaş bu çatışmada kurtulmuştu” diye anlatımını bitirecektir.
Daha sonra çatışma alanına üç kişilik bir gerilla birimi gönderiliyor. Olup biteni anlamak için özenle kontrol ediyorlar gerilla yoldaşlar. O alanı gören bir gerilla: “Düşman bütün gün boyunca yoğun teknik kullanmıştı. Ben çatışmadan sonra gidip çatışma yerine baktığımızda coğrafyanın biçimi değişmişti.O kadar yoğun bombardımanda bulunmuştu düşman. O korkunç tekniğe rağmen arkadaşlar müthiş direniyorlar.
Arkadaşlar son ana kadar bir birlerini sahipleniyorlar. Bir birini ortada bırakma yok. İnsan bir yerde düşmanın çaresizliğini yoldaşların bu direnişinde görüyor. Şehit düşseler de bir birbirine sarılarak, kopmamacasına çatışıyorlar. Ve çıkılacaksa birlikte çıkılmalıdır yaklaşımları. Ve öyle de dediğim gibi direniyorlar. Arkadaşlar birbirinden kopmuyorlar tabii bunun sağlayan birde Fırat yoldaştır. Fırat yoldaşın yoldaşlığıdır. Fırat yoldaş öyle birleştiren biriydi. Yapı Fırat arkadaşa çok bağlıydı.
Fırat arkadaşın olduğu yerde arkadaşlar kolay kolay dağılmazlardı. Herkesi yürütmeye çalışır, kimseyi dışlamazdı. Güler yüzlü bir arkadaştı. Sürekli gülüyordu, arkadaşlar onun gülüşünde moral alıyordu. Fokus’taki arkadaşlar, o yıl fazla bir başarılı pratik sergileyememişlerdi ama morallerini bozacak bir davranışı da izin vermemişlerdi.
Bir yer de bir güç iş yapamadığı zaman moralleri çok bozulur ama o arkadaşların ise kendilerine dönük yoğunlaşmaları, özeleştirileri vardı, ancak katiyen moral bozucu yaklaşımlara prim vermemişlerdi. Bu durumda biraz Fırat arkadaşın yaşam duruşuyla bağlantılıydı. Var olan sorunların yaşamı etkilemesine izin vermiyordu. Fırat arkadaş iyi bir yoldaş ve iyi bir öncüydü. Bu özelliğinden dolayı arkadaşlar onunla yürümek ve çalışmak istiyorlardı.
Bu çatışma da şehit düşen eski bir arkadaşta Savaş arkadaştı. Savaş arkadaşta öyle hem moralli hem pratikçi ve fedakâr biriydi. Arkadaş yapısına cesaret veriyordu. Her iki arkadaş da savaşın en kızgın yıllarını yaşamışlardı. 1997’deki Dersim’de yapılan büyük operasyonları karşılamışlardı. Savaş birikimi de çok güçlü olan bir yoldaştı.
Yine bir Faraşin arkadaş vardı. Güzel gözleriyle herkese ışık saçardı. Narindi. Belki de mücadelenin en narin militanlarındandı. Herkesin sevdiği mütevazi bir yoldaştı. Fırat yoldaşın yanında kadın arkadaşların sorumlusuydu. Takım komutanıydı. Birikimli bir yoldaştı. Yetersizlikler karşısında duruşu çok netti. Geriliklere kolay kolay zemin vermeyen amansız bir çizgi savaşçısıydı. Genel yapı tarafından sevilen ve sayılan bir yoldaştı.
Ve -Azad-Fuat Turgay, Dijwar-Muhammed Yusuf, Helin-Münevver Muhammed, Sipan-Mecit Seyitgezen, Vedat-Vedat Sever, Viyan-Şirin Hüseyin ve Bawer Siirt.
Tüm güç dengesizliklerine karşın inadına direnen bir grup yoldaşın şahadeti böyle yaşanır. Çok değerli militanları böyle ebediyete uğurluyoruz. Bu on yoldaşın içerisinde işte birde Fırat yoldaş vardır. Onu tanıyanlar onu sadece ve sadece güleçliği ile anımsarlar. Öyle ki bulunduğu her ortamda bu güleçliğine birde PKK’de edindiği demokratik, hoşgörülü ve de komünal kültürlerle insanların yüreklerine kendisini nakşetmesiyle bilinir. Yoldaşlarının yüreklerinde nasıl kendisine kendi emeğiyle ekmiş ise aynı biçimde Dersim halkının yüreğine de kendisini böyle ekmiştir.
Evet, çok değerli bir militanımızı, seçkin bir savaşçımızı ve yeri dolduramaz olan bir yoldaş sevdalısını kaybediyoruz.
Her zaman gülen yoldaş, biz her güldüğümüzde senin gülümsenmenden kendimizi görüp öyle seni anacağız.
MÜCADELE ARKADAŞLARI