HABER MERKEZİ –
Erk zihniyetin yaşam sürdüğü bütün toplumlarda kadın olmak zordur belki ama tarihi boyunca hep düşmanı olmuş, hep savaşlar görmüş bir toplumda kadın olmanın zorluğu başkadır. Kız kardeşlik kimliğininden, kız evlat kimliğine, ondan sonra bir eş bir anne kimliğinin ötesini görmesi için meşakkatli bir yolu aşması gerekir. Özgürlük Mücadelesinde kadının öncü kişiliği ortaya çıkınca, bu yol engelleriyle birlikte bir bir aşıldı kadın tarafından…
Kürdistan’da kadın hep bir öncüydü. Her ne kadar toplumun feodalliği daha önde olsada… Yeri geldi aşiretlere öncülük etti, yeri geldi savaşlarda ön saflarda yerini aldı. Sadece toplum tarafından ona biçilen kimliği değil, onun dışına da çıkmayı başarmıştır. Her kadın bir yaşamın inşasıdır. Ve her başarının birde müthiş bir hikayesi vardır. Üveyş Ana da, yaşam hikayesi ders alınacak kadınlardan biridir. Hem yaşam hikayesi hem de bir toplumun uyanışına öncülük edecek evlada sahip olması, kadının kutsallığı yanında anneliğin kutsallığını bizlere öğretmiştir. Urfa’nın Halfeti ilçesine bağlı Amara köyünde dünyaya gelen Üveyş, aynı köyün bir ferdi olan Ömer ile evlenir ve 7 çocuk sahibi olur. Ömer, içinde büyüğü toplumun feodalliğini üzerinde taşır, belki bu feodalliği çok etkili değildir ailesine karşı ama Üveyş Ananın ona karşı duruşu her zaman nettir. Feodal toplumun, feodalliğiyle büyüyen kadın olmanın vermiş olduğu zorlukla yetiştirir çocuklarını Üveyş Ana. Toplumun baskısı altında çocuk büyütmek, kız çocuklarını gelenek görenek çocuğu gibi büyütmek, erkek çocuğunu yine geleneğe göre ama üstün tutma, ayrı tutma, feodalliğin devamı olarak, bu yönüyle büyütme Üveyş Ana için de geçerli bir durum olmuştur. Aynı zamanda her ailede anne babanın kurallarına uymayan bir çocuk vardır. Anne babanın istediği kişilikte bir insan olmak istemeyen, buna karşı çıkan bir çocuk vardır. Üveyş Ana’nın da çocuklarının arasında Abdullah aile kurallarına uymaz. Toplumun yaratmak istediği feodal kimliğini taşımak istemez.
Bunda Üveyş Ana’nın da etkisi olmuştur muhakkak. Ama dik başlılığı Üveyş Ana’nın da şikayetçi olduğu yönüdür. Abdullah’ın diğer çocuklardan farkı şuydu ki O, karşı çıkışlarını yıkıcı değil, yapıcı olması için uğraştı. Karşı çıkışları bir isyan gibi büyüdü doğduğu köyü aştı, dağlara aktı. Üveyş Ana bu isyanın bir parçası hatta, bu isyanı doğuran kadındı. Oğlu Abdullah, sömürülen Vatanı Kürdistan’a bir Güneş gibi doğarken, o bu isyanın bir bireyi oldu. Oğlu imkansızı seçmişti belki. En azından görünen oydu. Ama ondaki inanç binlere ulaşmaya başalayınca, görüneni de mümkün kılmayı başarmıştı. Bir halkın Güneşi olmuştu. Üveyş Ana Güneşi doğurmuştu. Oğluna inanıyordu, oğlu bunu milyonları bulan halkla başaracaktı. Özgürlüğün en güzel halini kadına, çocuğa, gence, yaşlıya aşılayan bir öncüydü Oğlu.
Şeker hastası olan Üveyş Ana, Adana’da tedavi olurken hastalık nedeniyle bir ayağı kesildi. Bir yıl boyunca burada tedavi olan Üveyş Ana, 11 Nisan 1993 tarihinde kalp krizi geçirerek yaşamını yitirdi. Cenazesi doğup büyüdüğü ve çok sevdiği Amara’ya defnedildi. Oğluna olan özlemiyle gözlerini sonsuzluğa kapatan Üveyş Ana, binlerin annesi olmuş, bir halkın ışığını doğuran kutsal Ana olmuştu.