HABER MERKEZİ – Sabah vakti. Öğrenciler okula gelmiş. Hava ne soğuk ne sıcak. Belki sonbahar, belki ilkbahar. Kimsenin acelesi yok gibi. Belki birazdan okulun kantininde çay içecekler. Dört arkadaş, karşılarında birlikte kaldıkları öğrenci yurdu. Uzaktan şehrin uğultusu, daha derinden taksilerin korna sesleri geliyor. Dört bir yana sinmiş dumanlar yolculuğu değil, şehrin kirli havasını hatırlatıyor; pencereler hep buğulu.
Bazı fotoğraflar, bir film karesi gibi, bu da onlardan biri. Fotoğraflar, hafızasını kaybeden insanlar için iyi: Bize bir şeyler söylemek için buradalar.
Eski fotoğraflar hep ilgimi çekti, merak ettim hikâyelerini; ayrıntılarını keşfetmekten belirgin bir zevk duydum. Bu siyah beyaz fotoğrafta ne kadar hüzün gizli ise bir o kadar da samimiyet ve dostluk var. Fotoğrafa bakınca kendinizi 70’li yılların Ankarası’nın en hareketli, en devrimci ortamında buluyorsunuz.
49 yıl önce çekilen fotoğraf
Burası, Ankara. Yıl, 1973. Siyasal Bilgiler Fakültesine bağlı Basın Yayın Yüksek Okulu’nun önü. Fotoğrafı, neredeyse her birimiz, en azından bir kere görmüştür; en azından her yılın 18 Mayıs günü, gazete sayfalarında, televizyonlarda görüyoruz. İçlerinden biri, Haki Karer. Apocu Hareketin, PKK’nin kurucularından. Peki ya diğerleri? Kim bu dört arkadaş?
Fotoğraf, 49 yıl önce, sabah güneşinin henüz genç ve keskin olduğu saatlerde çekilmiş ama kim tarafından çekildiğini bilmiyoruz. Çağdaş Gazeteciler Derneği’ne 19 yıl boyunca başkanlık yapmış, Ankara’nın önemli gazetecilerinden Ahmet Abakay, “Muhtemelen bizim okuldan bir arkadaşımız çekmiş olmalı, çünkü bizde fotoğrafçılık dersi vardı” diyor. İsmini bilmediğimiz o öğrenci çekmeseydi, bu fotoğraf olmayacaktı; onun deklanşöre basmasından dört yıl sonra Haki Karer, Antep’te katledildi.
‘Elim, Haki’nin omuzunda’
Ahmet Abakay, fotoğraf karesinde yer alanlardan biri. Doğrusu bu, yeni bir bilgi. Fotoğrafın 1973 yılında çekildiğini söyleyen Abakay, şunları anlatıyor: “Bu fotoğraf, Siyasal Bilgiler Fakültesi Basın Yayın Yüksek Okulunun önünde çekildi. Hemen karşımızda birlikte kaldığımız Hukuk Öğrenci Yurdu var. En sağdaki Haki. Ben ortadayım; saçlarım kısa, çünkü Yıldırım Bölge Askeri Cezaevi’nden yeni çıkmışım. Elim, Haki’nin omuzunda.”
Vedat, Haydar, Ahmet ve Haki
Peki fotoğraftaki diğerleri kim? Abakay, onları da kısaca tanıtıyor:
“Sol baştaki Vedat Gür; Mersinli; müfettişlikten emekli oldu. Ortada kafası görünen, Haydar Bülbül; Devlet Opera Balesi Genel Müdürlüğü Basın Danışmanlığından emekli oldu.”
Fotoğraf, yıllar sonra ilk kez Serxwebûn dergisinde yayınlanıyor. Abakay, Haki Karer’in ölüm yıldönümlerinde hep “soluk ve iyi olmayan bir fotoğrafın” afişlerde yer aldığını gördükten sonra, anmaların organizasyonunda yer alan bir arkadaşına bu fotoğrafı verdiğini anlatıyor ve ekliyor: “Ben, ‘Bizi kesip Haki’yi kullanın’ dedim ama bizi de kesmeyip sonraki kutlamalarda Haki’nin hep bu fotoğrafını kullandılar.”
‘Arkadaşı olmak onur’
Haki Karer ile aynı öğrenci yurdunda kaldıklarını söyleyen Abakay, geçmişe şu sözcüklerle dönüp bakıyor: “Samimi arkadaşlarımdan biriydi. Fen Fakültesi’nde öğrenciydi. Orduluydu. Genelde Kürtlerle hareket ediyordu. Ama faşistlere karşı birlikte mücadele ettik. Okul bitip ayrılınca bir daha görüşemedik. Antep’te öldürüldü; ben bunu ya Cumhuriyet ya da Demokrat gazetesinde okudum. ‘Vay be, bir arkadaşımız öldürüldü’ diye düşündüğümü hatırlıyorum. Çok cesur ve samimi bir arkadaşımdı. Ankara’dan ayrıldıktan sonra bir irtibatımız olmadı. Onun arkadaşı olmak benim için bir onurdur. Her yıl 18 Mayıs’ta ölüm yıldönümünde paylaşırım bu fotoğrafı.”
Öcalan, Kaytan ve Karer ile aynı yurtta
Abdullah Öcalan ve Ali Haydar Kaytan’ın da aynı Hukuk Öğrenci Yurdunda kaldığını ve arkadaş olduklarını anlatan Abakay, özellikle Kaytan ile çok yakın arkadaş olduklarını söylüyor: “Abdullah Öcalan, Ali Haydar, Haki Karer; hepimiz Hukuk Yurdunda kalıyorduk. Evimiz, ailemiz burasıydı. Akşamları yurdumuzun kantininde birlikte çay içer, sohbet ederdik. Öcalan ve Ali Haydar ile aynı okulun öğrencileriydik. Ali Haydar Kaytan’la sadece okul arkadaşı değildik. Aynı yurtta, bir hayli meşhur da olan dört kişilik 32 numaralı odada birlikte kalıyorduk. Ayrıca ikimizde Aleviydik. Denilebilir ki, 24 saatimiz birlikte geçiyordu. Kürt arkadaşlar, daha çok SBF’nin karşısındaki Şah Kahvesinde olurdu. PKK diye bir örgüt, o zamanlar henüz yoktu. DDKO (Devrimci Doğu Kültür Ocakları) kapatılmış, onun yerine DDKD (Devrimci Doğu Kültür Dernekleri) kurulmuştu. Birçok Kürt örgütü, fraksiyonu vardı ve hepsi ‘En büyük benim’ diyordu. Ben Dev-Genç’liydim ve TİP’i (Türkiye İşçi Partisi) destekliyordum. Ben okuldan 1975’te mezun oldum ve gazeteciliğe başladım; o, okulu yarım bıraktı ve PKK’nin dört-beş kurucusundan biri oldu.”
Düsseldorf’taki karşılaşma
Kaytan’la yurttaki oda arkadaşlıklarının dört yıl sürdüğünü söyleyen Abakay, yıllar sonra Almanya’daki karşılaşmalarını ise şu cümlelerle anlatıyor: “Ali Haydar ile Düsseldorf Duruşmaları* sırasında, mahkeme salonunda göz göze geldik. Tabii beni beklemiyordu. Büyük bir şaşkınlık içinde sandalyesinden kalktı; bütün kuralları hiçe sayarak ‘Ahmet’ diye seslendi ve bana doğru yaklaştı; ben de ona doğru yaklaştım. Sarılmak istedik, polisler izin vermedi; yalnızca tokalaşmamıza izin verdiler. Duruşma kısa sürdü, başka bir tarihe ertelendi. Ali Haydar, salondan çıkarken bana yine el salladı ve o sırada götürüldü.”
* Almanya’nın Düsseldorf kentinde, 24 Ekim 1989 günü başlayan duruşmalarda, 1988’in Şubat ayında gerçekleştirilen operasyonlarda tutuklanan ya da gözaltına alınan 18 Kürt devrimci yargılandı. Tutuklu yargılananlar içinde PKK’nin yöneticilerinden Duran Kalkan ile Ali Haydar Kaytan ile 1992’de katledilen Hüseyin Çelebi de bulunuyordu.
İsmet Kayhan
Kaynak: Yeni Özgür Politika